Guncelleme : 31.01.2017 20:16:01
 
 
 
 
Ana Sayfa Dergi Hakkında Yayın İlkeleri iletişim
 
 
Arama
Aramak için:
Site icinde Ara
Internette Ara


Site Icerigi
Makale
Çeviri
Belge
Karar Çevirisi
Kitap İncelemesi
Uluslararasi Sözlesmeler
Mahkeme Kararı
Kanun Tasarısı
Anayasa Mahkemesine İptal Başvurusu
Mevzuat
Yönetmelik Taslağı
Yönetmelik Değişikliği
E-Kitap

E-Akademi de"%C3%83%E2%80%A1eviri" kategorisinde
4 sayfada Toplam 20 yazi bulundu.

Çeviriler / Translation / Uebersetzungen
  ABD'nde Terör Saldırısı ve Afganistan'a Karşı Savaş - Uluslararası Hukuk Hangi Yanıtları Verir

I. Giriş
1. Dünya Ticaret Merkezine yönelik saldırının üzerinden henüz haftalar geçmişken Pentagon, uluslararası toplumu karar vermeye zorluyor. New York ve Washington’daki saldırılardan zarar gören insanlar ise nerdeyse tamamen kamu oyunun ilgi alanından çıkmış durumda. Siyaset ve Medya, tamamen süslü ve retorik ifadelerle ilan edilen “Teröre karşı küresel savaş” üzerine yoğunlaşmış durumda; tabi ki bu tür bir “Savaş”ın kapsamı ve hedefi konusunda, bir uzlaşıya varmaksızın ve bu yönde herhangi bir endişe duymaksızın… “Teröre karşı savaş” şimdilik Afganistan’da egemen Taliban Rejimi’ne Karşı Savaş’a indirgenmiş durumda. Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere’nin askeri operasyonları her ne kadar Kuzey Amerika ve Avrupa’da geniş bir kamuoyu desteği sağlasa da, bunların “Terörizme karşı savaş”a etkili bir katkı sağlayacağı oldukça kuşkuludur. Şimdiden kesin olan, bu girişimlerin Afganistan’daki insani dramı arttırdığıdır.

2. Bu çalışmada hem terör saldırıları hem de buna tepki niteliğindeki askeri operasyonlar ilk ve geçici bir uluslararası hukuk değerlendirilmesine tabi tutulacaktır. Bu değerlendirme takip eden argümantasyon tarzına dayanmaktadır: New York ve Washington’a yönelik saldırılar BM-Şartının 39. maddesine göre uluslararası güvenliğe tehdit ve yine BM-Şartının 51. maddesine göre silahlı saldırı olarak değerlendirilebilir. Bu kurallar ilkesel olarak ABD’nin kendini savunma hakkına dayanma yetkisi vermektedir. Bununla birlikte kendini savunma hakkının kullanılmasında, saldırıların bir devletten değil, devlet dışı, uluslararası terörist organizasyondan kaynaklanmasından doğan özel sınırlara uymak zorunludur. Bu sınırlar Taliban’a karşı yürütülen güncel savaş ile aşılmış bulunmaktadır.

Yazan : Markus KRAJEWSKI/Osman CAN
Bu yazı dergimizin 14. sayisinda (NİSAN 2003) yayinlanmis olup.
Simdiye kadar 4236 kez okunmustur.

  Alman Ceza Hukukunda Alıcının Dolandırıcılıktan Cezalandırılabilirliği Açısından Mülkiyeti Muhafaza Kaydının Önemi

1. Giriş:
Dolandırıcılığın düzenlendiği 263. madde Alman Ceza Kanununun en temel hükümlerinden biridir. Bu maddeyle koruma altına alınan hukuki değer ise malvarlığıdır[1]. Bu hüküm birçok açıdan ticari hayat ve özellikle de özel hukuk kurallarıyla ilintilidir. Dolandırıcılık suçunun bağlantılı olduğu özel hukuk kurallarınından birtanesi de Alman Medeni Kanununun 455. maddesinde düzenlenmiş bulunan ‘mülkiyeti muhafaza kaydıdır’. Farklı şekilleri bulunan mülkiyeti muhafaza kaydı, alıcının içine düşebileceği bir nakit sıkıntısı yada ödeme riski hallerinde satıcıyı koruyan bir vasıtadır. Bu korumanin hukuki temelinde ise, satıcının Borçlar Hukukundan kaynaklanan eşyanın teslimine ilişkin yükümlülüklerin, Eşya Hukukundaki malın mülkiyetinin karşı tarafa geçirilmesinden farklı olması yatmaktadır. Alman Özel Hukukunun kendine özgü bu yapısı satıcıya, satış bedelini tahsil edene kadar, devre ilişkin işlemleri erteleyebilme imkanı vermektedir. Daha yalın bir anlatımla, satış akdi kurulurken kararlaştırılan mülkiyeti muhafaza kaydı satıcıya, malı alıcıya teslim etmiş olsa bile, mülkiyetin devrinden, erteleyici şart olan satış bedelinin tam olarak ödenmesine kadar kaçınabilme olanağı vermektedir. Bedel tam olarak ödeninceye kadar malın mülkiyeti satıcıda kalmaya devam eder, alıcı ise sınırlı bir biçimde itimada müstenid olarak mal üzerinde tasarrufta bulunabilir, bu sınırlar çerçevesinde eşyadan ekonomik olarak faydalanabilir. Alıcı satış bedelini, eşyanın iktisadi kullanımından elde ettiği kârdan ödeyebilir. Alıcı satış bedelini ödemez ise, satıcı mülkiyet hakkına dayanarak malını üçüncü kişilerden dahi geri talep edebilir. Mülkiyeti Muhafaza kaydı özellikle İflas Hukuku açısından büyük bir önem taşımaktadır; çünki üzerinde mülkiyeti muhafaza kaydı bulunan mallar, malların belirli bir orana göre bölünmesinin esas olduğu iflas masasına girmezler.

Yazan : Carsten Momsen/Meral Ekici
Bu yazı dergimizin 14. sayisinda (NİSAN 2003) yayinlanmis olup.
Simdiye kadar 2525 kez okunmustur.

  TEBLİGATLAR

I. Tebligatın Anlamı
1. Kavram ve Uygulama Alanı
Bir evrakın tebligatından belgeli teslimatı anlamak gerekir, krşl. ZPO m. 166 I, 182 (yeni metin). Ana/merkezi dava işlemleri, özellikle dava açma (m. 271), davayı ihbar (m. 73), gün tayini/tensip kararı ve süre koyma (m. 329 II 2), hüküm (m. 317) ve m. 329 III anlamındaki diğer kararlar, ödeme ve icra emirleri (m. 693, 699 IV), kanun yolu yazısı (m. 521, 550), ayrıca haciz ve virman kararları (m. 829, 835 ZPO) adi bildirimden farklı olarak biçimsel tebligata ihtiyaç duyarlar. Pratikte ağırlıklı olarak tanıkların çağrılması da tebliğ edilmektedir (krşl, m. 377 I ZPO).

Tebligatlar günümüzde hemen hemen re’sen (m. 166 II yeni metin; nadir istisnalara m. 699 IV 2, 750 I 2, 829 II 1, 845, 922 II ZPO örnek gösterilebilir), yurt içinde kural olarak posta yoluyla (m. 168 I, 175 ym*; kanıt iadeli taahhütle) ya da kabul iradesini beyan etmesi suretiyle avukatına yapılmaktadır (m. 174; m. 172 yeni metin ZPO’u göz önünde bulundurur).

2. Tebligatın amacı
Evrakın başarılı tesliminin biçimsel kanıtı olarak tebligat (m. 182 yeni metin ZPO), özellikle davanın yürütülmesinin ya da belirli süre ve günlerin kaçırılmamasının önem kazandığı çoğu durumda gönderenin kanıt güvenliğine hizmet eder. Esas olan, hâkim tarafından belirlenen ve kanuni sürelerin başlatılacağı tebligat anıdır (krşl. ZPO m. 221, 517, 548). Bu süreler duruma göre tebellüğ eden için, ancak evrakın biçimsel tebligatından uzun süre sonra içeriği hakkında bilgi sahibi olması durumunda, önemli ölçüde kısalabilir.

Yazan : Haimo SCHACK / Türkçeye Kazandıran Ahmet Cemal RUHİ
Bu yazı dergimizin 13. sayisinda (MART 2003) yayinlanmis olup.
Simdiye kadar 5088 kez okunmustur.

  Hayat Üzerinde Patent: Avrupa Nasıl Karar Verecek?

HAYAT ÜZERİNDE PATENT:
Avrupa Nasıl Karar Verecek?
Greenpeace’nin Bir Belgesi*

Özet
Bitkiler hayvanlar, tahıllar, bakteriler, insan vücudunun parçaları ve genler, teknik keşifler gibi patentlenebilir mi? Bu soru, Avrupa Birliğinin halihazırdaki üyelerinde ve gelecekte üye olacak ülkelerinde ve Avrupa Patent Anlaşmasına katılan veya gelecekte katılmayı planlayan bütün ülkelerde sorulmaktadır. Avrupa Birliğinin insan genleri ve insan vücudunun parçaları, bitki ve hayvanlar üzerinde patente izin veren Direktifi (Biyoteknolojik Buluşların Hukuki Koruması, 98/44) yoğun olarak tartışılmaktadır.

Aslında bu direktif, 2000 yılının Tememuz’unda iç hukuka aktarılması gerekiyordu. 2002’nin sonuna kadar 15 Avrupa Birliği Üyesinden sadece altısı tarafından bu ilerleme gerçekleştirilmiştir. Buna karşılık Fransa, Lüksemburg açıkça genlerin patentlenmesine itiraz etmişlerdir. Alman Hükümeti de bu direktifin tekrar gözden geçirilmesini talep etmiştir. Tabipler Odası, Çiftçiler Birliği, Gelişim Yardım-Oraganizasyonları ve Çevre Koruyucular Direktifin iç hukuka aktarılmasına karşı çıkmaktadırlar.

Buna karşın bu Direktifi, Avrupa Patent Bürosu 1999 yılından beri uygulamakta olup, bunun yanında henüz Avrupa Birliğine üye olmamış ülkeler tarafından da uygulamanktadır:

AB-Direktiflerinin etki alanı, hayatın patentlemesi üzerinde yeterli bir tartışma fırsatı elde edilmeden AB’ye üye olmayan Bulgaristan, Lehistan, Monako, İsveç, Slovakya, Slovenya, Çek Cumhuriyeti, Türkiye, Macaristan ve Kıbrıs gibi ülkelere uzanmaktadır.

Yazan : Tekin MEMİŞ
Bu yazı dergimizin 13. sayisinda (MART 2003) yayinlanmis olup.
Simdiye kadar 3362 kez okunmustur.

  Ürdün Anayasası ve Değişiklikleri

“Biz, Hâşimî Ürdün Krallığı Kralı I. Talâl,
Anayasanın 25. maddesi gereğince, Âyan ve Temsilciler
Meclisi’nin Kararına dayanarak, gözden geçirilen aşağıdaki
anayasayı onaylıyoruz ve yayınlanmasını emrediyoruz”**.

HÂŞİMî ÜRDÜN KRALLIĞI ANAYASASI
Birinci Bölüm
Devlet ve Yönetim Şekli

Madde-1. Hâşimî Ürdün Krallığı, bağımsız, egemen, bölünemez ve kendisinden bir şey ferâgat edilemez bir Arap devletidir. Ürdün Halkı, Arap Milletinin bir parçasıdır. Yönetim şekli, parlamenter ırsî monarşidir.

Madde-2. Devletin dini İslamdır. Resmî dili Arapçadır.

Madde-3. Amman şehri Krallığın başkentidir. Özel bir kanunla başka bir yere nakledilebilir.

Madde-4. Ürdün Bayrağı aşağıdaki şekil ve ölçülerden oluşur:

Boyu eninin iki katıdır. Yatay olarak, en üstte siyah ortada beyaz ve en altta yeşil olmak üzere üç eşit ve paralel kısma ayrılır. Direği yönünde bayrak üzerinde, tabanı bayrağın enine eşit ve yüksekliği bayrağın boyunun yarısına denk kırmızı üçgen bulunur. Bu üçgende yedi köşeli; merkezinin, kırmızı üçgenin açıları arasındaki çizgilerin kesiştiği yerde, köşelerinin birinden geçen eksenin bu üçgenin tabanına paralel şekilde konmuş olduğu, dairesi çapının bayrak uzunluğunun ondörtte birini bulduğu beyaz bir yıldız bulunur.

Yazan : Ayhan CEYLAN
Bu yazı dergimizin 9. sayisinda (KASIM 2002) yayinlanmis olup.
Simdiye kadar 2383 kez okunmustur.


Bulunan Sayfa(lar) : 1/ 2/ 3/ 4/
Site Menu

 




Bu site INTERNETsahibi Int. Hiz. Tarafindan Host Edilmektedir.
Ttec Plus Cep Telefonu Aksesuarı