Son Güncelleme Tarihi 05.02.2007
 
ŞUBAT 2007-SAYI 60

Makale:

 

 

 

5271 SAYILI CEZA MUHAKEMESİ KANUNU’NDA

KAMU DAVASININ AÇILMASI, İDDİANAMENİN UNSURLARI VE İADESİ

           

                                                                          Yrd. Doç. Dr. A. Caner YENİDÜNYA (*)

 

            Özet:

      Ceza muhakemesinde iddianamenin hazırlanması ile soruşturma evresi sona ermekte, iddianamenin değerlendirilmesi süreci bir ara evre olarak ortaya çıkmakta ve iddianamenin kabulüyle kovuşturma başlamaktadır. Soruşturma safhasının amaçlarına uygun şekilde yürütülmesi, kovuşturmanın hazırlanması ve yeterli suç şüpheleri bulunmayan hadiselerin mahkeme önüne getirilmemesi, ayıklanması, büyük önem arz etmektedir. Bu çerçevede ceza iddiasını yargılama makamı önüne getiren belge olarak iddianamenin yasada belirtilen özellikleri taşıması gerekir.  Gerek soruşturma safhasının fonksiyonlarını hayata geçirmek gerekse de savcılık makamının etkinliğini artırmak adına, mahkeme tarafından “iddianamenin” incelenmesinin ve iadesinin mümkün kılınmış olması büyük bir yeniliktir. Yeni CMK.’nın bu alanda getirdiği bir diğer önemli gelişme ise, 171 inci maddede “maslahata uygunluk sistemine” yer vererek Cumhuriyet savcısına kamu davasını açma konusunda takdir yetkisi tanımış bulunmasıdır. Ayrıca 5560 sayılı Kanunla maddede yapılan değişiklikle, savcıya şartları oluştuğu takdirde kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verme imkânı da verilmiştir. Son olarak belirtelim ki, iddianamenin iadesi kurumunun Türk Hukuku’nda işlerliğini olumsuz etkileyecek en önemli olgu, on beş gün içerisinde iade edilmeyen iddianamenin kabul edilmiş sayılacağına ilişkin düzenlemedir.

            Anahtar kelimeler:  iddianame, iddianamenin unsurları, iddianamenin iadesi, kamu davasının açılmasının ertelenmesi.   

 

 

 

 

 

 

THE OPENING OF PUBLIC CASE, THE ELEMENTS AND REFUSAL OF INDICTMENT IN CRIMINAL PROCEDURE ACT NUMBERED 5271.

           

            Abstract

    In criminal procedure, investigation phase is concluded with preparation of indictment, evaluation phase of indictment is appeared as intermediate phase and prosecution begins with acceptance of indictment. It is important to conclude investigation phase in conformity with its purposes, to prepare prosecution and not to bring to court case that don’t have adequate crime doubt. Therefore indictment that bring crime claim to court has qualification that is defined in act. Because of whether to realize functions of investigation phase or to increase efficiency of public prosecutor, it is newness to be examined and to return indictment by court. Another improvement in the New Criminal Procedure Code is to give authority of appreciation to public prosecutor about litigation of public case as having “the system of affair suitability” in art. 171. Besides, it has been given to public prosecutor possibility to delay opening of public case. Lastly, in Turkish Law the most important phenomenon that will affect institution of refusal of indictment negatively is arrangement about being accepted indictment that not to return within fifteen days.

Key words: indictment, the elements of indictment, the refusal of indictment, delaying of opening of public case.

 

I- Giriş

Parg. 1.                        Ceza muhakemesinde, Cumhuriyet savcısı, suç işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere işin gerçeğini araştırmaya başlar (CMK.m.160/1). Cumhuriyet savcısı ve emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle bu dönemde kural olarak yazılı (CMK.m.169) ve gizli (CMK.m.157) gerçekleştirilen bir dizi faaliyete soruşturma, bu faaliyetin yapıldığı safhaya ise soruşturma safhası adı verilmektedir[1].

Parg. 2.                        CMK.’da ceza muhakemesinin evreleri düzenlenmiş ve bu çerçevede Yasa’nın 2 nci maddesinde; “yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evre”, soruşturma, “iddianamenin kabulüyle başlayıp, hükmün kesinleşmesine kadar geçen evre” ise kovuşturma olarak tarif edilmiştir. Bu iki evrenin tanımı dikkate alındığında, “iddianamenin değerlendirilmesi” soruşturma evresi içerisinde yer almaktadır. Ancak CMK.m.170/2’de; “soruşturma evresi sonunda… Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler” denilmek suretiyle, “iddianamenin hazırlanması” soruşturma safhasının son işlemi olarak kabul edilmiştir. Aynı şekilde CMK.m.175/1’de “iddianamenin kabulüyle, kamu davası açılmış olur ve kovuşturma evresi başlar”  hükmü sevk edilmiştir.  

Parg. 3.                        Şu halde; iddianamenin hazırlanması ile soruşturma evresi sona ermekte, iddianamenin kabulüyle de kovuşturma evresi başlamaktadır. İddianamenin değerlendirilmesi süreci ise, ara bir muhakeme evresi olarak karşımıza çıkmaktadır[2].

Parg. 4.                        Çalışmamızda soruşturma safhasının fonksiyonuna, kamu davasının açılmasına ilişkin prensiplere, kamu davasının açılmasında savcıya takdir yetkisi tanınan hallere, ara muhakeme evresinde değerlendirilecek olan iddianamenin unsurları ile ara muhakeme evresinde dikkate alınacak hususlara ve iddianamenin iadesine temas edeceğiz.

II- Soruşturma Safhasının Fonksiyonu

Parg. 5.                        Soruşturma safhasının inceleme konumuzla bağlantılı olarak iki temel fonksiyonundan bahsedilebilir. Bunlardan ilki “hazırlayıcılıktır”. Gerçekten kovuşturmanın maddi gerçeğe uygun bir biçimde ve makul sürede sonuçlanması açısından soruşturma bir hazırlama görevi üstlenmektedir[3]

Parg. 6.                        Kovuşturma evresinde deliller çerçevesinde olay ortaya konulmakta ve bir sonuca ulaşılmaktadır. Bu nedenle soruşturma evresinde delillerin en iyi biçimde toplanması ve kaybolmasının engellenmesi kovuşturmanın adil ve makul sürede gerçekleştirilebilmesi, maddi gerçeğe ulaşılabilmesi için zorunludur[4]. Ancak burada deliller elde edilmeye çalışılırken, insan onuru ve hakları, hukukun ve ceza muhakemesinin temel prensiplerinden ödün verilemez[5]

Parg. 7.                        Soruşturmanın ikinci fonksiyonu ise “ayıklayıcılıktır”[6]. Bu fonksiyon hangi olaylardan ötürü iddianame tanzim edileceği, hangileri bakımından ise kovuşturmaya yer olmadığı kararı verileceğinin tayinini işaret eder. Gerçekten her gün kovuşturma makamlarına birçok suç haberi gelmekte ve basit bir şüphe ile başlayan faaliyetlerin sonucunda toplanan yeterli deliller karşısında iddianamenin tanzimi ile uyuşmazlığı mahkeme önüne getirmek ya da yeterli delile ulaşılamadığında uyuşmazlığı bu noktada verilecek bir kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile sonlandırmak söz konusu olmaktadır[7].

Parg. 8.                        Soruşturmanın bu ayıklama fonksiyonunu yerine getirebilmesi ciddi bir araştırma faaliyeti ile mümkün olabilir[8]. Nitekim CMK.m.160/1’de savcının “işin gerçeğini araştıracağı” söylenmekte ve ardından bu hususu vurgulamak adına 160/2’de de; “Cumhuriyet savcısı, maddi gerçeğin araştırılması ve adil yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür” denmektedir. Böylece Cumhuriyet savcısı soruşturmada, yaptığı araştırma faaliyeti ile olayı aydınlatmaya, maddi gerçeği araştırmaya çalışacaktır[9].  Ancak burada tümüyle şüpheyi ortadan kaldırmak, maddi gerçeğe ulaşmak değil, Cumhuriyet savcısının iddianame tanzim edip etmeyeceğine karar vermesini sağlamak, iddianame tanzim edilecekse kovuşturmaya hazırlık yapmak mevzu bahistir. Bu sebeple de, savcılık makamı sadece şüphelinin aleyhine değil, lehine olan hususları da ortaya koymakla mükelleftir.

Parg. 9.                        Soruşturma safhasında suç iddiasına bu iki fonksiyonu göz önünde tutarak yaklaşan savcılık makamı, yargılamanın makul sürede ve adil bir şekilde maddi gerçeğe ulaşmasına hizmet etmiş olur. Ayrıca bu fonksiyonlar iddianamenin iadesi kurumunun varlığı sebebiyle, “iddianamenin unsurları”yla da yakından irtibatlı hale gelmiştir.

III- Kamu Davasının Açılmasında Geçerli Olan İlkeler

1-Davasız Yargılama Olmaz İlkesi 

Parg. 10.                    Bir fiilin yargılanmasına başlanabilmesi için, kural olarak o fiilin suç teşkil ettiğinin ve failin cezalandırılması gerektiğinin ileri sürülmesini ifade eden prensibe “davasız yargılama olmaz” ilkesi denilmektedir[10]. Bu ilke, mahkemenin açılmamış bir davaya bakmasını yasaklar. Savcılık bir olaydan ötürü iddianame tanzim etmedikçe, mahkeme o işe el koyamaz[11]. Bu sebeple mahkemenin kovuşturma evresinde belirli bir uyuşmazlığı ele alıp, deliller çerçevesinde sonuca ulaşması, o uyuşmazlığın iddianame ile dava konusu yapılmasına bağlıdır[12]. Nitekim sanık duruşmada bir suç işlemiş olsa bile durum değişmez ve mahkeme kendiliğinden yargılamaya girişemez[13]. Bu ihtimalde, durum tutanağa geçirilip Cumhuriyet başsavcılığına intikal ettirilir (CMK.m.205).

Parg. 11.                    Konuyla ilgili olarak CMK., kovuşturmanın başlamasını savcılık tarafından tanzim edilen iddianamenin kabulüne bağladığı gibi (m.170, 175), yargılama sonucunda verilecek hükmün de ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve fail hakkında verileceğini (CMK.m.225/1) düzenlemiştir.

Parg. 12.                    Şu halde “davasız yargılama olmaz ilkesi” uyarınca;  hangi sanık için ve hangi fiilinden ötürü dava açılmışsa, ancak o sanık ve sanığın o fiili hakkında yargılama yapılabilir. Yargılama makamı, bu davaya başka sanıkları dâhil edemeyeceği gibi, o sanığın başka suçlarını da yargılamanın kapsamına alamaz. Diğer bir ifadeyle savcı kim hakkında kamu davası açmışsa, mahkeme ancak o kimse hakkında yargılama görevini yerine getirebilir. Keza iddianamede belirlenen eylem ne ise, ancak o konuda karar verilebilir[14]. İddianamedeki belirleme dışına çıkılamaz[15].

Parg. 13.                    Dava açıldıktan sonra sanığın yeni suçlarının ortaya çıkması durumunda, savcılık tarafından yeni bir iddianame düzenlenmelidir. Buna karşılık iddianamenin tanziminden sonra cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik tedbirinin uygulanmasını gerektiren yeni olayların ortaya çıkması, sanığa ek savunma hakkı verilmesini gerektirir. Bu hak tanınmadıkça ceza ağırlaştırılamaz (CMK.m.226/2).

Parg. 14.                    Davasız yargılama olmaz ilkesi soruşturma safhasında da önemli bir yer tutar[16]. Nitekim soruşturma safhasında ancak hâkim tarafından yapılabilecek bir işleme gerek duyulduğunda, Cumhuriyet Savcısının talebiyle Sulh Ceza hâkimi inceleme yaparak karar verir (CMK.m.162). Bu kuralın istisnası CMK.’nın 163 üncü maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre suçüstü hali ile gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet Savcısına erişilemiyorsa veya olay genişliği itibariyle Cumhuriyet Savcısının iş gücünü aşıyorsa Sulh Ceza hâkimi de bütün soruşturma işlemlerini yapabilir[17].

2- Kovuşturma Mecburiyeti İlkesi

Parg. 15.                    Bir suçun işlendiği haberinin alınması üzerine, bu fiilleri takibe yetkili makamların kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere derhal soruşturmaya başlamalarını (CMK.m.160/1),  yapılan soruşturma sonucunda fiil ve failin belli olması, suçun işlendiğine dair yeterli şüphe bulunması ve dava şartlarının gerçekleşmiş olması durumunda cumhuriyet savcısı tarafından iddianame düzenlenmesini (CMK.m.170/1) ve açılan kamu davasının yargılamanın sonuna kadar savcılıkça takip edilmesini (CMK.m.188) ifade eden ilkeye “kovuşturma mecburiyeti ilkesi”  denilmektedir[18]. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere kovuşturma mecburiyeti ilkesi “araştırma mecburiyeti”, “kamu davasını açma mecburiyeti” ve “kamu davasını yürütme mecburiyeti” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır[19].

Parg. 16.                    Yasamız temel olarak kovuşturma mecburiyeti ilkesini benimsemiştir. Nitekim 170 inci maddenin 2 nci fıkrasında; “soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler” denilerek bu husus vurgulanmıştır. Kamu davası açma mecburiyeti, beraberinde kamu davasından vazgeçilmemesini, sonuna kadar takip edilmesi zorunluluğunu da getirmektedir[20].

Parg. 17.                    Soruşturma safhasında yapılan araştırmalar fiilin fail tarafından işlendiği hususunda yeterli suç şüpheleri doğuruyorsa Cumhuriyet Savcısı iddianame düzenleyecektir. Esasen CMK. m.170/2 hükmü, iddianame düzenleme yetkisini verdiği Cumhuriyet Savcısının, kamu davasını açma tekelini de ortaya koymaktadır. Savcı tanzim ettiği iddianamenin kabulü ile başlayan kovuşturma evresinde de açılan davayı takip etmek ve yürütmek zorundadır. Bu prensip açılan davanın bir hükümle sonuçlanıncaya kadar (CMK.m.223) savcılık tarafından takip edilmesi, geri alınamaması anlamına gelmektedir[21]. Keza CMK. (m.289/1 e) savcının yokluğunda duruşma yapılmasını mutlak temyiz sebebi olarak göstermiştir.

Parg. 18.                    Cumhuriyet Savcısı tarafından verilen “kovuşturmaya yer olmadığı kararı”na karşı itiraz yolunun kabul edilmesi (CMK.m.173) ve suç işleyen bir kimsenin kayırılmasının yaptırıma bağlanması (TCK.m.283) kamu davasını açma mecburiyeti ilkesinin güvenceleri olarak zikredilebilir.      

Parg. 19.                    Kanunumuz temel prensip olarak kovuşturma mecburiyeti ilkesini kabul etmekle birlikte, istisnai olarak kamu davasının açılmasında takdirilik (maslahata uygunluk) ilkesine de yer vermiştir (CMK.m.171). Savcıya kamu davası açmak konusunda takdir yetkisi tanındığı bu halleri aşağıda ayrı bir başlık altında inceleyeceğiz. Zira anılan ihtimalde savcılık makamı “yeterli suç şüphelerinin varlığına” rağmen kamu davası açmayabilecektir.  

Parg. 20.                    İfade edelim ki, çalışmamızın konusunu teşkil etmemekle beraber uzlaşma (CMK.m.253 vd.) ve önödeme (TCK.m.75) kurumları da mecburilik ilkesinin istisnalarını oluşturmaktadır.

3- Maslahata Uygunluk İlkesi (Kamu Davası Açmada Takdir Yetkisi)

A- Genel Olarak

Parg. 21.                    Bir fiilin işlendiği haberinin alınması üzerine yapılan araştırmalarda dava açılması için yeterli suç şüphesi elde edilmesine rağmen, davanın açılmasının suçtan veya suçlunun cezasız kalmasından doğabilecek zarardan daha büyük zarara neden olabileceği kanaatine ulaşmış olan Cumhuriyet savcısının dava açmada (iddianame düzenlemekte) takdir yetkisine sahip olmasına “maslahata uygunluk ilkesi (Opportunitatsprinsip)” denilmektedir[22]. Türk Doktrininde bu ilke, maksada uygunluk[23], takdirilik[24], kamu yararı[25], yerindelik[26] olarak da adlandırılmaktadır. 

Parg. 22.                  5271 sayılı CMK., maslahata uygunluk ilkesine yer vermek suretiyle önemli bir yenilik getirmiştir. CMK.’nun “kamu davasını açmada takdir yetkisi” başlıklı 171 inci maddesinin ilk şeklinde; “Cezanın ortadan kaldırılmasını gerektiren şahsî sebep olarak etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasını gerektiren koşulların ya da şahsî cezasızlık sebebinin varlığı halinde Cumhuriyet savcısı kamu davasını açmayabilir” denilmekteydi. 06.12.2006 tarih ve 5560 sayılı Kanunla 171 inci maddede değişiklik yapılmış ve maddede “kamu davasının açılmasının ertelenmesi” kurumuna da yer verilmiştir. Nitekim 171 inci maddenin 5560 sayılı Kanunla değişik metninde; “(1) Cezayı kaldıran şahsi sebep olarak etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasını gerektiren koşulların ya da şahsi cezasızlık sebebinin varlığı halinde, Cumhuriyet savcısı kovuşturmaya yer olmadığı kararı verebilir.

(2) 253 üncü maddenin on dokuzuncu fıkrası hükümleri saklı kalmak üzere, Cumhuriyet savcısı, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olup, üst sınırı bir yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı, yeterli şüphenin varlığına rağmen, kamu davasının açılmasının beş yıl süreyle ertelenmesine karar verebilir. Suçtan zarar gören, bu karara 173 üncü madde hükümlerine göre itiraz edebilir.

(3) Kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilebilmesi için, uzlaşmaya ilişkin hükümler saklı kalmak üzere;

a) Şüphelinin daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı hapis cezası ile mahkûm olmamış bulunması,

b) Yapılan soruşturmanın, kamu davasının açılmasının ertelenmesi halinde şüphelinin suç işlemekten çekineceği kanaatini vermesi,

c)Kamu davası açılmasının ertelenmesinin, şüpheli ve toplum açısından kamu davası açılmasından daha yararlı olması,

d) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi, koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekir.

(4) Erteleme süresi içinde kasıtlı bir suç işlenmediği takdirde, kovuşturmaya yer olmadığına karar verilir. Erteleme süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlenmesi halinde, kamu davası açılır. Erteleme süresince zamanaşımı işlemez.

(5) Kamu davasının açılmasının ertelenmesine ilişkin kararlar, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi halinde bu maddede belirtilen amaç için kullanılabilir”  denilmektedir.

Parg. 23.                    Görüldüğü üzere CMK., Cumhuriyet savcısına bu düzenleme ile önemli bir yetki vermektedir. Cumhuriyet savcısı suçun işlendiği konusunda yeterli delile ulaşmış olsa dahi, cezayı kaldıran şahsî sebep olarak etkin pişmanlık hallerinin ya da şahsî cezasızlık sebebinin mevcudiyetini tespit ettiğinde dava açmayabileceği gibi, koşulları varsa kamu davasının açılmasının ertelenmesine de karar verebilir.  

Parg. 24.                    Cumhuriyet savcısının kararına itirazı düzenleyen 173 üncü maddenin 5 inci fıkrasında “Cumhuriyet savcısının kamu davasının açılmaması hususunda takdir yetkisini kullandığı hallerde bu madde hükmü uygulanmaz” denilmek suretiyle savcının konuya ilişkin kullandığı takdir yetkisi, kanuni düzenleme ile korunmuştur.

Parg. 25.                    Aşağıda CMK.’nın 171 inci maddesinde düzenlenen halleri kısaca inceleyeceğiz.  

B- Cumhuriyet Savcısı’na Kamu Davasını Açmada CMK.m.171 Uyarınca Verilen Takdir Yetkisi

a- Cezayı Kaldıran Şahsi Sebep Olarak Etkin Pişmanlık Hallerinin Varlığı

Parg. 26.                    Cezayı kaldıran şahsi sebep olarak etkin pişmanlık hükümlerinin tatbikini gerektiren koşulların varlığı halinde, Cumhuriyet savcısı kamu davasını açıp açmamakta takdir yetkisine sahiptir. Gerçekten yeni TCK. sisteminde suç tamamlandıktan sonra pişmanlık gösteren failin, işlediği haksızlıktan kaynaklanan zararı tamamen veya kısmen ortadan kaldırmaya yönelik davranışlarına, belirli bazı suç tiplerinde etkin pişmanlık olarak değer atfedilmiştir[27]. Etkin pişmanlığın kabul edildiği bu suç tiplerinde, esasen suçun işlenmesi sırasında kişinin cezalandırılmasını engelleyen her hangi bir durum mevcut değildir[28]. Ancak suçun tamamlanmasından sonra henüz soruşturma başlamadan önce veya soruşturma evresinde kovuşturma başlamadan önce ya da kovuşturma evresinde hüküm verilmeden önce veyahut hüküm verildikten sonra cezanın infazı sırasında pişmanlık göstererek işlediği fiilin neticelerini imkân olduğu ölçüde izale eden veya azaltan kişi ya hiç cezalandırılmamakta ya da cezasında indirim yapılmaktadır[29].

Parg. 27.                    CMK., sadece cezayı kaldıran şahsi sebep olarak etkin pişmanlık hallerinde Cumhuriyet savcısına kamu davasını açıp açmama konusunda takdir yetkisi tanımıştır (m.171/1). Cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsî sebep olarak düzenlenen etkin pişmanlık hallerinde (örneğin, TCK m.168 gereğince hırsızlık, mala zarar verme, güveni kötüye kullanma, dolandırıcılık, hileli iflas, taksirli iflas, karşılıksız yararlanma suçlarında veyahut TCK.m.248 uyarınca zimmet suçunda olduğu gibi) 171 inci madde uygulanamaz[30].

Parg. 28.                    5237 sayılı TCK.’nda cezayı kaldıran şahsi sebep olarak etkin pişmanlık hükümlerine örnek olarak;

aa- organ ve doku ticareti suçuna ilişkin m.93,

bb- imar kirliliğine neden olmaya ilişkin m.184/5,

cc- uyuşturucu madde suçlarında m.192,

dd- para sahteciliği ile ilgili m.201,

ee- örgüt suçu ile ilgili olarak m. 221,

ff- rüşvet suçu ile ilgili olarak m. 254,

gg- yalan tanıklıkla ilgili m.274, gösterilebilir.

b- Şahsi Cezasızlık Sebebinin Varlığı

Parg. 29.                    Şahsi cezasızlık sebebinin varlığı halinde, Cumhuriyet savcısı kamu davasını açıp açmamakta takdir yetkisine sahiptir (CMK.m.171/1). Şahsi cezasızlık sebepleri, suçun işlenmesi sırasında mevcut bulunan, belirli kişisel özellikler, durumlar veya ilişkilerin varlığı dolayısıyla haksızlık ve suç teşkil eden fiilden ötürü, izlenen suç siyasetinin gereği olarak kişinin ya hiç cezalandırılmaması veyahut cezasında indirim yapılması sonucunu doğuran hallerdir[31]. Kanun koyucu cezada indirim yapılmasını gerektiren değil, ceza verilmemesi gereken hallerde maslahata uygunluk prensibini benimsemiştir.

Parg. 30.                    Şahsi cezasızlık sebepleri olarak aşağıdaki örnekleri vermek mümkündür:  

Parg. 31.                   aa- Taksirli suçlarda meydana gelen neticenin, “münhasıran failin kişisel ve ailevî durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol” açması halinde hakkında cezaya hükmolunmaz (şahsî cezasızlık sebebi). Ancak, suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde verilecek cezada indirim yapılmaktadır (cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsî sebep) (TCK. m. 22/ 6).

Parg. 32.                    bb- Hırsızlık, mala zarar verme, güveni kötüye kullanma ve dolandırıcılık gibi suçların, aralarında belli akrabalık ilişkisi bulunan kişilerden birinin malvarlığına karşı işlenmiş olması; bazı hallerde şahsî cezasızlık sebebi (m. 167/1) oluşturmaktadır.

Parg. 33.                    cc- Yalan tanıklık suçunda, kişinin örneğin “kendisinin, üstsoy, altsoy, eş veya kardeşinin soruşturma ve kovuşturmaya uğramasına neden olabilecek bir hususla ilgili olarak yalan tanıklıkta bulunması şahsî cezasızlık sebebi veya cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsî sebep olarak kabul edilmiştir (TCK.m. 273/1).

Parg. 34.                    dd- Kişi, kendi işlediği veya işlenişine iştirak ettiği suçla ilgili olarak, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme suçundan dolayı cezalandırılmaz (TCK.m.281/1).

Parg. 35.                    ee- Suçluyu kayırma suçunun, üstsoy, altsoy, eş, kardeş veya diğer suç ortağı tarafından işlenmesi hâlinde, cezaya hükmolunmaz (TCK. m. 283/3).

Parg. 36.                    ff- Tutuklu veya hükümlüyü ya da suç delillerini bildirmeme suçlarının, üstsoy, altsoy, eş veya kardeş tarafından işlenmesi hâlinde, cezaya hükmolunmaz (TCK. m. 284/4).

Parg. 37.                    Somut olayda yukarıda sayılan hallerin gerçekleşmiş olduğu kanaatine ulaşan Cumhuriyet savcısı “kovuşturmaya yer olmadığı kararı” verebilecektir. Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verme yetkisine sahip olan Cumhuriyet savcısı iddianame düzenleyerek dava da açabilir. CMK.’nun 171 inci maddesinde “…açmayabilir” denilerek Cumhuriyet savcısının bu hallerde dava açma yetkisinin bulunduğuna da işaret edilmiştir[32]. Keza doktrinde tereddüt halinde Cumhuriyet savcısının yetkisini dava açmak yönünde kullanması gerektiği belirtilmiştir[33].

Parg. 38.                    Cumhuriyet savcısı eğer kendisine tanınan takdir yetkisini dava açmama yönünde kullanmışsa, bu karara karşı itiraz yoluna başvurma imkânı bulunmamaktadır (CMK.m.173/5).

c-Kamu Davası’nın Açılmasının Ertelenmesine Karar Verilmesi

Parg. 39.                    Hukukumuzda 5237 sayılı TCK.nun 51 inci maddesinde cezanın ertelenmesi müessesesine yer verilmiş, ayrıca 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 19 uncu maddesi ile kamu davasının açılmasının ertelenmesi[34] ve 23 üncü maddesiyle de hükmün ertelenmesi kurumları sınırlı bir alanda düzenlenmişti.

Parg. 40.                    5271 sayılı CMK.’da 5560 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle, kamu davasının açılmasının ertelenmesi kurumu 171 inci maddenin 2 ve devamı fıkralarında genel bir müessese olarak kabul edilerek, yetişkinler açısından da erteleme mümkün hale gelmiştir. 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 19 uncu maddesi de aynı yasal düzenleme ile değiştirilerek, koşullar yönünden CMK.’ya atıf yapılmış, ancak erteleme müddeti üç yıl olarak sınırlandırılmıştır.

Parg. 41.                    Ertelemenin bu şeklinde; adli geçmişi, şahsi durumu, işlediği iddia olunan suçun önemi nazara alınan şüphelinin öngörülen bazı mükellefiyetleri de yerine getirmesi koşuluyla hakkındaki kamu davasının açılmasından vazgeçilmekte, erteleme süresi iyi hal ile geçirildiğinde “kovuşturmaya yer olmadığı kararı” verilmekte, aksi takdirde iddianame tanzim edilerek, kamu davası açılmaktadır.

Parg. 42.                    Kamu davasının açılmasının ertelenmesi için aşağıdaki koşulların varlığı gerekmektedir[35]:

Parg. 43.                    aa- Şüpheliye isnat edilen suç uzlaşma kapsamında bulunmamalıdır. Uz­laş­ma kap­sa­mı­na gi­ren suç­lar söz ko­nu­su ol­du­ğun­da, ön­ce­lik­le uz­laş­ma usu­lü de­nen­mek ve CMK.’nın 253 üncü maddesine göre hareket etmek gerekmektedir. Uzlaşmaya tabi suçlar CMK.nun 253 üncü  maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde; so­ruş­tu­rul­ma­sı ve ko­vuş­tu­rul­ma­sı şi­kâye­te bağ­lı suç­lar ile şi­kâye­te bağ­lı olup ol­ma­dı­ğı­na ba­kıl­mak­sı­zın, TCK.’­da yer alan; kas­ten ya­ra­la­ma (üçün­cü fık­ra ha­riç, m.86; m.88), tak­sir­le ya­ra­la­ma (m.89), ko­nut do­ku­nul­maz­lı­ğı­nın ih­la­li (m.116), ço­cu­ğun ka­çı­rıl­ma­sı ve alı­ko­nul­ma­sı (m.234), ti­ca­ri sır, ban­ka­cı­lık sır­rı ve­ya müş­te­ri sır­rı ni­te­li­ğin­de­ki bil­gi ve­ya bel­ge­le­rin açıklanma­sı (dör­dün­cü fık­rası ha­riç m.239) suç­la­rı  şeklinde belirtilmiştir.

Parg. 44.                    CMK.m.253’ün 19 uncu fıkrasında soruşturma safhasında tarafların uzlaşması halinde ne şekilde hareket edileceği ayrıca düzenlendiğinden, 171 inci maddenin 2 ve 3 üncü fıkralarının tatbiki açısından uzlaşmaya ilişkin hükümler ayrık tutulmuştur. Gerçekten uzlaşmaya ilişkin bu düzenleme uyarınca; uzlaşma neticesi hâsıl olan edimi defaten yerine getiren şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilir. Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması veya süreklilik arz etmesi halinde, 171 inci maddede yazılı şartlar aranmaksızın şüpheli hakkında kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilir. Erteleme süresi, beş yıl olup, bu dönem zarfında zamanaşımı işlemez. Kamu davasının açılmasının ertelenmesinden sonra, uzlaşmaya ilişkin edimler yerine getirilmezse, CMK.’nın 171 inci maddesindeki erteleme süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlenmesi koşulu aranmaksızın kamu davası açılır.

Parg. 45.                    bb- Şüpheliye isnat edilen fiil, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlardan olup, cezasının üst sınırı bir yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektirmelidir (CMK.m.171/2).  

Parg. 46.                    cc- İsnat edilen suçun işlendiği hususunda yeterli suç şüpheleri bulunmalıdır. Yeterli suç şüphesinin bulunmadığı hallerde, kovuşturmaya yer olmadığı kararı vermek (CMK.m.172) yerine, ertelemeye gitmek kanuna aykırıdır (CMK.m.171/2).

Parg. 47.                    dd- Kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilebilmesi için 171 inci maddenin 3 üncü fıkrasında yazılı koşulların birlikte gerçekleşmesi gerekir. Ancak yukarıda da belirttiğimiz üzere, uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır.

Parg. 48.                    -Öncelikle şüpheli daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı hapis cezası ile mahkûm edilmemiş bulunmalıdır. Burada kastedilen kesinleşmiş mahkûmiyettir. Daha evvelden taksirli suçtan hapis veya adli para cezasına ya da kastlı suçtan adli para cezasına mahkûmiyet erteleme ehliyetini etkilemez. Daha evvelden kısa süreli hapis cezası adli para cezasına çevrilen kimsenin de, asıl mahkûmiyet çevrilen adli para cezası olduğundan erteleme ehliyeti mevcuttur (TCK.m.50/5).

Parg. 49.                    -Suç dolayısıyla mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmiş olması gerekir.

Parg. 50.                    -Yapılan soruşturma neticesinde, kamu davasının açılması ertelendiği takdirde şüphelinin ileride suç işlemekten çekineceği yönünde kanaat uyanmalıdır.

Parg. 51.                    -Kamu davasının açılmasının ertelenmesinin, şüpheli veya toplum açısından kamu davası açılmasından daha yararlı olacağı hususu tespit edilmelidir. 

Parg. 52.                    Bu koşulların varlığı halinde kamu davasının açılmasının beş yıl süre ile ertelenmesine Cumhuriyet Savcısı tarafından karar verilebilir. Çocuk suçlular bakımından erteleme süresi üç yıldır (ÇKK.m.19).

Parg. 53.                    Suçtan zarar gören, bu karara karşı CMK.m.173 uyarınca itiraz yoluna gidebilir (CMK.m.171/2).

Parg. 54.                   Erteleme süresi içerisinde şüpheli tarafından kasıtlı bir suç işlenmediği takdirde kovuşturmaya yer olmadığına karar verilir. Er­te­le­me sü­re­si için­de ka­sıt­lı bir suç iş­len­me­si ha­lin­de ka­mu da­va­sı açı­lır. Erteleme süresi olan beş yıl içinde dava zamanaşımına ilişkin süreler işlemez (CMK.m.171/4).

Parg. 55.                   CMK.nun 171 inci maddesinin 5 inci fıkrasında er­te­le­me­ye iliş­kin ka­rar­la­rın kay­dı, bu ka­yıt­la­rın kim­ler ta­ra­fın­dan, ne kap­sam­da ve han­gi amaç­la kul­la­nı­la­bi­le­ce­ği hu­sus­la­rı dü­zen­len­mek­te­dir. Kamu davasının ertelenmesinin denetimi bakımından verilen kararlar ayrı bir sistemde kaydedilecektir. Bu sistemde tutulan ka­yıt­lar, an­cak bir so­ruş­tur­ma ve­ya ko­vuş­tur­may­la bağ­lan­tı­lı ola­rak Cumhuriyet sav­cı­sı, hâkim ve­ya mah­ke­me ta­ra­fın­dan is­ten­me­si ha­lin­de ve CMK.nun 171 inci maddesinde be­lir­ti­len amaç için kul­la­nı­la­bi­lecektir.

IV- Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararı Verilmesi ve Denetimi

Parg. 56.                    Cumhuriyet Savcısı, yukarıda belirtildiği üzere, takdir yetkisini kullandığı hallerde (CMK.m.171) yeterli suç şüphelerinin varlığına rağmen kovuşturmaya yer olmadığı kararı verebileceği gibi, şartları oluşmuşsa kamu davasının açılmasının ertelenmesi yoluna da gidebilir. Keza uzlaşma neticesi hâsıl olan edimi defaten yerine getiren şüpheli hakkında da kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilir (CMK.m.253/19).

Parg. 57.                    Bu ihtimaller dışında Cumhuriyet savcısı esasen soruşturma evresi so­nunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâlle­rinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermelidir (CMK.m.172/1).

Parg. 58.                    Kovuşturmaya yer olmadığı kararı, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir (CMK.m.172/1). Burada suçtan zarar görene kovuşturmama kararının bildirilmesi için ihbar ve şikâyette bulunması aranmaz[36].

Parg. 59.                    Görüldüğü üzere, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar; a) yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi, b) kovuşturma olanağının bulunmaması (örneğin, şüphelinin ölümü, af, zamanaşımı, şikâyet şartının gerçekleşmemiş olması gibi) hallerinde verilir[37].

Parg. 60.                    Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra yeni delil meydana çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası açı­lamaz (CMK.m.172/2). Burada bahsi geçen “yeni delil” sonradan elde edilen, kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği esnada dosyada mevcut olmayan veyahut dosyada olup da hiçbir şekilde değerlendirilmemiş olan delildir[38].

Parg. 61.                    Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olma­dığına dair kararın kendisine tebliğinden itibaren onbeş gün içerisinde, kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi başka­nına itiraz edebilir (CMK.m.173/1)[39].

Parg. 62.                    İtiraz dilekçesinde, kamu davasının açılmasını gerektirebile­cek olaylar ve deliller belirtilir (CMK.m.173/2). Kendisine itiraz dilekçesi gelen Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı, kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise, bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer sulh ceza hâkimini görevlendirebilir; kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddeder; itiraz edeni giderlere mahkûm eder ve dosyayı Cum­huriyet savcısına gönderir. Cumhuriyet savcısı, kararı itiraz edene ve şüpheliye bildirir (CMK.m.173/3). Buna karşılık istem yerinde bulunursa, Cumhuriyet savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye verir (CMK.m.173/4).

Parg. 63.                    Cumhuriyet savcısının kamu davasının açılmaması husu­sunda takdir yetkisini kullandığı hâllerde (CMK.m.171/1), kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz usulü uygulanamaz (CMK.m.173/5).

Parg. 64.                   Kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz edilmesi ve bu itirazın reddedilmesi halinde; Cumhuriyet savcısının, yeni bir delilin varlığı nedeniyle kamu davasını açabilmesi, önceden verilen dilekçe hakkında karar vermiş olan ağır ceza mahkemesi başkanının bu hususta karar vermesine bağlıdır (CMK.m.173/6). Bu son hükümle kanun koyucu hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilen şüpheliye yargısal güvence getirmiş, denetimden geçen takipsizlik kararı üzerine savcının yeni delile dayansa bile iddianame düzenlemesini engellemiş, bunu ancak kovuşturmaya yer olmadığı kararına ilişkin itirazı inceleyerek reddeden Ağır Ceza Mahkemesi Başkanından karar alarak yapabileceğini kabul etmiştir[40].  

V- Kamu Davasının Açılması ve İddianamenin Unsurları

1- Genel Açıklamalar

Parg. 65.                    Kamu davasını açma görevi Cumhuriyet Savcısı’na aittir (CMK.m.170/1). Dolayısıyla iddianameyi düzenleyecek kişi de Cumhuriyet Savcısıdır. Keza CMK.’nın 170 inci maddesinin 2 nci fıkrasında “soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa Cumhuriyet Savcısı bir iddianame düzenler” denildikten sonra 3 üncü fıkrada görevli ve yetkili mahkemeye hitaben düzenlenen iddianamede bulunması gereken hususlara işaret edilmiştir. İddianamede yüklenen suçu oluşturan hadiseler, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanacaktır (CMK.m.170/4).

Parg. 66.                    İddianamenin sonuç kısmında sadece şüphelinin aleyhine olan değil, lehine olan hususlar da gösterilmelidir (CMK.m.170/5). Ayrıca işlenen suç dolayısıyla ilgili kanunda öngörülen ceza ve güvenlik tedbirlerinden hangilerine hükmedilmesinin istendiği ile suçun bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde ilgili tüzel kişi hakkında uygulanabilecek olan güvenlik tedbiri de sonuç kısmında açıkça belirtilmelidir (CMK.m.170/6).

Parg. 67.                    Aşağıda iddianamenin unsurları olarak değerlendirdiğimiz 170 inci maddede yer alan bu hususları değerlendirmeye çalışacağız.

2- İddianamenin Unsurları

A- Yeterli Şüphe

Parg. 68.                    CMK.m.170/2 uyarınca soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa, Cumhuriyet Savcısı iddianame düzenleyecektir. Bu hükümle “suç şüphesi” ile “delil kavramı” arasındaki ilişki vurgulanmış, bir suçun işlendiği hususundaki şüphenin, delillere dayanması aranmıştır[41]. Esasen delile dayanan bir suç şüphesi olmadan hiçbir ceza muhakemesi işlemine başvurulamaz[42].

Parg. 69.                    “Şüphe” kavramı sözlükte; “belleğin çeşitli alternatifler arasında seçme yapma konusunda tereddüt etmesi, hangisinin doğru olduğunu kestirememesi”, “bir şeyin olup olmadığı hakkında tereddüde düşme” anlamlarına gelmektedir[43].  

Parg. 70.                    Ceza muhakemesinde soruşturma, failin suç teşkil eden bir hareketi yapıp yapmadığı konusundaki “şüphe” ile başlamakta, bu şüphe belirli bir ağırlığa ulaştığında kovuşturmaya geçilmekte, şüphenin yerine bellilik, kesinlik geldiğinde ise, muhakeme sona ermektedir[44]. Bu açıdan şüphenin varlığı veya yokluğu ve kuvvet derecesi ceza muhakemesi açısından büyük önem taşımaktadır[45]. Ceza muhakemesinde şüphenin basit, makul, yeterli ve kuvvetli şüphe olmak üzere üç derecesinden bahsedilebilir. Aşağıda sırasıyla bunlar üzerinde duracağız.

Parg. 71.                    Şüphe; soruşturmanın başında, soruşturma makamının delillere ve vakıalara dayanan bir tahminidir. CMK.m.160/1’de “.. bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez..” denilerek, suç işlendiği şüphesini (izlenimini) doğuran olguların varlığına işaret edilmiştir. Burada söz konusu olan “basit” ya da “başlangıç” şüphesidir. Basit şüphe, şüphenin en hafif derecesidir. Kriminalistik biliminin verilerine göre, fiilin soruşturulabilir bir nitelik arz etmesi halinde, “basit şüphe”nin varlığından söz edilir[46]. Basit şüphe halinde belli ve yaşanmış somut olguların suç işlendiği yolunda bir şüphe ortaya koyması gerekmektedir[47]. Olaylara dayanmayan ve sadece basit bir tahminden ibaret bulunan ya da akla ve mantığa aykırı olan (gölgemi çaldılar şeklindeki bir ihbarda olduğu gibi) iddialarda basit şüphenin varlığından söz edilemez[48]. Basit şüphenin varlığı için delillerin en azından belirti (emare)[49] niteliğinde olması gerekir. Aksi takdirde, soruşturma makamlarının keyfi davranışlarına imkân sağlanmış olacağı gibi[50], asılsız ve mesnetsiz isnatlarla masum kimselerin rahatsız edilmesine sebebiyet verilir[51].

Parg. 72.                    Şüpheli veya sanıkla ilgili aramayı düzenleyen CMK.’nın 116 ncı maddesinde “yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği hususunda makul şüphe varsa … aranabilir” denilmek suretiyle, “makul şüphe” kavramına işaret edilmiştir. 01.06.2005 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği’nin” 6 ncı maddesinde “makul şüphe”nin tarifine yer verilmiştir. Buna göre; makul şüphe, hayatın akışına göre somut olaylar karşısında genellikle duyulan şüphedir. Makul şüphenin belirlenmesinde aramanın yapılacağı zaman, yer ve ilgili kişinin veya onunla birlikte olanların davranış tutum ve biçimleri, kolluk memurunun taşın­dığından şüphe ettiği eşyanın niteliği gibi sebepler göz önünde tutulur. Makul şüphede, ihbar veya şikâyeti destekleyen emarelerin var olması gerektiği gibi, şüphenin somut olgulara dayanması da şarttır. Ayrıca arama sonunda belirli bir şeyin bulunacağını veya belirli bir ki­şinin ya­kalanacağını öngörmeyi gerektiren somut olgular mevcut bulunmalıdır (Arama Y.m.6).

Parg. 73.                    Nihayet iddianamenin unsuru olan “yeterli şüphe” kavramını ele alacak olursak; eldeki delillere nazaran, yapılacak muhakemede sanığın mahkûm olma ihtimali beraat etmesi ihtimalinden daha kuvvetli ise şüphenin bu derecesinden söz edilir[52]. Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere, suçun işlendiği hususundaki yeterli şüphe, delillere dayanmalıdır. Yapılan soruşturma sonucunda işlendiği iddia olunan suçun kanıtlanması ihtimali zayıfsa iddianame düzenlenmez[53].

Parg. 74.                    İddianamenin düzenlenmesi için “belli oluş” değil, “yeterli şüphe” arandığından, şüpheden sanık yararlanır ilkesi bu aşamada geçerli değildir[54].

Parg. 75.                    1412 sayılı CMUK.’nun yürürlükte bulunduğu dönemde yeterli delil değerlendirmesinin mahkemece yapılması gerektiği düşüncesiyle açılmaması gereken davalar açılmak suretiyle mahkemelerin iş yükü artmaktaydı. Ancak yeni CMK.’nun iddianamenin iadesi kurumunu getirmiş olduğu ve CMK.’nun 174/1-b maddesi gereğince delillerin toplanmaması dolayısıyla iddianamenin iade edilebileceği düşünüldüğünde, yeterli delil bulunmadığında iddianame tanzim edilmemesi gerekmektedir[55].

Parg. 76.                    Son olarak mevcut delillere göre, yapılacak muhakeme sonunda sanığın mahkûm olma ihtimali kuvvetle muhtemel ise “kuvvetli şüphe”den söz edilir[56]. Kanunumuz pek çok koruma tedbirine müracaat için kuvvetli şüphenin varlığını aramıştır. Örneğin, tutuklama (m.100), taşınmazlara, hak ve alacaklara elkoyma (m.128), şirket yönetimi için kayyım tayini (m.133), iletişimin tespiti, dinlenmesi, kayda alınması (m.135). Tanımından da anlaşılacağı üzere, kuvvetli şüphe, iddianame tanzimi için aranan yeterli şüpheye göre, suçun işlendiği hususunda daha yoğun bir şüphe derecesini ifade etmektedir[57].

Parg. 77.                    Koruma tedbirleri ile henüz hakkında kesin bir yargı kararı olmadan kişi dokunulmazlığı, özel hayatı gibi temel özgürlükleri sınırlanan şüpheli veya sanık açısından, “suçu işlediği hususunda kuvvetli şüphenin” aranması önemli bir güvencedir. Kuvvetli şüphe, koruma tedbirinin (örneğin, tutuklama) talep edildiği ana kadar yapılan soruşturma ile elde edilen bilgilerin ışığında, kişinin, fail ya da suç ortağı olarak bir suçu işlediği konusunda büyük bir ihtimal görülmesi demektir[58]. Burada koruma tedbiri talep edilinceye kadar toplanmış olan deliller esas alınacaktır. Bu açıdan takdir için olayın tamamının veyahut sanığın sorumluluğunun açıklığa kavuşmuş olması gerekmediği gibi; hüküm için gerekli olduğu oranda suçun unsurlarının gerçekleşmiş olduğunun tespiti de aranmaz[59].

B- Görevli ve Yetkili Mahkeme

Parg. 78.                    İddianame görevli ve yetkili mahkemeye hitaben düzenlenir (CMK.m.170/3). Bu itibarla iddianamede, görevli ve yetkili mahkeme gösterilmelidir. Yer yönünden yetkiye ilişkin kurallar CMK.’nın 12 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. Esasen yetki açısından, Cumhuriyet Başsavcılığının yetkisi, yanında bulunduğu mahkemeye göre belirlendiğinden, iddianame bu yerdeki görevli mahkemeye verilecektir[60] (5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Bölge Adliye Mahkemeleri Kanunu m.16, 21).

Parg. 79.                    Göreve ilişkin hükümler, 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Bölge Adliye Mahkemeleri Kanunu’nun 10, 11 ve 12 nci maddeleri ile bazı özel yasalarda (örneğin, 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu m.26) yer almaktadır. Görevin belirlenmesinde suçun niteliği veya suç için öngörülen soyut ceza esas alınır[61]. Mahkemelerin görevlerinin belirlenmesinde ağırlaştırıcı veya hafifletici nedenler gözetilmeksizin kanunda yer alan suçun cezasının üst sınırı göz önünde bulundurulur (5235 sayılı Kanun, m.14). İddianamenin gösterilen sevk maddeleri çerçevesinde görevsiz ya da yetkisiz bir mahkemeye hitaben düzenlenmesi iade nedenidir (CMK.m.174/1-a).

Parg. 80.                    Bu çerçevede iddianameyi alan mahkemenin öncelikle incelemesi gereken husus davaya bakma hususunda görevli ve yetkili olup olmadığıdır. Mahkeme bu incelemeyi Cumhuriyet savcısının iddianamedeki hukuki değerlendirmesi ile sınırlı tutmalıdır. Zira kanunun 174 üncü maddesinin 2 nci fıkrasında, suçun hukuki nitelendirilmesi sebebiyle iddianamenin iade edilemeyeceği belirtilmiştir. Buna göre, mahkeme cumhuriyet savcısının iddianamedeki hukuki değerlendirmesinin aksini düşünerek, kendisinin görevli ve yetkili olmadığından bahisle iddianameyi iade edemez. Bu ihtimalde eğer iddianamenin diğer unsurları tamam ise, mahkeme iddianameyi kabul etmeli, kovuşturma aşamasının başlaması ile birlikte de görevsizlik veya yetkisizlik kararı vererek, davayı görevli ve yetkili mahkemeye göndermelidir. Örneğin Cumhuriyet savcısı soruşturma evresinde topladığı deliller çerçevesinde olayı 204/1 kapsamında sivil kişilerin resmi belgede sahtecilik suçu olarak nitelendirse ve iddianameyi Asliye Ceza Mahkemesi’ne hitaben yazsa, iddianameyi inceleyen Asliye Ceza Mahkemesi olayı 204/2 yani kamu görevlisinin resmi belgede sahtecilik suçu olarak değerlendirerek iddianameyi iade edemez. Bu durumda mahkeme iddianamenin diğer unsurları da mevcut ise iddianameyi kabul etmek zorundadır. Bununla beraber yargılama aşamasında görevsizlik kararı vererek dosyayı Ağır Ceza Mahkemesine göndermelidir (CMK.m.5). İddianamenin kabulünden önce yani kovuşturma aşamasına geçilmeden mahkemenin görevsizlik kararı vermesi mümkün değildir[62].

C- Şüphelinin Kimliği

Parg. 81.                    İddianamede şüphelinin kimlik bilgilerine yer verilmiş olmalıdır (CMK.m.170/3-a). Kimlik bilgileri şüphelinin adı, soyadı, adresi, medeni hali, doğum yeri, doğum tarihi, vatandaşlığına ilişkin hususları içerir[63]. Keza TC. kimlik numarası da şüphelinin açık kimliğini ortaya koyma ve karışıklıkları önleme açısından gerekli olduğundan, mümkün olduğu ölçüde iddianamede yer almalıdır[64]. Kimliğine ilişkin diğer bilgiler mevcut olmakla birlikte adresi belirlenememiş ya da belirli bir adresi olmayan şüpheli hakkında da iddianame tanzim edilebileceğini belirtmek gerekir[65].

Parg. 82.                    Şüpheli kimliği konusunda bilgi vermediği takdirde ne şekilde hareket edileceği konusu tartışmalıdır. Bir fikre göre, “kimliği konusunda konuşmayan şüpheli hakkında, iddianame düzenlenerek dava açılabilir, önemli olan şüphelinin birey olarak belli olmasıdır”[66]. Bizim de iştirak ettiğimiz diğer fikre göre ise, iddianamede şüphelinin açık kimliğine yer verilmelidir. Şüphelinin ferden ya da fizik kimlik olarak gösterilmesi iade sebebidir. Şüphelinin açık ve net olarak kim olduğu belirlenmeden iddianame düzenlenmemelidir[67].

D- Şüphelinin Müdafii

Parg. 83.                    İddianamede şüphelinin müdafiine ilişkin bilgilere yer verilmelidir CMK.m.170/3-b). Bu kapsamda iddianameye müdafiin isim ve adres bilgileri yazılmalıdır, zira mahkeme duruşma gününü bu adrese bildirecektir. Ayrıca müdafiin atanmış mı yoksa seçilmiş mi olduğu hususunun iddianamede bulunması da mahkemenin atanmış müdafii denetleme yetkisi açısından önem arz eder (CMK.m.151).

E- Maktul, Mağdur veya Suçtan Zarar Görenin Kimliği

Parg. 84.                    Uyuşmazlığa konu olayla ilgili olarak öldürülen bir kimse varsa, bu kişinin kimlik bilgileri ile mağdurun veya suçtan zarar görenin kimlik bilgileri iddianamede gösterilmelidir (CMK.m.170/3-c). Mağdur veya suçtan zarar görenin bilinmemesi veya açık kimliklerinin tespit edilememesi halinde, bu durum iddianameye yazılmalı ve bulunamamanın gerekçeleri belirtilmelidir[68].  

F- Mağdurun veya Suçtan Zarar Görenin Vekili veya Kanuni Temsilcisi

Parg. 85.                    Mağdurun veya suçtan zarar görenin vekili veya kanuni temsilcisinin iddianamede gösterilmesi gerekir (CMK.m.170/3-d).

G- İhbarda Bulunan Kişinin Kimliği

Parg. 86.                   Soruşturma bir kimsenin ihbarı ile başlamışsa, açıklanmasında sakınca bulunmadığı takdirde bu kimsenin kimlik bilgileri iddianamede bulunmalıdır (CMK.m.170/3-e).

H- Şikâyette Bulunan Kişinin Kimliği

Parg. 87.                    Şikâyete tabi suçlar açısından şikâyet bir dava şartı olduğundan, şikâyette bulunan kişinin kimliğine dair bilgilere iddianamede yer verilmelidir (CMK.m.170/3-f). 

I- Şikâyetin Yapıldığı Tarih

Parg. 88.                   Şikâyete tabi suçlarda şikâyetin süresinde yapılıp yapılmadığının tespiti açısından şikâyet tarihinin yazılması önemlidir (CMK.m.170/3-g).

J-Yüklenen Suç ve Uygulanması Gereken Kanun Maddeleri

Parg. 89.                   İddianamede şüpheliye yüklenen fiil ve buna ilişkin deliller ortaya konulduktan sonra, hadisenin hukuki nitelendirmesinin yapılması ve uygulanması gereken kanun maddelerinin (sevk maddeleri) belirtilmesi gerekir (CMK.m.170/3-h). Olayda birden fazla suç ve şüpheli varsa her bir şüpheliye isnat edilen suç ve uygulanması gereken kanun maddesi ayrı ayrı belirtilmelidir. İddianamede sevk maddesinin gösterilmesi, görevli mahkemenin belirlenmesinde, sanığın savunma hakkının sağlanmasında (bkz. CMK.m.226) ve davasız yargılama olmaz ilkesinin (bkz. CMK.m.225) güvence altına alınmasında fonksiyon icra eder[69].

K- Yüklenen Suçun İşlendiği Yer, Tarih ve Zaman Dilimi

Parg. 90.                    Yüklenen suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi de iddianamede bulunması gereken unsurlardandır (CMK.m.170/3-i). Bu bilgiler uyuşmazlığın sınırını çizmek ve başka hadiselerle karıştırılmasını önlemek açısından önemlidir[70].

Parg. 91.                    Suçun işlendiği yer, davaya hangi yer mahkemesinin bakacağı hususunda belirleyicidir. Suç değişik yerlerde işlenmişse (mesafe suçu), bunlar iddianamede gösterildikten sonra, davanın açıldığı yerde de fiilin işlendiği izah edilmelidir[71]. Suçun işlendiği yerin belirtilmesi olayın somutlaşmasına imkân vereceğinden, yukarıda ifade ettiğimiz üzere hem davasız yargılama olmaz ilkesi hem de sanığın savunma hakkı yönünden önem taşır. Örneğin, iddianameden fiilin işlendiği yeri öğrenen sanık, kendisinin belirtilen tarihte o yerde olmadığını savunabilir[72].

Parg. 92.                    Suçun işlendiği tarih ve zaman diliminin iddianamede gösterilmesi de büyük önem arz etmektedir. Örneğin, dava zamanaşımının, yaş küçüklüğünün, mağdurun yaşının (örneğin, suç tipinde aranan bir unsur olması dolayısıyla, TCK.m.103) tespiti suçun işlendiği tarihin bilinmesini gerektirir. Suç tarihi, “gün, ay ve yıl” olarak net bir şekilde tespit edilmelidir. Ancak bazı hallerde işlenen suç belirli bir zaman dilimine yayıldığında tereddüt doğabilir. Bu ihtimalde iddianamede suç tarihinin hangi sebeple belirli bir zaman dilimi olarak gösterildiği açıklanmalıdır. Ayrıca suç tarihini tespite ilişkin hiçbir çalışma yapmaksızın “2000 ila 2003 yılları arası” gibi ifadeler kullanılması doğru değildir. Ne var ki, uygulamada sıklıkla bu yola müracaat edilmektedir[73].

Parg. 93.                   Yargıtay verdiği bir kararda suçun işlendiği tarihin yanlış yazılmasının değil, hiç yazılmamış olmasının iade nedeni olabileceğini belirtmiştir[74].

L- Suçun Delilleri

Parg. 94.                    İddianamede yapılan soruşturma sonucunda elde edilen delillerinin nelerden ibaret olduğu açık bir şekilde yazılmalıdır (CMK.m.170/3-j). Bu konuda “dosya içeriği ve diğer sübut sebepleri” gibi genel geçer ifadelerin yazılması, bu unsur yönünden iddianamenin iadesi sebebidir[75]. Keza “suçun sübutuna etki edeceği mutlak sayılan mevcut bir delil toplanmadan düzenlenen” iddianamenin iade edileceğini belirten CMK.m.174/1-b hükmünün tatbik edilebilmesi de, soruşturmada elde edilen delillerin iddianamede ayrıntılı gösterilmesine bağlıdır. 

M- Şüphelinin Tutukluluk Durumu

Parg. 95.                   Şüphelinin tutuklu olup olmadığı; tutuklanmış ise, gözaltına alma ve tutuklama tarihleri ile bunların süreleri iddianamede yer almalıdır (CMK.m.170/3-k). Zira yargılama sonucunda verilen hapis cezasından şahsi hürriyeti bağlayıcı bu haller nedeniyle geçirilmiş süreler indirileceği gibi, adli para cezasına hükmedilmesi halinde de bu haller içerisinde geçirilen bir gün yüz Türk Lirası sayılarak indirim yapılacaktır (TCK.m.63). Bunun dışında tutuklu işlerin adli tatil sırasında acele işlerden sayılması (CMK.m.331/2) ve tutukluluk sürelerine ilişkin getirilen sınırların tatbik edilebilmesi (CMK.m.102) iddianamenin bu unsuru ihtiva etmesini zorunlu kılar[76].

N- Yüklenen Suçu Oluşturan Olayların Delillerle İlişkilendirilmesi

Parg. 96.                    İddianamede yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanmalıdır (CMK.m.170/4).  Diğer bir ifadeyle, iddianamede kabul edilen oluşa, hangi delillerden hareket edilerek ulaşıldığı açık ve net bir şekilde ortaya konulmalı, sadece hadiseler sıralanıp, “delillerin takdiri sayın mahkemeye aittir” gibi ifadelerle geçiştirilip iddianame tanzim edilmemelidir. İddianamenin iadesini düzenleyen CMK.m.174 uyarınca bu yöndeki eksiklik iddianamenin iadesini gerektirir. Böylece, soyut bir iddia ile yetinilmeyip, iddianın somutlaştırılması, yeterli suç şüphesinin varlığının adeta savcılık makamınca “kanıtlanması” amaçlanmıştır[77].

Parg. 97.                    Bu koşul açısından iddianamede yüklenen suçun unsurlarının somut olayda hangi delillere dayanılarak gerçekleştiğinin düşünüldüğü hususunda bir tartışma bölümüne yer verilmelidir[78]. Mahkeme tarafından yapılan incelemede iddianamenin böyle bir çalışmayı içermediğinin anlaşılması halinde, iddianame iade edilmelidir. Burada mahkemenin yargılama konusu olayla ilgili görüş sevk ettiği düşünülmemelidir[79]. Zira mahkeme “delillerin niçin şu veya bu yönde değerlendirildiğinden” ziyade, “niçin delillerden hareketle bir değerlendirme yapılmadığını, iddianamenin böyle bir bölüm ihtiva etmediğini” gerekçe göstererek iade kararı verecektir[80].

Parg. 98.                    İddianamenin bu unsuru ihtiva edebilmesi, özellikle delillerin toplanması ile yakından irtibatlıdır[81]. Delil toplanmayan, müşteki ve şüpheli ifadesinin alınmasıyla yetinilerek iddianame tanzim edilen hallerde, doğaldır ki, tartışılacak bir delil bölümü de mevcut olmayacaktır. Düzenleme bu uygulamaya da son vermeyi amaçlamaktadır. Özellikle CMK.m.170/5’te yer alan lehe ve aleyhe tüm delillerin iddianamede gösterilmesi mecburiyeti, Cumhuriyet savcısının tüm delilleri toplaması, yetersiz delillerle iddianame tanzim etmemesi gereğini ortaya koymaktadır[82].

O- Şüphelinin Lehine Olan Hususların Belirtilmesi

Parg. 99.                    Cumhuriyet savcısı soruşturma aşamasında sadece şüphelinin aleyhine olan delilleri değil, aynı zamanda lehine olan delilleri de toplamak zorundadır (CMK.m.160/2). Bu nedenle iddianamenin sonuç kısmında şüphelinin aleyhine olan hususların yer almasına karşın, lehine olan hususlara değinilmemesi iade nedenidir (CMK.m.170/5, 174/1-a). Örneğin, soruşturma evrakında mevcut olan ancak kanuna aykırı şekilde elde edilen bir delil varsa, iddianamede bu mutlaka gösterilmeli ve bu özelliği belirtilerek, yargılama sırasında bu delile dayanılmaması gereğine işaret edilmelidir[83]. Keza somut olayda hukuka uygunluk sebeplerinin bulunabileceğine ilişkin deliller varsa, bunlar toplanmalı ve iddianamede gösterilmelidir[84].

P- Uygulanması İstenen Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin Belirtilmesi

Parg. 100.                İddianamenin sonuç kısmında, işlenen suç dolayısıyla ilgili kanunda öngörülen ceza ve güvenlik tedbirlerinden hangilerine hükmedilmesinin istendiği ayrıntılı şekilde gösterilmelidir. Ayrıca suç bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmiş ise, ilgili tüzel kişi hakkında uygulanabilecek güvenlik tedbiri de açıkça belirtilmelidir (CMK.m.170/6).

VI- İddianamenin İncelenmesi ve İadesi

1- Genel Olarak

Parg. 101.                Cumhuriyet başsavcılığı adına hazırlanan iddianame görevli ve yetkili mahkemeye teslim edilir ve mahkemesince “iddianamenin değerlendirilmesi defteri”ne kaydı yapılır (Cumhuriyet Başsavcılıkları İle Adli Yargı İlk Derece Ceza Mahkemeleri Kalem Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik, m.46, 47)[85]. Bu defter, iddianame ve soruşturma evrakının mahkemeye fiilin verildiği tarihten başlayarak, kabulüne veya iadesine karar verildiği ana kadar bekletildiği defterdir. Burada; sıra numarası, Cumhuriyet Başsavcılığı iddianame ve esas numarası, soruşturma evrakının geldiği tarih, karar tarihi, iade kararına karşı itiraz işlemleri, iade halinde Cumhuriyet Başsavcılığına tevdi tarihi ve düşünceler sütunu yer almakta olup, mahkemesince verilen kabul veya iade kararları ilgili sütunlar işlenerek bu deftere kaydedilir. Cumhuriyet başsavcısı veya Cumhuriyet savcısı bu defterdeki kayıt numarası üzerinden, iddianamenin iadesi kararına itiraz edebilir (Kalem Yönetmeliği, m.47). Dolayısıyla iddianamenin değerlendirilmesi ve iadesi süreci, iddianamenin bu deftere kaydedilmek üzere mahkeme hâkimi tarafından yapılan havale tarihinden itibaren başlayacak ve buradan takip edilecektir[86].

Parg. 102.                CMK., yeterli araştırma yapılmadan dava açılmasını, mahkemelerin delil araştırmakla zaman kaybetmelerini önlemek ve böylece kovuşturmanın mümkün olan en kısa zamanda sonuçlanmasını sağlamak amacıyla, mahkeme tarafından iddianamenin değerlendirilmesini, eksik ve hatalı bulunması halinde iadesini kabul etmiştir[87].

Parg. 103.                Bu çerçevede iddianame ve soruşturma evrakının verildiği tarihten itibaren on beş gün içinde soruşturma belgesine ilişkin bütün belgeler mahkeme tarafından incelenir. Yapılan incelemede; a) iddianamenin 170 inci maddede yazılı unsurları içerip içermediği, b) suçun sübutuna etki edeceği mutlak sayılan mevcut bir delilin toplanıp toplanmadığı, c) yüklenen suçun uzlaşma veya önödeme yoluyla çözülebilecek işlerden olup olmadığı, böyle ise, soruşturma safhasında bu durumun gözetilip gözetilmediği hususları gözden geçirilerek, eksik veya hatalı noktalar tespit edilirse iddianamenin iadesine karar verilir (CMK.m.174/1). Aksi halde, iddianame kabul edilir.

Parg. 104.                Yasada belirtilen on beş günlük süre içerisinde iade edilmeyen iddianame kabul edilmiş sayılır (5353 sayılı Kanunla değişik CMK.m.174/3). CMK.’nın ilk şeklinde yer almayan bu son düzenleme, iddianamenin incelenmesi ve iadesi kurumunu işlevsiz bırakma tehlikesini taşıdığından kanımızca yerinde olmamıştır[88].    

Parg. 105.                Son olarak temas etmek gerekir ki; Cumhuriyet başsavcılığı dışında, devletin diğer makamları tarafından işin mahkemeye gönderilebildiği hallerde, bu makamların iddianame yerine geçen dava açan belgeleri iade edilemez. Zira CMK. sadece iddianamenin iadesini düzenlemiştir[89].

2- İddianamenin İadesi Nedenleri

Parg. 106.                CMK.’nın 174 üncü maddesinin 1 inci fıkrasında yer alan ve yukarıda temas ettiğimiz iddianamenin iade edilmesini gerektirecek halleri kanundaki düzenlemeye paralel olarak aşağıda üç başlık altında inceleyeceğiz.

A- İddianamenin 170 inci Maddeye Aykırı Olarak Düzenlenmiş Olması

Parg. 107.                5271 sayılı CMK.’nın 170 inci maddesinde iddianamede yer alması gereken hususlar gösterilmiştir. Yukarıda iddianamenin unsurları başlığı altında bunları incelediğimizden, burada o bilgilere atıf yapmakla yetiniyoruz. İddianamenin 170 nci maddede belirtilen hususları içermemesi durumunda, mahkeme iddianameyi iade edecektir (CMK.m.174/1-a).

B- Suçun Sübutuna Etki Edeceği Mutlak Sayılan Mevcut Bir Delilin Toplanmamış Olması

Parg. 108.                CMK.’nın 170 inci maddesinde iddianamede suçun delillerinin gösterilmesi gerektiği belirtilmiştir. Aksi takdirde suçun delillerinin yer almadığı iddianame mahkeme tarafından iade edilmelidir. Burada ise, suçun sübutuna etki edeceği mutlak sayılan mevcut bir delil toplanmadan düzenlenen iddianamenin iade edilmesi söz konusudur (CMK.m.174/1-b). Ancak hangi delillerin suçun sübutuna mutlak surette etki edeceğinin tespiti zordur[90]. Suçun sübutuna etki edeceği mutlak sayılan mevcut bir delilin, ancak Cumhuriyet savcısı tarafından toplanma imkânı bulunduğu halde, toplanmamış olması iddianamenin iadesini gerektirebilir[91].

Parg. 109.                Yargıtay, şüphelinin nüfus ve adli sicil kayıtlarının iddianameye eklenmemesi ve etkin pişmanlık halinin soruşturma aşamasında araştırılmamasını iddianamenin iadesi nedeni olarak kabul etmemiştir[92].

Parg. 110.                Doğrudan doğruya hâkim kararını veya onayını gerektiren bir işlem sonucunda elde edilebilecek delil, gerekli karar ya da onay alınmadığı için toplanamamışsa, suçun sübutuna mutlak surette etki edecek olsa bile, iddianame bu eksiklik dolayısıyla iade edilmemelidir[93]. Aynı şekilde Yargıtay soruşturma aşamasında keşif yapılmadan düzenlenen iddianamenin iadesinin de hukuka aykırı olduğunu belirtmiştir[94].

Parg. 111.                Buna karşılık Yargıtay somut olayda bilirkişiye müracaat edilmeden düzenlenen iddianamenin iade edilmesi gerektiğine karar vermiş, aynı kararda şüphelinin ifadesinin alınmadan iddianame hazırlanmasını iade nedeni olarak kabul etmemiştir[95]. Kanımızca iddianamede şüphelinin lehine olan hususların da gösterilmesi zorunluluğundan hareketle, iddialar hakkında şüphelinin savunması alınmadan hazırlanan iddianamenin iadesi gerekir[96]. Ancak yapılan tüm araştırmalara rağmen şüpheliye ulaşılamamış ve hadiseye ilişkin diğer deliller toplanarak, yeterli delil elde edilmişse ve tüm bu hususlar iddianamede açıklanmışsa, iddianame iade edilmemelidir[97]

C-Önödeme ve uzlaşma usulünün uygulanmamış olması

Parg. 112.                İddianameyi alan mahkeme, soruşturma konusu suçun önödemeye veya uzlaşmaya tabi olup olmadığını araştırmalıdır. Eğer önödeme veya uzlaştırma usulünün uygulanması gerektiği halde, bu usuller uygulanmadan iddianame düzenlenmişse, mahkeme iade kararı vermelidir (CMK.m.174/1-c). Ancak burada mahkeme değerlendirmeyi Cumhuriyet savcısının soruşturma konusu olayı hukuki nitelendirmesi çerçevesinde yapmalıdır[98]. Mahkeme iddianamede belirtilen suçun değil de önödeme veya uzlaşma usulünün uygulanması gereken bir suçun söz konusu olduğunu düşünüyorsa ve iddianamenin diğer unsurları tam ise, iade kararı vermeyecektir. Bu durumda mahkeme iddianameyi kabul edecek ve yargılama safhasında önödeme veya uzlaşma usulünü uygulayacaktır[99].

Parg. 113.                Uzlaşma usulünün uygulanıp uygulanmadığının tespiti sırasında şüphelinin soruşturma aşamasındaki beyanlarını da incelemek gerekir. Eğer şüpheli soruşturma aşamasında susma hakkını kullanmış veya hiçbir şekilde suçu kabul ettiği yönünde açıklamada bulunmamışsa, iddianame önüne gelen mahkeme uzlaşma usulünün uygulanmadığını gerekçe göstererek iddianamenin iadesine karar veremez[100].

Parg. 114.                Aynı şekilde şüpheli kolluktaki ifadesinde suçu kabul etmesine karşılık, savcı ve sulh hâkimi huzurunda suçlamayı reddetmişse, yine uzlaşma usulünün uygulanmadığından bahisle iade kararı verilmemelidir. Buna karşılık kolluktaki ifadesinde suçlamayı reddeden şüpheli, savcı veya sulh hâkimi huzurunda suçu kabul ederse, uzlaşma usulünün denenmesi gerekir, aksi takdirde bu durum iddianamenin iadesini gerektirir[101].

Parg. 115.                Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 09.11.2005 tarih ve 10475/24468 sayılı kararı konuyla ilgili aydınlatıcı niteliktedir[102]. Anılan kararda; “… Sanık hakkında 24.05.2005 tarihinde işlediği, şikayete bağlı olan müessir fiil ve sövme suçlarından dolayı mağdurun 04.07.2005 tarihinde” uzlaşma istemiyorum, şüpheli hakkında şikayetçiyim” şeklinde beyanda bulunması üzerine 04.07.2005 günlü iddianame ile dava açılmış, iddianamenin düzenlendiği İzmir 2.Sulh Ceza Mahkemesi uzlaştırma işleminin usulüne uygun yapılmadığı gerekçesi ile iddianamenin iadesine karar vermiş, bu karara karşı yapılan itiraz ise reddedilmiştir. (…) 5271 sayılı CMK.’nun 253.maddesine göre C.Savcısı faile atılı suçun şikâyete bağlı olduğunu belirlemesi halinde önce faile suçtan dolayı uzlaşmayı kabul edip etmediğini sorması, daha sonra bu durumu mağdura bildirmesi ve gerekirse uzlaştırıcı görevlendirmesi, bu işlemler sonucunda uzlaşma sağlanamadığı takdirde iddianame düzenleyerek dava açması gerekirken sadece mağdura uzlaşma isteyip istemediğini sormuş ve mağdurun “uzlaşma istemiyorum” şeklinde beyanda bulunması üzerine iddianame ile kamu davası açılmıştır. Bu durumda, C.Savcısının yaptığı uygulamanın 5271 sayılı CMK’nun 253 üncü maddesinde açıklanan düzenlemeye uygun yapılmadığı açıkça anlaşılmaktadır. Bu itibarla; İzmir 2.Sulh Ceza Mahkemesinin 19.07.2005 gün ve 14-5 sayılı iddianamenin iadesi kararı ile bu karara itiraz edilmesi üzerine İzmir  17.Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 26.07.2005 gün ve 2005/311 müt.sayılı itirazın reddi kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır” denilmiştir.

3- İddianamenin iade edilemeyeceği hal

Parg. 116.               Suçun hukukî nitelendirilmesi sebebiyle iddianame iade edilemez (CMK.m.174/2). Çünkü hüküm ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve fail hakkında verilir[103] (CMK.m.225/1). İddianamenin mahkemeye verilmesinden sonra mahkeme suçun hukuki nitelendirmesini farklı yapabilir. Ancak bu durumda iddianame iade edilmemelidir[104]. Zira mahkeme iddianame ile bağlı değildir (CMK.m.225/2).

4- İade kararının denetimi

Parg. 117.                İade kararına karşı Cumhuriyet savcısı itiraz edebilir (CMK.m.174/5). Şüpheli, müşteki, mağdur veya bunların müdafii ya da vekillerine itiraz yoluna müracaat imkânı tanınmamıştır[105].

Parg. 118.                İtiraz kanun yolunun süresi ve şekli CMK.’nun 267 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre savcı, iade kararını öğrendiği tarihten itibaren yedi gün içinde kararı veren mahkemeye dilekçe ile veya tutanağa geçirilmek koşulu ile zabıt kâtibine beyanda bulunmak suretiyle itiraz edebilir.

5- İade üzerine yapılacak işlem

Parg. 119.                Cumhuriyet savcısı, iddianamenin iadesi üzerine (itiraz yoluna gitmemişse), kararda gösterilen eksiklikleri tamamladıktan ve hatalı noktaları düzelttikten sonra, yeniden iddianame düzenleyerek dosyayı mahkemeye gönderecektir. Cumhuriyet savcısı yeniden iddianame düzenlerken önceki iddianame ile bağlı değildir[106]. Bu inceleme sırasında Cumhuriyet savcısı kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesini gerektiren bir durum olduğunu tespit ederse, kovuşturmaya yer olmadığına karar vermelidir (CMK.m.174/4).

Parg. 120.                İddianamenin iadesinden sonra şüphelinin ölmesi, dava zamanaşımı süresinin dolması, şikâyete tabi bir suçta müştekinin şikâyetten vazgeçmesi, şüphelinin suçsuzluğunu açıkça ortaya koyan yeni bir delilin ortaya çıkması halinde Cumhuriyet savcısı kovuşturmaya yer olmadığına karar vermek zorundadır[107].

Parg. 121.                Yeniden hazırlanan iddianamede iade kararında belirtilen eksiklikler gereği gibi tamamlanmamışsa iddianame, mahkeme tarafından tekrar iade edilebilir.

6- Yeniden iade yasağı

Parg. 122.                Cumhuriyet savcısı tarafından iade kararında belirtilen eksikliklerin giderilmesinin ardından düzenlenen yeni iddianame, ilk kararda belirtilmeyen sebeplere dayanılarak yeniden iade edilemez (CMK.m.174/4). Buna göre, örneğin iddianame sadece görev veya yetki yönünden iade edilmişse, bu eksikliğin düzeltilmesinin ardından görevli ve yetkili mahkemeye verilen iddianame, bu mahkeme tarafından başka bir nedenle iade edilemeyeceği gibi, görev ve yetki yönünden de iade edilemez. İddianamenin gönderildiği bu ikinci mahkeme, ilk iade kararının yanlış ve kendisinin görevli olmadığı görüşünde ise, iddianamenin kabulüne karar verip, daha sonra görevsizlik kararı vermelidir.

Parg. 123.                Bu düzenleme çerçevesinde, incelemeyi yapan mahkeme iddianameyi iade ederken tüm eksiklikleri göstermeli, yukarıdaki örnekte olduğu gibi, bizatihi yetki ve görev hususunda değerlendirme yapıp, “nasıl olsa, ben görevli değilim” demek suretiyle diğer eksiklikleri belirtmeden iddianameyi iade etmemelidir[108].

Parg. 124.                Cumhuriyet savcısı iade kararında belirtilen eksiklikleri gidermemişse, yeni düzenlenen iddianame tekrar iade edilebilir. Bu konuda bir sınırlama mevcut değildir. Keza koğuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz edilmesi üzerine, Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı’nın istemi yerinde bulması halinde, Cumhuriyet savcısı bir iddianame düzenleyerek mahkemeye verir (CMK.m.173). Bu ihtimalde de, mahkeme iddianamede hatalı ve eksik yönler (CMK.m.174) tespit ettiği takdirde, iadesine karar verebilir. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı’nın kararı üzerine iddianamenin tanzim edilmiş olması durumu değiştirmez[109].

VII- İddianamenin Kabulü

Parg. 125.                İddianamenin kabulüyle kamu davası açılmış olur ve kovuşturma evresi başlar. Mahkeme, duruşma gününü belirler ve duruşmada hazır bulunması gereken kişilere çağrı kâğıdı çıkarır (CMK.m.175). İddianamenin on beş günlük inceleme süresinin dolması sebebiyle kabul edilmiş sayıldığı hallerde, mahkeme tarafından tensiple birlikte kabul kararı verilmelidir[110]. Böylece CMK.m.191/1’de yer alan “mahkeme başkanı veya hâkim, duruşmanın başladığını, iddianamenin kabulü kararını okuyarak açıklar” hükmüne de, uygun hareket edilmiş olunur.

Parg. 126.                İfade edelim ki, iddianamenin iadesine ilişkin incelemenin ve kabul kararının davaya bakacak mahkeme tarafından yapılması, mahkemenin ihsası reyde bulunduğu şeklinde bir eleştiriye açıktır[111]. Zira yapılan inceleme sonunda, sanığın hakkında isnat olunan suçu işlediği yönünde yeterli şüphenin varlığı mahkemece kabul edilmiş olmaktadır[112]. Bu sebeple doktrinde, incelemenin ve iade ya da kabul kararının yargılamaya bakacak mahkeme dışında bir hakim tarafından yapılması önerilmektedir[113]. Kanımızca da yerinde olan bu eleştiriye rağmen, mevcut düzenleme çerçevesinde de müessesenin şüpheli açısından önemli bir güvence sağladığı belirtilmelidir.

Sonuç

Parg. 127.                Ceza yargılamasının amaçlarına ulaşabilmesi, etkin ve hızlı bir şekilde adaleti tesis edebilmesi, kovuşturma safhasından ziyade, soruşturma safhası ve bu dönemde yapılan işlemlerle yakından irtibatlıdır. Bu çerçevede soruşturma safhası hem kovuşturmayı en iyi biçimde hazırlamalı, bu evrede deliller tam olarak toplanmalı, yeterli suç şüphesi bulunmayan haller mahkeme önüne getirilmemeli, suç olanla olmayan iyi bir şekilde ayıklanmalıdır.

Parg. 128.                Soruşturma safhasında yeterli araştırma yapılmadan ve CMK.m.170’de öngörülen hususlara riayet edilmeden düzenlenen iddianameler dolayısıyla, kovuşturma safhasında -kural olarak delil toplama bu evrenin faaliyeti olmamasına rağmen- mahkemeler delil toplamakla meşgul olmakta ve davalar çok uzun süreler devam etmektedir. Çoğu kez de geçen zamanın etkisi ile delillerin elde edilmesi imkânsız hale gelmektedir. Bu ise, ceza adaletinin maddi gerçeğe ulaşma amacından sapmasına yol açmaktadır. İşte anılan sebeplerle iddianamenin incelenmesi ve iadesine ilişkin CMK.’nın 174 üncü maddesi hayati öneme haizdir. Ne var ki, Kanunumuzun onbeş günlük süre zarfında iade edilmeyen iddianamenin, kabul edilmiş sayılacağına dair düzenlemesi, iş yoğunluğu, evrak çokluğu, görülmekte olan davaların fazlalığı gibi bahanelere imkân sağlamakta ve müessesenin işlemesinde büyük bir engel olmaktadır. 

Parg. 129.            Yasada maslahata uygunluk prensibine yer verilmesi de oldukça isabetlidir. Zira Cumhuriyet savcısı tarafından yapılan soruşturmada, CMK.m.171/1’de yer alan hallerin varlığı konusunda kanaat oluştuğunda, uyuşmazlığın yargı makamı önüne taşınmasından ziyade, bu aşamada bitirilmesi, ceza adaletinin etkinliği açısından faydalıdır. Hatta bazı hallerde bu toplumsal bir gereklilik de (örneğin, TCK.m.22/6) olabilir. Ayrıca 5560 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle, 171 inci maddede kamu davasının açılmasının ertelenmesi kurumuna da yer verilmiştir. Bu düzenleme mahkemelerin iş yükünü azaltacağı gibi, mağdurun haklarının güvenceye alınması koşuluna bağlandığından, bu konuda da faydalı olacak ve nihayet bireyler üzerinde “yargılanmamış olmak” şeklinde olumlu bir etki doğuracaktır.

           

 

 

 

 



(*) Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Usul Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi.

[1] Bkz. Öztürk, Bahri- Erdem, Mustafa Ruhan, Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, 10. Baskı, Ankara 2006, s.  632; Yenisey, Feridun, Hazırlık Soruşturması ve Polis, Üçüncü Baskı, İstanbul 1993, s.113 vd.;Yurtcan, Erdener, Ceza Yargılaması Hukuku, 11. Baskı, İstanbul 2005, s.369 vd.; Centel, Nur- Zafer, Hamide, Ceza Muhakemesi Hukuku, 4. Bası, İstanbul 2006, s.75 vd.; Demirbaş, Timur, Sanığın Hazırlık Soruşturmasında İfadesinin Alınması, İzmir 1996, s.7; Özbek, Veli Özer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara 2006, s.159 vd.

[2] Centel-Zafer, s.76; Öztürk-Erdem, s.631, 632. Doktrinde Şahin, bu dönemde soruşturma evresinin devam ettiğini belirtmektedir. Bkz. Şahin, Cumhur, Ceza Muhakemesi Kanunu Gazi Şerhi, Ankara 2005, s.492.

[3] Centel-Zafer, s78,79; Demirbaş, Sanığın Hazırlık Soruşturmasında İfadesinin Alınması, s.7.

[4] Yurtcan, s.368; Centel-Zafer, s.79; Toroslu, Nevzat-Feyzioğlu, Metin, Ceza Muhakemesi Hukuku, 5. Baskı, Ankara 2006, s.263.

[5] Öztürk-Erdem, s.186,187; Demirbaş, Sanığın Hazırlık Soruşturmasında İfadesinin Alınması, s.7,8; Özbek, s. 83.

[6] Pradel, Jean, Çağdaş Sistemlerde Karşılaştırmalı Ceza Usulü. İSİSC Kolokyumlarının Sentez Raporu (Türkçe’ye çeviren: Sulhi Dönmezer), İstanbul 2000, s. 1 vd.

[7] Yurtcan, s.368.

[8] Centel-Zafer, s.78, 79.

[9] Yurtcan, s.375;  Özbek, s.83

[10] Tosun, Öztekin, Türk Suç Muhakemesi Hukuku Dersleri, Cilt: I, Genel Kısım, Genişletilmiş Dördüncü Bası, İstanbul 1984, s.356, 357; Öztürk-Erdem, s.188. Doktrinde bu ilkeye “koğuşturmasız asıl ceza yargılaması yapılmaması” adı da verilmektedir. Bkz. Kunter, Nurullah-Yenisey, Feridun-Nuhoğlu, Ayşe, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, Ondördüncü Bası, İstanbul 2006, s.171.

[11] Yurtcan, s.43.

[12] Centel-Zafer, s.381.

[13] Yurtcan, s.43.

[14] Kunter-Yenisey-Nuhoğlu, s.171; Yurtcan, s.43.

[15] Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 28.3.1994 tarih ve 4-59/82 sayılı kararında da; “hükmün konusu iddianamede gösterilen eylemdir. İddianamede açıklanan fiilin dışına çıkılarak karar verilmesi, açılmayan ve mevcut olmayan bir davadan dolayı karar verilmesi sonucunu doğuracaktır... dava konusu yapılacak eylemin, iddianame, yargılamanın gerekliliği kararı ya da şahsi dava dilekçesinde bağımsız olarak ve başka bir olaya dayalı olmadan açıklanması gerekir. Aksi hal; hangi eylemden dolayı dava açıldığı ve hangi iddiaya karşı savunma yapılacağı hususunda karışıklığa neden olacaktır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun duraksamasız uygulaması da bu doğrultudadır” denilmek suretiyle bu husus vurgulanmıştır. Karar için bkz. Savaş, Vural - Mollamahmutoğlu, Sadık, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Yorumu, I, Ankara 1995, s.863.

[16] Centel-Zafer, s.381.

[17] Centel-Zafer, s.381.

[18] Bkz. Öztürk, Bahri, Ceza Muhakemesi Hukukunda Koğuşturma Mecburiyeti (Hazırlık Soruşturması), Ankara 1991, s.5 vd. Doktrinde “mecburilik” kanundan kaynaklandığı için ilkeye “kanunilik ilkesi” de denilebileceği belirtilmiştir. Bkz. Kunter-Yenisey-Nuhoğlu, s.174.

[19] Öztürk-Erdem, s.192.

[20] Öztürk, Koğuşturma Mecburiyeti, s.182; Öztürk-Erdem, s.192; Centel-Zafer,  s.382,383;  Özbek, s.196.

[21]  Kunter-Yenisey-Nuhoğlu, s.178; Öztürk-Erdem, s.192; Centel-Zafer, s.382; Özbek, s.196,197.

[22] Öztürk, Koğuşturma Mecburiyeti, s.5 vd., Öztürk – Erdem, s. 192; Centel- Zafer, s.383; Yurtcan, s. 46, 47.

[23] Öztürk-Erdem, s.192.

[24] Centel- Zafer, s.383.

[25] Kunter-Yenisey-Nuhoğlu, s.174.

[26] Yurtcan, s.46.

[27] Bkz. Centel, Nur-Zafer, Hamide-Çakmut, Özlem, Türk Ceza Hukukuna Giriş, Dördüncü Bası, İstanbul 2006, s.471; Demirbaş, Timur, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 4. Bası, Ankara 2006, s.426, 427; Soyaslan, Doğan, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. Baskı, Ankara 2005, s. 298 vd.

[28] Özgenç, İzzet, Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi (Genel Hükümler), 3. Baskı, Ankara 2006, s. 264.

[29] Demirbaş, Genel Hükümler, s.427; Turhan, s.322; Özgenç, s. 264.

[30] Turhan, s.322.

[31] Artuk, Mehmet Emin-Gökcen, Ahmet-Yenidünya, A. Caner, Ceza Hukuku Genel Hükümler I, 2. Bası, Ankara 2006, s.721; Özbek, s.512.

[32] Bkz. Öztürk-Erdem, s.194; Şahin, s.525. Aksi yönde bkz. Feyzioğlu, Metin, “Ceza Muhakemesi Kanunu’na Göre İddianamenin Hazırlanmasına ve Kabulüne İlişkin Bazı Düşünceler”, Ceza Hukuku Dergisi, Yıl:1, Sayı:1, Ankara 2006, s.34, 35.

[33] Öztürk-Erdem, s.194; Şahin, s.525.

[34] Bkz. Gedik, Doğan, “5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununda Kamu Davasının Açılmasının Ertelenmesi Kurumu”, Ceza Hukuku Dergisi, Yıl:1, Sayı:1, Ankara 2006, s.323 vd.

[35] Bu konuda ayrıca bkz. Öztürk-Erdem, s. 645, 646; Turhan, s.326; Özbek, s.513.

[36]  Centel-Zafer, s.395; Toroslu, Feyzioğlu, s.265.

[37]  Öztürk-Erdem, s.646; Toroslu, Feyzioğlu, s.264.

[38]  Öztürk-Erdem, s.647.

[39]  Kovuşturmaya yer olmadığı kararına karşı idari denetim yolu olarak üst konumda olan Cumhuriyet Başsavcısı’na başvurma imkânı da bulunmaktadır. Bkz. Toroslu-Feyzioğlu, s.266; Yurtcan, s.384. 

[40] Öztürk-Erdem, s.647.

[41] Centel-Zafer, s.384.

[42] Gökcen, Ahmet, Ceza Muhakemesi Hukukunda Basit Elkoyma ve Postada Elkoyma, (Özellikle Telefonların Gizlice Denetlenmesi), Ankara 1994, s.68. 

[43] Devellioğlu, Ferit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, İstanbul 1981, s.402; Yılmaz, Ejder, Hukuk Sözlüğü, Yedinci Baskı, Ankara 2002, s.1157.

[44] Bkz. Gökcen Elkoyma, s.66.

[45] Gökcen, Elkoyma, s.66.

[46] Öztürk, Koğuşturma Mecburiyeti, s.54; Yenisey, Hazırlık Soruşturması ve Polis, s.113,114; Centel-Zafer, s.80;  Gökcen, Elkoyma, s.68.

[47] Öztürk, Koğuşturma Mecburiyeti, s.52.

[48] Gökcen, Elkoyma, s.66; ayrıca bkz. Centel-Zafer, s.80.

[49] Belirti (emare), ispat edilecek olayın dolaylı olarak ispatına yardımcı olan vakıalara ve izlere belirti denmektedir. Bkz. Öztürk-Erdem, s.378, 379; Centel-Zafer, s.250,252; Turhan, s.176,177.

[50] Gökcen, Elkoyma, s.66. 

[51] Keza bu husus 17.07.2004 tarih ve 5232 sayılı Kanunla değişik 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’un 4 üncü maddesinin 3 ve 4 üncü fıkralarında; “bu Kanuna göre memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında yapılacak ihbar ve şikayetlerin soyut ve genel nitelikte olmaması, ihbar veya şikayetlerde kişi veya olay belirtilmesi, iddianın ciddi bulgu ve belgelere dayanması, ihbar veya şikayet dilekçesinde dilekçe sahibinin doğru ad, soyad ve imzası ile iş veya ikametgah adresinin bulunması zorunludur (f.3). Üçüncü fıkradaki şartları taşımayan ihbar ve şikayetler Cumhuriyet Başsavcıları ve izin vermeye yetkili merciler tarafından işleme konulmaz ve durum, ihbar veya şikayette bulunana bildirilir (f.4)…” denilmek suretiyle ortaya konulmuştur. Ayrıca bkz. Öztürk, Erdem, s.633; Centel-Zafer, s.81. Kanımızca CMK. m.160 çerçevesinde de soruşturmanın başlaması için aranan basit şüphenin bulunmaması halinde, soruşturmanın başlatılmasının reddine karar verilmeli ve durum ilgiliye (ihbar veya şikâyet edene) bildirilmelidir. Aynı doğrultuda bkz. Centel-Zafer, s.81.     

[52] Öztürk-Erdem, s.495; Gökcen, Elkoyma, s.69. 

[53] Centel-Zafer, s.384.

[54] Feyzioğlu, s.33; Özbek, s.503; kşz. Centel-Zafer, s.385.    

[55] Centel- Zafer, s.385, 386.

[56] Öztürk-Erdem, s.496;Centel-Zafer, s.82;Gökcen, Elkoyma, s.70.

[57] Kunter-Yenisey-Nuhoğlu, s.782.

[58] Centel, Nur,  Ceza Muhakemesi Hukukunda Tutuklama ve Yakalama, İstanbul 1992, s.39.

[59] Centel, Tutuklama ve Yakalama, s.39.

[60] Centel-Zafer, s.388; ayrıca bkz. Yenisey, Hazırlık Soruşturması ve Polis, s.67.

[61] Centel-Zafer, s.388.

[62] Bkz. Keskin, İbrahim, “İddianamenin İadesi”, Adalet Dergisi, 25. Sayı, Mayıs 2006, s.146.

[63] Centel-Zafer, s.388. Keza Yargıtay 7. Ceza Dairesi’nin 20.02.1997 tarih ve 1455/1249 sayılı kararında; “iddianame ve kararda, sanığın ad ve soyadı dışında, hüviyetinin tanıtımına yarayacak ana ve baba adı, doğum yeri ve tarihi ile gerçek ikametgâhına ilişkin hiçbir bilginin bulunmaması ve mahkemece de araştırma yapılmaksızın mahkûmiyet kararı verilmesi yasaya aykırıdır” denmektedir. Bkz. YKD., Mayıs 1997, s.819.

[64] Gültekin, Özkan, “İddianamenin İadesi”, Terazi Aylık Hukuk Dergisi, Yıl:1,Sayı:3, Kasım 2006, s.51.

[65] Bkz. Aydın, Murat, ”İddianamenin Unsurları ve İadesi”, Hukuki Perspektifler Dergisi, Sayı:6, Mayıs 2006,s.165.

[66] Centel-Zafer, s.388.

[67] Bkz. Öztürk-Erdem, s.654.

[68] Aydın, s.165.

[69] Aydın, s.166.

[70] Centel-Zafer, s.390.

[71] Centel-Zafer, s.390.

[72] Aydın, s.166.

[73] Bkz. Aydın, s.166, 167.

[74] Nitekim Yargıtay, “iddianamede suç tarihinin yanlış yazılması mahallinde düzeltilmesi mümkün maddi hata kabul edilmiş olup, Kanun yararına bozma istemine dayanılarak düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına göre yerinde görüldüğünden, Nazilli Ağır Ceza Mahkemesinin 10.08.2005 tarih ve 2005/843-839 D.İş sayılı kararının CMK.nun 309. maddesi uyarınca bozulmasına” karar vermiştir. Bkz. Yarg. 9. CD. 12.12.2005 tarih ve 6961-9421 sayılı karar. www.cigm.adalet.gov.tr. (erişim tarihi: 27.01.2007).

[75] Öztürk-Erdem, s.654.

[76] Bkz. Centel-Zafer, s.392.

[77] Özbek, s.505.

[78] Öztürk-Erdem, s. 655; Turhan, s.329,330.

[79] Öztürk-Erdem, s.655.

[80] Öztürk-Erdem, s.655.

[81] Centel-Zafer, s.391.

[82] Aydın, s.167; Turhan, s.329, 330; Keskin, İbrahim, “İddianamenin İadesi”, Adalet Dergisi, 25. Sayı, Mayıs 2006, s.148.

[83] Öztürk-Erdem, s.656.

[84] Özbek, s.505.

[85] RG.01.06.2005, Sy.:25832.

[86] Aydın, s.170.

[87] Toroslu-Feyzioğlu, s.269; Özbek, s.505.

[88] Aynı doğrultuda bkz. Feyzioğlu, s.32; Özbek, s.507.

[89] Toroslu-Feyzioğlu, s.270, 271; Centel-Zafer, s.431.

[90] Turhan, s.330.

[91] Şahin, s.536.

[92] “Dosya kapsamına göre, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170/3. maddesinde, iddianamede nelerin gösterileceği, aynı Kanun’un 174/1. maddesinde ise iddianamenin hangi hallerde iadesine karar verileceğinin belirtildiği, iddianamenin iadesi sebepleri arasında şüphelinin nüfus ve adli sicil kayıtlarının iddianameye eklenmemesi ve etkin pişmanlık halinin araştırılmaması hususlarının yer almadığı, kaldı ki şüphelinin nüfus cüzdan suretinin soruşturma evrakı içerisinde bulunduğu, ayrıca etkin pişmanlık kovuşturma başladıktan sonra da olabileceğinden, bu hususun yargılama aşamasında mahkemesince de araştırılabileceği gözetilmeksizin itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesine isabet görülmemiş olduğundan bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulmasına…” Yarg. 6. CD. 27.12.2005 tarih ve 16219-12658 sayılı karar. www.cigm.adalet.gov.tr. (erişim tarihi: 27.01.2007).

[93] Şahin, s.536; Turhan, 331.

[94] “Dosya kapsamına göre, olaydaki kusur durumunun tespiti amacıyla keşif yapılmadığı, sübuta etki edecek bu delilin toplanmadığı gerekçesiyle iddianamenin iadesine karar verilmiş ise de, somut olayda dikkatsizlik tedbirsizlik sonucu yaralamaya sebebiyet vermek suçundan dolayı kamu davası açıldığı, soruşturma aşamasında tüm delillerin toplanmış bulunduğu, keşif hususunun ise hakimin yargılama sonucunda vereceği karara yardımcı olması amacıyla, onun takdirinde yapılan delil toplama işlemi olduğu, keza 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 83 ve devam maddelerinde de bu hususa işaret edilerek keşfin, hakim veya mahkeme veya naip hakim ya da istinabe olunan hakim veya mahkeme ile gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısı tarafından yapılacağının öngörüldüğü, kural olarak keşfin hakim tarafından yapılacağının belirtildiği, hangi olayda keşif yapılmasına ihtiyaç duyulacağının hakim veya Cumhuriyet savcısınca farklı değerlendirilebileceği, Cumhuriyet savcısının sadece “gecikmesinde sakınca bulunan hallerde” bu yetkisinin bulunduğu, mümkün olduğunca, gecikme halinde delilin kaybolması ya da değişmesi söz konusu olacaksa ve derhal hakim tarafından keşif yapılma olanağı bulunmuyorsa, Cumhuriyet savcısı tarafından yapılması gerektiği, aksi halde bu hükmün geniş yorumlanarak, gecikmesinde sakıncalı hal olup olmadığına bakılmaksızın her olayda Cumhuriyet savcısı tarafından keşif yapılması gerekeceği, somut olayda suçun işlendiği 9.3.2005 tarihinden yaklaşık 3 ay geçtikten sonra iddianame tanzim edilerek dava açılmış olduğu, suçun niteliği de göz önüne alındığında artık gecikmesinde sakınca bulunan halden söz edilemeyeceği, diğer yandan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun’da taksirli suçlar bakımından kusur oranında cezadan indirim yapılması kuralının kaldırılmış olduğu, ancak taksirden dolayı hakim tarafından belirlenecek kusurluluk göz önünde bulundurulmak suretiyle, suçun cezasının tesbit edilmesinin gerekeceği, bu durumda ihtiyaç duyulduğunda ve gecikmesinde sakınca bulunan hal ortadan kalkmış veya hiç gerçekleşmemişse hakim tarafından keşif yapılmasının gerekli olacağı cihetle itirazın bu gerekçelerle kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden…” Yarg. 9.CD. 17.10.2005 tarih ve 6128-7578 sayılı karar, www.cigm.adalet.gov.tr. (erişim tarihi: 27.01.2007).

[95] “Hükmün yer aldığı, dolayısıyla iddianamenin iadesi sebepleri arasında şüphelinin ifadesinin alınmamış olması hususunun gösterilmediği, kaldı ki hazırlık soruşturması sırasında şüphelinin uzun bir süre kolluk kuvvetlerince aranmasına rağmen bulunamaması nedeniyle ifadesinin alınmadığı, mahkemece iddia konusu suçun tabi olduğu zamanaşımı süresi içerisinde aranarak yakalandığında isnat olunan suçun anlatılması, göstereceği ya da resen göz önüne alınacak tüm delillerin toplanması gerektiğinden bahisle iade kararı verilmiş ise de, bulunamayan şüphelinin zamanaşımı süresince aranmasının hazırlık soruşturmalarının sürüncemede kalmasına yol açacağı ayrıca, iddianamede gösterilen tek delilin müştekinin iddiası olmayıp, sanık Şenol Halis Karanfil’in beyanının da şüphelinin aleyhine bulunduğu ve iddianamede belirtilen delillerin şüpheli hakkında dava açılması için yeterli olduğu gözetilmeksizin itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir (…) Sanığın ele geçirdiği şikâyetçiye ait kredi kartı ile yapıldığı iddia olunan harcamalara ilişkin, işyeri sahipleri tarafından ibraz edilen ve sanığın eli ürünü olduğu ileri sürülen sliplerdeki imzaların sanık ile bağlantısı olup olmadığı, sanığa attırılacak imzalar ile trafik şubesi, banka, mahalle muhtarlığı, tapu müdürlüğü, sanığın çalıştığı ve varsa ticari ilişkide bulunduğu işyerleri gibi kurum ve kuruluşlardan temin edilecek imza örnekleri ile karşılaştırılmadan, 5271 sayılı CMK.’nun 174/1-b maddesinde belirtildiği üzere suçun sübutuna etki edeceği mutlak sayılan bilirkişi raporu alınmadan dava açıldığı anlaşıldığından anılan maddenin birinci fıkrası uyarınca iddianamenin Cumhuriyet Başsavcılığına iadesine, itiraz mercii tarafından da bu karara yönelik itirazın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmediğinden, yerinde olmayan kanun yararına bozma isteminin CMK.’nun 307. maddesi uyarınca reddinde, dosyanın Yargıtay C.Başsavcılığına iadesine oy birliği ile karar verildi” Yarg. 11. CD. 20.10.2005 tarih ve 6429-10112 sayılı karar, www.cigm.adalet.gov.tr. (erişim tarihi: 27.01.2007). Keza Yarg.2.CD.’nin 27.06.2006 tarih ve 6104/12460 sayılı kararında da; “…iddianamenin iade nedenleri, 170 ve 174 üncü maddelerde açıkça belirtilmiştir. şüphelinin ifadesinin alınmaması bu nedenler arasında yer almamaktadır. Ayrıca CMK.’nın 247. maddesinin 3 üncü fıkrasında; kaçak sanık hakkında kovuşturma yapılabileceği, ancak daha önce sorgusu yapılmamış ise hükümlülük (mahkûmiyet) kararı verilemeyeceği (belirtilmektedir). Yasanın bu hükmünden de, şüphelinin ifadesinin alınmadan da diğer koşullar varsa hakkında kamu davası açılacağı öngörülmektedir” denilmiştir. (Karar yayınlanmamıştır).

[96] Turhan, s.330; Aydın, s.173,174.

[97] Turhan, s.330; Aydın, s.173,174.

[98] Turhan, 331.

[99] “Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 174/1-c maddesi uyarınca uzlaşmaya tabi olduğu soruşturma dosyasından açıkça anlaşılan işlerde uzlaşma usulü uygulanmaksızın düzenlenen iddianamenin Cumhuriyet Başsavcılığına iadesi mümkün olup, yargılama yapılmadan, iddianamede belirtilen dolandırıcılık suçunun hile ve desise unsurunun gerçekleşip gerçekleşmediği tartışılmadan eylemin; açıkça belli olmayan şikâyete tabi bir başka suçu oluşturduğu ve uzlaşma hükümlerinin uygulanması gerektiğinden bahisle C.Savcılığına iadesi isabetsiz olduğundan, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesi yasaya aykırıdır”  Yarg. 11.CD. 26.12.2005 tarih ve 9494-14352 sayılı karar, www.cigm.adalet.gov.tr. (erişim tarihi: 27.01.2007).

[100] Şahin, s.781; Turhan, 331.

[101] Şahin, s.781.

[102] Karar yayınlanmamıştır.

[103] Centel-Zafer, s. 431.

[104] Soyaslan, Doğan, Ceza Muhakemesi Hukuku, 2. Baskı, Ankara 2006, s.349.

[105] Özbek, s.510; Aydın, s.174.

[106] Yurtcan, s.387; Turhan, 331.

[107] Keskin, s.155.

[108] Feyzioğlu, s.33.

[109] Öztürk-Erdem, s.657, 658.

[110] Tatbikatta uygulamanın bu doğrultuda olduğu konusunda bkz. Keskin, s.155.

[111] Bkz. Centel-Zafer, s.482; Özbek, s.506.

[112] Özbek, s.506, 508; Feyzioğlu, s.32,33.

[113] Centel-Zafer, s.482; Özbek, s.508.