Son Güncelleme Tarihi 08.04.2006
 
NİSAN 2006-SAYI 50

 

Makale

 

TARİHSEL PERSPEKTİF IŞIĞINDA YENİ TOPRAK HUKUKU DÜZENLEMELERİNE GÖRE TARIM ARAZİLERİNİN AMAÇ DIŞI KULLANILMASI*

Doç. Dr. Hasan AYRANCI

GİRİŞ

Tarım arazilerinin korunması ve kullanılmasına ilişkin tanımlamalarda son zamanlarda önemli değişiklikler yapılmıştır. Tanımlamalarda yapılan değişiklikler doğal olarak tarım arazilerinin hukuki durumunu ve kullanma koşullarını etkilemektedir.

Bu değişiklikler ile bir yandan önceki mevzuatta bulunan bazı kavram ve kurumlar varlığını devam ettirirken diğer yandan toprak koruma ve kullanma verileri, toprak koruma kurulu gibi yenilikler getirilmiştir. Çalışmamızda bu yeniliklerden bazılarına özellikle tarım topraklarının sınıflandırılması ve buna bağlı olarak tarımsal amaç dışında kullanılmaları konularına değinilmiştir.

Yeni mevzuatla getirilen düzenlemeler yayınlanmayla yürürlüğe girdiklerinden derhal uygulanmaya başlanmıştır[1]. Örneğin İmar Kanunun 8. maddesine getirilen bir ek fıkra ile tarım arazilerinin Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda gösterilen izinler alınmadan tarımsal amaç dışında planlamaya konu edilemeyeceği düzenlenmiştir.

Yeni düzenlemeler incelendiğinde tarım arazilerinin kısa vadede bir bölümünün tarım dışı amaçlarla kullanılmasına izin verildiği görülmektedir.

Düzenlemelerin tamamı tarihi perspektif içinde incelendiğinde Türk Kanun Koyucusunun halen tarım topraklarının bol olduğu düşüncesine sahip olduğu görülmektedir.

İncelememizde Tarım Alanlarının Tarım Dışı Gaye ile Kullanılmasına Dair 1998 tarihli Yönetmelik[2]’in Danıştay Kararıyla[3] iptal edilmesinden sonraki dönem ele alınmıştır.

 

I. Arazi Kullanma Kabiliyet Sınıflaması

A. Kısa Tarihi Gelişim

10 Ağustos 2001 tarihli Yönetmelikle[4] Arazi Kullanma Kabiliyet Sınıflaması düzenlenmiştir. Buna göre toprağı korumak ve toprağın özelliklerine uygun şekilde planlı ve dengeli kullanımı sağlamak amacıyla birden sekize kadar sayılarla arazi sınıflandırılmıştır (m.3/e).

3083 sayılı Kanun uyarınca çıkarılan 29 Haziran 1985 tarihli “Sulama Alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım Reformu Kanunu Uygulama Yönetmeliği”nin 4. maddesinde[5] “Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünce uygulama alanının etüdü yapılarak arazi kullanma kabiliyet sınıfları tespit edilir ve temin edilen haritalara işlenir” denilmekte, 30. ve 32. maddelerinde toprak dağıtımında uygulanacak ölçütler, arazilerin kullanma kabiliyet sınıflamasına göre belirlenmektedir. Yönetmeliğin 32. maddesinde, bu konuda ülke çapında geçerli olacak Arazi Kullanma Kabiliyet Sınıflamasına dayalı bir dönüşüm çizelgesi yer almaktadır.

Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, 3083 sayılı yasa uyarınca uygulama alanı ilan edilen alanlarda tarım dışı amaçlı kullanım izinleri vermektedir. Bu amaçla yayımlanan “Özel Mülkiyette Bulunan Tarım Arazisinin Tarım Dışı Amaçta Kullanım İzni ve Arazi Değiştirme Teknik Talimatı” ile “Hazine Arazilerinin Kamu Kuruluşlarına Tahsisi Teknik Talimatı”nda tarım toprakları; “Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünce; Arazi Kullanım Kabiliyet Sınıflama Sistemine göre birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü sınıf olarak belirlenen topraklar” şeklinde tanımlanmıştır

4342 sayılı Mera Kanunu’nun 11. maddesinde “...arazi kullanma şekillerini ve kullanma kabiliyet sınıflarını dikkate alarak...” denmektedir.

ÇED Yönetmeliği’nde “Ek V - Duyarlı Yöreler, 3. Korunması gereken alanları bölümünde, Orman Sınırları Dışına Çıkartılacak Yerler Hakkında Yönetmelik’in 5. maddesinde, Arazi Kullanma Kabiliyet Sınıflamasınadan yararlanılmaktadır.

2844 sayılı Fındık Üretiminin Planlanması ve Dikim Alanlarının Belirlenmesi Hakkında Kanun’un 2. maddesinde “...kalite özellikleri ve arazi kullanma kabiliyet sınıflarına göre tespit ve Bakanlar Kurulu kararıyla ilan olunur.” denmektedir.

Arazi Kullanma Kabiliyet Sınıflaması deyiminin 13 Haziran 2003 tarihli Yönetmelikte[6][7] de aynı şekilde düzenlendiği görülmektedir (m.3).

Nihayet, 25.03.2005 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan Tarım Arazilerinin Korunması ve Kullanılmasına Dair Yönetmelik, Arazi Kullanma Kabiliyet Sınıflaması düzenleme konusu yapmamış, bu tasnif türünü toprak hukuku literatüründen çıkarmıştır.

B. Yürürlükteki Mevzuat Açısından Durum

5403 sayılı Kanunun 3/l. maddesi arazi ile Arazi Yetenek Sınıfları deyimini kullandığı ve bu konuyu düzenlediği görülmektedir. Buna göre, toprağın bozulmasının engellenmesi de dikkate alınarak arazinin en uygun kullanım şeklini belirlemek maksadıyla kullanım ve koruma verileri esas alınarak temel toprak etütlerine ve iklim koşullarına dayalı[8] yapılan planlamaya yönelik arazi sınıflaması hedeflenmiştir (m.4).

5403 sayılı Kanunun 8. maddesine göre, ilgili Bakanlık mutlak tarım, özel ürün, dikili tarım ve marjinal tarım arazileri sınıflaması yapmakla görevlendirilmiştir. Ancak, Bakanlık tarım arazisinin korunması, geliştirilmesi ve kullanılması için farklı sınırlandırma türleri getirebilir. Bu hususun düzenlenmesi ise çıkarılacak Yönetmeliklere bırakılmıştır.

Ancak 15 Aralık 2005 tarihli “Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu Uygulama Yönetmeliği”nde arazi yetenek sınıfları, toprak koruma ve kullanma verilerinin değerlendirilmesi sonucunda Tarım ve Köyişleri Bakanlığının niteliklerini belirleyeceği[9] I den VIII’e kadar yapılan sınıflamayı ifade etmektedir[10].

Arazi kullanma kabiliyet sınıflaması ile 2001 ve 2003 yılı Yönetmeliklerinde, toprağı korumak yanında özellikleri dikkate alınarak toprağın planlı ve dengeli şekilde kullanılması amaçlanmıştı.

Ancak, 2005 Yönetmeliği ile bu amaçlar yerine yeni bir amaç konmamıştır. Düzenleme ile “toprak koruma ve kullanma verileri” esas alınarak ilgili Bakanlığın I den VIII’e kadar sınıflama yapacağı hükme bağlanmıştır. Düzenlemenin amacı toprak koruma ve kullanma verilerine dayalı olarak toprağın korunması, planlı ve dengeli şekilde kullanılmasını sağlamak olduğu açıktır. Nitekim Kanunun 3/l maddesinde “planlamalara yönelik arazi sınıflaması” deyimiyle bu maksadı ifade ettiği görülmektedir. Bu haliyle sadece yeni reform düzenlemelerde kullanılan teknik deyimlerle bu madde uygun hale getirilmek istenmiştir. Düzenlemede tek bir ifade tarzı ve birbirini takip eden teknik terimler serisi kullanılmak istenmiştir.

II. TARIM ARAZİLERİNİN YENİ TASNİFİ

A. Mutlak Tarım Arazisi

2001 Yönetmeliğinin 3/f maddesi ile mutlak tarım arazisi deyimi düzenleme kapsamına alınmıştır. Buna göre, toprağın bulunduğu bölge özelliklerine göre ortalama bir üretim sağlayan (üretim miktarı kriteri), fiziksel, kimyasal ve biyolojik özellikler bakımından en iyi cins toprak sayılan (toprak kalitesi kriteri), topoğrafik sınırları olmayan veya çok az olan (kapladığı alan genişliği kriteri) ve tarımsal faaliyet için elverişli araziler (tarıma elverişlilik kriteri) mutlak tarım arazileri olarak tanımlanmıştır.

Yeter Gelirli Tarımsal İşletme Büyüklüklerinin Tespitine Dair 2003/20 sayılı Tebliğin[11] 9/a maddesinde mutlak tarım arazilerinin yapılan etütlerde tesirli toprak derinliğine, arazinin eğimine ve üzerinde yetiştirilen bitkilere bakılarak belirleneceği ifade edilmektedir. Buna göre tesirli toprak derinliğinin en az 50 cm. olması, yıllık ortalama yağışın 640 mm. den az olan yerlerde eğimin en çok %3 olması, ortalama yağışın 640 mm. den çok olan yerlerde eğimin en fazla %8 olması, yörede yetişen bitkilerden her birinin yetiştirilebilmesi ve klasik tarım metotları ile yöre ortalamasında ürün alınabilen yer olması gerekmektedir. Bu belirlemenin dışında kaldığı halde tarımsal bütünlüğü olan bölgesel arazilerin bu bütünlüğünün bozulmaması için mutlak tarım arazisi sayılacağı Tebliğde belirtilmektedir. Buna karşılık, özelliklerine göre mutlak tarım arazisi olan bir yerin tarımsal bütünlük bakımından ekonomik üretim sağlayamaması veya tarım dışı kullanılan araziler içinde kalan 1 hektardan küçük alanlar mutlak tarım arazisi kabul edilmemektedir (Tebliğ 9/a/IV). Mutlak tarım arazisinin tanımında, topoğrafik sınırlamanın olmaması veya çok az olması unsuru tarımsal bütünlüğün bulunmaması ihtimalini doğurmamaktadır. Bu nedenle söz konusu istisna hüküm isabetsiz bir düzenleme olarak ortaya çıkmaktadır.

Mülga 2003 Yönetmeliğinin 5. maddesine göre, mutlak tarım arazisinin tarım dışı faaliyetlerde kullanılması kesin olarak yasaklanmış, bu yasak bakımından herhangi bir istisna öngörülmemiştir[12].

2003 Yönetmeliğinin 3/g maddesinde mutlak tarım arazisi düzenlenmiştir. Bu madde ile, üretim miktarı kriteri bakımından yöre ortalamasında bulunan, toprak kalitesi kriteri bakımından kalitenin bu ortalamayı sağlamasını gerektiren, alan genişliği kriterine uygun olan, tarıma elverişlilik kriterine uygun olan, ülke, bölge veya yerel önem taşıyan araziler (önem kriteri) olarak sayılmıştır.

Böylece, toprak kalitesi kriteri bakımından daha düşük kalite niteliği taşıyan arazi mutlak tarım arazisi sayılmış ve bu yolla kapsam genişletilmiştir. Ancak, bu düzenleme ile daha önce düzenleme konusu yapılmamış bir önem kriteri getirilmiştir. Buna göre, bir tarım arazisinin verimi, toprak kalitesi, alan genişliği ve tarıma elverişli olması bakımından ne ölçüde yüksek bir değer taşırsa taşısın ülke, bölge veya o yöre bakımından arazinin tarımda kalmasını gerektirecek ölçüde önem taşıması gerekmektedir.

Bu düzenleme ile bir yandan en iyi cins toprak kalitesi kriteri ortalama üretimi sağlama yeteneğine indirgenmiş, bu haliyle bir kriter geriye çekilmiştir. Ancak, ülke, bölge veya yerel önem kriteri 2003 Yönetmeliği ile getirilmiş bir ek şart niteliğindedir. Bu ek şart ile mutlak tarım arazileri azaltılmaya çalışılmıştır. Zira, bu tür arazilerde yapılan tarımın özel bir önem taşıması şartı aranmaktadır.

Mülga 2005 Yönetmeliğinin 4. maddesinde aynı tanımın benimsendiği görülmektedir.

Mutlak tarım arazileri 5403 sayılı Kanunun 3/e maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, 2003 Yönetmeliğinin tanımı esas alınmıştır. Bu Yönetmeliğin 3/g maddesinde yer alan unsurlar burada da sayılmıştır. Tanımlamada sadece ülke, bölge ve yerel mahal bakımından önem taşıma unsuruna ilişkin bir değişiklik yapılmıştır. Yönetmeliğin anılan maddesinde yer alan “ülkenin tarımsal üretiminde ülkesel, bölgesel veya yerel önemi nedeniyle tarımda kalması gereken” ibaresi aynen alınmamıştır. Bu ibare yerine “ülkesel, bölgesel veya yerel önemi bulunan” ibaresi seçilmiştir. Yönetmelik hükmünün daha açık ve düzenlemenin amacını daha iyi yansıttığı görülmektedir. Kanun koyucunun bu tarzda kelime tasarrufu yapmak suretiyle konuyu tüzük veya yönetmelik yoluyla ayrıntılı düzenlemek istediği sonucuna varmak mümkündür.

B. Dikili Tarım ve  Özel Ürün Arazileri

1. Dikili Tarım Arazisi deyimi, 2001 Yönetmeliğinin 3/m maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, I’den VIII’e kadar yapılan arazi sınıflamasındaki yerine bakılmaksızın, tür ve cinsine göre asgari sayıda (sayı kriteri) meyve, asma, fındık, fıstık, gül, çay ve benzeri çok yıllık (süre kriteri) ağaç, ağaççık ve çalı şeklinde bitkilerin (tür kriteri) dikili bulunduğu araziler dikili tarım arazileridir. Tanımda geçen asgari sayılı tür ve cinse göre Bakanlık belirler.

Aynı konu 2003 Yönetmeliğinin 3/h maddesinde yer almıştır. Bu düzenlemeye göre, eski düzenleme unsurları tekrar edilmiş sayı kriteri, süre kriteri, tür kriterine yer verilmiş, yöre ekolojisine uygunluk olarak belirtilen niteleme mevcut tanıma özel bir nitelik kazandırmamıştır.

2005 Yönetmeliğinin 4. maddesinde aynı tanımlama benimsenmiştir.

Dikili tarım arazisi 5403 sayılı Kanunun 3/g maddesinde düzenlenmiştir. Burada yapılan tanımlamada, süre kriteri ve tür kriteri kullanılmıştır. Buna karşılık sayı kriterinden faydalanılmamış bunun yerine ülke, bölge ve yer bakımından önem taşıma kriteri getirilmiştir. Ülke, bölge ve yer bakımından önem taşıma kriterinin sayı ile dolaylı bir bağlantı içinde olduğu açıktır. Ancak, yeni düzenleme ile yetkili makam tarafından belirlenecek sayısal bir nitelik yerine önem taşımak gibi sayıya bağlı bir değer yargısını düzenleme içine yerleştirdiğini söyleyebiliriz. Tanımlamada mülga Yönetmeliklerde yer alan meyve, asma, fındık, fıstık gibi ağaç ve ağaççık adlarından tasarrufta bulunulması yine kanun koyucunun ayrıntıları, çıkarılacak tüzük veya yönetmelikle düzenleme konusu yapma eğilimini taşımasından kaynaklanmaktadır.

2. Özel Ürün Arazisi deyimi, toprak hukukuna 2003 tarihli Yönetmelik ile getirilmiştir. Yönetmeliğin 3/ı maddesine göre, toprağın niteliği ve arazinin yayıldığı alan itibariyle yörede tarımı yapılabilen her tür bitkinin üretilemediği (maddi imkansızlık –toprak kalitesi- veya ekonomik imkansızlık –elde edilecek gelirin değecek bir gelir olmaması-), bunlardan sadece bazı türlerinin tarımının yapılabildiği araziler ile, su ürünlerinin yetiştirildiği, avcılığın yapılabildiği yerlerdir. Özel ürün arazisi sayılması için bu yerlerin ülke, bölge ve yer bakımından önem taşıması da gerekmektedir. 2003/20 sayılı Tebliğin 9/b maddesine göre özel ürün arazilerinde mutlak tarım arazilerinden farklı olarak yörede yetişen her tür bitki yetiştirilemez veya yetiştirilmesi halinde toprak niteliğinde bozulmalar görülür. Ayrıca, bu tür arazilerde sulu tarım yapılmadığı takdirde ekonomik üretim yapılması zorluklar arz eder.

2005 Yönetmeliğinin 4. maddesinde aynı tanımlama benimsenmiştir.

Aynı içerikli düzenleme 5403 sayılı Kanunun 3/f maddesinde yapılmıştır. Özel ürün arazisi şeklinde bir düzenlemenin 2001 Yönetmeliğinde yapılmadığı görülmektedir. Bu yönetmelik bakımından özel ürün arazileri, kısmen 3/i ve kısmen 3/j maddelerinde düzenlenmiştir. Buna karşılık su ürünleri yetiştiriciliği ile avcılığa ilişkin bir düzenleme bu yönetmelikte bulunmamaktaydı.

C. Mutlak Tarım, Özel Ürün ve Dikili Tarım Arazilerinin Tarımsal Amaç Dışında Kullanılması

5403 sayılı Kanunun 13. maddesine göre, mutlak tarım, özel  ürün, dikili tarım ve sulu tarım arazileri tarımsal amaç dışında kullanılamaz. Ancak, alternatif[13] alan bulunmaması halinde ve Toprak Koruma Kurulunun uygun görmesi şartıyla belirli hallerde bu alanlarda tarımsal amaç dışında kullanılabilir. Belirli haller sınırlanmak suretiyle sayılmıştır. Buna göre,

a) Savunmaya yönelik stratejik ihtiyaçlar,

            b) Doğal afet sonrası ortaya çıkan geçici yerleşim yeri ihtiyacı,

            c) Petrol ve doğal gaz arama ve işletme faaliyetleri,

            ç) İlgili bakanlık tarafından kamu yararı kararı alınmış madencilik faaliyetleri,

            d) Bakanlıklarca kamu yararı kararı alınmış plân ve yatırımlar,

            İçin bu arazilerin amaç dışı kullanım taleplerine, toprak koruma projelerine uyulması kaydı ile Bakanlık tarafından izin verilebilir.

            Bu haliyle 2003 Yönetmeliğinde bulunan durumdan geri çekilinmiş, tarım dışı amaçlarla kullanılabilecek arazi istisnaları daraltılmıştır. Zira, 2003 Yönetmeliğinin 9. maddesinde Köylerin planlı yerleşimi, Belediyelerin imar planı yapmak istediği yerler gibi tanımlamalar bulunmaktaydı.

            Mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu tarım arazileri dışında kalan tarım arazileri; toprak koruma projelerine uyulması kaydı ile valilikler tarafından tarım dışı kullanımlara tahsis edilebilir.

            Tarımsal amaçlı yapılar için, projesine uyulması şartıyla ihtiyaç duyulan miktarda her sınıf ve özellikteki tarım arazisi valilik izni ile kullanılır.

            Birinci fıkranın (c) ve (ç) bentleri kapsamında izin alan işletmeciler, faaliyetlerini çevre ve tarım arazilerine zarar vermeyecek şekilde yürütmekle ve kendilerine tahsis edilen yerleri tahsis süresi bitiminde eski vasfına getirmekle yükümlüdürler.

            Bu madde kapsamında valiliklerce verilen kararlara yapılan itirazlar, Bakanlık tarafından değerlendirilerek karara bağlanır.

            Tarım arazilerinin korunması ve amaç dışı kullanımına dair uygulamaların usûl ve esasları tüzükle düzenlenir.

D. Marjinal Tarım Arazileri,

1. Tanımlama

Marjinal tarım arazileri deyimi, 2003 tarihli Yönetmeliğin 3/i maddesiyle toprak hukukuna getirilmiş bir tanımlamadır. Buna göre, mutlak tarım, özel ürün ve dikili tarım arazileri dışında kalan toprak kalitesi (toprak kalitesi kriteri) ve topoğrafik sınırlama nedeniyle (kapladığı alan genişliği kriteri) sadece geleneksel toprak işlemeli tarıma imkan veren[14], yerel önemi bulunan ve yerel ihtiyaca göre kullanım kararı verilen araziler marjinal tarım arazileri olarak tanımlanmıştır. 2003/20 sayılı Tebliğe göre bu arazilerin tarımsal üretim potansiyeli düşüktür. Arazi eğimi ortalama yıllık yağışın 640 mm. Den az olan yerlerde %13, bu yağıştan fazla olan yerlerde% 18’den çoktur. Toprak derinliği 50 cm. nin altındadır. Verim yöre ortalamasının altındadır. Klasik sulama için uygun değildir. Ancak ileri sulama teknikleri ile sulu tarımın yapılması mümkündür.

2005 Yönetmeliğinin 4. maddesinde aynı tanımlama benimsenmiştir.

2003 Yönetmeliğinin 7. maddesi tarım dışı amaçla kullanılamayacak arazileri düzenlemektedir. Buna göre, aynı yönetmeliğin m.9, 10, 11 ve 13’üncü maddeler istisnası hariç olmak üzere mutlak tarım arazileri tarım dışı amaca tahsis edilemez[15]. Bu düzenleme ile mutlak tarım arazisinin sınırlı amaç için dahi olsa tarım dışı amaçla kullanılması imkanı yaratılmıştır.

2005 Yönetmeliğinin 8. maddesi ile aynı düzenleme benimsenmiştir.

Bu hükümler 2001 Yönetmeliğinde yer alan mutlak tarım arazilerinin kesin olarak tarım dışı faaliyetlere konu olmaması hükmünden farklı olarak çeşitli durumlar için istisna kapsamına sokulmuştur. 2003 Yönetmeliğinde mutlak tarım arazisi tanımına önem kriterinin de eklendiği düşünülecek olursa bu tür arazi bakımından var olan korumanın oldukça geriye çekildiği söylenebilir.

Yönetmeliğin 9, 10, 11 ve 13. maddesinde yer alan istisnalar bazı değişikliklerle 2001 Yönetmeliğinin aynı numaralı maddelerinde düzenlenmiştir. Ancak 2001 Yönetmeliğinde, ifade edildiği gibi, mutlak tarım arazileri  istisnaya tabi olmayan tarım arazisi olarak nitelendirilmişti.

2003 Yönetmeliğinin 8. maddesi ile tarım dışı amaçla kullanılacak arazinin öncelikle marjinal tarım arazileri içinden veya VIII. Sınıf araziden seçileceği hükmünü getirmiştir. Bu haliyle öncelikle marjinal tarım arazileri ile 2001 Yönetmeliğinin 3/k maddesinde tarıma elverişsiz arazi olarak kabul edilen VIII. Sınıf araziler aynı konuma getirilmiştir.

5403 sayılı Kanunun 3/ğ maddesinde, 2003 Yönetmeliğindeki tanımlama aynen alınmıştır. Ancak, mülga yönetmelikten farklı olarak yerel önem taşıma ve yerel ihtiyaca göre kullanım kararları deyimlerinden tasarruf etmiştir. Kanun koyucunun bu konuları çıkarılacak yönetmelikte düzenlenmesine imkan verdiği anlaşılmaktadır.

2. Tarımsal Amaç Dışında Kullanma

Kanunun 13. maddesine göre de marjinal tarım arazileri tarımsal üretim amacı dışında kullanılabilir. Bu haliyle Kanun koyucunun son yıllardaki genel eğilimine uygun olarak, marjinal tarım arazilerini arazi kabiliyet sınıflamasında hangi derecede bulunursa bulunsun tarım dışı amaçla kullanıma açtığı görülmektedir. Nitekim Kanun Koyucunun mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ve sulu tarım arazileri dışında kalan tarım arazilerini toprak koruma projelerine uyulması koşuluyla valilikler tarafından tarım dışı kullanımlara tahsis edilebileceğini düzenlemiştir (5403 sayılı Kanun m.13).

E. Kuru Tarım Arazileri

1. Tanım

Kuru tarım arazileri mülga 2001 Yönetmeliğinin 3/m maddesinde ve mülga 2003 Yönetmeliğinin 3/ı maddesinde düzenleme konusu yapılmıştı. Buna göre, günümüz itibariyle sulanmayan ve ekonomik olarak sulanması mümkün olmayan doğal yağışa bağlı araziler olarak tanımlanmıştı.

Mülga 2005 Yönetmeliğinin 4. maddesinde kuru tarım arazileri halen Devlet tarafından yapılan yatırımlarla sulanmayan veya bu tür yatırımlar kapsamında sulama projesi içinde yer alamayan su ihtiyacının sadece doğal yağışlarla karşılandığı araziler olarak tanımlanmıştır.

5403 sayılı Kanun ile kuru tarım arazisi deyimi kaldırılmıştır. Hem Kanun hem yürürlükte bulunan Yönetmelik kuru tarım arazisinden söz etmemektedir. Ancak, Kanunun 26. maddesi ile 3402 sayılı Kadastro Kanunun 14. maddesi değiştirilmiş ve sulu-kuru tarım arazisi ayrımının 5403 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılacağı ifade edilmiştir.

Mevcut yasal duruma göre 5403 sayılı Kanunda sulu tarım arazisinin tanımı yapıldığından bu tanım kapsamı dışında kalan diğer toprakları kuru tarım arazisi olarak değerlendirmek gerekmektedir. Bu durum isabetli olmamıştır. Şu halde önceki mevzuatta kuru tarım arazisi olarak tanımlanan yerler mevcut tasnife göre mutlak tarım, dikili tarım, özel ürün ve marjinal tarım arazisi olarak değerlendirilecek, bu kapsam dışında kaldığı takdirde tarım dışı alan olarak kabul edilecektir. Bu bakımdan da Kanunun 3/i maddesinde tarım dışı alanların bu şekilde tanımlanması isabetli olmamıştır. 3/i maddesinin lafzına sıkı şekilde bağlı kalınarak yorumlanması halinde daha önce kuru tarım arazisi olarak nitelendirilen yerlerin hiçbir tasnife uymaması durumu ortaya çıkacaktır.

2. Kuru Arazinin Tarım Dışı Amaçla Kullanılması

a. Önceki Uygulama

Mülga mevzuata göre kuru tarım arazisi olarak nitelendirilen yerlerin tarım dışı amaçla kullanılmasının da incelenmesi gerekmektedir.

2001 Yönetmeliğinin 9. maddesi münhasır olarak tarım dışı amaçla kullanılabilecek kuru tarım arazilerini düzenlemekteydi. Aynı düzenlemeye iki bent ilave edilerek 2003 Yönetmeliğinin 9. maddesinde düzenleme konusu yapılmıştı. Buna göre, Tarım dışı amaçla kullanımda sırasıyla önce VIII. Sınıf arazi kullanılacak, bu sağlanamadığı takdirde ve uygun alternatiflerin bulunmaması halinde VII., VI., IV. ve III. Sınıf araziler tarım dışı amaçla kullanılacaktı. Bunlar bulunmadığı takdirde Yönetmelikte belirtilen genel amaçlar için gerçek ihtiyaç kadar II. ve I. sınıf kuru tarım arazisi tarım dışı amaçla kullanılabilecekti. II. ve I. sınıf kuru tarım arazilerinin tarım dışı amaçla kullanılmasında kamu yararı gözetilecek ve tarımsal faaliyete zarar vermemesi için gerekli önlemlerin alınması şartıyla “tahsis” yapılabilecekti.

Kuru tarım arazisinin tarım dışı amaçla kullanılmasına ilişkin genel maksatlar ise sınırlı şekilde sayılmıştı. Bunlar 2001 ve 2003 Yönetmeliğinde, Köylerin planlı yerleşimi için mevcut yerleşik alanlar çevresi, Konut ihtiyacı için belediye ve mücavir alan sınırları içinde bulunan yerleşim alanlarına ilave olarak iskana açılmak istenen yerler, Belediye ve mücavir alan sınırları içinde ve dışında kurulacak küçük sanayi siteleri ve organize sanayi bölgeleri olarak sayılmıştır.

Bu sayılanlar dışında, ceza infaz kurumları, tutukevleri ve bunların tesisleri her iki yönetmelikte de genel maksatlar başlığı altında sayılmıştır. 2003 Yönetmeliği ile Toplam kullanım alanı 5000 metre kareyi geçmeyen karayolları güzergahında kurulacak oto yakıt satış istasyonları ile katı atıkların etkisiz hale getirilmesi için yapılan tesis ve ek tesisler getirilmiştir.

2005 Yönetmeliğinin 10. maddesinde aynı hükümler benimsenmiştir.

Görüldüğü gibi özellikle I. ve II. sınıf kuru tarım arazileri mülga yönetmeliklerde sıkı şekilde korunmuşlar, bunların tarım dışı amaçlarla kullanılması için tek tek sayarak belirli konularda tahsis yapılabileceği belirlenmiş, tahsisin ise kamu yararı dikkate alınarak yapılabileceği tarımsal faaliyete zarar vermemesi ve en çok ihtiyaç kadar arazinin bu maksatla kullanılabileceği belirtilmiştir.

b. 5403 Sayılı Kanundan Sonraki Durum

Bu düzenlemelere rağmen 5403 sayılı Kanunda kuru tarım arazisini düzenleme konusu yapmaması Kanun koyucunun temel bir politika değişikliğine gittiğini göstermektedir. Buna göre, tarım arazilerinin ve buna bağlı olarak tarımsal faaliyetin ve çiftçinin miktarı azaltılacaktır. Tarımın stratejik öneminin anlamı değişmiştir. Bu değişim ise mevzuata yansımaktadır.

5403 sayılı Kanunun 13. maddesine göre mutlak tarım, özel ürün, dikili tarım ile sulu tarım arazileri dışında kalan tarım arazileri toprak koruma projelerine uyulmak şartıyla valilikler tarafından tarımsal amaç dışında kullanılmak üzere tahsis edilebilir. Mülga mevzuatta kuru tarım arazileri olarak gösterilen araziler bu tasnif içinde değerlendirilecek ve büyük bir çoğunluğu tarım dışı amaçla kullanıma açılacaktır.

F. Sulu Tarım Arazileri

1. Tanım

Mülga 2001 Yönetmeliğinin 3/l maddesinde sulu tarım arazileri tanımlanmıştır. Buna göre, Bitkinin yetişmesi için gerekli suyun yağış ile temin edilememesi nedeniyle yerüstü ve yer altı kaynaklarından karşılanan arazi sulu tarım arazisi, sulanması mümkün olan arazi ise sulanabilir tarım arazisi olarak tanımlanmıştır.

Buna karşılık mülga 2003 Yönetmeliğinin 3/k maddesinde, devlet yatırımları ile sulamaya açılmış bulunan veya sulama projesi kapsamında bulunan araziler sulu tarım arazileri olarak tanımlanmıştır. Görüldüğü gibi sulu tarım arazisinin tanımında kapsam daraltılmıştır. Çünkü 2003 Yönetmeliği sadece Devlet yatırımları ile sulama yapılan araziyi sulu tarım arazisi kabul etmektedir. Bu haliyle devlet yatırımı dışında var olan sulu tarım arazilerinin tarımsal amaç dışında kullanılmalarına imkan sağlandığı görülmektedir.

2005 Yönetmeliğinin 4. maddesinde aynı tanımlama benimsenmiştir.

5403 sayılı Kanunun 3/j maddesinde sulu tarım arazisi, bitkinin yetişmesi için gerekli suyun su kaynağından alınması suretiyle sulamanın yeterli miktarda ve kontrollü yapıldığı araziler olarak tanımlanmıştır. Bu tanım ile 5403 sayılı Kanun mülga 2001 Yönetmeliği döneminde geçerli olan tanımı kabul etmiştir. Sulamanın Devletçe yapılması veya Devlet tarafından yapılan projelere ağırlık verilmesi önem taşımamaktadır.

2. Tarım Dışı Amaçla Kullanılması

Mülga 2001 Yönetmeliğinin 7. maddesine göre aynı Yönetmeliğin 9, 10 ve 11. maddede belirtilen istisnalar dışında, I., II., III., IV. sınıf sulu ve sulanabilir tarım arazilerinin  tarım dışı amaçla kullanılması düzenlenmekteydi. Aynı Yönetmeliğin 10. maddesine göre, özel imkanlarla veya kamu harcamaları ile sulamaya açılmış veya açılacak sulu tarım arazileri tarım dışı amaçla kullanıma tahsis edilemiyordu. Ancak başka bir alternatif yoksa aşağıdaki amaçlarla arazinin hangi sınıfa girdiğine bakılmaksızın gerekli sayılan şartların yerine getirilmesi ile tarım dışı faaliyete açılabilir. Bunlar Karayolları, demiryolları, köy yolları, benzeri yollar, trafik kontrol ve güvenlik istasyonları, sulama ve enerji vb. ihtiyaçlara ilişkindi (m.10/b).

Tarımsal amaç dışında kullanılabilecek sulu tarım arazileri Yönetmeliğin 10. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, işletmelerin kendi imkanlarıyla veya kamu yatırımları yoluyla sağlanan sulamayla veya devlet tarafından yapılan sulama projeleri içinde yer alan araziler tarımsal amaç dışında kullanılamaz. Ancak uygun alternatifler yoksa sınırlayıcı sayma yoluyla maddede belirtilmiş maksatlar için, hangi sınıf olursa olsun, ihtiyaç kadar sulu tarım arazisi (kuru tarım arazisi ile birlikte), tarımsal faaliyete zarar vermeyecek tedbirlerin alınması ve rekültüvasyon çalışması yapılmak kaydıyla  tarımsal amaç dışındaki faaliyet için tahsis edilebilir.

2003 Yönetmeliğinin 7. maddesinde 9, 10 11 ve 13. maddeler istisnası dışında mutlak tarım, özel ürün, ekonomik olarak verimli olan dikili tarım arazileri ile arazi kullanma kabiliyet Arazi Kullanma Kabiliyet Sınıflamasında I, II, III ve IV olan sulu tarım arazilerinin tarımsal amaç dışında kullanılamayacağı düzenlenmiştir. Yönetmeliğin 11. maddesinde ise alternatif alanlar bulunamaması halinde sınırlı sayıda bulunan genel amaçlar için ihtiyaç kadar her sınıf ve özellikteki arazi tarımsal faaliyetlerin zarar görmemesi ve gerekli tedbirlerin alınması şartıyla tarımsal amaç dışında kullanıma tahsis edileceği hükme bağlanmıştır. Maddede sayılın genel amaçlar 2001 Yönetmeliğine göre sayı itibariyle artırılmıştır.

Mülga 2005 Yönetmeliğinin 8/a maddesinde, 10, 11, 12 ve 14. maddelerde sayılan istisnalar hariç olmak üzere, sulu tarım arazilerinin tarımsal amaç dışında kullanılamayacağı ifade edilmekteydi. Yönetmeliğin 11. maddesinde uygun alternatiflerin bulunmaması halinde sınırlı olarak sayılmış genel amaçlar için ihtiyaç kadar miktarda her sınıf ve özellikteki arazi tarımsal faaliyetin zarar görmemesi  için gerekli tedbirlerin alınması şartıyla tarımsal amaç dışında kullanılabilmekteydi.

5403 sayılı Kanunun 13. maddesine göre sulu tarım arazileri tarımsal amaç dışında kullanılamaz. Ancak, alternatif alan bulunmaması ve toprak koruma kurulunun uygun görmesi şartıyla Kanunun sınırlı şekilde saydığı şu amaçlar için toprak koruma projelerine uyulması kaydıyla Bakanlık tarafından izin verilebilmektedir.

Kanunun 14. maddesine göre tarımsal amaç dışında kullanmaya dair usul ve esaslar çıkarılacak tüzükle düzenlenecektir.

III. Yabancı Uyruklu Kişilere Mülk Satışı ve Tarım Arazisi

5444 sayılı Kanunla değişik Tapu Kanununun 35. maddesi[16] ile yukarıda incelenmiş bulunan hükümlerin birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir. Çünkü, Tapu Kanununun değişik 35. maddesi ile yabancı uyruklu gerçek kişilerin ülke içinde taşınmaz iktisabı yeniden düzenlenmiştir[17].

Değişik 35. maddenin VII. fıkrasına göre, yabancı uyruklu gerçek kişiler ile yabancı ülkelerde kendi kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketlerinin, tarım arazisi olması nedeniyle korunması gereken arazilerden belirli bazı alanlarda bulunanları iktisap edilmesi mümkün olmayan alanları Bakanlar Kurulunun belirleyeceği hükme bağlanmıştır.

Buna göre, ilgili kamu kuruluşu tescile esas koordinatlı harita ve planları içeren teklif getirecektir.

Bakanlar Kurulu bu teklif baz alınarak harita ve plan üzerinde hangi yerlerin yabancılar tarafından mülkiyetinin iktisap edilebileceğini belirleyecektir.

Bakanlar Kurulu ayrıca gerçek kişilerin il bazında iktisap edebilecekleri taşınmazları illerin yüzölçümüne göre il bazında binde beşi geçmemek üzere belirlemekle görevlendirilmiştir.

Bu düzenlemelere göre, Tarım Bakanlığı, Bakanlar Kuruluna yabancılara satılamayacak arazileri koordinatlı harita ve planlarla birlikte sunacaktır. Bakanlar Kurulu yabancılara satılamayacak arazileri bu harita ve planlar üzerinde karara bağlayacaktır. Karara bağlanmayan tüm tarım arazilerinin mülkiyeti yabancılar tarafından alınabilecektir.

“Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu Bakanlık[18] bünyesinde ilgili idare temsilcilerinden oluşan komisyon tarafından, bu madde uyarınca Bakanlar Kuruluna verilen yetkiler dahilinde çalışmalar yapılmak suretiyle kamu kurum ve kuruluşlarının bu kapsamdaki tekliflerinin incelenip değerlendirilerek Bakanlar Kuruluna sunul”acaktır.

Tarım Bakanlığının götürdüğü teklifte ve Bakanlar Kurulunun kararında, yabancıların mülkiyetini iktisap edebilecekleri tarım arazilerinin harita ve plan üzerinden belirlenirken, bunların marjinal tarım arazileri arasından seçileceği açıktır.

Yukarıda anlatılan daha önce birinci ve ikinci sınıf tarım arazilerinin marjinal tarım arazilerine dönüştürülmesi ve bu durumun Tapu Kanunun 35. maddesine eklemlenmesi ile anlamlı bir sonuç ortaya çıkmaktadır. Buna göre, esasen birinci sınıf tarım arazisi olduğu halde yeni düzenlemelerle marjinal tarım arazilerine dönüştürülen tarım arazileri bazı idari işlemlerin yerine getirilmesi ile yabancılara satılabilecek hale gelmektedir.



* Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk Anabilim Dalı.

[1] Ancak, 5403 sayılı Kanunun Tüzük ve Yönetmelikler başlığını taşıyan 24. maddesine göre, bu Kanunun uygulanmasına ilişkin tüzük ve yönetmelikler bir yıl içinde yürürlüğe konur hükmüne rağmen, gerekli tüzük ve yönetmelikler çıkarılamamıştır.

[2] 26.08.1998 gün ve 23455 sayılı Resmi Gazetede yayınlanmıştır. Söz konusu alana ilişkin çıkarılan Yönetmelik ve Yönetmelik değişikliklerine kısa bir bakış atıldığında: 11.03.1989 tarih ve 20105 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Tarım Alanlarının Tarım Dışı Gaye ile Kullanılmasına Dair Yönetmelik; 26.02.1990 tarih ve 20442 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Yönetmelikle değişik 8/III. maddesi; 02.10.1991 tarih ve 21009 sayı Resmi Gazetede yayınlanan Tarım Alanlarının Tarım Dışı Gaye ile Kullanılmasına Dair Yönetmelik’in 8/III. Maddesinin değiştirilmesi; 26.08.1998 gün ve 23455 sayılı Resmi Gazetede yayınlanmış, mevcut Yönetmelik değiştirilmiş bununla, birinci sınıf tarım arazilerinin üzerine sanayi tesisi kurulmasına imkan vermiş bu değişiklik. Danıştay 6. Daire bu düzenlemeyi iptal etmiştir; 17 Mart 2001 tarih ve 24345 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan İmar Planı Yapılması ve Değişikliklerine Ait Esaslara Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılması Hakkında Yönetmeliğin m.6/V’te “"Madde 6- Çevre düzeni planı sınırları içerisinde kalan alanlarda; Tarım alanlarının, sit alanlarının, orman alanlarının, özel çevre koruma alanlarının, ekolojik açıdan korunması gerekli alanların, sulak alanların, uluslararası sözleşmelere konu alanların, kıyı alanlarının ve benzeri alanların, ilgili mevzuatında öngörülen kurallar çerçevesinde kullanımı ve korunması, denmektedir.; İmar Kanunu m.8 c) (Ek: 5403 - 3.7.2005 / m.25) Tarım arazileri, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda belirtilen izinler alınmadan tarımsal amaç dışında kullanılmak üzere planlanamayacağı düzenlenmiştir.

[3] Danıştay 10. Dairesi 29.11.2000 tarih ve E.1999/130 K.2000/5886

[4] 13 Haziran 2003 tarih 25137 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Tarım Arazilerinin Korunması ve Kullanılmasına Dair Yönetmeliğini 17. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır.

[5] 29.06.2005 tarih ve 18796 sayılı Resmi Gazetede yayınlanmış olup 02.05.2001 tarih 24390 sayılı Resmi Gazete ile yayınlanan “Sulama Alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım Reformu Kanunu Uygulama Yönetmeliğinin Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Bazı Maddelerine İlave Yapılması Bazı Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Yönetmelik”in 2. maddesi ile mevcut Yönetmeliğin 4. maddesine beşinci fıkra eklenmiş böylece arazi kullanma kabiliyet sınıflarının tespit edilmesi ve haritalara işlenmesi sağlanmıştır.

[6] Bu Yönetmelik 25.03.2005 tarih ve 25766 sayılı Resmi Gazetede Yayınlanan Tarım arazilerinin Korunması ve Kullanılmasına Dair Yönetmelik’in 18. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. 5286 sayılı Kanun ile Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü kapatılmış olduğundan bu görevlerin Istanbul ve Kocaeli illerinde Büyükşehir Belediye Başkanlıklarına, diğer illerde ise İl Özel İdare Müdürlüklerine devredilmesi dolayısıyla Köy Hizmetleri Bölge Müdürlüklerinin de kapatılması nedeniyle Bu Yönetmelik uygulanamaz hale gelmiş, uygulamada boşluk yaratılmaması gerekçe gösterilerek Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün kapanış tarihi olan 16.03.2005 tarihinden geçerli olmak üzere 25.03.2005 tarih ve 25676 sayılı Resmi Gazetede Yeni Yönetmelik hazırlanmıştır. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün Kaldırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında 13.01.2005 tarih ve 5286 sayılı Kanunun 1. maddesi ile 3202 sayılı Kanunun adı “Köye Yönelik Hizmetler Hakkında Kanun” olarak değiştirilmiştir. Kanunun 3. maddesi ile Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün Görevleri ibaresi Köye Yönelik Hizmetler şeklinde değiştirilmiş, Ek Madde 1 ile “Bu Kanunla kurulan Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü kaldırılmıştır” hükmü getirilmiştir.

[7] Bu Yönetmelik Danıştay 10. Dairesinin 20.01.2004 tarih ve E.2003/3518 sayılı Kararına konu olmuştur.

[8] Esasen Arazi Kullanma Kabiliyet Sınıflamasının toprağın korunması maksadı için oluşturulan bir sınıflama olduğu ileri sürülmekte ve iklim koşullarını dikkate alınmadan yapılan bir tasnif olması nedeniyle eleştirilmekteydi.

[9] Bu nitelikler halen belirlenmiş değildir.

[10] 2005 Yönetmeliğinde bu tür bir tasnifin yapılmış olmasına rağmen ileride görüleceği üzere buna ilişkin hüküm ve sonuç bağlanmamıştır.

[11] 30 Haziran 2003 tarih ve 25154 sayılı Resmi Gazetede yayınlanmıştır.

[12] bkz. dn.15 ve bu dipnota ilişkin metin.

[13] Danıştay 10. Dairesi 30.06.1993 tarih ve E.1991/2779 K.1993/4431 sayılı Kararında “alternatif alan bulunamaması” ibaresini belirsiz bulmuş, buna dayalı tarımsal amaç dışında kullanmayı düzenleyen yönetmelik hükmünü kamu yararı bulunmaması nedeniyle iptal etmiştir. ”...daha uygun alternatif kaynaklar bulunamadığı takdirde 1,2,3, ve 4. sınıf sulu tarım arazileri de tahsis edilebilir” cümlesinin iptaline karar verildi.”

[14] Toprak işlemeli tarım için bkz. 2001 Yönetmeliğinin 3/i, j maddesi. Buna göre, I., II., III., ve IV. sınıf araziler toprak işlemeli tarıma elverişli arazilerdir. Bu deyim 5403 sayılı Kanun ile 2005 yönetmeliğinde zikredilmemiştir. Bu haliyle günümüz hukuku bakımından bu hususun çıkarılacak Yönetmelikte yer alması beklenmektedir.

[15] Yönetmeliğin 5. maddesinde yer alan “bu yönetmeliğin 9, 10, 11 ve 13. maddelerinde yer alan istisnalar hariç” ibaresinin yürütülmesinin durdurulmasına Danıştay 10. Dairesinin E.2003/3518 sayılı dosyasında karar verilmiştir.

[16] Anayasa Mahkemesinin 14.3.2005 tarihli ve E.: 2003/70, K.: 2005/14 sayılı Kararı ile “3.7.2003 tarihli ve 4916 sayılı Çeşitli Kanunlarda ve Maliye Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 19 uncu maddesiyle değiştirilen 22.12.1934 tarihli ve 2644 sayılı Tapu Kanununun 35 inci maddesinin, birinci ve ikinci fıkraları ile üçüncü fıkrasının birinci, ikinci ve üçüncü tümceleri ile dördüncü ve beşinci fıkralarının Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline,

- Aynı maddenin üçüncü fıkrasının son tümcesinin de, maddenin iptal edilen bölümleri nedeniyle uygulama imkânı kalmadığından, 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 29 uncu maddesinin ikinci fıkrası gereğince iptaline,

- İptal hükmünün doğuracağı hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edici nitelikte görüldüğünden, Anayasanın 153 üncü maddesinin ikinci fıkrası ile 2949 sayılı Kanunun 53 üncü maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları gereğince, iptal hükmünün, kararın Resmî Gazetede yayımlanmasından başlayarak üç ay sonra yürürlüğe girmesine, karar verilmiş” ve bu Karar 26.4.2005 tarihli ve 25797 sayılı Resmî Gazetede yayımlanmıştır.

[17] Yabancı ülkelerde kendi kanunlarına göre kurulmuş tüzel kişiliği haiz ticaret şirketleri ancak özel kanun hükümleri çerçevesinde taşınmaz iktisap edebilirler (5444 sayılı Kanunla değişik 2644 sayılı Kanun m.35/III).

[18] Halen bu Bakanlık Bayındırlık ve Iskan Bakanlığıdır.