Sendikacılık: Farklılıklar ve Benzerlikler – Avrupa, ABD ve Asya Üzerine Karşılaştırmalı Bir İnceleme[1]

Carsten Strøby Jensen

Kopenhag Üniversitesi

Giriş

Bu makale, Avrupa, ABD ve Asya gibi dünyanın üç farklı bölgesindeki sendikalarla ilgili özelliklerin bir genel çerçevesini sunmaktadır. Makalenin amacı, bir yandan dünyanın bu üç farklı bölgesindeki sendikalar arasındaki farklılıkları ve benzerlikleri açıklamak ve tartışmakken bir yandan da bu üç bölgedeki sendikacılık ile ilgili genel özellikleri belirlemektir. Böyle bir girişim, örneğin Asya ya da ABD sendikacılığının zıddı bir şey olarak Avrupa sendikacılığından (ve tersi) bahsedilip bahsedilemeyeceğini gösterecektir.

Konunun doğası gereği analizler oldukça kısa bir biçimde verilecektir, bir bakıma tartışmaların büyük bir kısmı farklı bölgelerdeki sendikaların özellikleri ile ilgili oldukça genel düşüncelere dayanacaktır. Ancak yine de asıl amaç üç bölgeyle ilgili özellikleri açıklamaksa, bu tip özet analizlere vurgu yapmak gerekli gibi görünmektedir.

Makale, genel olarak sendikacılık ile ilgili farklı açıklamaları kapsamakta ve ayrıca üç bölgedeki sendikacılığın içindeki son eğilimlerle ilgili bir genel çerçeve sunmaktadır. Makalede tartışılan konular arasında sendika yoğunluğu, işverenin sendikaları tanıma meselesi, toplu pazarlığın adem-i merkezileşmesine yönelik eğilimler ve üç bölgedeki sendika yapıları arasındaki genel özellikler ve farklılıklar bulunmaktadır.

Makale, öncelikle Japonya, Kore ve Tayvan üzerine odaklanarak Asya’daki sendikacılığı ele almaktadır. İkinci odak, Almanya, Fransa, Birleşik Krallık ve Danimarka’daki sendikaların özelliklerinin açıklanmasıyla Avrupa üzerinde olacaktır. Üçüncü olarak ABD sendikacılığındaki eğilimler incelenecektir. Son bölüm ise üç bölgedeki sendikacılığın bazı farklılık ve benzerliklerini özetlemektedir.

Asya’da Sendikacılık

Asya’daki sendikacılığın yapısı, sendikaların büyüklükleri ve özellikleri ile ilgili çok büyük farklılıklar tespit etmek son derece doğaldır. Bu durumun, bölgedeki ülkelerin siyasi sistemleri arasındaki ve ekonomik gelişim seviyelerindeki farklılıklar gibi çok sayıda nedeni bulunmaktadır. Örneğin Japonya gibi yüksek düzeyde ekonomik gelişime sahip bazı ülkelerin üretim süreçlerinde endüstriyel ve post endüstriyel özellikler ağırlıktayken, Çin ve Hindistan gibi başka ülkeler ekonomik olarak oldukça farklıdır. Bu ikinci gruptaki ülkelerde bazı sektörler oldukça yüksek düzeyde teknolojik gelişim seviyesine erişmişken bazı sektörler ise sanayi öncesi üretiminin özelliklerini sergilemektedir. Bu farklılıklar aynı zamanda Asya bölgesindeki farklı siyasi sistemlerle ilişkili olarak da ortaya çıkmaktadır. Bazı ülkelerde iktidar partileri, politikalarında sıkı bir biçimde sendika karşıtıyken, bazı ülkelerdeki iktidar partileri ise sendikaları demokratik bir toplumun unsurları olarak temelde kabul etmektedirler. Tayvan ve Güney Kore gibi üçüncü grubu oluşturan bazı ülkeler ise demokratikleşme sürecinin içinde bulunmaktadırlar.

Ekonominin genel gelişmişlik seviyesindeki ve politik sistemlerdeki farklılıklar Asya’daki sendikalar için birbirinden farklı koşulları işaret etmektedir. Bu durum, bundan dolayı sendikaların gelişimi için farklı ihtimalleri doğurmaktadır.

Genel olarak Asya’ya ve bölgedeki hâkim endüstri ilişkileri (Eİ) sistemlerine bakacak olursak, bir takım tipik sistemleri tanımlamak mümkündür. Kuruvilla ve Erickson (2002: 172) Asya’da altı tip Eİ sisteminden bahsetmenin mümkün olduğunu belirtmektedirler:

… Japon esnek-işyeri modeli, üç taraflı Singapur modeli, devlet-işveren hâkimli model (Malezya ve Endonezya), adem-i merkeziyetçi ve parçalı çoğulcu Eİ modeli (Filipinler), siyasallaşmış çok sendikalı sistem (Hindistan ve Güney Asya’nın geri kalan kısmı) ve geçici model (Güney Kore, Tayvan, Çin ve Vietnam’ı kapsayan genel bir kategori).

Farklı Eİ sistemlerinden bahsetmek mümkün olsa da ve bu durum Asya’daki sendikal gelişme için farklı koşullar oluştursa da birçok Eİ sisteminin İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde kurulmuş olması tipik bir özelliktir. Birçok Asya ülkesinde ulusal Eİ sistemlerinin kurulması, eski kolonyal güçlerden ayrılmayla ve Asya ülkelerinin bağımsız uluslar olarak kurulmalarıyla ilgilidir.

Bu bağlamda ulusal Eİ sistemlerinin kurulmasının, emek piyasalarında çatışma istemeyen hükümetlerle çok yakından ilgili olduğu vurgulanmalıdır (bkz. Kuruvilla ve Erickson 2002). Kuruvilla ve Erickson, hükümetler için Asya bölgesinde Eİ düzenlemelerini (örneğin sendika kurma hakkı, işten çıkarmalar ile ilgili mevzuat vb.) geliştirmede en temel güdü, bu hükümetlerin mümkün olduğunca düşük düzeyde emek çatışmalarını sağlayacak düzenlemelere yönelik beklentileri olmuştur. Örneğin Hindistan’daki durum tam da budur:

Bir başka örnekte, DeSousa (1999) Hindistan çalışma mevzuatının endüstriyel çatışmayı içermenin açık niyetiyle formüle edildiğini belirtmektedir: hem kolonyal hem de post kolonyal rejimler döneminde militan sendikacılıktan çok, bazı üç taraflı anlaşmazlık çözüm yolları düzenlemekle ve ‘sorumlu’ sendikacılığı teşvik etme girişimleri ile tarafların greve gitmelerini zorlaştırmak (Kuruvilla ve Erickson 2002).

Genel olarak Asya’daki sendikacılığın düzeyine bakıldığında emek gücünün büyük bir kısmının örgütlenmediği açıkça görülür. Birçok Asya ülkesinde (Çin hariç), işgücünün yüzde 20’sinden daha azının bir sendika üyesi olduğu ve sıklıkla da seviyenin yüzde 10’un altında olduğu görülmektedir. İşgücünün büyük bir kısmının genelde ya enformel sektörde ya da tarım kesiminde olduğu göz önünde bulundurulursa bu durum pek de sürpriz sayılmaz. Yine de sadece formel sektör ya da endüstriyel sektördeki sendika üyeliği düzeyine bakıldığında, bu düzeyin genelde yüksek olduğu görülür (Kuruvilla ve Erickson 2002). Bu durum bazı seçilmiş ülkelerin sendikal yoğunluklarının genel çerçevesinin verildiği Tablo 1’den de görülebilmektedir.

Tablo 1- Bazı Asya Ülkelerinde Sendikal Yoğunluk, 1980-1999 (işgücünün yüzdesi olarak sendika üyeleri)

                                    1980                1990                1995                1999

Japonya                      31                    25                    24                    22

Singapur                     27                    17                    16                    18

Güney Kore                16                    17                    13                    12               

Tayvan                        26                    49                    50                    44

Hindistan                    18                    19                    Blm                 Blm

Çin                              Blm                 69 (1985)        70                    62

Filipinler                     23                    25                    25                    Blm

 

Kaynak: Kuruvalli ve diğerleri (2002: 432). Blm: Bilinmiyor

Bazı Asya Ülkelerinde Sendikacılık

Bu bölüm seçilen üç Asya ülkesindeki sendikacılık ile ilgili özelliklere biraz daha ayrıntılı bir biçimde odaklanmaktadır. Kıtadaki en gelişmiş alanlar oldukları için Avrupa ve ABD ile daha fazla kıyaslama imkânı sağladıkları için Japonya, Güney Kore ve Tayvan burada incelenecek olan ülkeler olacaklardır.

Japonya’da Sendikacılık

Bir endüstri ilişkileri sisteminin her ülkede kendi tarihi olmakla birlikte bu tespit, Japonya için diğer ülkelerden daha fazla bir doğruluk derecesine sahiptir. Günümüz Japonya’sındaki endüstri ilişkileri gerçeği açıklanmaya ve tanımlanmaya çalışılıyorsa, tarihin rolü son derece önemli olmaktadır.

Öncelikle, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Japonya’nın ABD tarafından işgal edilmesi, Japon endüstri ilişkilerinin gelişimi üzerinde oldukça önemli bir etkide bulunmuştur. Birleşik Devletler, kendi sistemlerine benzer bir sistemi örnek alarak Japon Eİ sistemi için yasal bir temel oluşturmuşlardır. Sendikalara yönelik daha önceki baskılar kaldırılmış (Halliday, 1975), ve sendika üyeliği savaş sonrasında yaklaşık olarak işgücünün yüzde 45’ine yükselmiştir (Tsuru ve Rebitzer, 1995). Yine de sendika üyeliği 1970’ten 1995’e kadar yaklaşık olarak yüzde 35’ten 24’e düşmüştür (Traxler ve diğerleri 2001: 82).

İkinci olarak, Japon endüstri ilişkilerinde tarih ve gelenek, işçi işveren ilişkileri konusunda büyük bir role sahip görünmektedir. Sıklıkla belirtildiği gibi, Japon işçiler diğer ülkelerdeki işçilerden daha az militan ve işyerlerine daha çok sadık olmuşlardır. Ayrıca Japon işçiler iş örgütlerinde takıma dayalı iş yapılarına daha fazla yönelmişlerdir (Sey, 2000). Bu nitelik özellikle 1974’teki ilk petrol krizinden beri söz konusu olmuştur (Kuwahara, 1996).

Japon endüstri ilişkilerinde tarih ve geleneğin önemi, Japon endüstri ilişkilerinin anlaşılmasını Japon toplumundaki geleneksel değerlerle ilişkilendiren klasik kültürel yaklaşımın teorik düzeyinde aydınlanmış olmaktadır (Kinzley, 1991; Wad, 1996). Yine de bu yaklaşım, daha çok Japon toplumundaki çatışmaların gelişimi ve çözümüne odaklanan analizlerle problemli hale getirilmektedir (örneğin Halliday, 1975).

Japonya’da işçi ile yönetim arasındaki ilişkiler geleneksel olarak en az iki noktayla betimlenmektedir. İlki, işçi ile yönetim arasında, yönetimin işçiyi sadece bir maliyet unsuru olarak değil aynı zamanda firma için temel bir kaynak olarak gördüğü ve işçinin de işyerini sadece bir ücret elde etme aracı olarak değil aynı zamanda hayatın anlamını elde etmede bir araç olarak gördüğü yakın ilişkilerin bulunmasıdır. Park’ın (1996: 66) belirttiği gibi, ‘Japonlar için grup önemlidir ve şirket de önemli gruplardan birisidir. Japon işçiler işyerlerine sadıktır ve firmalarının başarılı olması için oldukça sıkı çalışırlar.’

Japon işçi ve yönetim ilişkileri tartışıldığında geleneksel olarak önemli olan ikinci nokta ise Avrupa ve ABD’den farklı olarak sendikaların tek bir firmadan bağımsız olmamalarıdır. İşletme sendikaları Japonya’daki hakim işçi örgütlenme tipidir. Kuruvilla ve Ericson’un (2002: 180) belirttiği gibi, ‘Japon Eİ sisteminin merkezi özelliklerinin, işyeri odaklı işletme sendikaları, ömür boyu istihdam sistemleri, geniş temelli eğitim ve kıdeme dayalı ücretler olduğuna yönelik genel bir uzlaşı vardır.

İlke olarak yaklaşık 7.7 milyon Japon işçiyi temsil eden Japonya’daki en büyük işçi sendikaları konfederasyonu –Rengo (1987’de kurulmuştur)- işletme sendikaları üzerinde herhangi bir formel yetkiye sahip değildir. Wad’ın (1996: 28) işaret ettiği gibi, ‘… yeni Rengo üyelik temelini şekillendirmek için işletme sendikaları üzerinde her hangi bir formel yetkiye sahip değildir. Statüko, bu işletme sendikalarının hakim olmalarıdır.’

İşletme yönelimli sendika sistemi, yönetim ile işçiler arasındaki temel ilişkileri etkilemiştir, bu yüzden endüstriyel uzlaşmazlıklar oldukça yaygın olsa da bunlar, çok nadir olarak grevle sonuçlanmaktadırlar (Wad, 1996).

Bununla birlikte 1990’lar boyunca süren ekonomik krizler, bazı noktalarda yönetim-işçi ilişkilerini değiştirmiştir. İşletmeler, daha esnek koşullara dayanan yeni istihdam tipleri geliştirmeye çalışmaktadırlar. Outsourcing, part-time işlerin gelişimi vb. bu stratejinin parçaları olmuştur. Bu gelişmeler, Japon sendikaların üye sayısının ve üye bağlılığının düşmesi anlamına gelmektedir (Kuruvilla ve Erickson, 2002). Bazı yorumcular için bu gelişmeler, Japon endüstri ilişkileri içinde, istihdam ilişkilerinin daha bireyselleşmiş bir sistemine işaret eden büyük değişimler olarak görülmektedir (Kuruville ve diğerleri, 2002).

Güney Kore’de Sendikacılık

Eğer Kore’deki sendikacılık tartışılacaksa, 1987’de başlayan demokratikleşme sürecinin öncesine ve sonrasına bakılması gerekmektedir. 1987’den önce, Kore’deki siyasi otoriteler bağımsız sendikalara müsamaha etmemişlerdir ve hükümetler de sendikalara ve sendika siyasetine yönelik baskıcı bir yaklaşım içinde olmuşlardır. ‘1987 öncesinde, düşük sendika üyeliği ve sendikacılık oranının yanı sıra, işçiler sendikalaşmış firmalarda bile çok düşük ya da etkisiz bir kolektif etkiye sahiptiler’ (Jeong, 2001: 60).

Kore’de emek piyasası 1960’lar ve 1970’lerde devlet tarafından sıkı bir biçimde düzenlenmiştir ve hükümetler de bağımsız bir sendika gelişimini sağlamaktan çok hızlı bir iktisadi kalkınmayı gerçekleştirmek için çabalamışlardır (Kim ve Kim, 2003). Hatta işçiler çalışma mevzuatının sağladığı (örneğin istihdam güvencesi ilişkisi içinde) haklara sahip olduklarından sendikacılık baskı altında tutulmuştur. Kim ve Kim’in işaret ettiği gibi:

1953’te Amerikan tipi çalışma mevzuatı yürürlüğe konulup geniş çaplı sendikal haklar güvence altına alınırken, 1960’lar ve 1970’ler boyunca, sendikaların eylemlerine karşı önemli sınırlandırmalar koymak için iş hukuku sık sık yeniden revize edilmiştir. Örneğin, sendikaları bastırmak için 1972’de çalışma mevzuatı değiştirilmiş ve 1980’e kadar grevler yasaklanmıştır (Kim ve Kim, 2003: 349).

Örgütsel düzeyde, 1980’lerin sonlarına kadar FKTU (Federation of Korean Trade Unions: Kore İşçi Sendikaları Federasyonu) tek yasal sendikal örgüt ve farklı hükümetlerle güçlü ilişkileri olan işyeri düzeyinde kurulmuş bir örgüttü.

1970’lerden beri bağımsız bir sendikanın kurulması yönünde eğilimler bulunmaktadır. Resmi olarak 1990’dan beri örgütlenmiş olan bağımsız bir sendikal kuruluş KTUC’dir (Korean Trade Union Congress – Kore İşçi Sendikaları Kongresi). Buna rağmen, bu bağımsız sendika örgütü yasal olarak, tanınmasına yol açan yoğun grevlerin gerçekleştiği 1997 yılına kadar yasaklanmıştı:

1980’lerin sonu bir dönüm noktasına tanıklık etmiştir. Başkan Noh Tae Woo tarafından Haziran 1987’de ilan edilen ‘Demokratikleşme Deklarasyonu’ Kore tarihinde ‘Büyük işçi mücadelesi’ olarak bilinen geniş çaplı karışıklıklara yol açmıştır. 1987’de, önceki yıla göre 13 kat artarak 3749 grev gerçekleşmiştir (Kim ve Kim, 2003: 350).

KTUC, işçileri, geleneksel işletme-tabanlı sendikaları aşarak endüstri tipi sendikalarda örgütlemeye çalışmaktadır.

Sendika üyeliği, 1980’lerdeki değişiklikler boyunca yükselmiştir ancak bu tarihten beri düşmektedir. Bu durum Tablo 2’de görülebilmektedir.

Tablo 2: Sendika Yoğunluğu, Güney Kore, 1986-1999 (işgücünün yüzdesi olarak sendika üyeleri)

1986                                                               12,3

1987                                                               13,8

1988                                                               17,8

1989                                                               18,6

1990                                                               17,2

1991                                                               15,8

1992                                                               14,9

1993                                                               14,1

1994                                                               13,5

1995                                                               12,6

1996                                                               12,2

1997                                                               11,2

1998                                                               11,5

1999                                                               11,8

 


Kaynak: Kim ve Kim (2003: 346).

1997 yılındaki ekonomik kriz, Kore sendikaları için önemli zorlukları da beraberinde getirmiştir. Bu, güçlü sendikal geleneğe sahip bazı firmaların iflas etmeleri ile ilgili bir durumdu (Kim ve Kim, 2003: 353).

Kore sendikaları ve sendikacılığı ile ilgili temel bir konu, onun demokratikleşme sürecinde oynadığı rol ile ilgilidir. Emek piyasasındaki anlaşmazlık sıklıkla Kore’yi siyasi demokratikleşmeye doğru itmiştir. Hem 1980’ler hem de 1990’lardaki durum bu yönde olmuştur. Sendikalar, Kore’nin siyasi hayatında siyasi etkenler olarak rol oynamışlardır ve bunların Kore siyasi hayatını etkileyebilme yetenekleri, örneğin Kore firmalarında çalışma konseylerinin kurulmasıyla ilgili 1989 yılındaki yasada görülebilir. Bu yasa, kısmen Kore sendikal hareketi tarafından örgütlenen militan gösteriler sayesinde kabul edilmiştir.

Kore’de ilk çalışma konseyi kanunu, 1980 yılında, devlet başkanına karşı olan sendikaların öncülük ettiği şiddetli hükümet karşıtı gösteriler neticesinde kabul edilmiştir. Güre Kore toplumunun 1987’deki liberalizasyonu ile emek piyasası kurumları daha az baskıcı olmaya başlamışlardır (Kleiner ve Lee, 1997).

Geleneksel olarak Kore emek piyasası, Japonya’da da bulunan bazı özelliklere sahiptir. Ömür boyu istihdam ve kıdeme dayalı ücret Kore Eİ sisteminin bazı temel özelliklerinden olmuşlardır. Japonya’da –ve diğer ülkelerde olduğu- gibi bu ilkeler son on yıldır bir baskı altındadır. Diğer ülkelerden (örneğin Çin) gelen rekabet nedeniyle performansa dayalı ücret sistemleri gelişmektedir.

Tayvan’da Sendikacılık

Genel demokratikleşme süreci, Kore gibi Tayvan sendikacılığı üzerinde de önemli bir etkiye sahiptir. 1980’lerin ortalarında kadar Tayvan’daki sendikalar, otoriter siyasi sistemin birer parçaları ve hükümetin politikalarını işletme seviyesinde uygulamaya çalışan örgütler olarak görülürlerdi.

1980’den beri, Tayvan’da alternatif –ve daha bağımsız- bir sendikal hareket büyümektedir ve bu hareket belirli bir etkiye de sahiptir. 1990’ların sonundaki siyasi değişimler, daha bağımsız bir sendikal hareketin gelişimi ile ilgili bazı beklentilere de yol açmıştır. Chen ve diğerlerinin (2003) işaret ettiği gibi:

Tayvan’da sendikalar uzun süre, ekonomik büyümeyi sürdürebilmesi için ulusal endüstri politikalarının uygulanmasında hükümetin adeta yardımcı kurumları ve idari kolları olarak görülmüşlerdir. Ancak yine de durum, bir takım işçi eylemleri ve hükümet karşıtı girişimlerin resmi olmayan işletme merkezli sendikalar oluşturmaya başladıkları 1987’deki sıkıyönetimin kaldırılmasından beri değişmektedir. Ayrıca, milenyum işçiler ve örgütleri için bir dönüm noktası olmuştur, çünkü Terakkiperver Demokratik Parti (DPP-Democratic Progressive Party) Tayvan’da iktidar partisi olarak Koumintang’ın (KMT) yerini almıştır (Chen ve diğerleri, 2003: 315).

Bununla birlikte, Chen ve diğerleri değişimin beklenen büyüklükte olmadığını ve sendikaların özerkliklerinin hala oldukça sınırlı tutulduğunu vurgulamaktadırlar.

Tablo 1, Tayvan’daki sendikal yoğunluğun Asya’nın geri kalan kısımlarından (anakara Çin hariç) genel olarak daha yüksek olduğunu göstermektedir. Bu durum, sendika üyeliğinin zorunlu olması gerçeği ve yasa yoluyla yapılan düzenlemelerle kısmen açıklanmaktadır:

Tayvan’da sendikalar, Sendikalar Kanunu ile düzenlenmektedir… Kanun sendikaların yükümlülüklerini, kurulmalarını ve yapılarını belirlemektedir. Bir sendika, bir kuruluşta en az 30 işçi olduğunda sadece bir meslekte ya da bir endüstride örgütlenebilir… bir işyerinde sadece bir tek sendikaya izin verilmekte ve sendika üyeliği de zorunlu tutulmaktadır. Tanınan bir sendikaya üye olmayı reddeden işçiler sendikanın talebiyle işten çıkarılabilmektedirler. Ancak yine de pratikte birçok işçi sendikalara katılmamaktadır çünkü kanunun bu düzenlemesi etkili bir biçimde uygulanmamaktadır (Chen ve diğerleri 2003: 320).

 CFL (Chinese Federation of Labor – Çin Emek Federasyonu) Tayvan’daki tek yasal ana örgüttür ve işletme seviyesinde işçileri temsil etmeye resmi olarak izin verilmiş tek örgüttür.

1980’lerden beri, CFL’nin alternatifleri (örneğin TLF – The Labor Federation of Independent Unions: Bağımsız İşçi Sendikaları Federasyonu) gelişmektedir, ancak bu alternatif sendikalar, hükümet tarafından müsamaha görse de hala yasadışıdırlar.

Tayvan’da sendikal yoğunluk genel olarak düşme eğilimindedir. Yine de bu, Tayvan sendikalarının gittikçe zayıfladıkları anlamında gelmemektedir. Chen ve diğerlerinin belirttikleri gibi:

Şimdi, 1980’lerin ortasından daha az sendika ve üyenin olması, sendikaların gücündeki bir azalma olarak düşünülmemelidir, çünkü sendikalar günümüzde daha fazla güce sahipler ve güçleri geniş çaplı bir biçimde hissedilmektedir… bu durumun bir sebebi, bu örgütlerin daha fazla bağımsız olmalarıdır ve bu yüzden de sendikaların desteği, hükümet için çantada keklik değildir (Chen ve diğerleri, 2003: 327).

Asya’da Sendikacılık – Sonuç

Bu bölüm, Asya sendikacılığı ile ilgili bazı özellikleri açıklamaya çalışmaktadır. Bu özellikler, daha sonra ABD ve Avrupa sendikacılığının özellikleri ile karşılaştırılacaktır:

1-     Asya sendikaları genel olarak örgütsel anlamda desantralizedirler ve bir işletme seviyesinde kurulmuşlardır. İşletme tabanlı sendikalar, yukarıda incelenen özellikle bazı ülkelerde ağırlıktadır. Japonya ve Kore işletme seviyesindeki sendikalar konusunda köklü bir geleneğe sahiptirler.[2]

2-     Bazı ülkelerde, sendikalar son on yıldır bir baskı altındadırlar. Japonya buna bir örnektir. Bu baskının artmasındaki nedenler arasında, firmaları esnek ve performansa dayalı ücretler konusuna yönlendiren küresel piyasalardaki rekabet bulunmaktadır. Sendikaların kabul edildiği ya da işçilerin iş kanunlarıyla belirli bir düzeyde korunduğu ulusal uzlaşmaların varlığı, yoğun rekabet nedeniyle tehdit altındadır. Örneğin firmalar ömür boyu istihdamın bir ilkesi olarak görülen işçi ve işveren arasındaki sadakat ilkesini sorgulamaktadırlar.

3-     Tayvan ve Kore gibi bazı Asya ülkelerinde sendikalar demokratikleşme süreci ile ilgili siyasi birer aktör olarak önemli bir rol oynamaktadırlar. Bu ülkelerde sendikalar, etkili olmakta ve birkaç yıldır sendikal yoğunluk düşmesine rağmen güçlenmektedirler.

4-     Asya’da sendikaların (Avrupa ile kıyaslandığında) neden zayıf olduklarını açıklamada bazen kültürel faktörler kullanılmaktadır. İşçi işveren çatışmalarının düşük seviyede olmasının açıklanmasında Konfüçyizmin etkisi kullanılmaktadır. Chen ve Snape’nin, (2000: 124) ifadeleriyle ‘ayrıca kültürel faktörler de önemlidir. Bu, Çin toplumunda işçilerin otoriter yönetimi kabul edeceklerini ve işverenlere karşı çıkmaktan kaçınacaklarını belirten neo-Konfüçyizm hipotezinin içinde gösterilmektedir… Bunun gibi kültürel argümanlar, toplu temsil talebinin yokluğunu ima etmektedirler.’ Buna uygun olarak Japonya’da işçiler ile yönetim arasındaki ilişkiler açıklandığında da kültürel faktörlerden sıklıkla bahsedilmektedir.

5-      Birçok Asya ülkesinde bir resmi ve gayri resmi sendikal hareket ayırımında bulunmak mümkündür. Kore ve Tayvan gibi bazı ülkelerde gayri resmi sendikalar daha fazla etki toplamış görünmektedirler.

6-     Birçok Asya ülkesinde sendikalar –Eİ sistemleri- eski kolonyal Batı güçlerinden bağımsızlıkla bağlantılı olarak kurulmuşlardır. Bu bakımdan sendikalar, ulus inşa projelerinin bir parçası olarak hükümetler tarafından kullanılmışlardır. Bu yüzden bağımsız sendikalar bazı Asya ülkelerinde sıradışıdır ve bazı örneklerde sendikaların temel amacı, çoğunlukla işçi ve işveren arasındaki çatışmaları ulus adına engellemek olmuştur. Bir süredir bazı Asya ülkelerinde iktisadi büyüme hâkim olduğundan dolayı, bazı sendikalar kendilerini milliyetçi projelerden uzak tutmakta ve daha çok belirli işçi çıkarları için çalışmaya yönelmektedirler.

Avrupa’da Sendikacılık

Avrupa’da sendikalar uzun süre güçlü olmuşlardır ve bir çok yönden Avrupa toplumlarını etkilemişlerdir. Yine de Tablo 3’te de gösterildiği gibi, sendikal düzey, ülkeler arasında büyük farklılıklar göstermektedir.

Tablo 3, sendikal yoğunluğun özellikle Danimarka, İsveç ve Finlandiya gibi ülkelerin bulunduğu Avrupa’nın kuzey bölgelerinde güçlü olduğunu göstermektedir. Avrupa’nın güney bölgelerinde yoğunluk genelde düşüktür (örneğin Fransa, İspanya ve Portekiz).

Avrupa farklı ülkelerden ve farklı Eİ sistemlerinden oluşsa da hem Eİ sistemleri hem de sendikalar arasında bazı benzerlikler tespit etmek mümkündür. Bu tespit, özellikle eğer Avrupa’daki Eİ sistemleri ile Asya’daki Eİ sistemleri karşılaştırılıyorsa doğru bir tespittir.

Genel olarak Avrupa’daki Eİ sistemlerini dört farklı tipe yerleştirmek mümkündür (Jensen ve diğerleri 1995). Öncelikle, bir Nordic / Kuzey Avrupa endüstri ilişkileri modelinden bahsedilebilir. Bu model, Danimarka, İsveç, Norveç ve Almanya gibi ülkeleri kapsamaktadır. Bu ülkelerde Eİ sistemlerini, güçlü emek piyasası örgütleri ve emek piyasası örgütleri arasındaki ilişkileri düzenleyen çok güçlü kurumlar belirler. Hem işçiler hem işverenler arasında örgütlenmiş çıkarlar emek piyasasında oldukça büyük etkiye sahiptir. Özellikle işgücünün yaklaşık yüzde 80’inin sendika üyesi olduğu Danimarka ve İsveç’te sendika yoğunluğu yüksektir.

İkinci olarak, zayıf bir kurumsal ve yasal altyapı ile tanımlanan bir Britanya endüstri ilişkileri sisteminden bahsedilebilir. Britanya sistemi Birleşik Krallığı ve İrlanda’nın bir kısmını içermektedir. Burada geleneksel olarak endüstri ilişkileri alanını emek piyasası örgütleri düzenlemektedirler. Ancak yirmi yıldan daha fazla bir süredir Birleşik Krallık’ta endüstri ilişkilerinin düzenlenme biçiminde çok büyük gelişmeler yaşanmaktadır. İşçiler ile yönetim arasındaki kurumsal pazarlık yoluyla kurulan ilişkilerin düzenlenmesi, çarpıcı bir biçimde azalmaktadır ve yerini ya tek işverenle yapılan pazarlığa ya da işçiler ile işverenler arasındaki daha bireyselleşmiş ilişkilere bırakmaktadır. Korczynski ve Ritson’un (2000) işaret ettikleri gibi, özellikle Birleşik Krallık’ta sendikaların tanınmamasına yönelik eğilimler bulunmaktadır.

Tablo 3- Bazı Avrupa ülkelerinde sendika yoğunluğu, 1997/1999/2000

                                                                                  1997/2000

İsveç*                                                                        86 (1997)

Finlandiya*                                                               78 (1997)

Danimarka*                                                               76 (1997)

Kıbrıs**                                                                     70 (2000)

Belçika**                                                                  69 (2000)

Malta**                                                                     65 (2000)

Norveç*                                                                     55 (1997)

Lüksemburg**                                                          50 (2000)

İrlanda*                                                                     45 (1997)

Slovenya**                                                                41 (2000)

Slovakya**                                                                40 (2000)

Avusturya*                                                                39 (1997)

İtalya*                                                                       37 (1997)

Yunanistan**                                                            33 (2000)

Çek Cumhuriyeti**                                                   30 (2000)

Letonya**                                                                 30 (2000)

Portekiz**                                                                 30 (2000)

Birleşik Krallık*                                                        29 (1997)

Almanya*                                                                  27 (1997)

Hollanda*                                                                  24 (1997)

Macaristan**                                                             20 (2000)

İspanya*                                                                    17 (1997)

Litvanya**                                                                15 (2000)

Polonya**                                                                 15 (2000)

Estonya**                                                                 15 (2000)

Fransa*                                                                      10 (1997)

 


Kaynak: * Ebbinghaus veVisser (2000: 63), tablo WE 13/14 (a) (iş gücüne dayanan net yüzde yoğunluk). Ayrıca istihdam edilmeyen üyeler de tabloya eklenmiştir. Sadece İsveç ile ilgili rakam sadece istihdam edilenlerden hesaplanmıştır. ** EIROnline (2002). Farklı kaynaklardaki rakamların doğrudan birbiriyle kıyaslanmasının mümkün olmadığını belirtmek gerekmektedir.

 

Avrupa’daki üçüncü endüstri ilişkileri sistemi Avrupa’nın güneyi ile ilgilidir. Bu bölüm, Fransa, İspanya ve Portekiz gibi ülkeleri kapsamaktadır. Bu ülkelerde, emek piyasası örgütleri özellikle zayıflık üyelikle tanımlanacaksa, son derece zayıftır. Fransa’da işgücünün sadece yüzde 10’u örgütlenmiştir.

Bununla birlikte zayıf emek piyasası örgütleri, devletin emek piyasası koşullarını ve endüstri ilişkilerini düzenlemede son derece aktif bir rol oynadığı anlamına gelmektedir (Ebbinghaus, 2002). Bu da sendikalar üye tabanları açısından çok zayıf olsalar da işyeri düzeyinde devletin sağladığı kurumsal güvencelerle hala temsil edildikleri anlamına gelmektedir. Yani işçiler genelde yönetimle ilişkilerinde belirli hakları ellerinde tutmaktadırlar.

Dördüncü olarak, doğu Avrupa ülkeleri başka bir endüstri ilişkileri sistemi olarak düşünülebilir. Her ne kadar bu ülkeler arasında büyük farklılıklar bulunsa da burada sendikalar bir geçiş dönemi ile tanımlanmaktadırlar. Ulusal endüstri ilişkileri sistemlerinin yeni formları hala oluşum aşamasındadır ve sendikalar da etkinlik kazanmaya çalışmaktadırlar.

Son on yirmi yıldır bazı Avrupa sendikaları üye desteğini yitirmektedirler. Özellikle Fransa, Almanya, Birleşik Krallık ve Hollanda buna örnektir (bkz. Tablo 4). Ancak yine de aynı dönemde sendikal yoğunluğun sabit kaldığı ya da gerçekten büyüdüğü bazı Avrupa ülkelerinden bahsetmek de mümkündür. Son dönemlerde İsveç, Finlandiya ve Belçika’da yoğunluk artmıştır. Sendikalara yönelik artan bu destek, kısmen Avrupa’da artan işsizlikle açıklanabilir. Bu ülkelerde sendikalar ile işsizlik güvenceleri sistemi arasında yakın bir bağlantı bulmak mümkündür (Ghent sistemi[3]).

Tablo 4- Bazı Avrupa Ülkelerinde Sendika Yoğunluğu, 1950-1999 (işgücünün yüzdesi olarak sendika üyeleri)

                                   1950    1960    1970    1980    1985    1990    1995    1997/99

Danimarka*                56        62        63        79        78        75        77        76 (1997)

Finlandiya*                -           32        51        69        69        73        80        78 (1997)

İsveç*                         67        71        67        78        82        82        88        86 (1997)

Belçika*                     -           42        42        53        51        50        53        Blm

Fransa*                       -           24        20        22        19        14        10        10 (1997)

İrlanda*                      42        50        59        64        63        59        52        45 (1997)

Avusturya*                 62        60        57        52        52        47        41        39 (1997)

İtalya*                        44        25        37        50        42        39        39        37 (1997)

İspanya*                     -           -     45(1977)   8          10        12        18        17 (1997)

Hollanda*                   43        42        37        35        28        24        24        24 (1997)

Almanya*                   38        35        32        35        34        32        29        27 (1997)

Birleşik Krallık*         45        45        50        56        50        41        36        29 (1997)

Norveç*                      -           52        50        55        56        56        55        55 (1997)

 Kaynak: * Ebbinghaus veVisser (2000: 63), tablo WE 13/14 (a) (iş gücüne dayanan net yüzde yoğunluk). Ayrıca istihdam edilmeyen üyeler de tabloya eklenmiştir. Sadece İsveç ile ilgili rakam sadece istihdam edilenlerden hesaplanmıştır. Blm: Bilinmiyor

Bazı Avrupa Ülkelerinde Sendikacılık

Bu bölüm, bazı Avrupa ülkelerindeki (Almanya, Danimarka, Birleşik Krallık ve Fransa) sendikacılığın analizine odaklanmaktadır. Almanya, Birleşik Krallık ve Fransa, buralardaki sendikaların yoğun bir baskı altında olmasından dolayı; Danimarka ise Avrupa’nın yüksek ve istikrarlı sendikal yoğunluk düzeyine sahip ülkelerinden birisi olarak tanımlandığı için seçilmişlerdir. Bu ülkeler ayrıca farklı endüstri ilişkileri tiplerini ve farklı sendikacılık formlarını da temsil etmektedirler.

Almanya’da Sendikacılık

Tablo 5’te de görüldüğü gibi, son on yıl boyunca Almanya’da sendikal yoğunluk çarpıcı bir biçimde düşmektedir. Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesinden hemen sonra sendikalar Doğu Almanya’dan kaynaklanan kitlesel büyüklükte üyelikler edindiler. Doğu Almanya işçileri kitleler halinde Batı Almanya’daki sendikalara katıldılar ve ana örgüt olan DGB’nin üyeleri oldular. Bununla birlikte eski Doğu Almanya’da işsizliğin artması, birçok üyenin üyelikten ayrılması anlamına gelmektedir ve günümüzde Alman sendikal hareketin toplam üye sayısı birleşme öncesindeki üye seviyesinden daha düşüktür. Tablo 5’te, Almanya’daki farklı ana örgütlerle ilgili olarak üyelik seviyesi görülmektedir.

Tablo 5- Almanya: Ana örgütlerin üyelikleri, 1991-1998

                                                                                  1992*              1997*              2000**

DGB (Deutscher Gewerkschaftsbund)                     10.539.000      8.623.000        7.772.000

DBB (Deutscher Beamtenbund)                               1.095.000        1.116.000        1.200.000

DAG (Deutsche Angestellten-Gewerkschaft)          578.000           507.000           451.000

CGB (Christlicher Gewerkchaftsbund)                    315.000           304.000           Blm

Üye toplamı                                                               12.528.000      10.532.000      Blm

Sendika üyelik yüzdesi***                                       % 32               % 27               Blm

 


Kaynak: * Ebbinghaus ve Visser (2000); ** Ebbinghaus (2002); *** Tablo 2’den alınan yoğunluk (1990 ve 1997). Blm: Bilinmiyor

Bununla birlikte, Eski Doğu Almanya’daki çalışma koşullarının değişmesi, Almanya’da sendikalara olan desteğin düşüşündeki açıklamanın sadece bir kısmını oluşturmaktadır. Sorun, Almanya’daki ana örgüt olan DGB’deki üyelik temelinin yapısal özelliği ile de ilgilidir. Üyelik temeli Almanya’daki geleneksel endüstriyle sektörlerle ve kamu sektörü ile yüksek düzeyde ilişkilidir ve Almanya’da sendika üyesi, geleneksel olarak orta yaşlı, erkek ve mavi yakalı işçidir. Emek piyasasındaki diğer gruplar –kadınlar, beyaz yakalılar, genç işçiler, hizmet işlerindeki işçiler- çok sınırlı bir düzeyde sendikalar içinde yer almaktadırlar.

İstihdam sanayi sektöründen hizmet sektörüne doğru bir eğilim içinde olunca, bu durum doğal olarak geleneksel sendikalar için bir soruna yol açmaktadır. Almanya’da erkek işçilere kıyasla kadın işçiler arasında sendikal yoğunluğa bakıldığında, sendikaların emek piyasasındaki bu yeni grupları çekmekte başarısız oldukları açıkça görülecektir. Ebbinghaus ve Visser’in (2000) belirttikleri gibi:

Kadınların üyelikleri açıkça artmasına ve tüm sendikalardaki oranın 1950’den 1990’a yüzde 17’den 22’e çıkmasına rağmen, kadınlar arasındaki sendikalaşma derecesi sadece zayıf bir oranda artmıştır (1970’de yüzde 17, 1990’da yüzde 22). Öte yandan, istihdam azalışından dolayı geleneksel sendika hâkimiyetinin zarar görmesi nedeniyle, 1980’lerde erkekler arasındaki sendikal yoğunluk önemli derecede azalmıştır (1980’de yüzde 50, 1990’da yüzde 45).

Her ne kadar Almanya’da bir sendikal yoğunluk azalışından bahsetmek mümkünse de Alman sendikaları hala ‘dünyanın en güçlü sendikalarıdırlar’ ve bu sendikalar hala sadece Alman toplumu üzerinde çok güçlü bir etkiye sahip değil aynı zamanda Avrupa’nın geri kalan kısımları için de öncü sendikalardır.

Birleşik Krallık’ta Sendikacılık

Birleşik Krallık’taki sendikalar son on yirmi yıldır büyük bir gerileme içindedirler. Tablo 4’de de görüldüğü gibi, yoğunluk düzeyi 1980’lerin ortasındaki yaklaşık yüzde 50 seviyesinden 2000 yılında yaklaşık yüzde 30 civarında düşmüştür. Bu düşüş, işgücünün sadece yüzde 18’inin örgütlü bulunduğu özel sektörde bariz bir biçimde görülmektedir. Bu oran, yoğunluğun yaklaşık yüzde 60 olduğu kamu sektörüyle karşılaştırılabilir (Brook, 2002). Buna uygun bir biçimde toplu sözleşmeler de İngiliz emek piyasasının, çoğu kamu kesiminde olmak üzere, sadece yaklaşık üçte birini kapsamaktadır (Brook, 2002).

Büyük Britanya’daki endüstri ilişkileri sistemi geleneksel olarak gönüllülüğe (voluntarism) dayanmaktadır. Sendikalar ve işverenler, toplu sözleşme ile ilgili konuları gönüllü bir biçimde kabul etmekte ve devlet bu sürece müdahil olmamaktadır. Hyman’ın (Hyman, 2001: 69) belirttiği gibi, ‘gönüllülük geleneği, devletin çalışma ilişkilerine doğrudan müdahalede bulunmaya isteksiz olması anlamına gelmektedir.’

Britanya sendikalarının oldukça defansif pozisyonda olmalarının bir nedeni, Britanya endüstri ilişkileri sisteminin kurumsallaşmadan yoksun olması ile ilgilidir. Eİ sistemindeki gönüllülük ve sendikalar ile işverenler arası ilişkideki genel olarak kurumsallaşma yoksunluğu (ya yasal düzenlemeler –Almanya ya da Fransa’daki gibi- ya da emek piyasası üzerindeki temel anlaşmalar –Danimarka’daki gibi- ile ilgili), sendikaları, düşük seviyedeki bir üye desteği ve işletmelerde sendikaları dışta bırakmaya çalışan bazı işverenler karşısında korumasız bırakmaktadır. Britanya endüstri ilişkileri sistemindeki düşük seviyeli kurumsallaşmanın bir sonucu olarak, sendikalar büyük ölçüde serbest piyasa kapasitelerine bağlıdırlar.

Büyük Britanya’da sendikalar geleneksel olarak oldukça karmaşık örgütsel yapılara sahiptirler:

Britanya’daki sendikal yapıda beş ‘ideal tip’ tanımlamak gelenekselleşmiştir: meslek sendikaları (craft unions), sanayi sendikaları, genel sendikalar, personel birlikleri (staff associations) ve beyaz yaka sendikaları. Pratikte bu tiplerin çoğu gerçek formda hiçbir zaman varlık kazanmamışlardır. Sanayi temelli sendikaları, beyaz yakalı çalışanlar ile ve el işine dayalı bazı mesleklerle birliktelik kurmakta başarısız olmuşlardır ve netice de bu grupların her birisi kendi sendikasını kurmuştur. 19. Yüzyılın sonunda, meslek sendikalarının niteliksiz ya da yarı nitelikli el işçilerini büyük ölçüde örgütsüz bırakan ‘kapalı’ sendikacılığına bir yanıt olarak genel sendikalar ortaya çıktığında, bu meslek sendikaları zaten sağlam bir yapı kazanmışlardı (Ebbinghaus ve Waddington, 2000: 715).

Son on yıl boyunca Britanya sendikal gelişimini, birleşmeler karakterize etmektedir (özellikle TUC içinde). Bu durum, her ne kadar TUC ile ilişkili sendikaların sayısı, Almanya ve İskandinav ülkeleri gibi ülkelerdeki benzer sendikaların sayılarından oldukça fazla olsa da örgütsel karmaşıklığı azaltmaktadır.

Fransa’da Sendikacılık

Fransa’daki sendikacılık, dini ve siyasi ilkelere göre farklı ana örgütlere bölünmüştür. CGT tarafından temsil edilen komünist (ya da eski komünist) sendikal hareket, FO tarafından temsil edilen sosyal demokrat sendikal hareket ve CFTC’nin temsil ettiği Hıristiyan sendikal hareketten bahsetmek mümkündür. Bu üç ana örgüt Fransa’da geniş bir siyasi ve dini spektrumu temsil etse de tümü, işgücünün sadece yaklaşık yüzde 10’nu örgütlemektedir. Bu durum, Tablo 3’de görülebilmektedir. Sendikal yoğunluk da ayrıca son yirmi yıldan fazla bir süredir düşüş kaydetmektedir (bkz. Tablo 4).

Avrupa’nın diğer kesimlerindeki sendikal hareketle kıyaslandığında, Fransa’daki sendikalar geleneksel olarak son derece ideolojik ve siyasi yönelimli olmuşlardır. İşverene yönelik düşmanlık, buradaki sendikal hareketin temel bir özelliği olmuştur. İşverene yönelik istikrarlı ve kurumsal ilişkiler kurmak, Fransız sendikaların gündemindeki temel meselelerden olmamıştır:

Fransız sendikacılığı birçok açıdan istisnalar barındırmaktadır: sermaye ile emek (ve sendikalar) arasındaki ilişki, birçok öteki Avrupa ülkesinden daha fazla mücadeleci ve ideolojiktir. Devletin müdahalesi ve devlete bağlılık oldukça aşikârdır. Fraklı sendikal akımlar ve örgütler arsında siyasi mücadeleler oldukça baskındır ve sendikalar oldukça derin bir biçimde parçalanmış ve ideolojik karakterlidirler (Visser ve diğerleri, 2002: 236).

Birleşik Krallık’ın tersine, Fransa’da devlet endüstri ilişkileri düzenlemeleri üzerinde oldukça büyük bir etkiye sahiptir. Fransız hükümetlerinin çalışma saatleri gibi bir çok konuda düzenlemeler yapması buna örnektir. Fransız emek piyasalarında bulunan ve iyi bilinen genişleme mekanizmaları (erga omnes) da yine buna örnektir. İşçi ve işveren sendikaları, emek piyasalarının çok kısıtlı bir bölümünü kapsamasına rağmen, bu genişleme mekanizmaları toplu sözleşmeleri, tüm emek piyasasını kapsayacak niteliğe büründürmektedir.  

Danimarka’da Sendikacılık

Danimarka, sendikal yoğunluğun en fazla olduğu Avrupa ülkeleri içinde bulunmaktadır. Tablo 3 ve 4’ten de görüldüğü gibi, son zamanlarda yoğunlukta hafif bir düşüş bulunuyorsa da, yoğunluk emek piyasasının yaklaşık yüzde 75’ini kapsamakta ve oldukça istikrarlı ve yüksek bir seviyededir.

Danimarka toplumu birçok yönden post endüstriyel bir toplum olarak nitelendirilse de sendikaların örgütsel yapıları post endüstriyel toplumu değil daha çok endüstriyel bir toplumu yansıtmaktadır. Danimarka sendikalarının içinde örgütsel yapı büyük ölçüde sınıf ve eğitime dayanmaktadır. Emek piyasasında üç ana örgüt bulunmaktadır (Due ve diğerleri, 1994). Bunlar sırasıyla: temelde nitelikli ve niteliksiz çalışanları örgütleyen LO; orta düzey eğitim çalışanlarını (örneğin öğretmenler) temsil eden FTF ve üniversite eğitimi alanında çalışanları temsil eden AC. Sendikal yoğunluğun düşüşüne yönelik eğilimler özellikle LO’nun sendikal hareketi ile ilgili görülmektedir ve bu eğilim büyük ölçüde emek piyasasındaki ve iş gücü kompozisyonundaki genel değişimle ilişkilidir.

Danimarka emek piyasasındaki yüksek sendikal yoğunluğun sebeplerinden birisi, geleneksel sanayi işgücünün dışında kalan çalışanların sendika üyesi yapılmalarının başarılmasıdır. Kadınlar ve erkekler eşit düzeyde sendika üyesidirler ve diğer ülkelerde ancak kısmi bir biçimde örgütlenmenin olduğu sektörlerde yüksek yoğunluk oranları görülmektedir. Bu durum Tablo 6’dan –finans sektöründe- görülebilmektedir. Bir başka önemli etken de işsizlik ödeneği sistemi ile sendikalar arasındaki yakın ilişkidir (Ghent sistemi).   

Tablo 6- Danimarka: Danimarka’da Sendikal Yoğunluk, Bazı Sektörler, 2000 (işgücünün yüzdesi olarak sendika üyeleri)

Sektör                                                            Sendikal yoğunluk

Birincil sektör (örneğin tarım vb)                              69

Sanayi                                                                        81

İnşaat                                                                         86

Ticaret                                                                       68

Taşımacılık                                                                86

Finans                                                                        81

Kamu yönetimi                                                          90

Eğitim                                                                        90

Refah kurumları                                                        90

Diğer hizmetler                                                          72

 


Kaynak: Madsen (2000: 108), Tablo 3.

Danimarka endüstri ilişkileri sistemi, işçi ve işveren sendikaları arasındaki ilişkinin güçlü bir biçimde kurumsallaşmış olması ile nitelendirilir. Bu kurumsallaşma, temelde emek piyasası tarafları arasında gönüllü olarak yapılan anlaşmalara dayanmaktadır. İlk temel anlaşma 1899 yılında oluşturulmuştur (Jensen, 2001). Emek piyasasının yasal düzenlemeleri Danimarka’da son derece önemsiz bir rol oynamaktadırlar. Örneğin Danimarka’da sendikalar ile işveren arasındaki çatışmaları düzenleyen her hangi bir yasa bulunmamaktadır. İşçilerin grev ve işverenlerin lokavt hakları temel olarak, sendikalar ile işveren örgütleri arasında yapılan toplu anlaşmalar yoluyla düzenlenmektedir.

Sendikalar ile işverenler arasında güçlü bir biçimde kurumsallaşmış olan ilişkiler, işsizliğin yüksek olduğu dönemlerde ve piyasa koşullarının genelde işveren lehine olduğu durumlarda bile sendikaların göreli olarak güçlü olduğunu ima etmektedir.

Avrupa’da Sendikalar – Sonuç

Bu başlık altında öncelikle bazı farklı Avrupa sendikaları ile ilgili özellikler özetlenecektir. Buradaki amaç, yazar, Avrupa sendikacılığındaki farklılıkların oldukça farkında olsa da, buradaki sendikaların bazı ayırt edici özelliklerini ortaya çıkarmaktır.

1-     Genel olarak Avrupa Eİ sistemleri –farklı ulusal Eİ sistemlerinin varlığına rağmen- genel olarak emek temsilinin entegrasyonuna (bu içerilme ve toplu pazarlık ya da kanunlarla kurulmaktadır) yönelik bir eğilimle nitelendirilmektedir. Farklı Avrupa ülkelerinde işgücünün yüksek düzeyde içerilmesi söz konusudur. Hatta Fransa gibi sendikaların işgücünün yüzde 10’undan az bir kısmını örgütledikleri ülkelerde bile örgütlü işgücü, toplu sözleşmelerini tüm emek piyasasını kapsayacak şekilde genişleten yasal ve kurumsal düzenlemelere etki etmektedir.

2-     Avrupa’daki sendikaların örgütsel formlarını, sınıf temelli yapı belirlemektedir. Genel olarak Avrupa sendikalarının oluşumu, on dokuzuncu yüzyılın sonu ve yirminci yüzyılın başında oluşan Avrupa sınıf toplumu ile büyük ölçüde ilgilidir. Bu durum, Avrupa sendikalarının genel olarak işçilerin çıkarları doğrultusunda siyaset yapmaları anlamına gelmektedir. Sendikalar sadece dar anlamda daha iyi ücretler ve çalışma koşulları için mücadele etmemişler, aynı zamanda Avrupa toplumlarında örneğin refah devletinin gelişmesi ile ilgili olarak geniş siyasi, sivil ve sosyal hakların yerleşmesi için de çalışmışlardır.

3-     Bazı Avrupa ülkelerinde yoğunluğun düşmesi, Avrupa sendikalarının sanayi toplumundaki sınıf temeline dayalı olmaları ile kısmen ilgilidir ve bu niteliğin bir sonucudur. İş gücünün yapısının geleneksel erkek egemen işçi sınıfı işlerinden çok katmanlı işgücüne doğru değişmesinin bir sonucu olarak, sendikalar gittikçe geleneksel üyelerini kaybetmektedirler.

4-     Bu çok katmanlı iş gücü (kadınlar, beyaz yakalı işçiler, part-time istihdam vb.) ile ilgilenebilen sendikaların bulunduğu Avrupa ülkelerinde, sendika yoğunluğunda ciddi bir düşüş işareti bulunmamaktadır.

5-     Avrupa’daki işverenler 1990’lar boyunca genel olarak daha esnek toplu sözleşmeler istemişlerdir. Bu durum, her ne kadar işverenler –ve örgütleri- sendikaları emek piyasasında oldukça marjinal bir konuma itmeye çalışmamışlarsa da (bu bağlamda Birleşik Krallık bir istisna olarak görülmektedir), geçen on yılda sendikalar için en büyük zorluklardan birisi olmuştur. Bir çok Avrupa ülkesinde –özellikle kuzey bölgelerinde- sendikalar işverenlerce sadece bir hasım olarak görülmemekte aynı zamanda bir partner olarak da görülmektedirler.

6-     Fransa ve Almanya gibi bazı Avrupa ülkelerinde, sendika üyesi olup olmaması önemli olmaksızın ilgili sektördeki her çalışana uygulanacak toplu sözleşmeler garanti eden farklı kapsamlı mekanizmalar (erga omnes ilkeleri) bulunmaktadır. Bu kapsayıcı mekanizmalar emek piyasalarındaki boş vermişlik sorununu ve bazı durumlarda işçilerin neden bir sendika üyesi olmayı istemediklerini açıklamaktadır.

7-     Avrupa sendikacılığının temel örgütsel ilkesi, işçilerin ya içinde bulundukları sektörle (sanayi sendikaları) ya da yetenek ve eğitim düzeyleri ile ilgili olarak örgütlenmiş olmalarıdır. Asya’da yaygın olan işletme temelli sendikalar son derece nadirdir. Bununla birlikte, farklı işyerleri ve firmalardaki örgütlü çalışanlar arasındaki yatay ve dikey bağlar, oldukça güçlüdür.

ABD’de Sendikacılık

ABD’de işçilerle yönetim arasındaki ilişkiler, özellikle örgütlü çalışanlardan bahsediliyorsa geleneksel olarak hasmane olmuştur.

ABD işverenleri, hiçbir zaman sendikalarla ülke çapında genel müzakerelerde ve düzenlemelerde bulunmakla ilgilenmemişlerdir. Bu, ABD’deki örgütsel yapı ve toplu pazarlık yapısının geleneksel olarak otomotiv sektörü gibi önemli sanayi sektörleriyle ilişkili olduğu anlamına gelmektedir.

Sendikal örgütlenme, işgücünün yüzde 40’ından fazlasının bir sendika üyesi olduğu 1940’ların ortasında zirveye ulaşmıştır. ABD’deki sendikacılık geleneksel olarak emek piyasasındaki belirli gruplara yönelmiştir: erkek, beyaz, sanayi sektöründe tam süreli çalışanlar –birçok başka ülkede olduğu gibi- sendikal hareketin çekirdeği olmuşlardır. Sendikal hareket stratejileri, özellikle bu grupların çıkarlarını gerçekleştirmeye yönelmiş ve emek piyasasındaki diğer grupların çıkarlarıyla ilgilenmemiştir. Carter’ın (2001: 186) özetlediği gibi:

Arnowitz’ın detaylı hesaplamalarına göre, 1952’ye kadar ABD emek hareketi 1930’ların kitlesel seyyaliyetini ardında bırakmış ve içe yönelmişti. Toplumsal çapta bir refah devletine yönelik itme bulunmadığından, toplu pazarlık özel bir refah devleti ortaya çıkarmıştır. Bu örgütsüzlüğü örgütleyecek herhangi bir stratejinin bulunmamasından dolayı sendikalar, kurumları dar ve ayrıcalıklı çıkarların temsili yoluna koşmuşlardır. Irksal ve cinsel ayırımla birlikte tutucu ve parçalı pratikler kurumsallaşmıştır. Sendikalar gittikçe geleneksel alanlarca kuşatılmış ve yeni endüstrilerin büyümesi ve işgücünün gittikçe farklılaşmasıyla açılan fırsatlardan yararlanamamışlardır.

Bundan dolayı sendikalar, son yirmi yıldır çok büyük olumsuzluklar geçirmektedirler. Bunun sonucunda, günümüzde ABD işgücünün sadece yüzde 13’ü örgütlü kalmıştır. ‘Tüm hızıyla devam eden düşüş 1999’a kadar sendikal yoğunluğu yüzde 13’e geriletmiştir. Amerikan toplumu eşsiz bir biçimde sürekli büyürken, 110 milyon örgütsüz işgücüne karşın sendikaların sadece 16 milyon üyesi bulunmakta ve Amerikan sendikaları gittikçe soyutlanmakta ve siyasete de ilgisiz kalmaktadırlar’ (Carter, 2001: 187). Sendikal yoğunluktaki genel eğilim Tablo 7’den görülebilir.

Tablo 7- Sendikal Yoğunluk, ABD, 1970-1995

1970                                                               % 25

1980                                                               % 20

1990                                                               % 14

1995                                                               % 15

Kaynak: Traxler ve diğerleri (2001: 82).

ABD’de, toplu pazarlık ile ilgili trendlerin kutuplaşmasına yönelik bir eğilim görülmektedir. Bir yandan, endüstri ilişkilerinde sürekli bir uzlaşmazlığa yönelimi işaret eden büyük çatışmalar gözlenmekteyken, öte yandan işçilerle yönetim arasında ortak anlaşmalara işaret eden yeni anlaşma türlerinin gözlenmesi mümkündür (Cutcher-Gerschenfeld ve diğerleri, 1996). Sendikaların büyüyen marjinalleşmelerine bazı yanıtlar vermek amacıyla AFL-CIO stratejileri -1995’te yeni yönetimin seçilmesiyle bağlantılı olarak- bazı değişimler gerçekleştirmeye çalışmıştır. Bu yanıtlar arsında, yönetime ve performansa dayalı iş örgütlerinin gelişimine yönelik daha fazla ortaklığa dayalı bir yaklaşım geliştirmede sürekli bir kararlılık bulunmaktaydı (Carter, 2000; Clawson ve Clawson, 1999).

Ayrıca, 1980’ler ve 1990’lar boyunca ABD’de örgütlü emeğe yönelik oldukça düşmanca bir tutum görülmüştür. Bu, sendikal yoğunluğun son on yıldaki büyük düşüşünün de nedenlerinden birisidir (Clawson ve Clawson, 1999):

Her ne kadar bu değişimler küresel çapta vuku bulmaktaysa da, işverenin çalışanlara yönelik hasmane tutumunun derecesi ABD’de eşsizdir. Husumet, birçok alanda –örneğin sendikaların toplu pazarlık yapmaktan men edilmeleri, imtiyaz anlaşması ve grevler- bulunmaktadır ancak en çok örgütlü kampanyalarda görülmektedir. 1970’ler, işverenlerin oyalamalar ile sendikasız işyerleri, ‘bilgilendirme kampanyaları’ ve açık tehditler yoluyla sistematik girişimlerinin ortaya çıkmasına tanıklık etmiştir (Clawson ve Clawson, 1999: 102).

Üye düşüşünü açıklamada bir başka önemli faktör, sendikalaşma geleneği bulunmayan yeni istihdam alanlarının ortaya çıkışı ile ilgili olarak geleneksel endüstri sektörlerindeki genel düşüştür (Troy, 2000).

Sendika üyeliğindeki düşüş sonucunda, sendikaların toplu görüşmelerdeki talepleri zayıflamıştır. Clawson ve Clawson’un (1999: 97) belirttiği gibi, ‘1945’ten 1980’e kadar sendika ücret anlaşmaları neredeyse her zaman ücret artışlarını kapsamıştır, bu nedenle de sendikalar sık sık hem ücretler hem de yan ödemelerde tavizlerde bulunmuşlardır.’ 

ABD’de Sendikacılık: Sonuç

1-     ABD sendikacılığı, piyasa tabanlı sendikacılık olarak nitelendirilebilir. Bunun anlamı, sendikaların genelde, talepleriyle geniş bir refah devleti yaklaşımı geliştirmekten ziyade üyelerinin (dar) çıkarlarını sağlamaya yönelmiş olmalarıdır.

2-     ABD endüstri ilişkileri sistemini, hala emeğin temsilini kabul etmeyen ve belki de bunun yerine tek işçinin entegrasyonuna yönelmiş bir sistem olarak tanımlamak mümkündür.

3-     ABD sendikaları, Avrupa sendikaları gibi sınıf temelli olmasalar da hala geleneksel sanayi toplumuna dayanmaktadırlar. Ne var ki, post endüstriyel işgücü ile olan ilişkileri son derece zayıftır. Bundan dolayı işgücündeki yapısal değişimler, son yirmi yıldan fazladır sendikal yoğunluktaki büyük düşüşü açıklamaktadır.

Sonuç

Makalenin başında da belirtildiği gibi, dünyanın üç farklı bölgesindeki sendikaları karşılaştırmakla bir çok ampirik ve teorik sorunu belirlemek mümkündür. Buna paralel bir biçimde, sanki sendikacılık bölgesel bir temele bağlıymış gibi ABD, Avrupa ve Asya sendikacılığından bahsetmek de problemlidir. Ne Avrupa’da ne de Asya’da sendikacılığın homojen olduğundan bahsetmek mümkündür. Bir bakıma Asya ya da Avrupa sendikacılığından bahsetmek mantıksal bir tutarsızlık olur. Ancak yine de Avrupa, ABD ve Asya sendikacılığından bahsedilmeye çalışıldığında, buradaki niyet bu soyutlamaların bir ölçüde anlamlı olup olmadığının görülmek istenmesidir. Ayrıca her ne kadar Asya ya da Avrupa sendikalarının kendi aralarında büyük farklılıkları bulunsa da, bu soyutlamayı anlamlı kılan bazı bölgesel farklılıkları tespit etmek mümkünüdür.

Bu bölümde, ABD, Avrupa ve Asya sendikacılığı arasındaki bazı farklılık ve benzerlikler özetlenmeye çalışılacaktır. Sonuç, üç bölgedeki desantralizasyon ve sendikaların genel olarak zayıflama eğilimleri gibi konuları tartışan farklı temalar üzerinde odaklanmaktadır.

İlk nokta sendikal yoğunluğun düşüş sorunu ile ilgilidir. Her şeyden öte, ABD, Avrupa ve Asya’da çalışanlar arasında sendika üyeliğine bağlılıkta düşüşe doğru genel bir eğilim bulunmaktadır. Bu gelişmenin birçok nedeni bulunmaktadır, ancak üretim yapısındaki değişimler (endüstriyalizmden post endüstriyalizme) önemli bir rol oynamış görünmektedir. 1980’ler boyunca Avrupa ve ABD’de, 1990’lar boyunca da Avrupa, Asya ve ABD’de artan işsizlik de ayrıca önemli bir faktör olmuştur. Bir çok işçi işsizlik nedeniyle sendikalardan ayrılmıştır. Bununla birlikte sendikal yoğunluktaki düşüş trendi tek yönlü değildir. Bazı Avrupa ülkelerinde, yoğunluk ya sabit kalmıştır ya da 1980’ler ve 1990’lar boyunca yükselmiştir. Bu ülkelerde, sendikalar geleneksel erkek ağırlıklı endüstriyel sektörlerin dışında çalışan işgücünün bazı kısımlarını örgütleyebilmişlerdir. Sendikal yoğunluk, bir toplumdaki ücret ve çalışma koşulları üzerindeki sendika etkisini ölçmede kullanılabilinirse de, bu, tek başına yeterli değildir. Çünkü bazı Asya ülkelerinde yoğunluk düşse de sendikanın etkisinin düşmediği tam tersine yükseldiğine dair işaretler bulunmaktadır. Bu, kendi hükümetleri ile ilişkilerinde otonom örgütler gibi hareket eden Tayvan ve Güney Kore gibi bazı ülkelerdeki sendikaların gerçekliği ile ilgilidir. Bu, yoğunluk azalsa da sendikaların etsinin olumlu bir biçimde geliştiği anlamına gelmektedir.

Sendikalar arasındaki örgütsel yapıya bakıldığında, sendikaların temel özellikleri bakımından Asya, Avrupa ve ABD sendikalarının oldukça büyük farklılıklar taşıdıkları görülür. Avrupa’da farklı sendikalar arasında hem yatay hem de dikey ilişkilerin genelde çok güçlü olduğu açıktır. Avrupa sendikaları –endüstriyel alanda ya da eğitim alanında olup olmamalarına bakılmaksızın- diğer sendikalarla güçlü bağlara sahiptirler. Ayrıca Avrupa’da genelde ulusal ölçekte güçlü ana sendikalar kurmak mümkündür. Danimarka, İsveç, Almanya ve diğer ülkeler buna örnektir. Buna uygun bir biçimde, bazı Avrupa ülkelerinde –ama kesinlikle hepsinde değil- sendikaların çok sayıdaki konuda hükümetlerin politikalarına etki etmesini sağlayan güçlü korporatif geleneklerin yerleşmesi de mümkündür. Asya –ve ABD- sendikaları büyük ölçüde tek firmayla (Asya) ya da tek sektörle (ABD) ilişkilidirler. İşletme temelli sendikalar, Japonya, Tayvan ve Kore gibi ülkelerde son derece yaygındır ve burada öteki sendikalarla ilişkiler Avrupa’ya göre genelde daha zayıftır.

Soyut ve genel düzeyde Avrupa, Asya ve ABD sendikalarının sosyal ve kurumsal temellerindeki bazı farklılıklardan bahsetmek mümkündür. Avrupa sendikaları genelde bir sınıf toplumu olarak Avrupa temelleri üzerinde kurulmuşlardır. Burada sendikalar geleneksel olarak işçi sınıfının çıkarlarıyla ilgilenmektedirler. Bu durumda sendikalar hem dar anlamda ücret ve çalışma koşulları üzerine hem de işçi sınıfı ile ilgili daha geniş siyasi ve sosyal haklar üzerine odaklanmaktadırlar. Avrupa toplumlarında bu toplumsal taban, sendikalara merkezi bir rol vermiştir. Bu bağlamda Avrupa sendikacılığından, sınıf temelli bir sendikacılık olarak bahsetmek mümkündür. ABD sendikaları da Amerikan işçi sınıfına dayanan bir toplumsal tabana sahiptir. Ancak buna rağmen Amerikan sendikacılık tarihinin ilk dönemlerinde, sendikalar üyelerinin daha çok dar çıkarları üzerine odaklanmışlardır. Geniş siyasi girişimler ve çıkarlar Amerikan sendikalcığında ancak ikincil önemde bir rol oynamaktadır. Bu bağlamda, ABD sendikacılığından piyasa temelli bir sendikacılık olarak bahsetmek mümkündür. Asya sendikaları ise hem sınıf hem de piyasa koşullarının ikisiyle de ilgilidir. Bazı Asya ülkelerinde sendikalar ulus inşa sürecinde bile önemli roller oynamışlardır. Sendikalar işçilerin ücret ve çalışma koşullarıyla ilgilenmişlerdir ancak birçok durumda siyasetleri, genel ulusal çıkarlar ile ilgili olmuştur. Bu açıdan, (bazı) Asya sendikalarından, ulus temelli sendikalar olarak bahsetmek mümkündür. Örneğin Kore’de görülebilecek olan manzara, sendikaların hala kendilerini sadece ulus temelli sendikalar olarak değil aynı zamanda genel ulusal çıkarlardan bağımsız bir biçimde işçilerin çıkarlarıyla ilgilenen sınıf -ve piyasa- tabanlı sendikalar olarak da tanımladıklarıdır.

ABD, Avrupa ve Asya sendikaları arasında başka farklılık ve benzerliklerden bahsetmek mümkünse bu bağlamda burada bahsedilecek olan son nokta küreselleşme ve esneklik sorunudur. Hem Avrupa hem de ABD ve Asya’da sendikalar, küreselleşme tarafından zorlanmaktadır. Her üç bölgede de işverenler küresel rekabetin yoğunlaştığını ve bunun sonucu olarak da ücret ve çalışma koşullarıyla ilgilenmede daha esnek, daha bireysel ve daha piyasa temelli sistemlerin gerekli olduğunu belirtmektedirler. Her üç bölgede de merkezi olmayan toplu sözleşmeler yayılmıştır. Özellikle bazı Avrupa ülkelerinde (Almanya), adem-i merkezileşmeye yönelik bu eğilime sendikalar kuşkuyla yaklaşmaktadırlar. ABD, Avrupa ve Asya karşılaştırıldığına, küreselleşmeden (ya da daha doğrusu: uluslararasılaşmadan) kaynaklanan zorluklar Avrupa ve Asya’da daha fazla hissedilmektedir. Amerikan ekonomisi hala daha çok dahili ve ulusal bir ekonomidir ve Avrupa ve Asya’ya kıyasla diğer ülkelerle mal mübadelesi oldukça düşüktür. Ancak yine de 21. yüzyılın başında sendikal hareket için küreselleşme –ya da uluslararasılaşma- en büyük tehlikelerden birisi gibi görünmektedir. Sendikalar temel olarak ulus devletlerle bağlantılıdırlar ve her ne kadar sermaye ve firmaların uluslararasılaşmalarına bir karşılık olarak sendikal hareketi de uluslararasılaştırma girişimleri olmuşsa da bu girişimler hiçbir zaman ikna edici olmamıştır.   

 

Çev. Fuat MAN

******

Çevirenin Notu:

(1) Çevirinin Türkçesini okuyup önemli düzeltmeler yapmamı sağlayan Adem KARAKAŞ’a çok teşekkür ederim.

(2) Makalenin Türkçeye çevirisi konusunda hem makale yazarından hem de ‘Journal of Industrial Relations’dan izin alınmıştır.  

*******

Kaynaklar

Brook, K. (2002) ‘Trade Union membership: an analysis of data from the autumn 2001 LFS (Labour Force Survey)’, Employment Relations Directorate, Department of Trade and Industry, UK.

Carter, B. (2001) ‘Lessons from America: Changes in the US Trade Union Movement’, Work, Employment and Society 15(1): 185–94.

Chan, A. W. and Snape, E. (2000) ‘Union weakness in Hong Kong: Workplace Industrial Relations and the Federation of Trade Unions’, Economic and Industrial Democracy 21(2): 117–146.

Chen, S.-J., Ko, R. J-J. & Lawler, J. (2003) ‘Changing Patterns of Industrial relations in Taiwan’, Industrial Relations 42(3): 315–40.

Clawson, D. and Clawson, A. C. (1999) ‘What has happened to the US labor Movement? Union decline and renewal’, Annual Review of Sociology 25: 95–119.

Cutcher-Gershenfeld, J. C., Power, D. and McCabe-Power, M. (1996) ‘Global Implications of Recent Innovations in US: Collective Bargaining’, Industrial Relations 51(2): 281–302.

Due, J., Madsen, J. S., Strøby Jensen, C. and Kjærulf, L. (1994) The Survival of the Danish Model. Gylling: Jurist- og Økonomforbundets Forlag.

Ebbinghaus, B. and Waddington, J. (2000) ‘United Kingdom/Great Britain’, in B. Ebbinghaus and J. Visser Trade Unions in Western Europe since 1945, pp. 705–56. Oxford: Macmillan.

Ebbinghaus, B. and Visser, J. (2000) Trade Unions in Western Europe since 1945. Oxford: Macmillan.

Ebbinghaus, B. (2002) ‘Trade Unions’ Changing Role: Membership Erosion, Organisational Reform, and Social Partnership in Europe’, Industrial Relations Journal 33(5): 465–83.

Halliday, J. (1975) A Political History of Japanese Capitalism. New York: Monthly Review Press.

Hyman, R. (2001) Understanding European Trade Unionism – between Market, Class and Society.London: Sage.

Jensen, C. Strøby, Madsen, J. S. and Due, J. (1995) ‘A Role for a Pan-European Trade Union Movement? Possibilities in European IR-regulation’, Industrial Relations Journal 26(1): 4–18.

Jensen, C. S. (2001) ‘Arbejdsgivere i Norden – en sociologisk analyse af arbejdsgiverorganiseringi Norge, Sverige, Finland og Danmark’, Nordisk Ministeråd, Nord 2000:25,Århus.

Jeong, J. (2001) ‘Pursuing Centralised Bargaining in an Era of Decentralisation? A Progressive Union Goal in Korea from a Comparative Perspective’, Industrial Relations Journal 1:55–70.

Kim, D.-O. and Kim, S. (2003) ‘Globalization, Financial Crisis and Industrial Relations: The case of South Korea”, Industrial Relations 42(3): 341–67.

Kinzley, W. D. (1991) Industrial Harmony in Modern Japan – The Invention of a Tradition.London: Routledge.

Kleiner, M. M. and Lee, Y.-M. (1997) ‘Works Councils and Unionization: Lessons from South Korea’, Industrial Relations 36(1): 1–16.

Korczynski, M. and Ritson, N. (2000) ‘Derecognising Unions and Centralising Bargaining: Analysing Dualism in the Oil and Chemical Industries’, Employment, Work and Society 14(2): 419–37.

Kuruvilla, S. and Erickson, C. L. (2002) ‘Change and Transformation in Asian Industrial Relations’, Industrial Relations 41(2): 172–225.

Kuruvilla, S., Das, S., Kwon, H. and Kwon, S. (2002) ‘Trade Unions Growth and Decline in Asia’, British Journal of Industrial Relations 40(3): 431–61.

Kuwahara, Y. (1996) ‘The Impact of Globalization on Industrial Relations: Corporate Governanace and Industrial Relations in Japan’, paper presented at the 3rd IIRA Regional Congress, Taipei.

Madsen, M. (2000) ‘Tendenser i lønmodtagernes faglige organisering’, pp. 99–121 iLO-Dokumentation nr.2/2000, tema: ansættelses- og organisationsforhold 2000, LO, København.

Park, H. Y. (1996) ‘A Comparative Analysis of Work Incentives in US and Japanese Firms’, Multinational Business Review 4(2): 59–79.

Sey, A. (2000) ‘Team Work in Japan, Revolution, Evolution or No Change at all’, Economic and Industrial Democracy 21: 475–503.

Traxler, F., Blaschke, S. and Kittel, B. (2001) National Labour Relations in Internationalized Markets – A Comparative Study of Institutions, Change and Performance. Oxford: Oxford University Press.

Troy, L. (2000) ‘US and Canadian Industrial Relations: Convergent or Divergent’, Industrial Relations 39(4): 695–713.

Tsuru, T. and Rebitzer, J. B. (1995) ‘The Limits of Enterprice Unionism: Prospects for a Continuing Union Decline in Japan’, British Journal of Industrial Relations 33(3).

Wad, P. (1996) Enterprise Unions: From Backward to Vanguard Unionism – Theory and Evidence from Industrialised and Industrializing Countries: USA, Japan, South Korea, Mexico, India,and Malaysia. Copenhagen: Copenhagen Business School, Department of Intercultural Communication and Management.

Visser, J., Dufour, P, Mouriaux, R. and Subilieu, F. (2000) ‘France’, in B. Ebbinghaus, and J.Visser Trade Unions in Western Europe Since 1945, pp. 237–77. Oxford: Macmillan

 

 



[1] Makalenin orijinal künyesi: Jensen, Carsten Strøby (2006). Trade Unionism: Differences and Similarities – a Comparative View on Europe, USA and Asia, Journal of Industrial Relations, 48 (1), pp. 59-81

[2] Jeong’un (2001) belirttiği gibi, ‘Frenkel (1993), 1990’ların başında Kore ve Japonya’nın Asya-Pasifik bölgesindeki on ülke arasında en fazla desantralize sendikal örgüte ve pazarlık yapısına sahip ülkeler olduğunu belirtmektedir.’

[3] Ghent sistemi, özellikle işsizlik ödeneği gibi bazı refah devleti uygulamalarından hükümet ya da işverenlerin değil sendikaların sorumlu olduğu bir düzenlemedir. İsmini, ilk uygulama yeri olan Belçika’nın Ghent kentinden almıştır (çevirenin notu).