Son Güncelleme Tarihi 04.09.2005
EKİM 2005-SAYI 44

 

Makale:

 

 

AYIPLI MAL VEYA HİZMET SEBEBİYLE TÜKETİCİNİN UĞRADIĞI ZARARLARDAN SORUMLULUK

Dr. Ömer ARBEK*

§1-GİRİŞ

Parg. 1.                      Endüstri devrimiyle beraber, malların ve hizmetlerin üretim tekniklerinde köklü değişiklikler olmuştur. Günümüzde üretim, seri şekilde, çok sayıda ve karmaşık bir süreçle yapılmaktadır. Nitekim bu tarz üretim, tüketici sınıfının oluşmasında da önemli rol oynamıştır[1]. “Tüketim toplumu”[2] olarak da adlandırılan bu toplumsal yapı, esas itibariyle, çok üretim ve çok tüketim ekseni etrafında şekillenen ekonomik bir yaşam tarzının bir sonucudur. Seri olarak ve çok sayıda üretilen mal veya hizmetlerin bazılarında ortaya çıkan ayıpların, tüketim sürecinde tüketicilerin mal veya şahıs varlıklarına zarar vermesi muhtemeldir[3].

Parg. 2.                      Mal veya hizmetteki ayıplardan dolayı sorumluluk, Roma Hukuku’ndan bu güne kadar, esas itibariyle, “ayıba karşı tekeffül” hükümleriyle çözümlenmeye çalışılmıştır[4] Ancak günümüz sosyal yaşamında, ayıplı mal veya hizmetlerin sebep olduğu zararlardan sorumluluğun, sadece ayıba karşı tekeffül hükümleriyle çözümlenmesi artık mümkün değildir. Zira ayıba karşı tekeffül sorumluluğu sözleşmeye dayalı bir sorumluluktur ve temel fonksiyonu da sözleşmenin konusunu oluşturan mal veya hizmetlerde ortaya çıkan ayıp sebebiyle bozulan karşılıklı edimler arasındaki dengenin yeniden tesis edilmesini amaçlar. Oysa günümüzde, sadece ayıba karşı tekeffül hükümleriyle tüketicilerin, ayıplı mal veya hizmet sebebiyle uğradığı bütün zararlardan korunmasını veya diğer bir ifadeyle ortaya çıkan zararların tamamının tazmin edilmesini sağlamak mümkün değildir. Çünkü modern teknoloji sayesinde seri ve binlerce sayıda üretilen mallardaki ayıplar, çok sayıda insanın (tüketicinin) mal veya şahıs varlıklarının büyük zarar görmesine sebep olabilmektedir. Dolayısıyla ortaya çıkan bu zararın, klasik ayıba karşı tekeffül hükümleriyle giderilmesi, hem bu sorumluluğun dayandığı hukuksal temel sebebiyle, hem de ortaya çıkan zararın büyüklüğü karşısında teknik olarak mümkün değildir[5].

Parg. 3.                      Ayıplı mal veya hizmetin sebep olduğu zararlardan sorumluluk, modern ekonomik yaşamın doğal bir uzantısı olarak, sorumluluk hukukunun en önemli konularından birisi haline gelmiştir. Bu sorunun sadece sözleşme hukukuna veya kusur sorumluluğu prensibine dayanılarak çözümlenmesi mümkün değildir[6]. Nitekim bu görüşten hareket eden kanun koyucu, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve ilgili mevzuatta, bu konuyu özel olarak düzenlemiştir. Ancak bu düzenlemeler, imalatçının-üreticinin sorumluluğunu düzenleme bakımından son derece yetersizdir. Zira imalatçının-üreticinin sorumluluğu, sadece tüketicinin korunmasıyla ilgili bir konu değildir. Nitekim Alman[7] ve İsviçre[8] hukuklarında bu konu “imalatçının sorumluluğu” adı altında özel bir kanunla düzenlemişlerdir.

Parg. 4.                      Ayıplı mal veya hizmetin sebep olduğu zararlardan sorumluluk, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un[9] 4/II ve 4/A/II maddelerinde ve bu maddeler esas alınarak Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından çıkartılan Ayıplı Malın Sebep Olduğu Zararlardan Sorumluluk Hakkında Yönetmelikte[10] düzenlenmiştir. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4/II maddesinde ayıplı malın sebep olduğu zararlardan sorumluluk ve 4A/II maddesinde de ayıplı hizmetin sebep olduğu zararlardan sorumluluk düzenlenmiştir. Yönetmelikte ise, sadece ayıplı malın sebep olduğu zararlardan sorumluluk düzenlenmiştir. Ancak Yönetmeliğin bazı maddelerinde çelişkili ifadeler yer almaktadır. Örneğin, Yönetmeliğin “dayanak” maddesinde “Bu Yönetmelik, 23.2.1995 Tarih ve 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 31’nci ve 4822 Sayılı Kanunla değişik 4. maddelerine dayanılarak hazırlanmıştır” denilmesine rağmen, Yönetmeliğin adı “Ayıplı Malın Sebep Olduğu Zararlardan Sorumluluk” olarak belirlenmiştir. Oysa Kanun’un 4/A/IV maddesinde ayıplı hizmetin sebep olduğu zararlardan sorumluk da özel olarak düzenlenmiştir. Doğrusu bu Yönetmeliğin adı, “Ayıplı Mal veya Hizmetlin Sebep Olduğu Zararlardan Sorumluluk Hakkında Yönetmelik“ olmalıydı. Ancak Yönetmeliğin “kapsam” başlığı altında düzenlenen 2’nci maddesinde “Bu Yönetmelik, ayıplı malın sebep olduğu zararlara uygulanır” denilerek, Yönetmeliğin uygulanma kapsamı, sadece ayıplı malın sebep olduğu zararlarla sınırlandırılmıştır.

§ 2-AYIPLI MAL VEYA HİZMETİN SEBEP OLDUĞU ZARARDAN SORUMLUĞUN HUKUKSAL NİTELİĞİ

Parg. 5.                      I-Genel Olarak

Parg. 6.                      Sorumluluk hukuku, öğretide, geniş anlamda sorumluluk hukuku, dar anlamda sorumluluk hukuku ve en dar anlamda sorumluluk hukuku olarak, üç ayrı anlamda kullanılmaktadır[11]. Geniş anlamda sorumluluk hukuku kavramı, hem sözleşmeye dayanan sorumluluğu, hem de sözleşme dışı sorumluluğu kapsamaktadır[12]. Dar anlamda sorumluluk hukukundan maksat ise, sadece sözleşme dışı sorumluktur[13]. En dar anlamda sorumluluk hukuku ise, yalnız özel kanunlarda düzenlenmiş olan, sebep sorumluluğu hallerini ifade etmektedir[14]. Türk ve İsviçre öğretisinde hâkim kanaat, sorumluluk hukukunu dar anlamda sorumluluk hukuku olarak anlamaktadır. Dar anlamda sorumluluk hukuku da, kendi içerisinde kusur sorumluluğu” ve “sebep sorumluluğu” olarak ikiye ayrılmaktadır[15]. Kusur sorumluluğu, sorumluluk türleri içerisinde en yaygın ve en geniş uygulama alanı bulan bir sorumluluk türüdür[16]. Nitekim Borçlar Kanunu’nda da kusur sorumluluğu esas alınmıştır (BK. md. 41 vd.). Dolayısıyla bizim hukuk düzenimizde kusur sorumluluğu asıl, diğer sorumluluk halleri istisnadır. Kusur sorumluluğunda “kusur olmadan sorumluluk olmaz” prensibi geçerlidir[17]. Ancak günümüzde sosyal yaşamda ortaya çıkan yeni gelişmeler ve teknolojinin baş döndürücü bir hızda ilerlemesi, ortaya çıkan bazı zararların giderilmesinde (tazmin edilmesinde), kusur sorumluluğunun yetersiz kalması sonucunu doğurmuştur. Dolayısıyla günümüzdeki gelişme, kusur sorumluluğun istisna, sebep sorumluluğun kural olması yönündedir[18]. Sebep sorumluluğunda kusur, sorumluluğun kurucu unsuru olmaktan çıkmış, onun yerine, zarara sebep olma olgusu yerini almıştır[19]. Sebep sorumluluğu da kendi içinde, olağan sebep sorumluluğu (Einfache Kausalhaftung) ve tehlike sorumluluğu (Gefährliche Haftung) olarak ikiye ayrılır. Bu genel açıklamalar ışığında, ayıplı mal veya hizmetin sebep olduğu zararlardan sorumluluğun hukuksal niteliği, esas itibariyle akit dışı bir sebep sorumluluğudur. Zira buradaki sorumluluğun kaynağı, tüketim sözleşmesi değil, bilakis, tüketim sözleşmesine konu olan mal veya hizmetteki ayıbın tüketicilerin mal veya şahıs varlıklarında zarara sebebiyet vermesidir.

II-Ayıplı Mal veya Hizmetin Sebep Olduğu Zararlardan Sorumluluk Akit Dışı Sebep Sorumluğudur

Parg. 7.                      Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da, ayıplı mal veya hizmet sebebiyle uğranılan zararlardan sorumluluğun hukuksal niteliği açıkça ifade edilmiş değildir. Ancak Kanun’da ,“Satılan malın ayıplı olduğunun bilinmemesi bu sorumluluğu ortadan kaldırmaz” (TKHK. md. 4/II), ve “Sunulan hizmetin ayıplı olduğunun bilinmemesi bu sorumluluğu ortadan kaldırmaz” (TKHK. md. 4/A/II) ifadelerinin yer alması, dolaylı da olsa, ayıplı mal veya hizmetin sebep olduğu zararlardan sorumluluğun akit dışı bir sebep sorumluluğu olduğuna işaret etmektedir. İlgili Yönetmelikte ise, “Ayıplı bir malın, bir kişinin ölümüne veya yaralanmasına veya bir malın zarar görmesine sebep olması halinde imalatçı-üretici-doğan zararı, kusuru aranmaksızın tamim etmekle yükümlüdür” (Yönetmelik, md. 6) denilerek, bu sorumluluğun kusur sorumluluğu olmadığı açıkça ifade edilmiştir. Öğretide imalatçının-üreticinin sorumluluğunun akit dışı sorumluluk olduğu hususunda hemen, hemen bir fikir birliği vardır[20]. Nitekim Avrupa Birliği Hukuku[21], Alman[22] ve İsviçre[23] İmalatçının Sorumluluğu Kanunları da, imalatçının-üreticinin sorumluluğunu akit dışı bir sebep sorumluluğu olarak kabul etmiştir.

III-Ayıplı Mal veya Hizmetin Sebep Olduğu Zararlardan Sorumluluk Müteselsil Sorumluluktur

Parg. 8.                      Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve ilgili Yönetmelikte ayıplı mal veya hizmetin sebep olduğu zararlardan sorumluluğu düzenleyen hükümlerde yer alan ifadeler, anlam itibariyle yeknesak değildir. Zira Kanun’un dördüncü maddesinin ikinci fıkrasında, ayıplı malın sebep olduğu zararlardan sadece imaltçı-üretici-üretici sorumlu tutulurken, Yönetmeliğin 6’nci maddesinin üçüncü fıkrasında, ayıplı malın sebep olduğu zararlardan dolayı birden fazla kimse sorumlu olduğu takdirde, bunların müteselsil olarak sorumlu oldukları açıkça ifade edilmiştir. Keza 4’ncü maddenin üçüncü fıkrasında da, ayıplı malın sebep olduğu zararlardan İmalatçı-üretici, satıcı, bayi, acente, ithalatçı ve 10’uncu maddenin beşinci fıkrasına göre kredi verenin, müteselsil olarak sorumlu tutulmuştur. Ayrıca, aynı maddede ayıba karşı tekeffülde tüketiciye tanınan seçimlik haklarla, ayıplı malın tüketicinin mal veya şahıs varlıklarına verdiği zararlardan dolayı sorumluluk, bir seçimlik hakmış gibi ifade edilmektedir. Keza, benzer düzenleme 4/A/III fıkrasında da yer almaktadır. Kanımızca, bu düzenlemeler isabetli değildir. Çünkü malın veya hizmetin ayıplı olması sebebiyle tüketiciye tanınan seçimlik haklarla, ayıplı mal veya hizmetin tüketicinin mal veya şahıs varlıklarında sebep olduğu zararlardan dolayı sorumluluk, seçimlik bir hak olarak değerlendirilemez. Tüketim sözleşmelerine konu olan mal veya hizmetin ayıplı olmasından dolayı tüketicinin sahip olmuş olduğu ayıba karşı tekeffülden kaynaklanan seçimlik hakların hukuksal temeli ve fonksiyonuyla, ayıplı mal veya hizmetlerin tüketicinin mal veya şahıs varlığında sebep olduğu zararların giderilmesinin hukuksal temeli ve fonksiyonu, bir birinden tamamen farklıdır. Sonuç olarak, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve ilgili Yönetmelikteki düzenlemelerin tamamı dikkate alındığında ayıplı malın sebep olduğu zararlardan sadece “imalatçı-üretici” değil, ayıplı malı ithal eden, acente, bayi, toptancı, satıcı ve 10’ncu maddenin beşinci fıkrasına göre kredi veren müteselsil olarak sorumlu olmalıdır. Keza, İsviçre ve Alman İmalatçının Sorumluluğu Kanunları’nda da müteselsil sorumluluk kabul edilmiştir (Art. 7, § 5).

§ 3-AYIPLI MAL VEYA HİZMETİN SEBEP OLDUĞU ZARARLARDAN SORUMLULUĞUN DAYANDIĞI OLGULAR

I-Genel Olarak

Parg. 9.                      Sebep sorumluluğu, esas itibariyle zarara sebep olma fikrine dayanır. Burada kusur, sorumluluğun kurucu unsuru olmaktan çıkmış, onun yerine, sebep sonuç ilişkisi çerçevesinde bazı olgular devreye girmiştir[24]. Bu olgulara örnek olarak tehlikeli bir mal veya işletmeye sahip olma, objektif özen ödevinin ihlali, hâkimiyet ve hakkaniyet gösterilebilir[25]. Kanun’da ve ilgili Yönetmelikte, ayıplı mal veya hizmetin sebep olduğu zararlardan sorumluluğun hangi olgulara dayandığı hususu net olarak ifade edilmiş değildir. Kanun’da tüketim sözleşmesin konusu mal veya hizmetlerdeki “ayıp”, ayıplı mal veya hizmetin sebep olduğu zararlar bakımından temel bir olgu olarak kabul edilmiştir. Ancak bu yaklaşım, özellikle imalatçının-üreticinin sorumluluğu bakımından yeterli ve doğru değildir. Zira “ayıp” kavramı, anlam itibariyle çok geniş bir kavram olup, her türlü ayıp, tüketicilerin mal veya şahıs varlıklarında zarar meydana getirmez. Netice itibariyle, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da yer alan “ayıplı mal ve hizmet kavramları”, ayıplı mal veya hizmetin sebep olduğu zarardan sorumluluğun dayandığı olgular itibariyle, yeterli bir kavram olarak kabul edilemez[26]. Nitekim ilgili Yönetmeliğin 5’nci maddesinde de, ayıbın (ayıplı malın) tanımını Kanun’dan farklı yapılmıştır. Keza, Alman ve İsviçre İmalatçının Sorumluğu Kanunları’nda da genel ayıp kavramından farklı olarak, imalatçının sorumluluğuna has ayıp tanımının yapıldığını görüyoruz (ProdHaftG §3, PrHG Art. 4). Sonuç olarak, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve ilgili Yönetmelikte yer alan, ayıplı mal veya hizmetin sebep olduğu zararlardan sorumluluğun dayandığı olguları, tehlike hâkimiyet veya hakkaniyet olguları olarak sayılabiliriz[27].

II-Tehlike Olgusu

Parg. 10.                  Teknolojinin gelişmesi ve buna bağlı olarak kitlesel üretimin artması, bazı tehlikeleri de[28] doğal olarak beraberinde getirmektedir. Örneğin, seri şekilde binlerce üretilen bir maldaki ayıptan, çok sayıda kişinin mal veya şahıs varlıklarının zarar görmesi her zaman mümkündür. Dolayısıyla ürettikleri veya sundukları ayıplı mal veya hizmetle başkalarının mal veya şahıs varlıkları için tehlike oluşturanlar, oluşturdukları bu tehlikeyi uzaklaştırmak veya bir zarara sebebiyet vermişlerse de bu zararı tazmin etmek zorundadırlar[29]. Ayıplı mal veya hizmetin sebep olduğu zararlardan dolayı sorumlulukta söz konusu olan “tehlike olgusu”, doğrudan doğruya insan emeğinin ürünü olan mal veya hizmetin ayıplı olması sonucunu doğurmaz[30]. Dolayısıyla buradaki tehlike olgusunun daha teknik ve daha dar anlamda anlaşılması gerekir[31]. Örneğin, otomobil, bilgisayar veya her hangi başka bir malın üretilmesi, kendine has bazı tehlikeleri beraberinde getirmekle beraber, söz konusu bu tehlikeler, tek başına imalatçının sorumluluğu bakımından yeterli değildir. Burada imalatçının sorumluluğu bakımından önem zar eden tehlike olgusu, üretilen malın ayıplı olması sebebiyle tüketicinin mal veya şahıs varlıklarına verebileceği zararla ilgilidir. Oysa sadece tehlike olgusundan hareketle, imalatçının sorumluluğunu bir tehlike sorumluluğu olarak nitelendirmek mümkün değildir. Nitekim özel tehlike arz eden bazı üretimlerin, imalatçının sorumluluğundan ayrı olarak, özel kanunlarda düzenlendiğini görüyoruz. Örneğin, İsviçre Hukuku’nda, Atom Enerjisinden Sorumluluk Kanunu (Kernenergiehaftpflichtgesetz) müstakil bir kanun olarak çıkartılmış ve İmalatçının Sorumluluğu Kanunu’nda da, bu Kanun’un atom enerjisinin sebep olduğu vakıalarda uygulanmayacağı açıkça ifade etmiştir (Art. 11/3).

III-Hâkimiyet Olgusu

Parg. 11.                  Bir kimse, hâkimiyetinde bulunan mal veya kişilerden dolayı sorumlu olmalıdır. Nitekim Borçlar Kanunu’nda istihdam edenin, hayvan tutucunun veya yapı eseri sahibinin sorumluluğunun düzenlenmesinde etkin olmuş olan temel düşünce hâkimiyet olgusudur[32]. Dolayısıyla bir malın üretiminde veya hizmetin sunulmasında, malda veya hizmette ortaya çıkan ayıpların temelinde, genellikle çalışanlara veya o malın üretilmesindeki teknik koşullara tam anlamıyla hâkim olunmamasının önemli etkisi vardır.

IV-Hakkaniyet Olgusu

Parg. 12.                  Günümüzde imalatçı-üretici veya hizmeti sunan, ekonomik bakımdan tüketiciye nazaran daha kuvvetlidir. Dolayısıyla ayıplı mal veya hizmetten kaynaklanan zararın tüketicinin üzerine bırakılması, doğal olarak hakkaniyet duygularını zedelemektedir. Ayrıca, kitlesel üretimin ve pazarlama tekniklerinin bütün avantajlarından yararlanan imalatçı-üreticinin bu sistemin beraberinde getirdiği bir takım risklere katlanması da hakkaniyet gereğidir. Keza, ayıplı mal veya hizmetin, tüketicilerin mal veya şahıs varlıklarına zarar verdiğinde kusur sorumluluğunun yetersiz kalması da, hakkaniyet duygusunu zedeleyen bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır[33].

§ 4-AYIPLI MAL VEYA HİZMETİN SEBEP OLDUĞU ZARARLARDAN SORUMLULUKTA KUSURUN ETKİSİ

I-Genel Olarak

Parg. 13.                  Daha önce de ifade edildiği gibi, ayıplı mal veya hizmetin sebep olduğu zararlardan sorumluluk, akit dışı bir sebep sorumluluğudur. Dolayısıyla bu sorumluğun doğmasında kusurun kurucu bir etkisi yoktur. Ancak tüketicinin, ayıplı mal veya hizmetin sebep olduğu zararlardan dolayı müteselsil olarak sorumlu olanların ve üçüncü kişilerin kusurlarının, sorumluluk bakımından hiç bir etkisinin olmadığını söylemek mümkün değildir. Dolayısıyla kusur, tazminat miktarının hesaplanmasında, zararla ayıplı mal veya hizmet arasındaki uygun illiyet bağının kesilmesinde ve zaman aşımı süresinin belirlenmesinde etkili olmaktadır.

II-Tazminat Borçlularının Kusurunun Sorumluğa Olan Etkisi

Parg. 14.                  Tazminat borçlularının kusurunun ayıplı mal veya hizmetin sebep olduğu zararlardan sorumlulukta, kural olarak kurucu bir etkisi yoktur. Ancak tazminat borçlularının kusurun ortaya çıkan zarar miktarının hesaplanmasında ve zaman aşımı süresinin belirlenmesinde önemli fonksiyonu vardır.

1-Tazminat Borçlularının Kusurunun Tazminat Miktarının Hesaplanmasına Olan Etkisi

Parg. 15.                  Ayıplı mal veya hizmetin sebep olduğu zararlardan sorumluluk, bir sebep sorumluluğu olduğu için kusur bu sorumluluğun kurucu unsuru değildir. Dolayısıyla ayıplı mal veya hizmetin sebep olduğu zararlardan sorumlulukta, sorumluların hiç kusurunun olmaması veya kusurun hafif olması, tazminat miktarından bir indirim sebebi olarak değerlendirilemez[34]. Ancak sorumluların ek kusurunun bulunması halinde, bunlar, tazminat miktarının tamamını veya büyük bir kısmını ödemek zorunda kalırlar[35]. Keza, sorumluların ek kusuru, zarar gören tüketicinin kusurunu da ortadan kaldırır[36].

2-Tazminat Borçlularının Kusurunun Zamanaşımı Süresinin Belirlenmesine Olan Etkisi

Parg. 16.                  Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4’ncü maddesinin dördüncü fıkrasının son cümlesinde, “Ancak satılan malın ayıbı, tüketiciden satıcının ağır kusuru veya hile ile gizlenmişse zaman aşımı süresinden yararlanamaz” denilerek, tazminat borçlularının kusuruna hukuksal bir sonuç bağlanmıştır. Keza, benzer bir düzenleme, ayıplı hizmetler bakımından da, Kanun’un 4/A maddesinin dördüncü fıkrasının son cümlesinde yer almaktadır. Kanımızca, her iki maddede yer alan düzenlemeler, ifade bakımından eksiktir. Çünkü ayıplı mal veya hizmetin sebep olduğu zararlardan sorumluluk, Kanun’da müteselsil sorumluluk olarak düzenlenmiş olmasına rağmen, burada sadece malı satanın veya hizmeti sunanın ağır kusuru veya hileli davranışına hukuksal bir sonucun bağlanmış olması, isabetli değildir. Filhakika, malı satan veya hizmeti sunandan kişiden başkaları da, mal veya hizmetteki ayıbı ağır kusuru veya hilesiyle gizlemiş olabilir. Hatta maldaki ayıptan satıcının hiç haberinin olmaması da genellikle muhtemeldir. Ayrıca, malı üreten imalatçı-üretici, maldaki ayıbı herkesten saklayabileceği gibi, ürettiği malını satmak için satıcıyı bile kandırmış olabilir. Eğer, Kanun’un lafzından hareket edilecek olunursa, malı satan veya hizmeti sunan kişinin ağır kusuru veya hilesinden başka kimselerin ağır kusurunu veya hilesini dikkate almamak gerekir ki, bu yaklaşım, Kanun’un genel mantığıyla bağdaşır nitelikte değildir. Dolayısıyla Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da yer alan bu düzenlemeyi “ayıplı mal veya hizmetin sebep olduğu zararlardan sorumlu olanlar, eğer mal veya hizmetteki ayıbı ağır kusuru veya hilesiyle gizlenmişse, bu takdirde, zaman aşımı süresinden yararlanmazlar” şeklinde anlamak gerekir.

III-Zarar Gören Tüketicinin Kusurunun Sorumluluğa Olan Etkisi

Parg. 17.                  Zarar gören tüketicinin kusuru, ayıplı mal veya hizmetin sebep olduğu zararlardan sorumlulukta iki şekilde etki eder. Bunlardan birincisi, ortaya çıkan zarar miktarının hesaplanmasında, diğeri de, ayıplı mal veya hizmetin sebep olduğu zararda uygun illiyet bağının kesilmesi bakımındadır.

1-Zarar Gören Tüketicinin Kusurunun Tazminat Miktarının Hesaplanmasına Olan Etkisi

Parg. 18.                  Ayıplı mal veya hizmetin sebep olduğu zararların miktarının hesaplanmasında tüketicinin kusurunun da dikkate alınması gerekir. Bu konu Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da düzenlenmemiş olmasına rağmen, ilgili Yönetmeliğin 6’ncı maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, zararın, tüketicinin veya tüketicinin sorumlu olduğu üçüncü kişinin kusurundan kaynaklanması halinde, tüm hal ve şartlar göz önüne alınarak, imalatçı-üreticinin sorumluluğu azaltılabilir veya kaldırılabilir. Tüketicinin kusuru, zararın doğması anında olabileceği gibi, zararın doğmasından sonra da olabilir. Zararın doğmasından sonraki kusur, özellikle doğan zararın artmasına veya yeni zararların doğmasına sebebiyet verebilir. Yönetmelikteki bu hüküm, aynı zamanda ayıplı hizmetlerde de kıyas yoluyla uygulanmalıdır. Keza, aynı sonuca tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 30’maddesi gereğince de varılabilir.

2-Zarar Gören Tüketicinin Kusurunun Uygun İlliyet Bağının Kesilmesine Olan Etkisi

Parg. 19.                  Zarar gören tüketicinin kusuru, bazen illiyet bağını kesebilir[37]. Bu durumda, İmalatçı-üretici veya hizmeti sunan sorumluluktan kurtulur. Zarar gören tüketicinin kusurunun illiyet bağını kesmesine ilişkin olarak, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da her hangi bir düzenleme yer almamasına karşın, bu husus ilgili Yönetmelikte açıkça düzenlenmiştir (Yönetmelik, md. 6/II). Bu düzenlemeye göre, zarar tüketicinin kusurundan kaynaklanması halinde tüm hal ve şartlar göz önüne alınarak, imalatçı-üreticinin sorumluluğu kaldırılabilir. Bu hükmün, kıyas metoduyla ayıplı hizmetlerde de uygulanmalıdır. Tüketicinin ayıplı malı bilerek satın alması veya hizmeti bilerek edinmesi, imalatçı-üreticinin veya hizmeti sunanın sorumluluğunu ortadan kaldıran bir kusur veya davranış olarak değerlendirilemez (TKHK md. 4/V, 4/A/V). Zarar gören tüketicinin kusurlu davranışının illiyet bağını kesmesi için öncelikle mal veya hizmetin ayıplı olması ve bu ayıbın da tüketicinin mal veya şahıs varlıklarına zarar vermeye elverişli olması gerekir. Ayrıca zarar gören tüketicinin kusurlu davranışı, mal veya hizmetteki ayıbı ikinci plana atacak yoğunlukta olup, dolayısıyla zararlı sonucu tek başına doğurmuş olması gerekir. Örneğin, tüketici, benzin deposu delik olan otomobilin yanında bilerek sigara içmiş ve bunun sonucunda da otomobilin yanması sebebiyle zarara uğramışsa, tüketicinin bu kusurlu davranışı, illiyet bağını kesen bir kusur olarak değerlendirilmelidir.

IV-Üçüncü Kişinin Kusurunun Sorumluluğa Olan Etkisi

Parg. 20.                  Üçüncü kişinin kusuru da ayıplı mal veya hizmetin sebep olduğu zararlardan sorumlulukta iki şekilde etki eder. Bunlardan birincisi, tazminat miktarının hesaplanmasında, diğeri de, ortaya çıkan zararla ayıplı mal veya hizmet arasındaki uygun illiyet bağının kesilmesindedir.

1-Üçüncü Kişinin Kusurunun Tazminat Miktarının Hesaplanmasına Olan Etkisi

Parg. 21.                  Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da bu konuya ilişkin olarak da her hangi bir düzenleme yer almamaktadır. Ancak ilgili Yönetmelikte, kısmı bir düzenlemeye gidilerek, sadece tüketicinin sorumlu olduğu üçüncü kişinin kusurunun sonuçları düzenlenmiştir (Yönetmelik md. 6/II). Yönetmelikte üçüncü kişi olarak, sadece tüketicinin sorumlu olduğu kişilerin kabul edilmesi kanımızca isabetli olmamıştır. Zira ayıplı mal veya hizmetin sebep olduğu zararlardan sorumlukta, sadece tüketicinin sorumlu olduğu üçüncü kişilerin kusuru değil, aynı zamanda, tüketicinin sorumlu olamadığı üçüncü kişilerin kusuru da etkili olabilir. Dolayısıyla Yönetmelikte ifade edilen üçüncü kişi kavramının geniş yorumlanması gerekir. Filhakika, bu sonuca, Kanun’un 30’ncu maddesi gereğince de varılabilir.

2-Üçüncü Kişinin Kusurunun Uygun İlliyet Bağının Kesilmesine Olan Etkisi

Parg. 22.                  Üçüncü kişinin kusuru, tıpkı zarar görenin kusuru gibi, illiyet bağını kesebilir[38]. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da üçüncü kişinin kusurunun ayıplı mal veya zararın sebep olduğu zararlarda illiyet bağının kesilmesine ilişkin olarak her hangi bir hüküm olmamasına rağmen, ilgili Yönetmelikte bu konu kısmen düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, eğer, zarar tüketicinin sorumlu olduğu üçüncü kişilerin kusurundan kaynaklamışsa, bu takdirde, imalatçının-üreticinin sorumluluğu kaldırılabilir (Yönetmelik md. 6/III). Yukarıda da ifade edildiği gibi, Yönetmelikte sadece tüketicinin sorumlu olduğu üçüncü kişilerin zikredilmesi isabetli olmamıştır. Dolayısıyla Yönetmelikte ifade edilen üçüncü kişi kavramının geniş yorumlanması daha isabetli olacaktır. Nitekim bu sonuca Kanun’un 30’ncu maddesinin yollama yaptığı Borçlar Kanun’un genel hükümlerden de ulaşmak mümkündür.

§ 5-AYIPLI MAL VEYA HİZMETİN SEBEP OLDUĞU ZARARLARDAN SORUMLULUKTA TARAFLAR

I-Genel Olarak

Parg. 23.                  Bir zarar söz konusu olduğunda, doğal olarak, zarar gören ve zarar veren olmak üzere iki taraf vardır. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da, ayıplı mal veya hizmetin sebep olduğu zararlarda kimin zarar gören ve kimin zarar veren olduğu, Kanun’un uygulanma kapsamı bakımından belirlenmiştir. Kanun’un uygulama kapsamına, birinci maddede belirtilen amaçlarla mal ve hizmet piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemi girer (md. 2). Dolayısıyla Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un ayıplı mal veya hizmetin sebep olduğu zararlara uygulanabilmesi için öncelikle taraflardan birisinin tüketici olması zorunludur.

II-Zarar Gören

Parg. 24.                  Kanun’da “zarar gören” kavramının tanımı yapılmamıştır. Bu kavramın tanımı ilgili Yönetmelikte yer almaktadır. Bu tanıma göre,“zarar gören”, piyasa sürülen ayıplı bir maldan zarar gören tüketicidir (md. 4/e). Kanun’da tüketici, bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan veya yararlanan gerçek veya tüzel kişileri olarak tanımlanmıştır (md. 3/e). 4822 Sayılı Kanunla, getirilen bu tanım, eski tanıma nazaran, tüketici kavramının muhtevasını daha da genişletmiştir. Zira eski tanımda, “ticari ve mesleki olmayan amaçlar” yerine “özel amaçlar”, “edinen, kullanan veya yararlanan“ yerine de “nihai olarak kullanan veya tüketen” kavramları yer almaktaydı.

Parg. 25.                  Tüketici kavramını, sadece tüketim sözleşmesinin tarafı olan kişi olarak anlamamak gerekir. Çünkü tüketici kavramı, tüketim sözleşmesinin tarafını oluşturan kişilerden daha geniş olan bir kavramdır. Dolayısıyla tüketim sözleşmesinin tarafı olmayan, ancak mutfaktaki buzdolabını veya ailenin otomobilini kullanan kişiler de, tüketici kavramı içerisinde değerlendirilmelidir. Alman ve İsviçre İmalatçının Sorumluluğu Kanunlarında “zarar gören” kavramı, tüketici, (Verbraucher) kavramından hareketle belirlenmemiştir. Eğer, ayıplı bir mal birisine zarar vermişse, imalatçı (Hersteller) bu zararı tazmin etmekle yükümlüdür (§ 1, Art. 1). Nitekim Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da yer alan düzenlemelerin, imalatçı-üreticinin sorumluluğunu düzenleme bakımından yetersiz kaldığı en önemli hususlardan birisi de, Kanun’un uygulanma kapsamı[39] bakımından ortaya çıkmaktadır.

III-Ayıplı Mal veya Hizmetin Sebep Olduğu Zararlardan Sorumlu Olanlar

Parg. 26.                  Daha önce de ifade edildiği gibi, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da ayıplı mal veya hizmetin sebep olduğu zararlardan kimin sorumlu olacağına ilişkin düzenlemelerde, bazı ifade zafiyetleri mevcuttur. Örneğin, Kanun’un 4’ncü maddesinin ikinci fıkrasında, ayıplı malın sebep olduğu zararlardan sadece imalatçı-üretici sorumlu tutulurken, üçüncü fıkrasında, imalatçı-üretici, satıcı, bayi, acente, ithalatçı ve 10’ncu maddenin beşinci fıkrasına göre kredi veren de müteselsil olarak sorumlu tutulmuştur. Keza, benzer düzenleme Kanun’un 4/A maddesinin üçüncü fıkrasında yer almakta ve sağlayıcı, bayi, acente ve 10’ncu maddenin beşinci fıkrasına göre kredi veren, ayıplı hizmetin sebep olduğu her türlü zarardan dolayı müteselsil olarak sorumlu tutulmaktadır. Ayrıca, Yönetmelikte de bu yönde hüküm bir hüküm yer almaktadır (md. 6).

§ 6-AYIPLI MAL VEYA HİZMETİN SEBEP OLDUĞU ZARARLARDAN SORUMLULUĞUN KOŞULLARI

I-Genel Olarak

Parg. 27.                  Ayıplı mal veya hizmetin sebep olduğu zararlardan sorumluluktan bahsetmek için bazı koşulların mevcut olması zorunludur. Bu koşullar, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, ilgili Yönetmelik ve genel olarak sorumluluk hukukundan kaynaklanmaktadır.

II-Hukuka Aykırılık

Parg. 28.                  Ayıplı mal veya hizmetin sebep olduğu zararlardan sorumluluk söz konusu olması için öncelikle, zararın hukuka aykırı olarak meydana gelmiş olması gerekir. Bu hususun Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve ilgili Yönetmelikte açıkça ifade edilmemiş olması, önemli bir eksiklik olarak nitelendirilemez. Zira Kanun’un 30’ncu maddesine göre, Kanun’da hüküm bulunmayan hallerde genel hükümler uygulanır. Öğretinin ve uygulamanın kabul ettiği hâkim fikre göre, kişilerin mal veya şahıs varlıklarını korumaya yönelik yazılı veya yazılı olmayan hukuk kurallarının ihlaline yönelik fiiller hukuka aykırı sayılırdır[40]. Malı üreten imalatçı-üretici veya hizmeti sunan kişi, ayıplı bir mal veya hizmet üreterek veya sunarak, hukuka aykırı davranmış ve sonuç olarak da tüketicilerin mal veya şahıs varlıklarının zarar görmesine sebep olmuştur[41]. Dolayısıyla imalatçı-üretici veya hizmeti sunan, ortaya çıkan bu zararı tazmin etmek zorundadır.

III-Mal veya Hizmet Ayıplı Olmalıdır

A-Genel Olarak

Parg. 29.                  Ayıplı mal veya hizmetin sebep olduğu zararlardan sorumluluktan bahsedebilmek için doğal olarak tüketicilerin mal veya şahıs varlıklarında meydana gelen zararlara, ayıplı mal veya hizmet sebep olmalıdır. Dolayısıyla Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve ilgili Yönetmeliğe göre, öncelikle mal ve hizmet kavramlarının içeriğinin belirlenmesi gerekir. Daha sonra da ayıplı mal ve hizmet kavramından ne anlaşılması gerektiği açıklığa kavuşturulmalıdır.

B-Mal ve Hizmet Kavramları

1-Mal Kavramı

Parg. 30.                  Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da, mal, alış verişe konu olan taşınır eşya, konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallar ve elektronik ortamda kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri gayri maddi mallar olarak tanımlanmıştır (md. 3/c). Keza, benzer bir tanım da, ilgili Yönetmelikte yer almaktadır (md. 4/c). Kanun’da ve Yönetmelikte yer alan mal kavramının tanımı çok geniştir[42]. Bu tanımlara göre, tüketim sözleşmelerine konu olan, bütün maddi ve gayri maddi mallar, örneğin, sanayi ürünleri, tarım ürünleri, avcılık ürünleri, taşınmazlar, bilgisayar programları, ses, görüntü ve benzeri mallar, mal kavramı içerisinde yer almaktadır.

2-Hizmet Kavramı

Parg. 31.                  Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da hizmet kavramı tanımlanmıştır. Bu tanıma göre, hizmet, bir ücret veya menfaat karşılığında yapılan mal sağlama dışındaki her türlü faaliyetidir. (md. 3/d). Hizmet kavramının bu tanımı oldukça geniştir. Bu tanımda ifade edilen hizmetten maksat, hizmet sözleşmesi değil[43], bunun dışında kalan, bedeni veya fikri emeğe dayalı ve mal sağlama dışında olan her türlü faaliyettir[44]. Dolayısıyla bütün hizmet çeşitlerindeki ayıptan dolayı sorumluluğu, imalatçının-üreticinin sorumluluğuyla aynı mantık çerçevesinde düzenlemek, kanımızca doğru olmamıştır. Zira bazı hizmetlerdeki ayıplardan dolayı sorumluluk, imalatçının-üreticinin sorumluluğunun dayandığı risk veya tehlike olgusunu doğurmayabilir.

C-Ayıplı Mal ve Ayıplı Hizmet Kavramları

1-Genel Olarak

Parg. 32.                  Mal veya hizmetlerdeki her türlü ayıp, niteliği gereği, tüketicinin mal veya şahıs varlıklarına zarar vermez. Dolayısıyla ayıpların sınıflandırması, bu konunun daha iyi anlaşılması bakımından gereklidir.

2-Ayıplı Mal Kavramı

Parg. 33.                  Ayıplı mal kavramının tanımı, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da teferruatlı olarak yapılmıştır. Bu tanıma göre, “ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda ya da reklâm ve ilanlarında yer alan veya satıcı tarafından bildirilen veya standardında veya teknik düzenlemesinde tespit edilen nitelik veya niteliği etkileyen niceliğe aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mallar, ayıplı mallardır”. (md. 4/I). Kanun’da yer alan bu tanımın kapsamı, imalatçının-üreticinin sorumluluğu bakımından oldukça geniştir. Zira bu tanımda yer alan ayıplı malların veya mallardaki ayıplarının tamamının tüketicilerin mal veya şahıs varlıklarında zarar doğurması eşyanın tabiatı gereği mümkün değildir. Örneğin, yeni satın alınan bir otomobilin boyasının çizik olması, bir ayıp iken, bu ayıplı malın, tüketicinin mal veya şahıs varlıklarında her hangi bir zarar meydana getirmesi eşyanın tabiatı gereği mümkün değildir. Buna mukabil, satın alınmış bir otomobilin fren tertibatının arızalı olması sebebiyle trafik kazası yapan tüketicinin, bu kaza sonucu yaralanması halinde, maldaki ayıptan dolayı tüketicinin zarar görmesi söz konusudur. Yönetmelikte ise, ayıp kavramı daha dar olarak tanımlanmıştır. Bu tanıma göre, malın sunum tarzı, makul kullanım şekli ve piyasaya sürüldüğü an ve benzeri diğer hususlar göz önüne alınarak, bir kimsenin o maldan haklı olarak bekleyebileceği güvenliği sağlamayan mal ayıplı sayılır (md. 5/I). Keza, benzer tanımlara, İsviçre ve Alman İmalatçının Sorumluluğu Kanunları’nda da rastlanmaktadır (Art. 4/1, § 3/1).

3-Ayıplı Hizmet Kavramı

Parg. 34.                  Ayıplı hizmet kavramı da Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da ayrıntılı olarak tanımlanmıştır. Bu tanıma göre, “sağlayıcı tarafından bildirilen reklâm ve ilanlarda veya standardında veya teknik kuralında tespit edilen nitelik veya niteliği etkileyen niceliğe aykırı olan ya da yaralanma amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren hizmetler, ayıplı hizmetlerdir” (md. 4/A/V). Bu tanımın kapsamı da, ayıplı hizmetin sebep olduğu zarardan sorumluluk bakımından son derece geniştir. Zira Kanun’da tanımlanan ayıpların tamamı, tüketicinin mal veya şahıs varlıklarına eşyanın tabiatı gereği zarar vermesi mümkün değildir. Ayrıca bu konuda çıkarılmış özel bir yönetmelik de olmadığı için ayıplı hizmetin sebep olduğu zararlardan sorumluluk bakımından ayıplı hizmet kavramının ne anlama geldiğinin açıklanması gerekir. Bir hizmetin, hizmeti sunanın sorumluluğu bakımından ayıplı olarak kabul edilmesi için öncelikle ayıplı mallarda olduğu gibi, bu hizmetin sunulması, bütün koşullar dikkate alındığında, tüketicilerin mal veya şahıs varlıkları bakımından bir güvenlik tehlikesi oluşturması gerekir. Ayrıca, bu güvenlik tehlikesinin de hizmet kavramının niteliğinden dolayı, her somut olay için özel olarak belirlenmesi de zorunludur.

D-Ayıpların Sınıflandırılması

1-Genel Olarak

Parg. 35.                  Daha önce de ifade edildiği gibi, mal veya hizmetlerde yer alan her türlü ayıp, tüketicinin mal veya şahıs varlıklarına zarar veremez. Nitekim bundan dolayı, Yönetmelikte ayıp kavramı, mallar bakımından özel olarak tanımlanmıştır. Keza öğretide de, imalatçının-üreticinin sorumluluğu bakımından ayıp kavramı, çeşitli yönlerden tasnife tabi tutulmaktadır. Ancak yapılan bu tasniflerin daha çok sanayi ürünü mallar için geçerli olduğu ve eşyanın tabiatı gereği tarım ürünleri veya hizmetler bakımından geçerli olmayacağı açıktır.

2-Malın Yapımından Kaynaklanan Ayıplar

Parg. 36.                  Mallar, kural olarak zamanın teknik veya bilimsel icaplarına göre üretilmektedir. Ancak bazen çeşitli sebeplerden dolayı, gerekli teknik veya bilimsel veriler dikkate alınmamakta ve sonuç olarak da üretilen mallar zorunlu olan bazı standartları sağlamadığından dolayı ayıplı olabilmektedirler[45]. Örneğin, bir otomobilin üretiminde, gerekli teknik yeterlilik olmadığı için veya üretim esnasında gerekli ihtimam gösterilmediği için yakıt deposunun veya firen tertibatının ayıplı olarak üretilmesi her zaman mümkündür. Ayrıca, günümüzde üretimler, genellikle, ulusal veya uluslararası bazı standartlara uygun olarak yapılmaktadır. Dolayısıyla öncelikle bu standartlara uyulmadan üretilen malların ayıplı mal veya o maldan beklenen güvenliği sağlayamayan mal olarak kabul edilmesi mümkündür. Ancak üretilen malın mevcut olan standartların üzerinde de üretilmesi mümkündür. Dolayısıyla bu durum, tüketici bakımından bir kazanç ve malın mevcut standartlarının ilerlemesi olarak kabul edilmelidir. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve ilgili Yönetmelikte, malın yapımından kaynaklanan ayıplar bakımından genel bir kural öngörülmüş değildir. Ancak Yönetmelikte, malın teknik düzenlemesinin ayıba sebep olması halinde, imalatçının-üreticinin sorumlu olmayacağı açıkça ifade edilmiştir (md. 7/I, e). Ayrıca, nihai malın tasarımı ya da bu malın imalatçının-üreticisinin talimatı sebebiyle bütünü oluşturan parçalardan birinin imalatçının-üreticisinin o malın ayıbından dolayı sorumlu olmayacağı da ifade edilmiştir (md. 7/II).

3-Fabrikasyon Hatalarından Kaynaklanan Ayıplar

Parg. 37.                  Fabrikalarda üretilen mallar, genellikle, zamanın teknik ve bilimsel verilerine göre üretilen ve kural olarak da ayıpsız olmaları gereken mallardır. Ancak üretim sürecinde, makine veya insan unsurlarının planlandığı gibi veya diğer bir ifadeyle, istenildiği gibi çalışmaması sonucunda, bazı malların ayıplı olması mümkündür[46]. Filhakika, üretim sürecinde ne kadar dikkatli olunursa olunsun, her zaman, bir takım eksikliklerin olması da kaçınılmazdır. Nitekim günümüzde, ürünlerinin kalitesiyle tanınan çok sayıda üretici bile, ürettikleri mallarda ortaya çıkan ayıplardan dolayı bu mallarını bazen piyasadan toplamaktadırlar.

4-Malın Geliştirilmesi Sürecinde Ortaya Çıkan Ayıplar

Parg. 38.                  Bir malın gelişim sürecinde, malda bazı eksikliklerin veya ayıpların ortaya çıkması da kaçınılmazdır. Zira bir malın geliştirilmesi süresinde bazı eksikliklerin ortaya çıkması ve bu eksikliklerin de giderilerek malın seri olarak üretime hazır hale geliştirilmesi, fabrikasyon üretim tarzının doğal bir sonucudur. Öğretideki hâkim kanaat, gelişim sürecinde ortaya çıkan ayıplardan dolayı üreticinin (geliştiricinin) sorumlu tutulmaması gerektiği ve bu tür zararlara ilişkin olarak bir sigorta sisteminin kurulmasının faydalı olacağı yönündedir. Aksi takdirde, imalatçılar-üreticiler, büyük risklere katlanmak zorunda kalırlar ki, bu da teknik ve bilimsel gelişmelere zarar verici bir etki yapar[47]. Kanun’da malın gelişim sürecinde ortaya çıkan ayıplardan bahsedilmemektedir. Ancak Yönetmelikte malın “piyasaya sürülmemiş olması” (md. 7/I, a) veya “satılmak gayesiyle veya ticari faaliyetlerin seyri sırasında üretilmemiş olması” (md. 7/I, b) halinde imalatçının-üreticinin sorumlu tutulmayacağı ifade edilmiştir. Aslında bir malın geliştirilme aşamasında piyasaya sürülmesi kural olarak söz konusu değildir. Keza, geliştirilen veya geliştirilmekte olan bir malın ilk numunesinin satılmak gayesiyle üretilmediği de açıktır. Dolayısıyla geliştirilen mallarda yer alan ayıplardan dolayı, üçüncü kişilerin zarar görmesi durumunda, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve ilgili Yönetmelik uygulanmaz. Ancak geliştirilmekte olan maldaki ayıpların tamamı giderilmeden, mal, seri olarak üretilip piyasaya sunulacak olursa, bu takdirde, bu mallardaki ayıplar, malın geliştirilmesi ayıbı olarak değil, bilakis, malın yapımından kaynaklanan ayıplar veya eksiklikler olarak kabul edilmelidir ve dolayısıyla bu ayıplı malların sebep olduğu zararlardan imalatçı-üretici sorumlu olmalıdır.

5-Malın Tanıtılmasına ve Kullanılmasına İlişkin Bilgilendirme Hataları

Parg. 39.                  Bir malın yapısını, nasıl kullanılacağını ve arz ettiği tehlikeleri en iyi bilen, doğal olarak o malı üreten kişidir. Dolayısıyla imalatçı-üreticinin, ürettiği malın nasıl kullanılması gerektiğini hususunu ve arz ettiği tehlikeleri, tüketicilere en uygun şekilde bilgilendirmesi gerekir. Eğer, imalatçı-üreticinin tüketicileri gereği gibi bilgilendirmemesinden dolayı, malların kullanılmasından dolayı her hangi bir zarar husule gelecek olursa, bu zararın imalatçı-üretici tarafından tazmin edilmesi gerekir[48]. Zira imalatçının-üreticinin malın kullanılmasına ilişkin olarak tüketicileri yeterince bilgilendirmemesi, tüketicilerin mal veya şahıs varlıkların zarar görmesi bakımından bir risk, diğer bir ifadeyle tehlike oluşturmaktadır. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da, yurt içinde üretilen veya ithal edilen sanayi mallarının tanıtım, kullanım, bakım ve basit onarımına ilişkin, Türkçe kılavuzla ve gerektiğinde uluslararası sembol ve işaretleri kapsayan etiketle satılması zorunluluğunu getirmiştir. Bu malların neler olduğu, Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca, Türk Standartları Enstitüsü’nün de görüşü alınarak belirlenecektir (md. 14). Ayrıca, Bakanlık, daha sonra bu maddeyi dayanak alarak, Tanıtma ve Kullanma Kılavuzu Uygulama Esaslarına Dair Yönetmeliği[49] çıkartmıştır. Ancak bu düzenlemeler imalatçı-üreticinin tazminat sorumluluğunu değil cezai sorumluluğu düzenlenmektedir. Nitekim Tanıtma ve Kullanma kılavuzu Uygulama Esaslarına Dair Yönetmelikte, imalatçı-üreticinin bu yönetmeliğe aykırı hareket etmesi halinde, sadece para cezasıyla cezalandırılacağı öngörülmüştür (md. 7). Dolayısıyla bu düzenlemeyle, imalatçı-üreticinin bilgilendirme görevini yapmamasından dolayı tüketicinin uğradığı zararlardan sorumlu tutulmasını değil, sadece idari para cezasına ilişkin yönünü düzenlemiştir. Sonuç olarak, bu hükümlere istinaden imalatçıyı-üreticiyi sorumlu tutmak mümkün değildir.

IV-Ayıplı Mal veya Hizmetten Dolayı Tüketicinin Mal veya Şahıs Varlıkları Zarar Görmelidir

A-Genel Olarak

Parg. 40.                  Zarar, sorumluluğun en önemli unsurlarından birisidir. Dolayısıyla zarar yoksa hukuksal sorumluluk da yoktur[50]. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve ilgili Yönetmelikte, zarar kavramının tanımı yapılmamıştır[51]. Öğretide zarar kavramı “geniş ve dar anlamda zarar” olarak iki anlamda kullanılmaktadır[52]. Dar anlamda zarar kavramından maksat, teknik anlamda maddi zarardır[53]. Geniş anlamda zarar kavramından maksat ise, kişinin hem mal varlığında, hem de şahıs varlığında meydana gelen zarardır[54]. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da ve ilgili Yönetmelikte, ayıplı mal veya hizmetin sebep olduğu zararlardan sorumluluğun düzenlendiği ilgili maddelerde, maddi ve manevi zarar kavramları net olarak ifade edilmediği gibi, bu düzenlemelerde bazı ifade zaafları ve farklılıkları da yer almaktadır.

B-Maddi Zarar ve Manevi Zarar

Parg. 41.                  Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4’ncü maddesinin ikinci fıkrasında, “ayıplı malın neden olduğu ölüm ve/veya yaralanmaya yol açan ve/veya kullanımdaki diğer mallarda zarara neden olan hallerde imalatçıdan-üreticiden tazminat isteme hakkına sahiptir” şeklinde bir ifade kullanılmıştır. Keza, benzer ifade, ilgili Yönetmelikte yer almaktadır (md. 6). Kanun’daki bu madde, 4822 Sayılı Kanun ile değişliğe uğramadan önce, “her türlü zarardan sorumludurlar” şeklindeydi. Nitekim eski düzenlemeye paralel bir düzenleme, ayıplı hizmetlerden dolayı sorumluluğu düzenleyen 4/A maddesinde yer almaktadır. Bizim de katıldığımız görüşe göre[55], kanun koyucu, burada zarara uğrayan değerleri tahdidi değil, örnek olarak saymıştır. Dolayısıyla ayıplı mal veya hizmetin sebep olduğu bütün maddi ve manevi zararlardan, imalatçı-üretici veya hizmeti sunan sorumludur. Keza kanun koyucu, Kanun’un başka maddelerinde zarar kavramını, “maddi ve manevi zarar” olarak kullanmaktadır (md. 24/IV, 24A/III).

V-Tüketicinin Uğradığı Zararla Ayıplı Mal veya Hizmet Arasında Uygun İlliyet Bağı Olmalıdır

Parg. 42.                  Ayıplı mal veya hizmetin sebep olduğu zararlardan sorumluluk söz konusu olabilmesi için ortaya çıkan zarla ayıplı mal veya hizmet arasında uygun bir illiyet bağının olması zorunludur. Eğer, tüketicinin uğradığı zararla, ayıplı mal veya hizmet arasında uygun illiyet bağı yoksa veya mevcut illiyet bağı, bir şekilde kesilmiş veya ortadan kalmışsa, bu takdirde, sorumluluktan bahsedilemez. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da hangi sebeplerin zararla ayıplı mal veya hizmet arasındaki uygun illiyet bağını kesileceğine ilişkin olarak her hangi bir hüküm olmamakla birlikte, ilgili Yönetmeliğin 6’ncı maddesinin ikinci fıkrasında, zararın tüketicinin veya tüketicinin sorumlu olduğu üçüncü bir kişinin kusurundan kaynaklanması halinde sorumluluğun söz konusu olmayacağı ifade edilmiştir. Ancak Kanun’un 30’ncu maddesi gereği bu Kanun’da hüküm bulunmayan hallerde genel hükümler uygulanacağı için uygun illiyet bağını kesen veya ortadan kaldıran bütün etkenler dikkate alınacaktır ve uygun illiyet bağının olup olmadığı her somut olaya göre değerlendirilecektir.

§ 7-SORUMSUZLUK KAYDI

Parg. 43.                  Ayıplı mal veya hizmetin sebep olduğu zararlardan sorumlulukta önemli olan başka bir konu da, tüketim sözleşmesinin taraflarının ararlarında sorumsuzluk kaydının ön görülüp görülmeyeceğidir. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da bu konuya ilişkin her hangi bir düzenleme yoktur. Ancak bu konu, Yönetmeliğin “Sorumsuzluk Kaydı” başlığını taşıyan 8’nci maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, sözleşme metninde veya müstakil herhangi bir belgede tüketicinin bu Yönetmelikte yer alan, haklarını kullanmaktan feragat ettiğine dair veya imalatçının-üreticinin bu Yönetmelikten kaynaklanan yükümlülüklerini sınırlayan veya ortadan kaldıran kayıtlar geçersizdir. Nitekim benzer düzenlemeler, Alman ve İsviçre İmalatçının sorumluluğu Kanunlarında da mevcuttur (§ 14, Art, 8) Ayrıca, bu düzenleme, ayıplı hizmetler bakımından da geçerli olmalıdır. Zira gerek Kanun’un temel amacı, gerekse ortaya çıkabilecek zararların niteliği bunu zorunlu kılar.

§ 8-SORUMLULUKTAN KURTULUŞ SEBEPLERİ

I-Genel Olarak

Parg. 44.                  Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da ayıplı mal veya hizmetin sebep olduğu zararlardan sorumluluktan kurtulamaya ilişkin olarak her hangi özel bir kurtuluş kanıtı öngörülmüş değildir. Ancak Yönetmelikte ayıplı malın sebep olduğu zararlardan kurtulmaya ilişkin olarak bazı özel kurtuluş kanıtları getirilmiştir. Kanımızca, Yönetmelikte yer alan sorumluluktan kurtuluş sebeplerinin mahiyetleri uyduğu ölçüde, ayıplı hizmetin sebep olduğu zararların sorumluluğundan kurtulmada da, kıyas koluyla uygulanmalıdır. Keza, Yönetmelikte yer alan bu özel kurtuluş sebepleri yanında, bütün sorumluluk hukuku için geçerli olan genel kurtuluş sebepleri de ayıplı mal veya hizmetin sebep olduğu zararların sorumluluğundan kurtulmada uygulanma alanı bulacaktır. Zira Kanun’un 30’ncu maddesi buna imkân tanımaktadır. Biz bu çalışmada sadece Yönetmelikte yer alan sorumluluktan kurtuluş sebeplerini inceleyeceğiz.

II-Mal Piyasaya Sürülmemiş Olmalıdır

Parg. 45.                  Yönetmeliğe göre, İmalatçı-üretici, ürettiği malı piyasaya sürmediğini ispatlarsa, bu malın sebep olduğu zararlardan dolayı sorumlu tutulamaz (md. 7/a). Malın piyasaya sürülmesinden maksat, o malın tüketicilere satılması için pazara sunulmasıdır. Malların piyasa (tüketiciye) sunulması, imalatçı-üretici tarafından aracısız olarak yapılabileceği gibi, toptancılar, bayiler, acenteler veya son satıcılar tarafından da yapılabilir. Kanımızca, kanun koyucu, bu düzenlemeyle, gelişim sürecinde olan ürünlerin piyasaya sunulmaması koşuluyla, bu malaların sebep olduğu zararlardan dolayı onları geliştiren imalatçılar-üreticileri ağır bir sorumluluktan kurtarmak istemiştir. İmalatçı-üretici, sorumluluktan kurtulmak için malın piyasaya sürülmediğini her türlü delil ile ispatlayabilir. Ancak malların “piyasa sürülmemiş olması kavramını” dar yorumlamak gerekir[56]. Zira bu tarz yorum, hem tüketicinin menfaatine hem de Kanun’un temel amacına daha uygundur. Örneğin, bir mal tamamen piyasa sürülmese bile, eğer, pazar araştırması veya tüketicilerin bu mala karşı tepkilerini ölçmek maksadıyla, kısmen de olsa bazı tüketicilere dağıtılmış veya satılmışsa, bu malların piyasaya sürüldüğünü kabul etmek ve dolayısıyla da bu malların sebep olduğu zararlardan dolayı imalatçıyı-üreticiyi sorumlu tutmak hakkaniyete uygun olacaktır. İmalatçının-üreticinin, piyasaya sürülmemiş olan malların sebep olduğu zararlardan dolayı sorumlu tutulmaması demek, imalatçının-üreticinin, bu malların sebep olduğu zararlardan dolayı mutlak olarak sorumsuz olduğu anlamına gelmez. Dolayısıyla imalatçı-üretici, başka sorumluluk hükümlerine göre, sahip olduğu bu malların sebep olduğu zararlardan dolayı sorumlu olacaktır.

III-Malın Satılmak Gayesiyle veya Ticari Faaliyetlerin Seyri Sırasında Üretilmemiş Olmalıdır

Parg. 46.                  Malın, satılmak gayesiyle veya ticari faaliyetlerin seyri sırasında üretilmemiş olması halinde, imalatçı-üretici, malın sebep olduğu zararlardan sorumlu değildir (md. 7/b). Yönetmelikte yer alan bu ifade isabetli değildir. Zira bir “malın satılmamak gayesiyle üretilmemesi” ifadesi yeterince anlaşılır iken, “ticari faaliyetin seyri sırasında üretilmemiş olması” ifadesi yeterince anlaşılır değildir. Zira günümüzde mallar, ticari faaliyetin seyri sırasında, öncesinde ve sonrasında seri şekilde üretilmekte ve sonuç olarak da tüketicilere sunulmaktadır. Eğer, burada, “ticari faaliyetin seyri” kavramından, malın üretim süresi ve dolayısıyla da piyasada bulunduğu süre kast ediliyorsa, bu ifadeden bu anlamın çıkartılması mümkün değildir. Bir malın satılmamak maksadıyla üretilmemesi durumundan bu malın sebep olduğu zararlardan dolayı imalatçı-üreticinin Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve ilgili Yönetmelik hükümlerine istinaden sorumlu olmaması anlaşılır bir durumdur. Çünkü imalatçılar-üreticiler, genellikle ürettikleri malları piyasaya sunmadan önce, bu malların geliştirilmesi veya kullanılmaya hazır hale getirilmesi için belirli sürelere ihtiyaç duyabilirler. Üretimi ve akabinde de piyasaya sunulması planlanan bir malın, önce numunelerinin veya diğer bir ifadeyle ilk örneğinin üretilip ve bu malın istenilen amaca uygun olup olmadığının kontrol edilmesi, doğal olarak bu numuneler üzerinde yapılır. Örneğin, bir ilaç firması, bir ilacı piyasaya sunmadan önce, bu ilacın geliştirilmesi sürecinde, gerekli denemeleri yapmakta ve ilaçtan istenilen netice hâsıl olduktan sonra, ilaç piyasaya sürülmektedir. İmalatçının-üreticinin, sorumluluktan kurtulabilmesi için bu malın satılmak gayesiyle üretilmediğini ispat etmesi gerekir. Kanımızca, malın satılmak maksadıyla üretilmediği kavramının da, dar yorumlanması gerekir. Örneğin, imalatçı-üretici, tam olarak geliştirmediği veya yan etkilerinden tam olarak emin olmadığı bir ilacı, denemek maksadıyla bazı kişilere dağıtmış veya satmışsa, bu durum, malın satılmak maksadıyla üretilmesi olarak değerlendirilmelidir. Bu sonuç yukarıda da ifade dildiği gibi gerek tüketicinin korunması amacına gerekse Kanun’un temel yaklaşımına daha uygundur.

IV-Zarara Sebep Olan Ayıp Mal Piyasaya Sürüldüğünde Mevcut Olmalıdır

Parg. 47.                  Yönetmeliğin 7’nci maddesinin c bendinde tüm hal ve şartlar göz önünde bulundurulduğunda, zarara sebep olan ayıbın, mal piyasaya sürüldüğünde mevcut olmaması halinde imalatçının-üreticinin malın sebep olduğu zararlardan sorumlu olmayacağı ifade edilmiştir. Kanımızca, Yönetmelikte yer alan bu ifade maksadı ifade etmekten acizdir[57]. İfadelerde yer alan bu isabetsizliğin temelinde de, gerek Kanun’da ve gerekse Yönetmelikte imalatçının-üreticinin sorumluluğun ihtiyaçlarını karşılayabilecek nitelikte bir ayıp veya eksiklik kavramının tanımının yapılamamış olmasıdır. Zira daha önce de ifade edildiği gibi, imalatçının-üreticinin sorumluluğun dayandığı temel fikir ve dolayısıyla da mallardaki eksiklik veya ayıp olgusu, klasik ayıp ve ayıba karşı tekeffül hükümlerinden tamamen farklıdır. Örneğin, malın kullanılmasına ilişkin bilgilendirme veya uyarma yükümlülüğün ihlal edilmesi durumunda, imalatçının-üreticinin sorumlu olmasını, klasik ayıp kavramıyla izah etmek mümkün değildir. Dolayısıyla Yönetmelikte yer alan bu ifadeyle, maldaki ayıbın üretim aşamasında oluşmuş olması kast edilmektir. Yoksa maldaki ayıbın piyasaya sürüldüğünde mevcut olmasının başka bir anlamı olamaz. Keza böyle bir düzenlemede de, gerek Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un ve gerekse tüketicinin genel olarak korunması amacına uzaktır. Ayrıca malların üretimle tüketim sürecinde belirli bir süre satılmadan imalatçının-üreticinin veya toptancının veya malı son satanın elinde beklemesi de kaçınılmazdır. Eğer, bu süre zarfında malda her hangi bir ayıp oluşmuşsa ve bu ayıp da tüketicilerin mal veya şahıs varlıklarında zarara sebep vermişse, bu takdirde, Yönetmeliğe göre imalatçıyı-üreticiyi sorumlu tutmamak gerekir. Oysa müteselsil sorumluluğun kabul edildiği bir sistemde bu tür bir anlayışın yeri olmamalıdır. Aksi takdirde zarar gören tüketici, imalatçı-üretici veya diğer sorumlulardan birisinden uğradığı zararının tazmin edilmesi talep ettiğinde, zarara sebep olan ayıbın, mal piyasaya sürüldüğünde mevcut olmadığı savunmasıyla karşı karşıya kalabilir. Dolayısıyla bu tür bir savunma da, aynı hukuku sebebe dayalı olan müteselsil sorumluluk bakımından, izahı mümkün olmayan bir çelişkiyi ortaya çıkarır. Zira bu tür bir savunma, müteselsil sorumlulukta, sadece iç ilişki bakamından mümkün olsa bile, dış ilişki bakımından mümkün değildir.

V-Malın Teknik Düzenlemesinin Ayıba Sebep Olması

Parg. 48.                  Bazı mallarının üretimi mevzuat gereği bir takım teknik düzenlemelere veya standartlara tabi olabilir. İmalatçılar-üreticiler, bu standart veya teknik düzenlemelere uydukları için üretilen mallarda ayıp veya eksiklikler meydana gelmişse, bu takdirde o malı üreten imalatçı-üretici, bu malın sebep olduğu zararlardan dolayı sorumlu değildir (Yönetmelik, md. 7/d). İmalatçının-üreticinin ayıplı malın verdiği zararın sorumluluğundan kurtulabilmesi için bu hususun ispat edilmesi gerekir. Yönetmelikte yer alan bu düzenleme, esas itibariyle, hakkaniyete daha uygun bir düzenlemedir. Zira üretilen maldaki ayıp, imalatçının-üreticinin her hangi bir ihmali veya teknik bilgi eksikliğinden dolayı değil, bilakis, kendisinin her hangi bir etkisinin olmadığı, teknik bir düzenlemeden kaynaklanmaktadır. Diğer bir ifadeyle, imalatçının-üreticinin iradesi dışında konulmuş olan teknik koşullar, imalatçının-üreticinin sorumluluğu bakımından, hukuka uygunluk hali oluşturmaktadır.

VI-Mal Piyasaya Sürüldüğünde Mevcut Bilimsel ve Teknolojik Bilgiler Ayıbın Varlığının Bilinmesine İmkân Vermemelidir

Parg. 49.                  Malların üretim sürecinde, o malların imalatçıların-üreticilerin ve bütün insanlığın sahip olduğu bilimsel ve teknolojik bir bilgi birikimi vardır. Eğer, bir mal üretilirken o malı üreten imalatçının-üreticinin bilimsel ve teknolojik kapasitesi, yeterli ise ve imalatçı-üretici sahip olduğu bilimsel ve teknolojik kapasiteyle maldaki eksiklikleri veya ayıpları tespit edilemiyorsa, bu takdirde, bu malın sebep olduğu zararlardan dolayı sorumlu olmaz (md. 7/e). Ancak Yönetmelikte yer alan “malın piyasaya sürüldüğünde mevcut bulunan bilimsel ve teknolojik bilgiler” ifadesi, her zaman için geçerli olan bir ifade değildir. Zira günümüzde mevcut olan bilim veya teknolojinin bütün imalatçılar-üreticiler tarafından ortaklaşa olarak paylaşılmadığı bir vakıadır. Dolayısıyla bu gerçeklilik de göz önüne alınarak, her somut olay bakımından bütün koşulların dikkate alınarak sorunların çözümlenmesi en uygun yol olacaktır.

VII-Nihai Malın Tasarımı ya da Bu Malın İmalatçısının-Üreticisinin Talimatı Sebebiyle Bütünü Oluşturan Parçalardan Birinin İmalatçısı-Üreticisi O Malın Ayıbından Sorumlu Değildir

Parg. 50.                  Yönetmelikte, bazı imalatçılar-üreticiler, sorumluktan muaf tutulmuştur. Bu düzenlemeye göre, nihai malın tasarımı ya da bu malın imalatçısının-üreticisinin talimatı sebebiyle, bütünü oluşturan parçalardan birinin imalatçısı-üreticisi, o malı ayıbından sorumlu değildir (md. 7/II). Böylece sorumlu olmayan alt imalatçılar-üreticiler bakımından Yönetmelikte iki farklı kategori oluşturulmuştur. Kanımızca, bu tür bir ayrımın yapılmış olması, günümüzün üretim yapılanması dikkate alındığında, isabetli olmuştur. Zira günümüzde, bir malın tasarımını yapanlar (endüstriyel tasarım) veya o malın parçalarını üretenler, genellikle farklı kişilerdir. Nihai imalatçılar-üreticiler, genellikle bu kişilerin işlerine müdahale ederek onlardan malın belirli şekilde tasarlanmasını veya o malın parçalarının belirli kalite ve standarda üretilmesini istemektedirler. Eğer, bu talepler, o malda bir takım ayıp veya eksikliklerin doğmasına sebep olmuşsa, bu takdirde, malın tasarımını yapan veya malın parçalarını üreten alt imalatçıların-üreticilerin sorumlu olmaması hakkaniyete uygun bir çözümdür. Zira bu kişilere zararın doğmasında yüklenebilecek olan her hangi bir sebep veya kusur yoktur. Her şey nihai imalatçının-üreticinin isteği doğrultusunda olmaktadır.

§ 9-AYIPLI MAL VEYA HİZMETİN SEBEP OLDUĞU ZARARLARDAN SORUMLULUKTA ZAMAN AŞIMI VE HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRELER

I-Genel Olarak

Parg. 51.                  Tüketicini Korunması Hakkında Kanun ve ilgili Yönetmelikte gerek ayıplı malın, gerekse ayıplı hizmetin sebep olduğu zararlardan dolayı sorumluluk bakımından zaman aşımı ve hak düşürücü süreler öngörülmüştür.

II-Zaman Aşımı Süresi

Parg. 52.                  Kanun koyucu, hem Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da hem de ilgili Yönetmelikte zaman aşımı süreleri bakımından bazı faklılıklar öngörmüştür.

A-Olağan Zaman Aşımı Süresi

Parg. 53.                  Kanun koyucu, ayıplı mal veya hizmetin sebep olduğu zararlardan dolayı yapılacak talepler için üç yıllık zaman aşımı süresi öngörmüştür. (TKHK. md. 4/IV, 4/A/IV, Yönetmelik, md. 9). Bu süre, zararı ve imalatçı-üretici veya sağlayıcı öğrenme ya da öğrenilmesi gereken andan itibaren başlar[58]. Kanun’da zaman aşımı defi düzenlenmemiştir. Ancak bizim de katıldığımız fikre göre, Borçlar Kanunun 207/II maddesindeki hüküm, TKHK. md. 30 gereğince burada da uygulanmalıdır[59].

B-Ayıbın Ağır Kusur veya Hile ile Gizlenmesinde Zaman aşımı Süresi

Parg. 54.                  Kanun koyucu, mal veya hizmetteki ayıbın ağır kusur veya hile ile gizlemesi halinde “zaman aşımı süresinden” yararlanamayacağını ifade etmiştir (TKHK. md. 4/IV, 4/A/IV, Yönetmelik, md. 9). Kanımızca, bu düzenlemede de bir ifade zafiyeti vardır. Zira kanun koyucunun burada kast ettiği süre, üç yıllık zaman aşımı süresi mi yoksa on yıllık hak düşürücü süremi veyahut da sonsuza denk, zaman aşımı süresinden faydalanılmayacağı anlamında mıdır? Kanımızca, “zaman aşımı süresinden” yararlanamaz ifadesini üç yıllık zaman aşımı süresinden yararlanamaz olarak anlamak gerekir. Eğer, mal veya hizmetteki ayıp, ağır kusur veya hile ile gizlenmişse, tüketicinin talebinin tabi olduğu zaman aşımı süresi, üç yıldan daha uzun olan on yıllık süreye bağlı olmalıdır. Nitekim bu süre, Kanun’da talepler için ön görmüş olan en üst sınırdır.

III-Hak Düşürücü Süre

Parg. 55.                  Kanun’da tazminat talebinin, zarara sebep olan malın piyasaya sürüldüğü günden başlayarak on yıl sona ortadan kalkacağı ifade edilmiştir. (md. ) Kanımızca, bu süre hak düşürücü süredir. Zira sadece hak düşürücü süreler, talepleri ortadan kaldırabilir. Nitekim Yönetmelikte on yıllık bu sürenin hak düşürücü süre olduğu açıkça ifade edilmiştir. Ancak öğretide bu on yılık sürenin de zaman aşımı süresi olduğunu iddia eden yazarlar da vardır[60]. Alman ve İsviçre İmalatçının Sorumluluğu Kanunlarında bu süre hak dürücü süre olarak düzenlenmiştir (Art. 10-§ 13)

§ 10-AYIPLI MAL VEYA HİZMETİN SEBEP OLDUĞU ZARARLARDAN SORUMLULUKTA İSPAT KÜLFETİ

Parg. 56.                  Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da, ayıplı mal veya hizmetin sebep olduğu zararlardan sorumlukta ispat külfetinin kime ait olacağı hususunda her hangi bir hüküm yer almamaktadır. Ancak Yönetmelikte, imalatçının-üreticinin sorumlu tutulabilmesi için zarar görenin, malın ayıbını, uğradığı zararı ve ayıp ile mal arasındaki nedensellik bağını ispat etmesi istenmiştir. (md. 6/II). Bu düzenleme, esas itibariyle, Medeni Kanun’un 6’ncı maddesinde yer alan “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür” genel kuralıyla da paralellik arz etmektedir. Ancak Yönetmelikte yer alan bu düzenleme, Kanun’un gerek 1’nci maddesinde yer alan amaçlarla, gerekse genel olarak tüketicinin korunması amacıyla bağdaşmamaktadır. Nitekim öğretide de ispat külfetinin ters çevrilmesinin gerekli olduğu, zira mal veya hizmetin ayıplı olup olmadığının ispatının tüketiciye bırakılması halinde, buradaki sorumluluğun kusur sorumluluğundan daha iyi olmayacağı söylenmektedir[61]. Ayrıca, karmaşık yapılı ve teknik özellikleri yüksek mallarının ayıplı olup olmadığını onu üretenler, tüketicilere nazaran daha iyi bilirler. Filhakika, ayıplı mal veya hizmetin sebep olduğu zararlardan dolayı sorumluluğun dayandığı olguların nitelikleri de bunu gerektirir.

§ 11-SONUÇ

Parg. 57.                  Ayıplı mal veya hizmetin sebep olduğu zararlardan dolayı sorumluluğun Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve ilgili Yönetmelikte düzenleniş tarzı ve içeriği, birçok yönden eleştiriye açıktır. Dolayısıyla bu hükümlerin “imalatçının sorumluluğunu” bütün yönleriyle düzenlediğini ve büyük oranda da mevcut sorunları çözdüğünü söylemek iyimserlik olur. Filhakika, bu tür bir düzenlemenin sistematik olarak bu Kanun’un hazırlanış mantığıyla bağdamasını beklemek de mümkün değildir. Ayrıca ayıplı mal veya hizmetin sebep olduğu zararlardan sorumluluk, Kanun’da sadece iki maddede (md. 4, 4/A) düzenlenmiş olmasına rağmen, bu maddelerin ifadeleri bile, birbiriyle çelişmekte ve sonuç olarak da, ayıplı mal veya hizmetin sebep olduğu zararlardan sorumluluğun dayandığı temel olgular itibariyle, net bir yaklaşım sergileyememektedir. Keza, Kanun ve ilgili Yönetmelikte, bazı kavramların muhtevalarının çok geniş tutulması, sorumluluğun mahiyetinin belirlenmesi bakımından da bazı önemli sorunları beraberinde getirmektedir. Zira Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve ilgili Yönetmelikte yer mal, hizmet ve ayıp kavramları, imalatçının-üreticinin ve hizmeti sunanın sorumluluğu bakımından yeterli tanımlar olarak kabul edilemez. Keza ayıplı mal veya hizmetin sebep olduğu zararlardan sorumluluğun dayandığı olgular da daha net olarak belirlenmelidir. Zira Yönetmelikte yer alan sadece “güvenlik” kavramı, bu sorumluluğun dayandığı olgular bakımından yeterli sayılamaz. Ayrıca, ayıplı malın sebep olduğu zararlardan sorumluluğun dayandığı olgularla, ayıplı hizmetin sebep olduğu zararın dayandığı olguların aynı olması da mümkün değildir. Dolayısıyla olması gereken hukuk bakımından ayıplı malın sebep olduğu zararlardan sorumluluğun, Alman veya İsviçre Hukukları’nda olduğu gibi, ayrı bir kanunla düzenlenmesi daha isabetli olacaktır. Ayrıca, Kanun ve Yönetmelikte, sorumluluk için bir üst sınırın[62] öngörülmemesi de bazı sakıncaları beraberinde getirmektedir. Zira bazı hallerde ortaya çıkan zararın büyüklüğü, imalatçının-üreticinin ödeme gücünü aşabilir ve bu da ekonomi bakımından olumsuz sonuçlar doğurabilir. Dolayısıyla bu olumsuzlukların önlenmesi için bir sigorta sisteminin kurulması doğru olacaktır.

Parg. 58.                  Bu Kanun’da yer alan diğer bir olumsuz düzenleme de ayıplı malın sebep olduğu zararlardan sorumluluk ile ayıplı hizmetin sebep olduğu zararlardan dolayı sorumluluğun aynı koşullara bağlanmış olmasıdır. Zira bir berberin müşterisini tıraş ederken ona verdiği zararla, ayıplı bir otomobilin ayıp nedeniyle kazaya sebebiyet vermesi sonucunda tüketiciye verdiği zarar aynı değildir. Keza hizmet sektörlerinde, hizmeti sağlayandan başka, bayiinin, acentenin ve 10’ncu maddenin beşinci fıkrasına göre kredi verenin, müteselsil olarak sorumlu tutulması da anlaşılır bir şey değildir. Zira hizmet sektöründe istisnai bazı durumlar haricinde, hizmeti sağlayanların bayisi veya acentesi olmaz. Dolayısıyla ayıplı hizmetin sebep olduğu zararlardan sorumluluğun, bazı hizmetler bakımından ayrı bir kanunda düzenlenmesi daha doğru olur. Ayrıca, Kanun’da yer aldığı şekilde geniş biz hizmet kavramı, bu sorumluluğun dayandığı felsefi ve pratik temeller bakımından da çeşitli sorunları gündeme getirmektedir. Nitekim bu sorunlardan dolayı İsviçre ve Alman Hukukları’nda bazı hizmet kolları bakımından sorumluluk özel kanunlarla düzenlenmiştir.

Parg. 59.                  Kanun’da, ayıplı mal veya hizmetin sebep olduğu zararlardan dolayı sadece tüketicilerin korunması da sonuç olarak kısmı bir koruma sağlamaktadır. Oysa ayıplı mal veya hizmetler, tüketici olmayan kişilerin mal veya şahıs varlıklarında da zarara sebebiyet verebilir. Dolayısıyla zarar gören kavramının imalatçının dışında zarar gören üçüncü kişiler olarak genişletilmesi daha isabetli olacaktır. Ancak bu tür bir düzenlemenin Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun çerçevesinde yapılmasının mantıksal zorluğu da ortadır.

 

BİBLİYOGRAFYA

Aslan, Yılmaz                          : En Son Değişikliklerle ve Yargıtay Kararları

  Işığında Tüketici Hukuku, Bursa 2004

Arbek, Ömer                                      : Ayıplı Malın Tamir Edilmesi, Ankara 2005.

Atabek, Reşat                         : İmalatçının 3. Kişilere Karşı Sorumluluğu,

  Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi,1979, C. 10. 

  sh. 159 vd.

Borsari, Andereas E.               : Schadenabwälzung nach den

Schweizerischen Produktehaftplichtgesetz, Zürich 1988.

Çağlar, Özel                                        : Tüketicinin Korunması Açısından Ayıplı

Maldan Doğan Sorumluluk Kapsamında Yapımcının Sorumluluğu, Prof. Dr. M. Kemal Oğuzman’ın Anısına Armağan İstanbul 2000.

Demir Mehmet                        : 4822 Sayılı Kanun ile Tüketici Sözleşmeleri

Alanında Getirilen Yenilikler, Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi, C.XXII, S. 1, sh. 208 vd

Deutsch, Erwin                        : Haftungsrecht, Band I, Allgemeiner Teil,

“                                                           Köln-Berlin 1976.

Eren, Fikret                                         : Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 8. Bası,

  İstanbul 2003.

Eser, J.                                    : Grundlagen und Entwicklung der

Gefährdungshaftung, 2. Auflage, München 1969.

Fellman, Walter                                   : Basler Kommentar zum Schweizerischen

Privatrecht, Obligationenrecht I, Bundesgesetz über die Produktehaftplicht, 3 Auflage, Basel, Genf, München

Giger, Hans,                                        : Kommentar zum Schweizerischen Privatrecht,

Band IV, Obligationenrecht, 2. Abt., I. Teilband, Kauf und Tauch-Schenkung, 1. Abschnitt, Allgemeine Bestimmungen Der Fahrniskauf,

Honsell, Heinrich,                                : Kommentar zum Schweizerischen Privatrecht,

Obligationenrecht, I. Art. 1–529 OR, Basel 1992.

Kaplan, İbrahim                                  : Türk ve İsviçre Hukukunda İmalatçının

Sorumluluğu, Adalet Dergisi, 1977, S.1–2. sh. 78 vd.

Kılıçoğlu, Ahmet M.                            : Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 3. Bası,

  Ankara 2003.

Oftinger, Karl                                      : Schweizerisches Haftpflichtrecht, Band I,

Allgemeiner Teil, 4. Abteilung, Zürich 1975.

Oftinger/Stark                          : Schweizerische Schuldrecht, Band II,

Haftpflichtrecht, 2. Abteilung, Basel-Frankfurt 1988.

Ozanoğlu, Hasan S.                 : Tüketici Sözleşmeleri Kavramı (Tüketicinin

Korunması Hakkında Kanun’un Maddi Anlamda Uygulanma Alanı), AÜHFD, C. 50, S. I,

Özsunay, Ergun                                   : Türk Hukukunda Gerçek Bir Boşluk, Banka ve

  Ticaret Hukuku Dergisi, 1979, C.10.

Öztan, Bilge                                        : İmalatçının Sorumluluğu Ankara 1982.

  İstanbul 1981.

Serozan, Rona                         : Tüketiciyi Koruma Yasasının Sözleşme

  Hukuku Alanındaki Düzenlemesinin Eleştirisi, Yasa, Hukuk, İçihat ve Mevzuat Dergisi, Cil XV, Sayı 173/4, Mayıs 1996

Serozan, Rona                         : Borçlar Hukuku Özel Bölüm, İstanbul 2002.

Scwenzer, Ingeborg                 : Schweizerisches Obligationenrecht

Allgemeiner Teil, Zweite, überarbeite Auflage, Bern 2002.

Tandoğan, Haluk                                 : Kusura Dayanmayan Sözleşme Dışı

 Sorumluluk, Ankara 1981.

Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop         :Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 7. Bası, „

 İstanbul 1993.

Tiftik, Mustafa                         : Akit Dışı Sorumlulukta Tazminatın

  Hesaplanması, Ankara 1994

Ünal, Mehmet                          : Manevi Tazminat ve Kusurun Rölü, AÜHFD

  C. 35, Ankara 1981.

Von, Hippel, Eike                                : Verbraucherschutz, Tübingen 1986.

Wagner, Basler                                   : Münchener Kommentar zum Bürgerlichen

Gesetzbuch, Band 5, Schuldrecht Besonderer Teil, §§705-853, Partnerschaftgesellschaftsgesetz, Produktehaftungsgestz, München 2004.

Weber, H. Rolf                                   : Entwicklungstendenzen im Recht der Haftung

für Produkte und Dienleistungen, Europa Institut  Zürich, Produkttehaftplicht im europäischen Umfeld, Zürich 1994.

Yavuz, Cevdet                         : Satıcının Satılanın (Malın) Ayıplarından

Sorumluluğu, İstanbul 1989.

Zevkiller, Aydın/Aydoğdu,

Murat                                                  : Tüketicinin Korunması Hukuku, 3. Bası,

  Ankara 2004.



*Ankara Üniversitesi Medeni Hukuk Anabilim Dalı Araştırma Görevlisi.

[1] Aslan, İ. Yılmaz, En Son Değişikliklerle ve Yargıtay Kararları Işığında Tüketici Hukuku, 2. Bası, Bursa 2004, sh. 1.

[2] von Hippel, Eike, Verbraucherschutz, Tübingen 1986, sh. 3; Yavuz, Cevdet, Satıcının (Satılanın) Ayıplarından Sorumluluğu, İstanbul 1989, sh. 3.

[3] Özsunay, Ergun, Türk Hukukunda Gerçek Bir Boşluk, Yapımcının Sorumluluğu, BATİDER, Cilt 10, Sayı 1, sh. 105.

[4] Geniş bilgi için bkz., Honsell, Heinrich, Kommentar zum Schweizerischen Privatrecht, Obligationenrecht, I, Art. 1-529 OR, Basel 1992, sh. 1043; Giger, Hans, Kommentar zum schweizerischen Privatrecht, Band, VI, Obligationenrecht, 2. Abt., I. Teilband, Kauf und Tausch-Schenkung, 1. Abschnitt, Allgemeine Bestimmungen - Der Fahrniskauf, Art. 184-215 OR, Bern 1979, Vorbem. Zu Art 197-210, N. 18; Honsell, Heinrich, Schweizerisches Obligationenrecht, Besonderer Teil, Sechste, überarbeite Auflage, Bern 2001, sh. 65; Flume, Werner, Eigenschaftsırrtum und Kauf, Münster 1975, sh. 57; Arbek, Ömer, Ayıplı Malın Tamir Edilmesi, Ankara 2005, sh. 39.

[5] Geniş bilgi için bkz., Weber, H. Rolf, Entwicklungstendenzen im Recht der Haftung für Produkte und Dienstleistungen, Europa İnstıtut Zürich, Produktehaftplicht im europäischen Umfeld, Zürich 1994, sh. 2 vd.

[6] Geniş bilgi için bkz., Serozan, Rona, Borçlar Hukuku Özel Bölüm, İstanbul 2002, sh. 145–146.

[7] Gesetz über die Haftung für fehlerhafte Produkte, vom 15. Dezember 1989.

[8] Bundesgesetz über die Produktehaftpflicht vom 27.5.1992.

[9] 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, 08.03.1995 Tarih, 22221 Sayılı Remi Gazetede yayımlanarak 08.09.1195 tarihinde yürürlüğe girmiş, daha sonra 6.3.2003 Tarih ve 48822 Sayılı Kanunla değişiklik yapılarak 14.3.203 Tarih ve 25048 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Bu çalışmada genellikle “Kanun” olarak ifade edilecektir.

[10] 13.06.2003. Tarih ve 25137 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Bu çalışmada genellikle “ilgili Yönetmelik” olarak ifade edilecektir.

[11] Geniş bilgi için bkz., Oftinger, Karl, Schweizerisches Haftpflichtrecht, Band. I, Allgemeiner Teil, 4. Abteilung. Zürich 1975, Tandoğan, Haluk, Kusura Dayanmayan Sözleşme Dışı Sorumluluk Hukuku, Ankara 1981, 3 vd.; Eren, Fikret, Eren, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, 8. Bası, İstanbul 2003, sh. 445 vd.

[12] Oftinger/Stark, Schweizerisches Haftpflichtrecht, Allgemeiner Teil, Band I, 5. Auflage, Zürich 1995, sh. 7; Oftinger, I, sh. 3, 4; Eren, sh. 445

[13] Oftinger, I, sh. 3, 4; Eren, sh. 445.

[14] Eren, sh. 445

[15] Keller/Gabi, Das schweizerische Schuldrecht, Band II, Haftpflichtrecht, 2. Abteilung, Basel-Frankfurt 1988; sh. 4; Schwenzer, Ingeborg, Schweizerisches Obligationenrecht Allgemeiner Teil, Zweite, überarbeite Auflage, Bern 2000, sh. 287 vd. Oftinger/Stark, sh. 44; Eren, sh. 447.

[16] Eren, sh. 447.

[17] Deutsch, Erwin, Haftungsrecht, Band I, Allgemeiner Teil, Köln-Berlin, 1976, sh. 10; Esser, J. Grundlagen und Entwicklung der Gefährdungshaftung, 2. Auflage, München 1969, sh. 45.

[18] Eren, sh. 447.

[19] Geniş bilgi için bkz., Eren, 449.

[20] Bu konudaki tartışmalar ve geniş bilgi için bkz. Borsari, Andereas, E., Schadenabwälzung nach dem schweizerischen Produkthaftpflichtgesetz (PrHG), Zürich 1998, sh. 12 vd.; Wagner, Gerhart, Münchener, Kommentar zum Bürgerlichen Gesetzbuch, Band 5, Schuldrecht Besonderer Teil, §§ 705-853, Partnerschaftsgesellschaftsgesetz, Produkthaftungsgesetz, München 2004, sh. 2357 vd.; Fellman, Walter, Basler Kommentar zum Schweizerischen  Privatrecht, Obligationenrecht I, Bundesgesetz über die Produktehaftplicht (Produktehaftpflichtgesetz, PrHG), 3. Auflage, Basel, Genf, München, sh. 2711; Öztan, Bilge, Imalatçının Sorumluluğu, Ankara, 1982, sh. 72 vd.; Kaplan, İbrahim, Türk ve İsviçre Hukukunda İmlatçının Sorumluluğu, Adalet Dergisi, 1977, Sayı, 1-2, sh. 91 vd.; Çağlar, Özel, Tüketicinin Korunması Açısından Ayıplı Maldan Doğan Sorumluluk Kapsamında Yapımcının Sorumluluğu, Prof. Dr. M. Kemal Oğuzman’ın Anısına Armağan, İstanbul 2000, sh. 807, 808.

[21] Geniş bilg, için bkz., Wagner, (Kommentar) sh. 2351 vd.; Fellmann, (Kommentar), sh. 2711.

[22] Geniş bilgi için bkz., Wagner, (Kommentar) sh. 2357 vd.

[23] Geniş bilgi için bkz., Fellmann, (Kommentar) sh. 2711.

[24] Schwenzer, sh. 289, Eren, sh. 449.

[25] Tiftik, Mustafa, Akit Dışı Sorumlulukta Tazminatın Kapsamı, Ankara 1994, sh. 37; Tandoğan, sh. 93. vd.; Kaplan, sh. 83 vd.

[26] Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunla ilgili olarak genel eleştiriler için bkz., Serozan, Rona, Tüketiciyi Koruma Yasasının Sözleşme Hukuku Alanındaki Düzenlemesinin Eleştirisi, Yasa, Hukuk, İçtihat ve Mevzuat Dergisi. C. XV, S. 173/4, Mayıs 1996, sh. 583 vd.

[27] Aslan, sh. 214.

[28] Kusursuz sorumluluğun kabul edilmesinde tehlike olgusunun etkisi hakkında geniş bilgi için bkz., Kılıçoğlu, Ahmet. M, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 3. Bası, Ankara 2003, sh. 205, 206; Tandoğan, sh.26 vd.; Eren, sh. 456.

[29] Tehlikeyi uzaklaştırma yükümlülüğü hakkında geniş bilgi için bkz., Öztan, sh. 103 vd.

[30] Kaplan, sh. 82., Ayrıca İmaltçının yarattığı riziko kavramı hakkında geniş bilgi için bkz., Atabek, İmaltçının 3i Kişilere Karşı Sorumluluğu, BATİDER 1979, C. 10, sh. 160 vd.

[31] Kaplan, sh. 82.

[32] Geniş bilgi için bkz., Tandoğan, sh. 5.vd.; Tiftik, sh. 27; Eren, sh. 451-452.

[33] Geniş bilgi için bkz., Eren, sh. 451.

[34] Oftınger, I, sh. 264; Keller/Gabi, sh. 97; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 7. Bası, İstanbul 1993, sh. 592. Tandoğan, sh. 317.

[35] Oftinger, I, sh. 264 vd.; Oftinger/Stark, I, sh. 384; Keller/Gabi, sh. 97.

[36] Sebep sorumluluğunda zarar verenin kusurunun etkisi hakkında geniş bilgi için bkz., Eren, sh. 730 vd.

[37] Zarar görenin kusurunun illiyet bağını kesmesine ilişkin geniş bilgi için bkz., Eren, 523 vd.; Kılıçoğlu, sh. 199.

[38] Üçüncü kişinin kusurunun illiyet bağının kesilmesi yönünden etkileri hakkında geniş bilgi için bkz., Eren, sh. 526 vd; Kılıçoğlu, sh. 199.

[39] Tüketicin Korunması Hakkında Kanun’un uygulanma kapsamı hakkında geniş bilgi için bkz., Ozanoğlu, Hasan, S, Tüketici Sözleşmeleri Kavramı, (Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un Maddi Anlamda Uygulanma Alanı), AÜHFD, C. 50, S. I, sh. 55.vd.

[40] Kaplan, sh. 91.

[41] Aslan, sh. 214, Kaplan, sh. 97.

[42] Kanun’da yer alan mal (ürün) kavramıyla, Ayıplı Mallardan Sorumlulukla İlgili Olarak Üye Devletlerin Mevzuatının Yakınlaştırılması Hakkında 25.07.1985 Tarihli Avrupa Topluluğu Konsey Yönergesi’nin 2. maddesinde yer alan ürün kavramı, bazı farklılıklar içermektedir. Örneğin, Yönergede tarım ve av ürünleri, bu yönerge kapsamı bakımından ürün kavramı içerisinde sayılmazken, elektrik ürün kavramı içerisinde kabul edilmiştir. Keza benzer ürün kavramına, Konsey Yönergesini esas alınarak düzenlenmiş olan, Alman ve İsviçre İmalatçının Sorumluluğu Kanunları’nda da rastlanmaktadır (§ 2; Art. 3).

[43] Aslan, sh. 20.

[44] Zevkliler/Aydoğdu, sh. 93.

[45] Wagner (Kommentar), sh. 2384; Kaplan, sh. 80, 81; Özel, sh. 809; Özsunay, sh. 108; Öztan, sh. 179, 180.

[46] Wagener, 2384; Fellman, sh. 282; 181; Öztan, sh. 181; Özel, 809; Özsunay, sh. 108; Kaplan, sh. 84.

[47] Kaplan, sh. 84, 85.

[48] Felllman, sh. 282; Öztan, sh. 183; Özsunay, sh. 108; Kaplan, sh. 85; Özel, sh. 141.

[49] Bu yönetmelik, 14.06.2003 Tarih ve 25138 Sayılı Resmi Gazetede Yayımlanmıştır.

[50] Eren, sh. 472.

[51] Borçlar Kanunu’nun 41’nci maddesinde de zarar kavramından bahsedilmiş, ancak, zarar kavramının tanımını yapılmamıştır.

[52] Geniş bilgi için bkz., Eren, sh. 472 vd.

[53] Oftinger/Stark, I, sh. 71; sh. Keller, sh. 39, Tandoğan, (Mesuliyet), sh. 63; Eren, sh. 472.

[54] Mehmet, Ünal, Manevi Tazminat ve Kusurun Rolü, AÜHFD, C. 35, Ankara 1981, sh. 398; Tandoğan, (Mesuliyet), sh. 63.

[55] Aslan, sh. 217.

[56] Bu konuda geniş bilgi için bkz.;Fellmann/ von Büren-von Moos, N. 211; Fellmann, 59; Borsari, sh. 120 vd.; Bühler, ALP 1993.

[57] Nitekim öğreti tarafından İsviçre İmalatçının Sorumluluğu Kanunu’nun Art., 4, Abs. 2 de yer alan benzer bir ifade, yeterince açık ve maksadı ifade etmediğinden dolayı, eleştirilmektedir. Geniş bilgi için bkz., Borsari, 143 vd.; Fellmann, sh. 55.

[58] Aslan, sh. 230.

[59] Aslan, sh. 231.

[60] Aslan, sh. 231.

[61] Fellmann (Kom.) , sh. 2734; Öztan, sh. 314.

[62]Kanun ve Yönetmelikte ayıplı malın veya hizmetin sebep olduğu zararlardan dolayı bir üst sınır belirlenmemiştir. Ancak Konsey Yönergesi’nde, üye devletler ölüm ve kişisel yaralanmalarla sonuçlanan zararlardan imalatçının sorumluluğunun 70 Milyon Euro’dan az almamak şartıyla azami bir miktarla sınırlandırabilecekleri düzenlenmiştir (md. 16). Nitekim Alman İmalatçının Sorumluluğu Kanunu’nda bu sınır 85 Milyon Euro olarak belirlenmiştir (§ 10).