|
|||||||||
|
Makale Çevirisi
ANAYASA
TEORİSİ OLARAK KOMÜNTERYENİZM
Prof.
Dr. Winfried BRUGGER*
Çev:
Dr.iur. Osman CAN**
Summary
The
German Constitution in the Light of Communitarianism
Science
its rebirth in the early 1980s in the USA, Communtarianism has become the main
competitor to both Rawlsian theories of justice and traditional theories of
liberal neutrality. More recently, communitarianism has also been widely
discussed in German politics and academia, prompting some Germans to propose a
new way of thinking about community (neues Gemeinschaftsdenken), even as it
induces others to grow suspicious that communitarianism is inherently
anti-liberal. This article rejects the suspicion by distinguishing between
three versions of communitarianism-conservative, liberal, and
egalitarian-universalistic. The author finds fault with the end points of the
communitarian spectrum, contending that the conservative version of communitarianism
is liberal too weak a sense, whereas the egalitarian-universalistic brand
overstates requirements for universal social justice and state neutrality. The
author then argues that the third version, liberal communitarianism, acts as a
mediating force between conservative particularism and egalitarian
universalism. Thus, liberal communitarianism preserves the basic insights of
the two radical versions while eliminating their distortions. Finally, the
author points many norms in the German constitution and cases decided by the
Federal Constitutional Court to show how the Grundgesetz in German law can
best be read and understood in a liberal-communitarian way.
Parg. 1.
Komünteryenizm 80li yılların başından beri Amerika
Birleşik Devletlerinde[1] ve
bir kaç yıldan beri de Almanyada[2] çokça
tartışılan bir Toplum ve Devlet teorisidir; hemen hemen bütün
politikacılar komünteryen olduklarını iddia ederler[3].
Bu durum bir taraftan şaşırtıcı değildir, çünkü,
kavramdan da anlaşılacağı gibi, komünteryenizmde
karmaşık olmayan küçük gruplardan büyük organizasyona kadar, toplum
merkeze alınır. Kim topluma karşı olmak ister ki? Hiç
kimse! Hemen hemen herkes yabancılaşmaya, izolasyona ve parçalanmaya
götüren bireyleşme, atomizasyon ve dayanışma yokluğundan
şikayetçidir[4].
Israrla bekar yaşamını tercih edenler bile, her ne kadar bir
eş ya da çocuk sahibi olmasalar bile, bunun yerine arkadaşlardan ve
tanıdıklardan oluşan daha geniş bir aile tarafından
kuşatıldıklarını ve bu anlamda bir topluluk
oluşturduklarını özenle dile getirirler.
Parg. 2.
Diğer taraftan, Almanyadaki toplumcu tartışmaların
tekrar canlanmasının, merkezinde ağırlıklı olarak
Amerikalı yazarların bulunduğu, Amerika kaynaklı bir
ithalat olmuş olması ve öyle de kalmaya devam etmesi hayret
uyandırmaktadır. Birey-Toplum ilişkisini inceleyen alman
düşünürlerin zengin geleneğine, Hegel
ve Tönniese yapılan istisnai bir iki atıf
dışında, pek başvurulmamaktadır[5].
Bunun, toplumcu düşüncenin, kamusal yarar kişisel yarardan üstündür
cümlesi üzerine karanlık bir gölge düşüren Nasyonal sosyalizm
döneminde totaliter bir anlayışla ve vahşice
uygulanışı dışında bir nedeni yoktur[6].
Toplumcu düşüncenin bu türünde esasen bir arıza olduğu, ancak
önyargısız bir kamusal yarar kişisel yarardan üstündür
anlayışında Özgürlük ve Eşitliğin rahatlıkla
uyuşabildiği[7] yalın
gerçeği, öyle anlaşılıyor ki, Alman geleneğini
benimseyen ve anlamlı bir biçimde yeniden yapılandıran toplumcu
düşüncenin haklılığına ilişkin yerli bir
tartışmayı geliştirmeye yeterli olamamıştır.
Bu üzüntü verici bir durumdur; ancak birey ve topluma ilişkin ithal bir
teorinin tartışılması süregelen bir tabulaştırmadan
daha iyidir ve tartışmanın sonraki evrelerinde Alman
geleneğinin daha güçlü bir biçimde dikkate alınması şansını
vermektedir.
Parg. 3.
Toplumcu teorilerin yeniden canlanışı,
başlangıçta muhafazakarları ve ilericileri, sağcı ve
solcuları etrafında toparlayabilmesi nedeniyle de ayrıca
hayranlık uyandırıcıydı. Bu biçimde, daha önceleri
yıllarca birbirlerine argüman sunma yerine suçlamalar yönelten gruplar
tekrar bir araya gelip tartışmaya başlamışlardı.
Bu coşku çok devam etmedi. Bu da tuhaf olurdu, çünkü eğer herkes aynı
komünteryenizmde uzlaşabilseydi, adı geçen tarafların bundan
önce yıllarca süren entelektüel tartışmalarının
yalnızca sözde çatışmalar olması gerekirdi. Gün geçtikçe
birden çok, ancak kısmen eski çatışma çizgilere paralellik
gösteren farklı toplumcu düşünce versiyonlarının
varlığı kendini gösterdi[8].
Şimdi entelektüel ve politik mücadele esas itibariyle topluluğun
doğru anlamı etrafında dönmektedir.
Parg. 4.
1) Komünteryenizmin tekil bir toplumcu düşünceye indirgenemeyip
birden çok çeşidi bulunan bir teori türü olması, komünteryenizmin ilk
özünü oluşturan şu soruların sorulmasını gerekli
kılmaktadır: Tüm insanlarda ya da tekil insanda veya tekil insan
gruplarında ortak olan ya da onları birleştiren şey nedir?
Veya onlarda ortak olması ve onları birleştirmesi gereken
şey nedir[9]?
Bu sorulara verilecek farklı yanıtlar vardır: Bizi fiili olarak
neyin birleştirdiği ya da birleştirmesi gerektiğinin
yanıtı, örneğin mahrem, ailevi, dinsel, mesleki, ekonomik, milli,
bölgesel ya da evrensel menfaat uyuşmaları ya da kimliklerinde
aranabilir. Örneğin Hıristiyan değerler ahlakından, Avrupa
kimliğinden ya da dünya çapında bir dayanışmadan söz
ettiğimizde belirli ortaklıklar vurgulanmış, bunların
dışındakiler ise örtülü olarak her bir ortaklık için çok
önemli görülmemiş olur. Bu ortak
noktalara dayanmanın sorunlu yanı, çıkış
kriterinin ya da temel alınan noktalar arasındaki ilişkinin saptanmasının
az ya da çok dikkate alındığı ya da hiçbir biçimde dikkate
alınmadığı bir farklılık
ya da bir ayrım yaratmasıdır.
Parg. 5.
Örneğin her bir insanın kişisel karakteri esas
alınsa ve buna dayalı olarak da haklar türetilse, insan hakları
söyleminin yaptığı gibi, bu durumda milliyet, sınıf,
ırk ya da din özellikleri önemsiz hale gelir[10].
Buna karşın topluluk kriteri için vatandaşlık esas alındığında
Alman ile Alman olmayan arasında bir farklılık
yaratılmış olur ve yalnızca Almanlara toplanma ve örgütlenme
özgürlüğü, seyahat, meslek ve seçme özgürlükleri tanınmış
olur[11].
Eğer Hıristiyanlık topluluk kriteri olarak kabul edilirse, bu
durumda da dinsizlerin ayrı bir topluluk olarak kabul edilmeleri ve bunlar
için argümanın mantığına göre kısmen ayrı
kuralların geçerli olması gerekecektir. Marksistlerin her halükarda
uzun yıllardır yaptıkları gibi, Proletaryanın, sefalete
doğru akan ve kaçınılması mümkün olmayan ortak kaderine ve
sonuçta sosyalizmde devrim yoluyla kurtuluşuna vurgu yapılırsa,
bu anlayışın zorunlu sonucu olarak da Sermaye ile
malvarlıkları müsadere edilmesi gereken Kapitalistler
karşıt partneri oluştururlar.
Parg. 6.
2) Topluluğun vurgusu nasıl yapılmış olursa
olsun, aidiyet, topluluklara üyelik ve
topluluk haline gelme olanağı komünteryenizmin kurucu özellikleridir.
İnsanda bireysellik ve sosyallik birbirleriyle sıkı
sıkıya ilişkilidirler. Ön planda bulunan, topluluktan ve ona
bağımlılıktan özgürlük değil, bilakis topluluk
içindeki yaşam biçimlerine bağlanma özgürlüğüdür[12].
Komünteryenizmin topluluk içinde kişilik gelişiminden
anladığı şey, yoklukta yolunu şaşırma ya da
totaliter aldatmacalara kanma tehlikesini içeren, boş, soyut ve
sınırsız özgürlük anlayışı yerine insani
yeterlilik/doyum çokluğunu arzu eder[13].
Burada, anlamını her şeyden önce insanın ekonomik, hukuksal
ve dinsel vesayetten ve baskıdan kurtarmakta bulan aydınlanma
liberalizmiyle çelişki ortaya çıkmaktadır. Çağdaş
komünteryenizm aydınlanma veya demokratik anayasal devlet
düşüncesinin gerisine düşmek istememektedir[14].
Daha ziyade günümüz akımlarının ortasında kendini bulmakta
ve atomizasyon, kopukluk ve parçalanma biçimindeki aşırı liberalleşme
ve bireyselleşme eğilimlerine dikkat çekmektedir. Komünteryenizm
açısından kişilik gelişiminin yalnızca -den
özgürlüke ihtiyacı yoktur, kişilik gelişimi, özgürlüğün niçinini
ve nasılını da irdelemelidir[15].
Parg. 7.
3) Şüphesiz komünteryenizm, liberalizm gibi, küçük
farklılıklar gösteren yapıya sahip bir teoriler türünün
adıdır. Bu nedenle de aşağıda toplumcu teorilerin değişik
versiyonları arasında ayrım yapılacaktır. Bu
şekilde liberalizmle olan karşıtlıklarının
yanında, farklı biçimleriyle komünteryenizmin kendi içinde de
zıtlıklar keskinleşmektedir. Ancak genel olarak söylenebilir ki,
komünteryenizmin tasarlanmış hedefinin, topluluklaşmanın
insani gelişim için önemini vurguladıkları sürece
birleştirici liberalizme ve plüralizme yakınlığı
vardır[16].
Parg. 8.
4) Şu ana kadar anlatılanlardan, komünteryenizmin ağırlıklı olarak antropolojik ve
sosyal-teorik bir yapılanmaya sahip olduğu ortaya
çıkmaktadır. İnsani ortak yaşamın esaslarını
ve toplumsal organizasyon yapılarını açıklamakta, yani
devlet ve toplumun liberal bakış açısıyla
karşılaştırılması
yapıldığında daha çok bireysel sosyalleşme ve
toplumsallaşmada temellendiği görünmektedir. Komünteryenizm,
yalıtılmış birey ile merkezileşmiş siyasal
iktidar arasında aracılık yapar; bireysel öz gelişimi
zenginleştirip biçimlendiren ve devletten kaynaklanan engelleri ortadan
kaldıran şeyin esasen aracı yapılar ve yaşam biçimleri
olduğunu gösterir[17].
Komünteryen anlayışlar ve önerilerden, hemen devlete bunları güç
kullanarak gerçekleştirme yetkisi çıkmaz[18].
Aksine devlet ve toplum, insanların topluluklaşma sonrası temel
gereksinimleri karşılanacak biçimde yapılanmalıdır.
Bunu gerçekleştirmek için bekli istisna olarak güç kullanılması
gerekebilir[19],
ancak kural olanaklı kılma, idare etme ve koordinasyondur. Otto von Gierkenin ifadesiyle: Hukuk
düzeninin görevi daha çok dışsal ve içsel ortak yaşam için
gerekli hukuk kurallarını, toplumsal organizmanın maddi-manevi
yaşam biriminin ifadesi olarak tespit etmek, düzenlemek ve
geliştirmektir[20].
Sosyalleşmenin yaşam dünyasındaki önsel
kalıplarının anlaşılabilir olması gerekir; bu yapıları
devlet, kendilerini mümkün olduğunca özgürce geliştirecek ve sınırlarını
uyumlu biçimde çizecek ve koordinasyon saylayabilecek tarzda düzenlemelidir.
Şöyle de diyebiliriz; devlet ve hukuk içinde ancak anlamlı biçimde
gerçekleşebilecek sosyalleşme ve toplumsallaşmanın
ilkeleri, bir insan profilinden türetilebilir.
Parg. 9.
Nitekim Alman Anayasa Mahkemesi komünteryen insan profilini bu
yaklaşıma göre formüle etmektedir: Anayasanın insan profili
yalıtılmış, başına buyruk bireyin profili
değildir; Anayasa daha çok birey-toplum çelişkisini, kişinin öz
değerini zedelemeksizin, onun toplulukla olan ilişkisi ve
topluluğa olan bağlılığı anlamında karara
bağlamıştır[21].
Parg. 10.
Bu çerçevede teorilerinin komünteryen esaslarını
geliştiren yazarlar incelendiğinde[22],
yazarların teori varyantlarında farklı sınıflandırmalar
önerdikleri görülmektedir[23].
Burada yapılan sınıflandırma, tözcü
(substantialistic)/tutucu komünteryenizm, liberal komünteryenizm/komünteryen
liberalizm, son olarak da evrenselci/eşitlikçi komünteryenizm ile
liberalizm arasında ayrım yapar[24]. Her
üç varyant aydınlanma-sonrası, demokratik ve anayasaldır. Her
üçü de politik totalitarizme karşıdır ve bireye özgür karar alanı
ve temel hak garantisi tanırlar. Bu haliyle her üç komünteryenizm
versiyonu Alman Anayasa Mahkemesinin insan profili formülündeki[25]
gibi bireyin öz değerine saygı gösterir ve her üç versiyon da
liberaldir; tutucu varyant seçim özgürlüğüne az değer vermesine
rağmen yine de liberal olarak değerlendirilmektedir. Diğer iki
komünteryenizm varyantında bireysel iradenin önemi artmaktadır. Her
üç ekol her şeye rağmen liberalizm varyantı olarak değil de
komünteryenizm öğretisi olarak sunuluyorsa, bunun nedeni, daha önce ifade
edildiği gibi, bunlarda analizin ağırlık merkezinin -den
özgürlükte değil, bilakis özgürlüğün ereğinde ve -e özgürlükte bulunması ve bu
perspektifte toplulukların özel bir anlam kazanmasıdır. Özet
niteliğindeki bilgiler aşağıda tablo halinde
gösterilmiştir.
Parg. 11.
Komünteryenizmin Üç Versiyonu
|
I. Tözcü, tutucu
komünteryenizm |
II. Liberal komünteryenizm |
II. Evrenselci, eşitlikçi
komünteryenizm |
1. Antropoloji, İnsan
Profili |
Birey sıkı biçimde
toplulukla bütünleşmiş |
Birey çoğulcu
yaşam biçimlerine ihtiyaç duymakta |
Otonom birey, genel akli yeteneklilik |
2. Özgürlük anlayışı |
Topluluk içinde makul
yaşam sürdürme -ye özgürlük |
Topluluk içinde tatmin
ve özgürlük |
Topluluk -tan özgürlük yoluyla
tatmin |
3. Geleneksel yaşam
biçimlerinin yaşamın sürdürülmesindeki rolü |
Kurucu eğilimli; önceden
mevcut; ends prior to self |
Araçsaldan kurucuya kadar;
önceden mevcut veya sonradan sunulu |
Daha çok araçsal; seçim özgürlüğü
sunulmuş; self prior to ends |
4. Ahlak kavramı |
Geleneklerin, etik uygulamaların,
geleneksel ahlakın üstünlüğü |
Geleneksel ile refleksif
ve eleştirel ahlakın karşılıklı mücadelesi |
Refleksif ve
eleştirel ahlakın, geleneksel ahlaka üstünlüğü |
5. Ahlaki normların
meşruiyeti; principium dijudicationis |
olana, iyi ve adilin
somut cevherine dayanma; partiküler; iç perspektif; marjinal genelleştirme |
Tatmin yapıları
üzerinde olanın olması gerekene dayanması; partiküler ve
genel; içten dışa doğru; aşamalı genelleştirme |
Soyutlama, yöntemleştirme,
söylem yoluyla olması gerekene dayanma; dıştan içe
doğru; genişleyici genelleştirme |
6. Ahlaki normlara uyum;
principium executionisi sağlayıcı olarak |
Somut dayanışmacı
ilişkiye bağlılık |
Somut dayanışmacı
ilişkilerin içkinliği ve aşkınlığı |
Tüm insanların
aklına ve yetkinliğine çağrı |
7. Topluluk-Adalet
ilişkisi |
Topluluk adaleti ikame eder
ya da tanımlar |
Topluluk ve adalet dengede
tutulmalı |
Evrensel adalet partiküler
topluluğu ikame eder ya da ona üstünlük sağlar |
8. Kolektif hedefler-bireysel
haklar ilişkisi |
Kolektif hedeflerin önceliği |
Kolektif hedeflerle
bireysel hakların dengelenmesi |
Bireysel hakların üstünlüğü |
9. Kamusal genel yarar
anlayışı |
Birincil olarak geleneksel
yaşam biçimlerine saygı ve destek, ikincil olarak genel özgürlük ve
eşitlik hakları |
Özel yaşam biçimlerine
saygı ve desteklenmesiyle genel özgürlük ve eşitlik hakları arasında
denge |
Tüm insanlara ve gruplara
eşit oranda saygı duyulması ve desteklenmesi; yaşam
biçimleri karşısında tarafsızlık |
10.
Azınlıkların statüsü |
Çoğunluk statüsüne
ayrıcalık |
Tanınmak için
açık ve uygar mücadele |
Azınlık statüsüne
ayrıcalık |
11. İnsanların
birbirlerine karşı sorumluluğu |
Birincil olarak
ahlakın yakın dairesi |
Sorumluluğun dairesel
teorisi, ahlakın yakın dairesinden uzak dairesine
aşamalandırılmış biçimde |
Birincil olarak ahlakın
uzak dairesi |
12. Kişi kavramının
ağırlık merkezi |
Somut kişilik |
Somut kişilik ve soyut
hukuksal kişilik |
Soyut hukuksal
kişilik |
13. Politik entegrasyon,
istikrar sağlayıcı olan |
Tözcü uyuşum ve/veya
demokratik katılım |
Demokratik
katılım ve en azından kısmi tözcü uyuşum |
Demokratik
katılım ile eşit özgürlük ve eşitlik hakları |
Parg. 13.
Ancak bu, hiçbir seçim özgürlüğünün
olmadığı ya da geleneksel yaşam tarzlarının
dokunulmaz oldukları anlamına gelmemektedir. Bireysel kararlar
-kültürel ön verilere ve yargılara karşı olanları dahil-
kaçınılmaz olarak icra edilecektir ve bireylerin de buna
hakkının olması gerekir. İnsanlar yalnızca kültürün
bir ürünü değildirler, bilakis aynı zamanda kültürün
yaratıcısıdırlar. Ancak tutucu komünteryenizm bireysel
özgürlüğün abartılması konusunda uyarıda bulunmaktadır.
Sıklıkla önemli tercihler yapmak durumunda olan bireylerin,
özellikle, seçim yapılacak durumun karmaşık olduğu, her şeyin mümkün olduğu ya da
mümkün göründüğü durumlarda, işin içinden
çıkamadıkları az rastlanır bir durum değildir. Tutucu
komünteryenizm yaşam tarzları ve kurumlara ilişkin geleneksel
olan her şeyin mutlaka korunması gerektiği iddiasında
değildir. Ancak, uzun zaman kabul görmüş yerleşik kurumlarda ve
yaşam tarzlarında yine de bireysel aklın algılayabileceğinden
daha çok akla ve amaca uygunluğun bulunduğunu düşünmektedir[28].
Dolayısıyla bu teoriye göre, bir topluluğun profilinin
hızlı ve radikal değişimine ve iyi bir toplumun
planlanabilirliğine dönük abartılı düşüncelere
karşı dikkatli olunmalıdır.
Parg. 17.
Bunun bir çözüm olamayacağını biz
Almanlar Hitler döneminde öğrendik ve anayasaya yansıttık[31].
Radikal tasarımıyla dost-düşman anlayışı, bir aydınlanma
sonrası ve anayasal devlet teorisi olarak tutucu komünteryenizm
tarafından da önerilmemektedir. Bu teorinin söylemlerinden hareketle çıkarılacak
sonuç, bu teorinin, göçmen kabulüne ilişkin alanda katı bir
yaklaşım sergileyen, yerleşik halk ile göçmenlerin kültürleri
arasında uyuşuma dikkat eden; ayrıca entegrasyonu en azından
kısmi asimilasyonla birleştiren; son olarak bireysel kararlara
saygıya rağmen her şeyden önce hakim kültürü destekleyen bir
politika öngördüğüdür. Sonuçta tutucu komünteryen bir devlet dahi şu
anlayıştan kaçınamayacaktır: Bir devlet kendini ırk, sınıf
ve din kriterlerinden soyutlamalı ve birden fazla topluluğa yaşam
alanı tanımalıdır. Devlet birden fazla topluluk için bir
çerçeve topluluk oluşturmalı ve bir ailedeki ya da diğer
karmaşık olmayan homojen gruplardaki gibi, yalnızca tek bir
yaşam stili veya farklılaşmakla birlikte yine de birbirleriyle
uyuşabilen yaşam stilleri için alan sunmamalıdır. Demek ki
tutucu topluluk modelinin hatası, devleti karmaşık olmayan
homojen grupların yakın daire perspektifinden hareketle organize etme
eğiliminde olmasıdır.
Parg. 20.
Bu tür bir insan profili ve ahlak
anlayışının avantajı, her şeyden önce homojen bir
toplumdaki muhalifler sorununu ve topluluklar arasındaki
çatışmaları ele almasıdır. Ana ifade şudur:
çoğunluk veya güçlü olan egemenliği ele geçirememelidir, hakça bir dengenin
bulunması gerekir. Ancak bu denge yaşam tarzlarının özü ve
iç ahlakı tarafından sağlanamıyorsa, bu durumda
düşünüşün bir sonraki aşamasına geçilmelidir. Farklı
olandan ve farklılıktan soyutlanılacak ve bütün insanlar
eşit olarak merkeze insan geçecektir. Bu tür bir çıkarım
mantıksal ifade olarak inandırıcı olabilir belki, ancak
ahlak anlayışları gerçekliğinde pek ikna edici
değildir. Çünkü insan ve onun ahlakı ne kadar soyut olarak
belirlenirse, bu yöndeki ifadeler o kadar yüzeysel kalır; insanların
çoğunun sempatisinin, özeninin ve özverilerinin bağlı
olduğu sadakat ve dayanışmadan o derece
uzaklaşılır. Buna, ayrıca bu tür bir ahlak teorisinin
toplum biçimlerinin aşamalandırılmasına açıklama
getirememelerini de eklemek gerekir. Etiğin uzak dairesinde
karşılaşılan (somut olarak mülteci akımında ya da
sanal olarak her akşam televizyon karşısında izlenen haber
yayınlarında görüldüğü gibi) milyonlarca muhtaç genel insanın
gerçekte hepsi insandır ve belirli bir oranda gerçek bir özeni hak ederler;
ancak bu özen yükümü, muhtemel yardım ediciler açısından aile ya
da ulus gibi özel bağlılıklardan kaynaklanan ve somut
sorumluluklar doğuran somut sadakat ve bakim/özen yükümlerinden daha
azdır.
Parg. 22.
Komünteryenizmin bu tarzında insan olmak
insanlar arasındaki esas bağlayıcı niteliği
oluşturur; tüm diğer özellikler buna oranla önemsizdir[38].
Bu açıdan bakıldığında evrenselci komünteryenizmin
siyasal organizasyon konusunda mantıken, tüm insanların ve
grupların gerçektende eşit haklara ve dünya çapında gerçek
fırsat eşitliğine sahip olduğu bir dünya devletini
savunması gerekir. En azından bu teoriden tekil siyasal organizasyon
ifadesi olan ulusal devlete karşı güvensizliğin
çıktığını söylemek mümkündür. Ulusal devletin
baskı potansiyelini azaltmak için, evrenselci komünteryenizme göre
yalnızca hukuk devletine bağlılık ya da demokratik
yapılanma yetersizdir; ayrıca dünya çapında sosyal
sorumluluğa ve sınırların geniş oranda
kaldırılmasına gereksinim vardır. Bu
yaklaşımın tutarlı sonucu, politik koğuşturmaya
uğrayan ve kabul edilemez mağduriyetlere uğrayan tüm insanlara sınırsız
siyasal sığınma hakkı tanınması, ya da Anayasada
kendini gösteren insan ve Alman (vatandaş) hakları arasındaki
sınırlandırmanın kaldırılması[39],
veya Almanyada seçim hakkı için öngörülen vatandaşlık
koşulunu, çok uzun olmayan bir ikamet ile değiştirme çağrısı
yapılmasıdır.
Parg. 25.
b) Olayın bu yönünün sosyal yaşam ve karşılıklı sorumluluk
anlayışı üzerinde etkileri vardır: Sosyal yaşam,
tekil birey ve onun yakın dairesinden, yani hayat arkadaşı ve
ailesinden tüm olarak insanlığa, yani uzak dairesine kadar uzanan çok
sayıda sorumluluk dairesinden ve topluluk biçimlerinden oluşur. Bu
iki kutup arasında, burada belirtilen anahtar sözcüklerle ancak eksik
olarak tanımlanabilmiş çok sayıda başka yaşam ve
topluluk biçimleri varlık göstermektedir. Belirtilen her bir topluluğun
kendine özgü anlamı, avantaj ve dezavantaj ölçütleri, sorumlulukları
ve yapıları vardır. Başka bir anlatımla: Bu
toplulukların her birinde etiğin yakın ve uzak dairesine ilişkin
antinomları çok aşan ahlak ve adalet anlayışları vardır.
Parg. 26.
Bu çok çeşitli ahlak ve adalet
anlayışları arasındaki ilişkiyi tanımlamak
gerekirse, ortak merkezli daireler
şemasıyla başlamak daha iyi olur. En küçük dairede
etiğin yakın dairesi ele alınır; bu ise dalgalar
oluşturur ve birden fazla bağlantılar üzerinden en büyük daireye
ulaştıracak biçimde sonraki dairelere, bir bütün olarak insanlığa
götürür. Bunun yanında ortak merkezli daireyi enine kaplayan ve güçlü
kimlikler ve sadakatler sağlayan (ortak bir din ya da ortak bir meslek
gibi) özel aidiyet kriterleri vardır. Önemli olan, olağan durumda,
yakın dairedeki, yani daha özel topluluğun sorumluluğunun, uzak
dairedekinden yani daha genel olan topluluğunkinden daha büyük ve
anlamlı olmasıdır. İnsanların çoğu aileleri için
meslektaşlarından daha fazla özveri gösterirler. Almanyanın
batı eyaletleri, doğu eyaletleri için, orta ve batı Avrupadaki
diğer ülkelerden ve tabi ki diğer kıtalardan daha çok özveri
gösterirler[42].
Parg. 27.
Tüm bunlar şimdilik, insanların
çoğunun kendi ahlaki sorumluluklarını yakın ve uzak
sorumluluk dairelerinde nasıl algıladıklarına ilişkin
yöntem tanımlamalarıdır. Liberal komünteryenizm
açısından böyle olması iyi ve doğrudur da. Bu teori,
bireysel ve kolektif alanda karmaşık iyi ve adil yaşamın bütünsel
ve geniş anlayışına, yine bu alanda mevcut basamaklar,
bağlantılar ve ilişkilere önem verir. Desteği de modern
gelişim psikolojisinden alır. Bunlar gösteriyor ki, verme ve alma,
insani sorumluluklarımızın tarzı ve boyutu ilk önce
ebeveyn-çocuk-ilişkisi dairesinde öğrenilmektedir. Ahlaki düşünüş
spektrumu sonra adım adım daha büyük ilişki gruplarını
ve sözü edilen geleneksel ahlakı, yani belirli bir kültürde egemen olan,
bizde her şeyden önce Hıristiyanlık ya da sekülarizm
tarafından biçimlenmiş hümanizmi kapsamaya başlar. Ancak ahlaki
düşünüşün son basamağında geleneksel ahlaktan -insan
haklarına dayanmada kendini gösterdiği gibi- insanlık
ahlakına geçiş sağlanmış olur[43].
Parg. 28.
Liberal komünteryenizm açısından bu son
adım, yoksul ülkelere yapılan yardımda ya da
sığınma hakkında olduğu gibi, haklı olarak
maliyetli, ancak ahlaki açıdan zorunlu bir adımdır; çünkü
insanlık sorumluluğu, daha özel ve yakın sorumluluklara nazaran
daha sınırlı sorumluluklar getirmesine rağmen, önemli ve
meşru bir sorumluluktur. Burada liberal komünteryenizmin, genelleştirme
adımını ancak isteksiz ve marjinal bir biçimde atan tutucu
komünteryenizmden farklılığı kendini göstermektedir. Ancak
insanlık sorumluluğuna giden bu son adım, aynı zamanda
yakın ve spesifik sorumluluk dairesine dikkat edildiği ve ihlal
edilmediği sürece erişilebilecek olan oldukça tehlikeli ve
koşullara bağlı bir adımdır. Bir asimetri
oluşmamalı, bu adil olmaz. Bu nokta, dünya çapında acı
içinde ve muhtaç durumdaki tüm insanlar için, daha yoğun sorumluluklara
dönük bağıntıyı ihmal ederek ve yoksulluk ve
baskının (ya da tersine zenginlik ve özgürlüğe sahip
olmanın) nedenlerini
incelemeksizin çok hızlı ve düşüncesizce fedakarlıklara
çağrı yapan evrenselci-eşitlikçi komünteryenizmde yeteri kadar
dikkate alınmamaktadır[44].
Liberal komünteryenizme göre her iki görüş de tek yönlüdür. Esas önemli
olan, ilgili sosyalleşmelerin başarıya ulaşmış,
yakın daireden uzak daireye uzanan ve tüm aktiviteleri ve yaşam
alanlarını kapsayan bir basamaklar
ya da alanlar teorisi tasarımıdır[45].
Liberal komünteryenizme göre, ancak böyle karmaşık bir teori
yardımıyla sosyal adalet ve insani tatmin, bihakkın söz konusu
edilebilir.
Parg. 30.
Eğer bu kriterler anayasa hukuku
alanını anlamlı bir şekilde belirliyorsa, bu durumda bir
sonraki adımda, en iyi anayasa
teorisine karar vermek için hangi kriterlerin kullanılması
gerektiği üzerinde düşünülmesi gerekir. Bunun için şu test
önerilmektedir: en iyi anayasa teorisi, anayasanın en çok ya da en önemli
normlarını ele alan ve birbirleriyle ilişkilendiren, yani
onları birbirleriyle olan ilişkileri içinde anlamlandıran ve
onlara dayanak sağlayabilen teoridir. Hiçbir anayasa teorisi bir taraftan
anayasanın tüm normlarını ele alıp meşruluğunu
sağlayamayacaktır; modern anayasalar bunun için önemli önemsiz bir
yığın uzlaşılarla doludur. Diğer taraftan da
hiçbir anayasa teorisi, yalnızca daha az
konuyu veya daha az önemli konuları
ele aldığı için en iyi anayasa teorisi olamayacaktır. Bu
dar ya da geniş çerçevede en iyi anayasa teorisi konumunu kazanmayı
hedefleyen bir çok anayasa teorisi vardır[47].
Burada ele aldığımız anayasa teorileri üç komünteryenizm
türüyle sınırlıdır. Aşağıdaki açıklamalarda,
liberal komünteryen yaklaşımın en iyi komünteryen anayasa
teorisini sunduğu ve bunun Alman anayasasında açık olarak
ifadesini bulduğu tezi savunulmaktadır.
Parg. 36.
Bu açıdan anayasaya
baktığımızda[54] iç
ayrım eyaletlerin kurulmasında ve belediyeler için
bağımsız yönetim garantisi öngörülmesinde kendini göstermektedir;
yasama, yürütme ve yargı erkleri
ayrımı federal düzlemin altında değil, içinde
konuşlanmıştır. Bu iç ayrım hem merkezi devlet eliyle
siyasal tiranlığı önleyecek, hem de -örneğin Alman
anayasasının Md. 29/1 1. ve 2. cümlelerinde açıkça gösterdiği
gibi- ilgili ödevin en uygun devlet organınca daha etkin bir biçimde
yerine getirilmesini sağlayacak ve kolektif kimlikleri destekleyecektir.
Anayasanın bu maddesi uyarınca federal ülke federe devletler
arasında öyle bölümlenecektir ki, eyaletler kendilerine yüklenen ödevleri
kendi büyüklüklerine ve güçlerine göre etkin bir biçimde
gerçekleştireceklerdir. Bu bağlamda hemşehrilik
bağlılıkları, tarihsel ve kültürel ilişkiler, ekonomik
amaçsallık ile çevre düzenlemesinin ve eyalet planlamasının
gerekleri göz önüne alınacaktır[55].
Parg. 38.
Bununla aynı zamanda Avrupa Topluluğunun kendini oluşturan devletlere oranla bir
zayıflığı dile getirilmiş olur: Ulus devlette,
federal devlet biçimlenmesi ve demokratik
sorumluluk ilişkileri önemli ölçüde açık ve yalın
olmasına karşın, bu durum Avrupa Birliğinde pek söz konusu
değildir. Genellikle, kimin tam olarak ne için sorumlu olduğu
belirsizdir; hoşa gitmeyen kararlar, genellikle çok sert direniş
gösterilmesine karşın basarisiz kalındığı ve
Bakanlar Konseyindeki çoğunluğa mağlup olunduğu
iddialarıyla, ulusal politikacılar tarafından Brüksele mal
edilir. Bu eksikliklerin nasıl giderileceği
tartışmalıdır. Avrupa Parlamentosuna ve diğer Avrupa
Organlarına yasama çerçevesinde daha fazla karar alma yetkisi tanıma
bir çözüm yolu olarak gözükmektedir. Bu çözüme karşı komünteryenizmin
temel itirazı ise, Avrupa düzleminde bu kadar fazla karar yetkisinin
Avrupa Parlamentosuna yığılmasını gerektirecek, henüz
kendini yeterli düzeyde bu bağlamda tanımlayan bir halkın, bir
Avrupa ulusunun oluşmadığı yönündedir. Bu yaklaşım
Avrupa halklarının bu yönde gelişmesini reddetmemekte,
yalnızca devlet tarafından dayatılan bir Avrupa kimliğine
karşı durmaktadır[61].
Parg. 40.
Devletin açılımının bir
başka önemli rayı, Anayasanın 59/2. maddesinde düzenlenen ve
ilgili anlaşmaya onay kanunuyla yasal konum kazandıran uluslararası
sözleşmedir. Bu transformasyon rayı üzerinden bir yandan iç alandaki
demokratik onay/meşruiyet, diğer yandan da yetki ile
sorumluluğun belirliliği sağlanmış olmaktadır.
Hangi haklar ve ödevler uluslararası hukukça düzenlenebilir?
Komünteryenizm buna ilişkin ikna edici bir yanıt veremez, ancak
şu kesin ki: Sözü edilen, özgün, makul ve sorumluluk bilincine sahip bir
yaşam icrası için zorunlu olan insan hakları dairesinin
gerektirdiği durumda, demokratik ve anayasal devlet, evrensel ya da
bölgesel açıdan uygun olan insan hakları sözleşmelerini
imzalamak ve onlara katılmak amacıyla uluslararası sözleşme
hukuku rayını da kullanmalıdır. Almanya da ilgili
sözleşmelerin çoğunu onaylamak yoluyla bunu
gerçekleştirmiştir; bu ise anayasanın insan haklarına
ilişkin 1/2. maddesinin Almanyanın dış politikası
için bağlayıcı olan siyasal amacı olarak kabul
edildiği gerçeğine uymaktadır[63].
Parg. 42.
Diğer taraftan hangi hakların Almanlara
özgülendiği de göz önüne alınmalıdır. Meslek özgürlüğü ve Seçim
özgürlüğü örneklerinden hareket edilirse, bunların Almanyada
yaşayan yabancılar için apriori olarak düşünce ve kanaat
özgürlüğünden daha az önemli olduğu söylenemez.
Yabancıların birçoğu için Alman hakları belki daha
önemlidir! Anayasanın burada bir farklılık öngörmüş
olması, evrenselci komünteryenler için akla yatkın olmayacaktır.
Onlara göre tüm insanların temel ihtiyaçlarının eşit muamelesi
ve eşit değerlendirilmesi gerekir. Tutucu ya da liberal komünteryen
için bu farklılığın bir anlamı vardır: Seçim
özgürlüğü ülkenin tasa ve kıvancı ile kurucu bir ilişkiye
sahiptir; bu nedenle bu hak vatandaşlık statüsüne bağlanmıştır.
Bu çok istisnai olarak, anavatan ve onun anayasası tarafından temsil
edilen evrensel değerlerin varlığına rağmen, (tüm
dünya ülkeleri için değil) kendi anavatanın korunması için canını ortaya koyma sonucunu
doğuran Askerlik ödevi için
de geçerlidir[65].
Bu tür dar ve zengin sonuçları olan ilişkiler için, o halde
insanların bireysel gereksinimlerinden daha fazlası gerekir. Seçim
hakkı ve vatandaşlık hakları (tutucu komünteryen
yaklaşıma göre) temel gereksinimlerin karşılanmasının
ön koşulu değildir, ya da (liberal komünteryen yaklaşıma göre)
yalnızca temel gereksinimlerin karşılanmasının ön koşulu
değil, ve en azından ülke ve onun vatandaşlarıyla olan
sıkı ilişkilerin de -öncelikli olmasalar bile- bir sonucudur.
Parg. 43.
Meslek seçme özgürlüğü için durum nedir? Bu
özgürlük, seçim özgürlüğü ve askerlik ödevindeki gibi ülkeyle ve onun
vatandaşlarıyla sıkı bir ilişkiyi öngörmemesine
rağmen, eğer anayasa çerçevesinde insan hakkı olarak kabul
edilseydi, yetersiz işyeri için yarışan yüksek sayıda
göçmen düşünüldüğünde, bunun ekonomik açıdan ağır
sonuçları olacaktı. Avrupa birleşmesi çerçevesinde AB-kökenli
yabancıların Almanyada çalışabiliyor olmaları
gerçeği[66]
bu öngörüye aykırı değil, tersine onu onaylamaktadır, çünkü
Avrupa Topluluğu üyeliğinin ekonomik koşulu, belirli bir ölçüde
denk ve -hukuksal açıdan olanaklı olmasına rağmen- fiili
olarak milyonlarca insanın alman iş piyasasına hücum etmelerine
yol açmayacak düzeyde benzer bir ekonomik durumun
varlığıdır.
Parg. 45.
Tutucu komünteryenler yalnızca
sığınma arayışı içinde olanların temel
gereksinimlerini göz önünde bulundurmazlar. Onlar, geleneksel topluluk biçimlerinin
devam ettirilmesi ve korunması ile sığınma kabul edecek
ülkelerin hakedilmiş refahı ve özgürlükçü oluşlarını,
dengelemeyi zorunlu kılıcı yarışan bir meşruiyet
noktası olarak görürler. Tutucu ve liberal komünteryen yaklaşıma
göre sığınmacı kaynağı toplulukların niçin
ekonomik ve siyasal açıdan kabul edilebilir koşullar
yaratmadıkları konusu dengelemede göz önünde bulundurulabilir. Tüm
bunlar, spesifik olduklarından kural olarak sığınmacı
kabul eden ülkelerin sorumluluklarından -sığınmacı kaynağı
ülkelerdeki acı ve haksızlığa aktif olarak katkı
sağlamadıkları sürece[68]-
daha çok dikkate alınması gereken (cezai değil) siyasal
sorumluluğa ilişkin konulardır. Bu yaklaşım,
komünteryenlerin sığınmacı adaylarına ya da ekonomik
nedenli göçmenlere hiç bir biçimde yardım etmeyecekleri sonucuna
götürmemelidir. Ancak tutucu komünteryenler yardımın açık bir
biçimde sınırlandırılmasına ve anayasada bir temel
haktan çok buna ilişkin kurumsal bir garantinin kabul edilmesine daha
fazla taraftar olurlar; onlar sığınmacıların kabulünde
kültürlerin uyuşmasına dikkat edebilir ve bu
yaklaşımın göz önünde bulundurulduğu dünya çapında bir
kabul sistemi için çaba gösterebilirler.
Parg. 46.
Liberal komünteryenler, hem her bir insanın
güvenli ve insan onuruna uygun bir yaşama dönük temel ihtiyaçları,
hem de potansiyel sığınmacı kabul edici ülkelerin sosyal,
ekonomik ve kültürel yararlarını gözeten denge
sağlayıcı bir düzenlemeyi tercih ederler. Böyle bir çözüm her
iki taraftaki meşru yararların geçerli olacağı bir durumu
ifade eder. Ancak bu yaklaşıma göre sınırsız bir
sığınma temel hakkı, ülkeye, bize yakın olanlar ile
sığınmacılar arasında sosyal edimlerin uygun ve
aşamalı bir biçimde dağıtımını tehdit edecek
kadar çok sığınmacının akın etmesine yol
açacağından, orantısız olması nedeniyle adil olmaz[69].
Anayasanın yeni 16a. Maddesinde 1993 yılında gerçeklesen ve
siyasal koğuşturmaya uğrayanların hukuksal taleplerini
ülkeye giriş rotalarına göre sınırlayan ve kabul
yükümlülüğünü duruma göre sınırdaş ülkelerle paylasan
sığınma temel hakkı değişikliği, anayasa teorisi
açısından değerlendirmek gerekirse, liberal-komünteryen temel
yaklaşımın bir ifadesidir. Bu değişiklik
sorumlulukları aşamalandırmakta ve sorumluluk tayinine
ilişkin daireler oluşturmaktadır. Bu düzenlemeyi desteklemek,
tutucu veya evrenselci yaklaşımla daraltıp genişletmek siyasal
işleyişe kalmıştır.
Parg. 49.
Her bir dinin karakterinin hesaba
katılmamasında ve din özgürlüğünün tüm dünyevi görüşleri
kapsamasında, son kanaatlerde birleşme/assoziation özgürlüğünün
anlamlı bir genişlemesi söz konusudur. Bu tarafsızlaşma bir
taraftan yeni çağın başlarındaki din
savaşlarından beri uygulanıp devletin dinsel konularda hakem
rolü oynamasına son veren modern devlet sekülerleşmesinin bir
ifadesidir. Dünyevi görüşlerin temel hak içinde kabul edilmesi ve
bunların dinlerle eşit kılınması ise diğer
taraftan, Avrupa tarihinde dinsel hümanizmanın yanında aynı
zamanda bizim etik-ahlaki tutumlarımızın ikinci
kaynağı olarak etik ve seküler hümanizmanın önemli bir
geleneğinin oluştuğu gerçeğinin bir ifadesidir.
Parg. 50.
Bu iki kök çatışabilir. Bunun deneysel
bir örneği Bayern devlet
okullarında haç bulundurulmasına ilişkin
tartışmadır[76].
Haç asılmasına ilişkin yönergede tarafsızlık
yükümlülüğünün ve negatif (dinsel) kanaat özgürlüğünün ihlali olup
olmadığı, anayasa mahkemesi ile komünteryen yaklaşım açısından,
haçın (din dersi dışındaki) genel derslerde aktif olarak
kullanılıp kullanılmadığı ve öğrenciler için
dinsel saygınlık aracı olarak uygulanıp uygulanmadığına
bağlıdır. Bu yönde bir uygulama varsa, bu tüm komünteryenizm
türleri açısından da kabul edilemezdir, çünkü yalnızca devlet
ile toplum değil, devlet ile kilise de birbirinden ayrılmak
zorundadır. Ancak haç derslerde aktif olarak kullanılmayıp,
diğer öğrencilerin ve dinsel- felsefi yaklaşımların
ayrımcılığa uğratılması veya
öğrencilerin biate zorlanması söz konusu olmaksızın,
yalnızca asli olarak belirleyici geleneğin hatırlanmasına hizmet ediyor ve belki
Hıristiyanlığın fazla belirgin olmayan bir biçimde
desteklenmesi sinyalini veriyorsa, durum farklılık gösterir. Böyle
bir durumda tutucu komünteryenler için din, ilgili ülkedeki halkın seküler
eğitim amacına dönük (dayanışma ve tolerans gibi) tutumunu
güçlendirdiğinden desteklenmesi arzu da edilir. Haçın, dinsel alana
yerleşik olanın ötesindeki genel değerlerle olan
ilişkisinin belirgin bir biçimde öne çıktığı ve bunun
sadece görünürde öne sürülmediği durumda, liberal komünteryen buna
katlanabilir ve bunda anayasaya aykırılık görmez. Liberal
komünteryen için, tüm dinsel sembollerin okul alanı dışına
çıkarılmasına ya da ilgili sembollerin tümünün
sınıflara konduğu bir yöntem de siyasal açıdan kabul
edilebilir bir durumdur. Evrenselci komünteryen ise yalnızca son çözümü
kabul edecektir, çünkü tüm nihai kanaatlerin mutlaka eşit biçimde muamele
görmesi için uğraşacak ve şüphe durumunda geleneksel ve tikel
dinlerin selektif desteklenmesini vesayet ve baskı olarak
değerlendirecektir.
Parg. 52.
Evrenselci komünteryen ise tam tersi bir
bakış açısına sahiptir. Buna göre özgür eş ve amaç
seçimi her şeyden üstün anayasal değerdir. Eğer evliliğin
amacı geleneksel olarak yaşam boyu sürmesi öngörülen yaşam ortaklığı
ise, en azından cinsiyet bakımından da özgürce eş seçimine
ve aynı cinsler arasında evliliğe izin verilmesi gerekir.
Parg. 53.
Liberal komünteryen ise kabul edilebilir bir orta
yol seçer: O, yaşam boyu sürmesi öngörülen yaşam
ortaklığının erkek ile erkek ve kadın ile kadın arasında
da olabileceğini kabul eder, ancak bu ortaklığa geleneksel evlilik
mührünü vurmaz. Bunun yerine sözleşmeye dayalı birliktelikleri örnek
verir ya da evlilik olarak nitelendirilmemekle birlikte bazı
açılardan evlilik sonuçlarına eşit kılınabilir bir
hukuksal kurum oluşturma çabası içine girebilir.
Parg. 55.
Komünteryen evrenselci buna farklı
yaklaşır: Ne kadar çok, cinsel de olsa, seçim özgürlüğü, o kadar
iyi[80]!
Cinselliğe ilişkin geleneksel ahlak anlayışlarına,
büyük bir olasılıkla azınlıkları baskı
altına aldığından dolayı şüpheyle bakma
eğilimi egemendir. Bu nedenle evrenselci komünteryen çağrı, çocuk
yetiştirme veya evlat edinme hakkı üzerinden evlilik birliği
kurma olanağından, rıza ile gerçekleştirilen
sadomazoşizm de dahil olmak üzere cinsel tutumlarda mümkün olan en
geniş seçim özgürlüğüne kadar, cinsel azınlıklar için
eksiksiz bir tanıma ve koruma biçiminde dile getirilir.
Parg. 56.
Her iki argümantasyon dizininde, eşcinsellik
olgusuna Almanyada cezai yaptırımdan hukuksal serbestliğe, 1969
dan başlayarak tam anlamıyla sosyal ve hukuksal tanınma ve özel
olarak desteklenme mücadelesine kadar uzanan, bir hukuksal reaksiyonlar
spektrumu kolaylıkla görülebilmektedir[81].
Mücadelenin son aşaması -yani olağan evlilikteki gibi
destekleme- son anayasa değişikliklerinde
tartışıldı, ancak sonuçta reddedildi; buna karşın
bazı ülke anayasalarında ise cinsel eğilim nedeniyle
ayrımcılık yasağının kapsamı
genişletilmiştir.
Parg. 57.
Liberal komünteryen için bu anayasal durum pekala
kabul edilebilir: Eşcinselliğin cezai yaptırıma
uğraması, orantısız olması nedeniyle genel
davranış özgürlüğünün ihlali anlamına gelir. Bunun
dışında kabul edilebilir bir dengenin bulunması yasa
koyucunun işidir. Önemli olan burada (1) cezalandırma/baskı, (2)
özgür bırakma/sınırlı hoşgörü ve (3) devlet
desteği/tam tanınma ve hoşgörü arasındaki
ayrımdır. Cezalandırma, emir ve zor uygulaması her bir
liberal için, önemli, kanıtlanabilir, -belki de- doğrudan bir zarar
oluşması durumunda ancak kabul edilebilir. Bu tür bir zararın
onaya dayalı eşcinsellik uygulamasında doğduğunu iddia
etmek mümkün değildir. Bunu eğilimli büyüklerde serbest bırakmak
gerekir, ki bunun en ağır sınırı da sadomazoşizm
oluşturmaktadır: Bireysel yaşam icrası niteliğinde
olduğundan devletin kesin tarafsızlığını öngören
evrenselci komünteryen için de serbestlik esastır; o tutarlı olarak
aynı zamanda tam anlamıyla hukuksal tanıma için çaba gösterir.
Onun kural koyma ilkesi: büyüklerin rızayla yaptıkları gibi,
anything goes (her şey mübahtır). Liberal komünteryen bunu
abartılı görmektedir: O, kişisel gelişim özgürlüğünün,
yaşanabilir ve geliştirilebilir cinsellik biçimlerinin kabul edilebilirlik
çerçevesinde kalıp kalmadığını inceler ve olumsuz
tespit durumunda ise cezai yaptırımsızlık ile eksiksiz
tanıma arasında mesafeyi belirginleştirir[82].
Parg. 58.
Diğer bir toplumsal ve hukuksal
tartışma alanı ise, eşcinselliğin okul derslerinde
nasıl ele alınacağı sorusudur. Liberal komünteryen burada
karşıt görüş gruplarının dengelenmesi anlamında
en azından sınırlı bir hoşgörüyü savunur.
Eşcinsel çiftlerin evlat edinme hakları konusunda ise arabulucu bir
pozisyon bulmak oldukça zordur: Eşcinsellik ya gayri ahlaki ve
zararlı bir olgu olarak görülmez, bu durumda evlat edinme istemi için
çocuk sağlığının korunması ve desteklenmesinin
bilinen koşulları aranır. Ya da gayri ahlaki ve
sağlıksız olarak değerlendirilir, bu durumda ise devlet
böyle bir zararı çocuk sağlığı için yasaklama yolunu
seçer, aksi taktirde eşcinsel çiftler kendi yaşam
tarzlarını çocukların yanında savunacaklardır ve böyle
bir eğitim ise çocukları gerçekten de eşcinselliğe sürükler[83].
Parg. 59.
Her halükarda, tutucu ve liberal komünteryenlerin
cinsel eğilim kriterinin temel haklara ilişkin bir
ayrımcılık yasağı olarak anayasaya
alınmasına niçin karşı oldukları açığa
kavuşmaktadır: Böyle bir ayrımcılık yasağı
genel olarak yukarıdaki açılım spektrumunu düzler/ortadan
kaldırır. Böylece ilke olarak, geleneksel evliliğin
(eşcinsel evliliğe karşın) desteklenmesi; bunun sonucu
olarak geleneksel tek evlilik ilkesi; özellikle eğitim alanında
eşcinsel ilişkiler konusunda sınırlı hoşgörü ile
eksiksiz tanıma arasındaki ayrım; aşırı cinsellik
biçimlerine karşı devlet mesafesi koyma olanağı
kalmayacaktır. Anayasanın temel haklar bölümünde
vatandaşların olası en geniş entegrasyonunu
sağlaması gerektiği kabul edilirse; ve yine adı geçen
noktalarda önemli bir azınlığın hatta belki bir
çoğunluğun kişiliği geliştirme hakkı ve liberal
hoşgörü esasından ödün vermeksizin ayrım yapmak istediği
hesaba katılırsa, bu sonuca, daha somut ve belirgin bir ayrışma
sağladığından Anayasanın 3/1 maddesinde öngörülen
eşit muamele zorunluluğu yoluyla da ulaşılabilir. Bu yaklaşım,
şeffaf keyfilik denetiminden de öte, alan ve müdahale
yoğunluğuna göre derecelenmiş bir orantılılık ve
rasyonellik denetimini mümkün kılmaktadır[84].
Parg. 61.
Evrenselci komünteryenizmin -tüm yaşam
biçimlerine saygı ve tüm insanların yarar ve gereksinimlerinin
dikkate alınması biçimindeki[87]-
iki unsurundan saygı momentinin
tüm birey ve gruplar tarafından paylaşılmayan tekil yaşam
biçimleri üzerindeki devlet müdahalesini reddettiği gerçeği dikkate
alındığında, bir önceki kısım
tartışmalarının tarafsız liberalizm, liberal
komünteryenizme karşı başlığı altında da
sürdürülebileceği görülür[88]. Tarafsız
liberalizme, yalnızca adalet sorunlarının devlet tarafından
düzenlenebileceği anlayışı temel oluşturmaktadır;
ona göre devletin, çok kültürlü bir toplumda neyin daha nadir olarak
gerçekleşeceğine ilişkin toplumun tüm üyelerini
kapsayıcı bir uyuşum olmadığı sürece hiç bir
yaşam biçimini yargılamaması gerekir. Başka bir
anlatımla: Adil olanın ölçütleri, -bireysel yaşam icrası
planlarında olduğu gibi- tartışmalı iyi
yargılarına önceliklidir. Yaşam planlarında geri
dönüşü olmayan bir çoğulculuk egemen olduğundan, devletin
maksimum bireysel seçim özgürlüğünü garanti etmesi gerekir; bu tarafsız
liberal bakış açısından yaşam şanslarının
adil dağılımının temel gereğidir. Özel bir
kişilik ve siyasal bir aracı/taraftar rolleri arasında
ayrım yapmak vatandaş için önem kazanmaktadır[89].
Özel yada toplumsal alanda, bağlanma, sosyalleşme ya da bunların
aksine bir eylemsizlik bireyin iradesine kalmıştır. Siyasal
alanda tüm vatandaşlar kendi özel kişiliklerinden
soyutlanmalıdırlar, çünkü bu yönleri üzerinde kural olarak genel bir
konsensüs sağlama olanağı yoktur. Farklı yaşayışa
sahip olanlar başkalarının yaşam alanlarına müdahale
edip doğrudan zarar vermediği sürece, yalnızca, bu
farklılıkları görme, kabul etme ve tüm kişiler, gruplar ve
yaşam biçimlerine güvence sağlama öncülleri konsensüs sağlama
yeteneğine sahiptir.
Parg. 62.
Liberal komünteryenler bir taraftan özel ve
toplumsal kişilik gelişimi ile diğer taraftan siyasal
katılım ve yetkiler arasında da ayrım yapar; kültür dairemizde
bireysel gelişim, haklı olarak anayasanın özgürlük
haklarında da ifadesini bulan önemli bir değerdir. Demek ki
tarafsız liberalizm ile liberal komünteryenizm çoğu durumda aynı
sonuca götürürler. Bununla birlikte önceki bölümlerde verilen örnekler, sosyal
ve anayasal teoride olduğu gibi sözü edilen anayasa kuralları ve
onların temel anlayışlarında çok anlamlı
farkların bulunduğunu göstermektedir.
Parg. 63. Bu farkların nedeni, liberal komünteryenler için seçim özgürlüğünün önemli ancak mutlak bir değer olmaması; ayrıca iyi ve adilin farklı olması, ancak kesin olarak ayrılmamasıdır. Liberal komünteryenler birbirinden tamamen bağımsız iki parçadan oluşan iki-dünya-teorisini savunmazlar. Bunun yerine başarılı kişilik gelişimi ile sosyal ve siyasal angajman için real koşul oluşturan sosyalleşme biçimlerinin olup olmadığını, varsa ne oranda olduğunu araştırırlar. Bu tür biçimler, geleneksel evlilik ve ailedeki ya da Hıristiyan ve seküler hümanizm veya benimsenmiş bir anayasadaki gibi partikülerleşmiş biçimlerde bulunduğu sürece saygı ve koruma gerektiren bir kültür ve hukuk varlığı olarak kabul edilirler. Bu, diğer yargıların dışlanması hatta yasa dışılığa itilmesi anlamına gelmez. Doğrudan doğruya ve etkili bir biçimde bireysel bir hukuki pozisyona müdahale edilmediği sürece (ki bu çoğunluk ve geleneksel pozisyonları için de geçerlidir), zayıf-liberal bir toplumda dahi bunlara tahammül edilmesi ve hukuksal açıdan onay verilmesi gerekir. Ancak Anayasanın, herkes onaylamasa bile, birlikte yaşamın belirleyici ve önemli biçimlerine vurgu yapabilmesi ve onları destekleyebilmesi anlamına geldiğini belirtmek gerekir. Bu ayrıca, siyasal bir topluluğun, kültürel değere sahip belirleyici formlarına etkin ve yıkıcı tehdit oluşturan kişilik gelişim biçimlerini reddedebileceği anlamına gelir. Çoğunluk ile azınlığın, gelenek ile yeniliğin kabul görmesini hedefleyen toplumsal ve siyasal mücadele, tutucu, evrenselci ve tarafsız liberal yaklaşımları da kapsar. Anayasada ve anayasal insan profilinde isabetli olarak yansımasını bulan liberal komünteryenizm, bu alternatif görüşlerin dengelenmesi ve tüm grupların entegrasyonunu sağlama çabası içindedir.
Atıf önerisi: Yazar Adı ve Soyadı,
e-akademi, Sayı, Tarih, Paragraf Numarası, İnternet Adresi
(http://www.e-akademi.org/...)
* Bu çeviri, yazarın AöR Band 123 (1998) s. 337-374 da Kommunitarismus
als Verfassungstheorie des Grundgesetzes adıyla yayınlanmış makalesinden, kendisinin
13.02.2002 ve yayınevinin de 21.02.2002 tarihli onaylarına
dayalı olarak gerçekleştirilmiştir.
** Atatürk Üniversitesi Erzincan Hukuk
Fakültesi, Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi.
[1] Örnek göstermek gerekirse, A. MacIntyre, After Virtue, A Study in
Moral Theory, 1981 (Almanca çevirisi AÇ: Der Verlust der Tugend. Zur
moralischen Krise in der Gegenwart, 1987); M.
Sandel, Liberalism and the Limits of Justice, 1982; M. Walzer, Spheres of Justice, A Defense of Pluralism and Equality,
1983 (AÇ: Sphären der Gerechtigkeit. Ein Plädoyer für Pluralität und Gleichheit, 1992); B. Barber, Strong Democracy. Participatory Politics for a New Age, 1984 (AÇ: Starke Demokratie. Über die Teilhabe am Politischen, 1994); R. Bellach, ve diğerleri, Habits of the Heart. Individualism and
Commitment in American Life, 1985
(AÇ: Gewohnheiten des Herzen. Individualismus und Gemeinsinn in der
amerikanischen Gesellschaft, 1987); A. Etzioni, The Moral Dimension. Toward a New Economics, 1988 (AÇ: Jenseits
des Egoismus-Prinzips. Ein neues Bild von Wirtschaft, Politik und Gesellschaft, 1994); Ch. Taylor, Sources
of the Self. The Making of the Modern Identity, 1989 (AÇ: Quellen des Selbst. Die Entstehung des
neuzeitlichen Identität, 1994); P. Selznick, The Moral
Commonwealth. Social Theory
and the Promise of Community,
1992; A. Etzioni, The Spirit of Community. Rights,
Responsibilities and the Communitarian Agenda, 1993 (AÇ: Die Entdeckung des Gemeinwesens. Ansprüche,
Verbindlichkeiten und das Programm des Kommunitarismus, 1995). Bu ve bunun dışındaki yazarlar
bu arada yayın ortaya koymaya devam etmektedirler. 1990dan beri bir
Komünteryenizm Dergisi de çıkmaktadır: The Responsive Community. Rights and Responsibilities.
[2] Krşl. örnek olarak: C.Zahlmann, Kommunitarismus in der Diskussion, 1992; A. Honneth, Hrsg., Kommunitarismus. Eine
Debatte über die moralischen Grundlagen der modernen Gesellschaft, 1993; M.
Brumlik/H. Brunkhorst, Hrsg., Gemeinschaft und Gerechtigkeit, 1993; G.
Frankenberg, Hrsg., auf der Suche nach der gerechten Gesellschaft, 1994; R. Forst, Kontext der Gerechtigkeit.
Politische Philosophie jenseits von Liberalismus und Kommunitarismus, 1994; W. Reese-Schäfer, Was ist
Kommunitarismus?, 1994; aynı yazar, Grenzgötter der Moral.
Der neuere europäisch-amerikanische Diskurs zur politischen Ethik, 1997; W. Kersting, Recht, Gerechtigkeit und
demokratische Tugend, 1997, Kap.
11-13. Bu konuya ilişkin diğer kaynaklar Forst,Reese-Schäfer ve Kerstinin
yazılarında detaylı bir biçimde bulunmaktadır. Basın
da Komünteryenizme ilişkin tartışmalara ilgi göstermeye
başladılar: İddialı pek çok gazete ve haftalık dergi
yeni (Gemeinsinn)e ilişkin makaleler yayınladılar.
[3] Amerikadaki komünteryenizm
tartışmalarını yeniden canlandıran asıl
entelektüel etken John Rawlsın
1971 yılında çıkardığı A Theory of Justice
adlı eseriydi (AÇ: Eine Theorie der Gerechtigkeit, 1975). Dipnot 1deki
eserlerin çoğu Rawlsin toplum sözleşmesi yapısını,
abartılı bireycilik, rasyonalizm ve yapısalcılıkla
suçlayan eleştirilerdir. Bu suçlamaların haklığına
burada değinilemeyecektir. Almanyadaki tartışmaların
gelişimine ilişkin olarak bkz. W. Reese-Schäfer, Die politische Rezeption des kommunitaristischen
Denkens in Deutschland, Politik und Zeitgeschichte 1996dan, B 36, s. 3 vd.
[4] Buna yönelik
karşılaştırma için çok önceden R. Nisbet, Community and Power, 1962 (İlk baskı 1953de
The Quest for Community. A
Study in the Ethics of Order and Freedom baslığı altında), s. VII vd. Kavramlarla aşırı
bireyleşmenin sonuçlarına ilişkin olarak: alienation from the past; alienation
from physical place ant nature; alienation from things; alienation from the
social bond that is, community.
[5] Krşl. G.W.F. Hegel, Grundlinien des Rechts, 1821; F. Tönnies, Gemeinschaft und
Gesellschaft. Grundbegriffe der Reinen Soziologie, 1887, Neudruck der 8.
Auflage von 1935, 1979; O. v. Gierke,
Das Wissen der menschlichen Verbände, 1902, Nachdruck 1954; F. Meinecke, Weltbürgertum und
Nationalstaat. Studien zur Genesis des deutschen Nationalstaates, 4. Aufl.
1917, Buch 1 Kap. 1; H. Plessner,
Grenzen der Gemeinschaft. Eine Kritik der sozialen Radikalismus, 1924; T. Litt, Individuum und Gemeinschaft, 2.
Auflage, 1926; E. Spranger,
Lebensformen. Geisteswissenschaftliche Psychologie und Ethik der
Persönlichkeit, 4. Auflage 1924; H.
Heller, Staatslehre, 1934 (burada
özellikle 2. Abschnitt, III); R.
Smend, Staatsrechtliche Abhandlungen, 1955, 2. Auflage 1968 (burada özellikle anayasa, anayasa hukuku ve
entegrasyon öğretisine ilişkin bölüm); A. Rüstow, Ortsbestimmung der Gegenwart, 1957.
Daha fazla bilgi için R. Zippelius, Allgemeine Staatslehre, 12. Auflage 1994, §§
4-7; Art. Gemeinschaft, Gesellschaft, in: Historisches Wörterbuch der Philosophie, Band 3, 1974, S. 239 vd., 456 vd.
[6] Krşl. M. Stolleis, Gemeinwohlformeln im nationalistischen Recht, 1974, s. 76 vd. Bu bağlamda 1974 tarihli Demokratik Alman Anayasasının
Md. 25/2 unutulmamalıdır: Demokratik Almanya Cumhuriyeti
halkın, sosyalist yurtseverlik ve enternasyonalizm ruhuna vakıf olan
ve ileri düzeyde genel ve özel eğitime sahip aydın ve armonik olarak
gelişmiş insanlardan oluşan bir topluma doğru ilerlemesini
sağlar.
[7] Bunun için yalnızca toplum
yararını her bir bireyin genel yararı olarak; kişisel
yararı da duruma göre genelde özgürlükle uyuşabilir olmayan bireysel
aktivite olarak algılamak gerekir.
[8] Buradan Dipnot 1 ve 2de adı geçen
yazarların kendilerini niçin komünteryen olarak tanımlamak
istemedikleri anlaşılmaktadır. Ancak hepsi komünteryenizmin az
sonra ele alınacak dört esas noktasına yakın
durmaktadırlar, ki bu da ideal-tipik bir sunum amacı için bir
sınıflandırmayı haklı göstermektedir. Krşl.
Dipnot 24.
[9] Yeşiller hareketi içinde çok tutulan
Eko-merkezcilik, insan-merkezci soruları da aşacak biçimde insan,
hayvan ve doğa arasındaki toplam ilişkiyi
araştırmaktadır. Bu tür genişletilmiş topluluk
kavramına ilişkin olarak bkz. K.P.
Sommermann, Staatsziele und Staatszielbestimmungen, 1997, s. 194.
[10] Krşl. örneğin Alman
anayasasının Md. 3/3, Md. 4/1.
[11] Krşl. örneğin Alman
anayasasının Md. 8, 9, 11, 12 ve 38 ile Alman Seçim
Yasasının Md. 12.
[12] Krşl. P. Selznick, The Idea of a Communitarian
Morality, California Law Review 75 (1987), s. 445, 454: A Communitarian morality
is not at its core a philosophy of liberation. The central value is not
freedom or independence but belonging, ve Nisbet (Dipnot 4), s. 269. Genuine freedom is not based upon
the negative psychology of release. Its roots are in positive acts of
dedications to ends and values. Freedom presupposed the autonomous existence of
values that men wish to be free follow and live up to.
[13] Bu negatif özgürlük için bkz. Hegel
(Dipnot 5), § 5. Totalitarizmin doğurduğu tehlike için bkz Nisbet (Dipnot 4), s. 255, 268.
[14] Krşl. Reese-Schäfer (Dipnot 3), s. 8: Günümüz Amerikan-Avrupa
komünteryenleri bu temel yaklaşımın demokrasi içi, hatta bir
bakıma liberalizm içi, yani topluluğa karşı bireylerin
haklarına saygı gösterici seklini biçimlendirmektedirler....
[15] Krşl. E.-W. Böckenförde, Erfolge und Grenzen der Aufklärung, Universitas
8 (1995), s. 720, 721: Aydınlanmanın hedefi yalnızca
insanın baskıdan değil, aynı zamanda verili (hukuksal ve
manevi) bağımlılıklardan kurtarılmasıydı,
halen de öyledir ... Aydınlanmanın sınırı
özgürlüğün nasılına ilişkin soruda kendini gösterir.
[16] Anayasal ya da birleştirici
liberalizm ile neopluralizm veya saf Plüralizmin bu biçimlerine ilişkin
olarak bkz. W. Brugger, Elemente verfassungsliberaler Grundrechtstheorie, JZ 1987, s. 833 vd.; aynı yazar, Radikaler und geläuterter Pluralismus, Der Staat 29 (1990), s. 497 vd.; aynı yazar, Theorie und Verfassung des Pluralismus. Zur
Legitimation des Grundgesetzes im Anschluß an Ernst Fraenkel, in: W.
Brugger, Hrsg., Legitimation des Grundgesetzes aus Sicht von
Rechtsphilosophie und Gesellschaftstheorie, 1996, s. 273 vd.
[17] Nisbet sürekli bu konuya işaret eder
(Dipnot 4) s. 265: freedom thrives in cultural diversity, in local and regional differentiation,
in associative pluralism, and, above all, in the diversification of power.
[18] Bkz. W. Kymlicka, Community, in:
R. Goodin/P. Pettit, Hrsg., A Companion to Contemporary Political
Philosophy, 1993, s. 366, 373.
[19] Şiddete yatkın grupların kavgalarını ayırmak
örneğinde olduğu gibi, krşl. Alman Anayasası Md. 8/1 ve
21/2.
[20] Gierke
(Dipnot 5), s. 27. Organizma kavramı Gierkede olduğu gibi burada da yalnızca
kıyasen kullanılmaktadır.
[21] BVerfGE (Alman Anayasa Mahkemesi) 4, 7, 15 vd. Yerleşik içtihat, krşl., BVerfGE 32,
98, 107 vd.; 33, 1, 10 vd.
[22] Krşl. Yukarıda Dipnot 1. Modern
komünteryenizm tartışmalarının öncülerine ilişkin bkz.
H. Brunkhorst, Demokratie als
Solidarität unter Fremden, Aus Politik und Zeitgeschichte 1996, B. 36, s. 21 vd.
[23] Nitekim Forst (Dipnot 2) Bölüm IIIde
[24] Bu ideal-tipik ayrıma ilişkin
detaylı bilgi için bkz. W.
Brugger, Zum Verhältnis von Neutralitätsliberalismus und liberalem
Kommunitarismus. Dargestellt am Streit über das Kreuz in der Schule, in: W. Brugger/S. Huster, Hrsg., Der Streit
um das Kreuz in der Schule. Zur weltanschaulich-religiösen Neutralität des Staates,
1998, s. 109 vd. İdeal-tipik
bir taslak söz konusu olduğundan, aşağıda ilgili
yazarlardan yapılan çeşitli alıntılar, önemli komüntarist
bir noktaya ilişkin bilgi olarak anlaşılmalıdır.
Alıntılanan eserin ya da yazarın tartışılan
komünteryenizm türüne ne oranda ait kabul edileceği, dikkatli okuyucuya
bırakılmalıdır.
[25] Yukarıda Dipnot 21.
[26] Amerikadaki tartışmalarda bu
konu self prior to its ends mi, yoksa ends prior to the self mi sorusu
aracılığıyla tartışılmaktadır.
[27] Bu noktaya A. Gehlen sürekli dikkat çekmektedir. Urmensch und Spätkultur, 4. Auflage 1997, Teil I: Institutionen. Krşl. yine P. Häberle, Die Wesensgehaltsgarantie des Art. 19, Abs. 2 GG, 3. Auflage 1983, S. 98; P.L. Berger u.a., Das Unbehagen in der Modernität, 1987, S. 74, 157 vd.
[28] F.A.
v. Hayek, Die Verfassung der Freiheit, 3. Auflage 1991, S. 65 vd., 69 vd. buna (Fransız, rasyonalist,
planlamacı özgürlük anlayışının aksine) İngiliz
özgürlük anlayışı der. Krşl. ayrıca Edmund Burkenin akıl
anlayışı, özel olarak Selznick
(Dipnot 1), S. 40 vd.
[29] Tönnies, (Dipnot 5), 1 Buch, § 9. Etiğin yakın dairesi ile uzak dairesi ayrımına ilişkin olarak bkz. W. Schulz, Philosophie in der veränderten Welt, 1972, S. 791 vd.
[30]
Krşl. C. Schmitt, Der Begriff
des Politischen, Text von 1932 mit einem Vorwort und drei Corollarien, 3.
Auflage der Ausgabe von 1963, 1991, S. 26 vd., 33: Dost, Düşman ve Savaş kavramları
gerçek anlamlarını, özellikle fiziksel öldürmeyle
ilişkilendirilme ve böyle algılanmaya devam edilme yoluyla
kazanırlar.
[31] Krşl. özellikle Dünya
barışına hizmet eden, Avrupanın eşit haklara sahip
bir üyesi bir Almanya tanımını yapan Başlangıç
kısmı ve Anayasanın 26. maddesinde öngörülen Taarruz Savaşı
Yasağı.
[32] Burada saf liberalizm veya homo
economicus faydacı tercihler liberalizmi, topluluk ve toplumlaşma
biçiminin temelini kurmaktadır. Krşl., G Dietze, Reiner Liberalismus, 1985; P. Koslowski, Gesellschaftliche Koordination, 1991; M. Baurmann, Der Markt der Tugend, 1996,
S. 130: Homo economicus için önemli olan, davranışının
somut tekil olayda menfaatleri ve istekleri için ne tür sonuçları
olduğudur ... kişisel menfaatlerini kendiliğinden başkaların
menfaatlerine ya da ahlak ve hukuk normlarına tabi kılmaz. Bu
teoriyi marjinal örnek olarak nitelendirdiysem, seçim özgürlüğüne azami
önem verilmesinin zorunlu olarak ekonomik liberalizmin üstünlüğü sonucunu
doğurmayacağı içindir. Metindeki açıklamaların
gösterdiği gibi, bu, güçlü sosyal devlet ve eşitlikçi gereklilikler öngören
etik liberalizmi de hedefleyebilir.
[33] R. Dworkin, Bürgerrechte Ernstgenommen, S. 299
vd. şöyle der: her meşru anayasa koymanın temeli ve kriteri, tüm
erkeklerin ve kadınların sahip olduğu insanın eşit
saygı ve riayet görme hakkıdır..., herkes bu hakka kökeni ya da
belirli nitelikleri nedeniyle veya kazancı ya da mükemmeliyeti
dolayısıyla değil, bilakis yalnızca plan yapma ve adalet
gerçekleştirme yeteneğine sahip insani varlıklar olmasından
dolayı sahiptir (S. 300). Eşit saygı görme tüm insanların
ve grupların yaşam tarzlarını kapsar, eşit riayet
aslında tüm insanların her çeşit gelişimlerine saygı
göstermek anlamına gelir.
Alıntılanan tercüme esasen biraz hatalıdır. Orijinal
metinde equal
concern and respect den söz
edilmektedir: Taking
Rights Seriously, 2. Auflage 1978, S. 180vd., 292.
[34] Krşl. E. Denninger, Menschenrechte und Grundgesetz, 1994, S. 46:
Dayanışma ... her şeyden önce ... öz ırk merkezcilikten
beslenen önyargıların aşılmasını
gerektirmektedir. R. Marx, Eine menschenrechtliche
Begründung des Asylrechts, 1984, S. 224 gelişmekte olan ülkeler hukukuna
karşı Avrupa merkezci piyasa mekanizmasının
savunulmasından söz etmektedir.
[35] Bu John
Rawlsin 1971 yılında A Theory of Justice adlı eserinde
önerdiği ve ardından Amerika'daki komünteryen
tartışmaları başlatan yöntemdir. Krşl. yukarıda
Dipnot 3. Ancak bu teorinin yine de komünteryenizm varyantlarından biri
olduğu gözden kaçırılmamalıdır, çünkü bu teori,
geniş çaplı toplumsal sorumlulukları temellendirebilmek için
somut olarak tanımlanmış -yani belirli genel insani- özelliklere
vurgu yapmaktadır.
[36] Krşl., E. Denninger (Dipnot 34), S. 39, ona göre adaletin gerçekleştirilmesi,
her türden azınlıklar için, Homoseksüeller, transseksüeller,
kısa ve uzun boylular, sosyal çeşitliliklerin ifade biçimleri (tek
başına eğiten, uzun süreli birlikte yaşam biçimleri) ya
da lokal kültürel çeşitlilik için ve aynı şekilde etnik, kültürel
ve dilsel azınlıklar için haklar gerektirmektedir. Denningerin yazısında
bazı doğu Avrupa anayasalarında bu konuya ilişkin
formülasyonlara da yer verilmektedir. Ne zaman azınlıklar listesi
tamamlanmış olacaktır? Verilen örnekler arasında
örneğin çelimsizler ve şişmanlar yer almamaktadır.
[37] J. Habermas, Vom pragmatischen, ethischen und moralischen Gebrauch der Vernunft, in: aynı
yazar, Erläuterungen zur Diskursethik, 1991, S. 100, 116 vd. Yine
krşl., M. Brumlik, Gerechtigkeit
zwischen der Generationen, 1995, S. 74: Adalet kavramı, her halükarda
bizim günlük konuşmalarımızdaki sezgilerimize göre, ancak ...
sıkı evrenselci bir şekilde tüm önemli nimetlerin tüm insanlar
arasında eşitçe paylaşılmasını garanti
ettiğinde gerçek anlamını korumuş olur.
[38] Krşl. Denninger, (Dipnot 34), S. 46: Dayanışma ne içeriksel ne
de kişisel sınırlar tanır; o tüm dünyayı
kuşatıcı ve tüm insanlarla ilgilidir....
[39] Krşl., yukarıda Dipnot 11.
[40] Bu tanımlamayı, komünteryenizm anlayışına (krşl. yukarıda Dipnotlar 1, 12, 16) esas itibariyle katıldığım P. Selznick, Kommunitaristischer Liberalismus, Der Staat 34 (1995), S. 487 vd.den aldım. Detaylı olarak liberalist komünteryenizmden söz edenlerden biri de B. Sutordur. Nationalbewusstsein und universale politischen Ethik, Aus Politik und Zeitgeschichte 1995, B 10, S. 3, 10. Örtülü olarak komünteryenizm her iki radikal varyantını birleştirmeye çaba gösteren tüm yazarları komünteryenizmin bu varyantına ait olarak kabul edebiliriz. Buna ilişkin bilgiler için bkz. Kerstin (Dipnot 2), S. 460 vd.
[41] Krşl., Max Weber, Gesammelte Aufsätze zur Wissenschaftslehre, 4. Auflage 1973, S. 451. Ayrıca Gierke (Dipnot 5), S. 33: Kültürel gelişimimizi gittikçe
ilerleyen bir farklılaşma ve entegrasyon süreci içinde yaratan
hukuksal düzene sahip sosyal organizma çeşitliliği sonsuz
çokluktadır. Büyük, küçük, oldukça karmaşık ve çok basit, güçlü
ve bağımlı, kadim ve arızi, köklü ve sermayeye dayalı,
çok yönlü ortak amaca adanmış veya tekil ideale veya ekonomik amaca
yönelik yapılar bunlar arasındadır.
[42] Bu kısa bilgiler, liberal
komünteryenizmin yaklaşımını karakterize eder, ancak tüm
önemli sosyalleşmelerin fenomenolojisini detaylı olarak sunamaz.
Ancak bu yaklaşım, yine de yakın ya da uzak daire üzerine
yoğunlaşmış tutucu ve evrenselci komünteryenizm yaklaşımlarından
sosyolojik ve etik olarak daha çok farklılaşmış olduğu
ortadadır. Brunkhorst (Dipnot 22), S. 23 komünteryenleri, Sosyolojileri
basittir. Yakın, orta ve uzak daireler. Hukuksal daireler, kültür
daireleri, dil daireleri: Dünya bir daireler Meclisi... biçiminde
suçladığında, belki bu biraz zarif formüle edilmiştir.
Ancak gerçekte yanlıştır bu, çünkü komünteryenler, kendi
sözcüklerinin anlamlandırdığı gibi, farklı alanlardan
ve bu şekilde karmaşık sosyolojilerden hareket ederler. Bunlar
ise, liberal komünteryenlerden farklı olarak normatif olarak yakın
veya uzak daireye sabitlendiğinde ancak basitleşir, hatta çok
basitleşir.
[43] Krşl., L. Kohlberg, Eine Neuinterpretation der Zusammenhänge zwischen der Moralentwicklung in der Kindheit und im Erwachsenenalter, in: R. Döbert u.a., Hrsg., Entwicklung de Ichs, 2. Auflage 1980, S. 225vd.; aynı yazar, u.a. Moral Stages: A Current Formulation and a Response to Critics, 1983, yine diğer gelişim teorisyenleri hakkında bilgi veren Selznick (Dipnot 1), Kap. 6.
[44] Krşl., Dipnot 33, 34, 37, 38deki alıntılar. Bu
yaklaşımın hatalarına yönelik detaylı açıklamalar
için Kersting (Dipnot 2), S. 490 vd.
[45] Krşl., örneğin Spranger (Dipnot
5), 1. Abschnitt, 6: Ichkreise und Gegenstandsdichten, aynı şekilde 2. und 3. Abschnitt.
104. sayfada Spranger tabakaların ... varoluş sürecine dahil
olmasından söz etmektedir, bu varoluş sürecinden yaşamın
rölyefi doğar. İşte bu komünteryen teorinin görevidir. Burada
alanlardan ya da tabakalardan söz ediliyorsa, bunu mecaz anlamda kabul etmek
gerekir, hacimsel nesneleştirici ayrım olarak değil.
[46] Meşruluk ve kimlik için önemli,
ancak riayet edilmeleri çok büyük olasılıkla siyasal süreç
tarafından sağlanan bazı noktaların anayasaya alınmak
zorunda olmadıklarını da kısaca belirtmek gerekir.
Vatandaşların çoğunluğunu ilgilendirdiğinden
dolayı siyasal partiler tarafından sahiplenip gözünüze
alınacağı düşünülen devletin maddi hedeflerini bu
bağlamda düşünebiliriz.
[47] Krşl., E. W. Böckenförde, Grundrechtstheorie und Grundrechtsinterpretation, NJW 1974, S. 1529 vd., yine aynı yazar, Staat, Verfassung, Demokratie, 1991, S. 115 vd.
[48]
Krşl. Dipnot 20.
[49] Carl Schmittin Dost-Düşman-Tezine
ilişkin olarak bkz. Dipnot 30.
[50] Krşl. I. Kant, Zum ewigen Frieden, Akademieausgabe Band VIII, S. 341,
367: Doğa, halkların birbirlerine
karışımını önlemek ve onları
farklılaştırmak için, karşılıklı nefret ve
savaş bahanesi eğilimlerini de barındırmasına
rağmen yine de gelişen kültürde ve insanların gittikçe artan
oranda ilkelerde uyuşmasında, barışa onay vermeye
yanaşmalarını sağlayan, tüm güçlerin azalması yoluyla
değil, bilakis bu güçlerin en coşkulu rekabeti içindeki dengesi
yoluyla ortaya çıkarılan ve emniyet altına alınan dillerin
ve dinlerin farklılığı biçimindeki iki aracı
kullanır.
[51] Krşl., Walzer, Sphären (Dipnot 1), S. 86: Bireyler söz konusu
olduğunda onların yaşam planları nasıl hesaba
katılacaksa, toplumların yaşam tarzları aynı
şekilde hesaba katılmalıdır. Siyasal biz-duygusunun neye
göre belirleneceği, önceden sabit değildir.
[52] Burada Smendin kişisel, fonksiyonel ve nesnel entegrasyonu yöntemi
akla gelebilir: (Dipnot 5), S. 476 vd., 484, ya da komünteryenler
tarafından sıkça vurgulanan, birden fazla üyeliklerin, belirli
alanlarda yarışmaya ve farklı olmaya rağmen, bireylerin
daha kapsamlı entegrasyonu için özel etkinliğe sahip bir araç olduğu
gerçeği hatırlanabilir. Krşl., M. Walzer, Lokale Kritik, globale Standards. Zwei Formen moralischer
Auseinandersetzung, 1996, s. 109: Kimlikler çeşitlenirse, tutkular
paylaşılır.
[53] C. Schmitt
yukarıda Dipnot 30daki eserinin 47. sayfasında devleti
barışa kavuşmuş, ülkesel olarak kendi içinde kapalı
ve yabancılar için geçilemez siyasal birlik olarak tanımlar. Bkz.
yine aynı yazar,
Verfassungslehre, 5. Auflage 1970, S. 49: Bu modern devlet egemendir,
egemenliği bölünemez; Kapalılık ve geçilemezlik
(Impermeabilität) özellikleri siyasal birliğin karakterinden
kaynaklanmaktadır. Bunun aksine bkz. Meinecke
(Dipnot 5), S. 13 vd., yeni Ulus Devletin özellikleri üzerine.
[54] Detaylı açıklama için bkz. J. Isensee/P. Kirchhofun Handbuch des Staatsrechts der Bundesrepublik Deutschland adli derlemesinin Cilt I (1987), IV (1990) ve VII (1992) §§ 26, 94-107, 172-183. Bilgilendirici bir özet için bkz. S. Hobe, Kooperationsoffene Verfassungsstaat, Der Staat (yakında yayınlanacak).
[55] İç erkler ayrımına ilişkin aynı yaklaşım için bkz. BVerfGE 68, 1, 86: Erkler ayrımı ... siyasal iktidarın ve sorumluluğun dağılımı ile iktidar sahiplerinin denetimine hizmet eder; aynı zamanda siyasal kararların alabildiğince doğru, yani organizasyonlarına, yapılarına fonksiyon ve işleyiş tarzlarına göre en uygun nitelikleri taşıyan organlar tarafından alınmasını hedefler, bütün olarak siyasal iktidarı ölçülü kılmayı amaçlar.
[56] Burada yalnızca özet olarak sunulan, siyasal iktidarın uluslararası hukuka kısmen geniş çaplı sayılabilecek bağlılığına rağmen devlet nihai yetkinlik ve meşruluk faktörü olarak kalmaya devam etmektedir. Bunu, supranasyonal açılıma olumlu yaklaşan yazarlar dahi vurgulamaktadır. Krşl. Hobe (Dipnot 54), Kısım IV; Brunkhorst (Dipnot 22), s. 26; J. Dellbrück, Die Konstitution des Friedens als Rechtsordnung, 1996, S. 30, 198 vd.
[57] Krşl., G.F. Schuppert, Zur Staatswerden Europas, Staatswissenschaften und Staatspraxis 1994, S. 35, 38 vd.
[58]
Krşl., A. Bleckmann,
Europarecht, 6. Auflage 1997, Rn. 26 vd. Barışın sağlanmasına, Avrupa Konseyi ülkelerini
birbirlerine bağlayan 1950 tarihli İnsan Haklar Avrupa
Sözleşmesini de dahil etmek mümkündür.
[59]
Krşl., D. Grimm, Braucht Europa
eine Verfassung? in: M. T. Tinnefeld ve diğerleri tarafından
derlenen, Informationsgesellschaft und Rechtskultur in Europa, 1995, s.
211 vd. Ve J. Habermasin tartışma değerlendirmesi, age. S. 231
vd.
[60] Krşl., bu bakımdan Alman
Anayasa Mahkemesinin Maastricht Kararının 8. kuralı, BVerfGE,
89, 155, 156: Birlik sözleşmesi -devlet olarak organize olmuş-
Avrupa halklarının gittikçe sıkılaşan birliğini
gerçekleştirmek üzere bir devletler konfederasyonu kurmaktadır
(AB-sözleşmesi Madde A), tek bir Avrupa ülkesi halkına dayanan bir
devlet değil.
[61] Bu düşünceler BVerfG-Maastricht
Kararının 1-4. kurallarına da temel oluşturmaktadır.
Krşl., Dipnot 59.
[62] İnsan hakları için bu
entegrasyon formülüne ilişkin olarak bkz., W. Brugger, Das Menschenbild der Menschenrechte, Jahrbuch für Recht
und Ethik 3 (1995), S. 121 vd.
[63] Detaylı bilgi için bkz., W. Brugger, Menschenwürde, Menschenrechte, Grundrechte, 1997, s. 10 vd.
[64] Krşl., Dipnot 11.
[65] Bu haliyle, Vatanseverlik kavramının
tanımının bir taraftan tutucu ve liberal komünteryenlerle,
diğer taraftan evrenselci komünteryenlerle liberaller arasındaki en
önemli farklılık unsurlarından biri olması hayretle
karşılanmamaktadır. Krşl., Selznick (Dipnot 1), s. 389 vd., ile Honnethin görüşleri (Dipnot 2), s. 15, 69, 84 vd., 116 vd.,
121 vd., 199 vd.
[66] Avrupa Topluluğu Sözleşmesinin
48 vd. maddeleri bu bakımdan Anayasanın 12. maddesinin (Meslek seçme
özgürlüğü, OC.) bir istisnasını oluşturmaktadır.
[67] Krşl., Marx, (Dipnot 34), s. 228: siyasal koğuşturmalarla
sosyal tehditler arasında hukuk-dogmatik bir ayrımın mümkün
olmayacağına ilişkin nerdeyse tüm siyasal güçler tarafından
desteklenen bir konsensüs vardır.
[68] Bu iddiayı çürütmek için,
eşitlikçi-evrenselci komünteryenler, zengin devletlerin kendileri
tarafından yönetilen dünya ekonomi yönetimi üzerinde yapısal güç
kullandıkları biçimindeki suçlamaya dayanırlar. Krşl., Marx (Dipnot 34), s. 67 vd., 224. Bu
suçlamada doğru ya da yanlış olan yön, -belirli bir öneme sahip
olsa bile- buna temel oluşturan düşüncenin daima isnat edilebilir
diğer etkenlerle birlikte değerlendirmek gerekir. çoğu devletler
belirli bir zamanda bir hiç ile karşı karşıya idiler.
Bazıları bir sonuca ulaştılar, diğerleri değil.
Birincileri refahı hakkıyla mi elde etmişlerdi? En azından
tamamen haksiz bir refah değil ve temel ihtiyaçlara dönük yeniden
dağıtıma tabi tutulacak yalın bir tasarruf
yığını olarak görülemez.
[69] Detaylı bilgi için bkz., W. Brugger, Für Schutz der Flüchtlinge gegen das Grundrecht auf Asyl!, JZ 1993, s. 119 vd.; aynı yazar, Menschenrechte von Flüchtlingen aus universalistischer und kommunitaristischer Sicht, ARSP 80 (1994), s. 318 vd.
[70] Krşl., Dipnot 21.
[71] İçsel baskılara ilişkin olarak bkz., M. Gruter/M. Rehbinder, Hrsg., Ablehnung, Meidung, Ausschluß. Multidisziplinäre Untersuchungen über die Kehrseite der Vergemeinschaftung, 1986; iyi düşüncelerle kabul edilmiş merkezi devlet erkinden kaynaklanan totaliter Tehlikeler için bkz., Nisbet (Dipnot 4, 13, 17).
[72] Krşl. Dipnot 41 ve Häberle, (Dipnot 27), s. 96da: liberal, devlet erkinin sınırlandırılmasına hedeflenmiş bir temel hak teorisinin, kendi özgün nesnel yapıları ve normlarıyla topluluk biçimlerini hesaba katan kurumsal temel hak teorisi yoluyla zorunlu tamamlanması üzerine: Tüm bu norm kompleksleri, devlet-birey (özgürlük-sınır) relasyonunun tek boyutlu solgun şemasına sokmaya çalışıldığında, doğal olmaktan çıkarlar.
[73]
Bunun yanında Anayasanın
9/3. maddesiyle örgütleşme hakkı, alman tarihinde özellikle tehdit
altında olan iş ve ekonomik koşullar alanlarındaki
toplumsal yarar algısı biçimini korumaktadır.
[74] Krşl. BVerfGE 50, 290, 353: Dernek
ve ortaklık kurma hakkı sağlama yoluyla 9/1. madde
Anayasanın demokratik ve hukuk devleti düzeninin kurucu bir ilkesini
güvence altına almaktadır: Özgür sosyal grup oluşturma
ilkesini.
[75]
Krşl. E. W. Böckenförde, Die Entstehung des Staates als Vorrang der Sekularization, in: aynı
yazar, Recht, Staat,
Freiheit, 2. Bası 1992, s. 92
vd. eseriyle şu çok alıntılanan ve yorumlanan cümle: Demokratik
ve seküler devlet, kendisinin garanti edemeyeceği koşullara
dayalı olarak yaşar. Bu onun özgürlükler için girdiği büyük
risktir (s. 112).
[76] Krşl. BVerfGE 93, 1 vd., 25 vd.
Anayasa Mahkemesinin çoğunluk oyunda olay açısından evrenselci
komünteryenizm pozisyonu savunulmakta, azınlık oyu ise ima yoluyla
liberal komünteryenizm yaklaşımını savunmaktadır.
Detaylı bilgi için bkz. Brugger
(Dipnot 24).
[77] Krşl. bir taraftan BVerfGE, NJW
1993, s. 3053 vd. ile diğer taraftan AG Frankfurt, NJW 1993, s. 940 vd.
[78] Krşl. R. Dworkin ve P.
Selznickin Law, Community, and Moral Reasoning konulu California Law Review 77 (1989), s. 475 vd.de çıkan çalışmaları. Ancak
orada kavramsal ayırıcı çizgiler Liberaller (buradaki evrenselci
komünteryenlere uymakta) ve (liberal) Komünteryenlerdir.
[79] Her iki noktada, tutucu komünteryenleri
de en azından sınırlı liberaller olarak denge kurmaya
zorlayan önemli adalet ve kişiliği geliştirme boyutları
geçerlilik kazanır.
[80] Amerika Birleşik Devletlerinde
geniş çaplı cinsel özgürlük anlayışı için mücadele
veren ve konuya, cinsel tercihi ayrımcılık yasağı
bağlamında değerlendiren bir anayasal düzenleme felsefesi kazandıran
Queer Theoryde bu cinsel tercih
genişlemesi özellikle dikkat çekicidir.
[81] Detaylı bilgi için bkz. J. Risse, Der verfassungsrechtliche Schutz der Homosexualität,
1998, s. 25 vd., 34 vd.
[82] Krşl., İHAMnin 17.2.1997
tarihli Laskey, Jaggard and Brown v. The United Kingdom kararı, Reports
1997 I, No. 29, s. 120 vd. ile Anything-goes-Tezinin
sınırlandırılmasına ilişkin olarak Selznick (Dipnot 78), s. 511 vd.
[83]
En azından bu noktanın son bilimsel incelemelerde şüpheli
olduğu ortaya çıkmıştır. Krşl. Risse, (Dipnot 81), s. 21 vd., 338 vd.
[84] Krşl. Risse (Dipnot 81), s. 151 vd.
[85]
Aksi yönde bkz. AG Frankfurt
(Dipnot 37) geleneksel ile eşcinsel evliliğin
eşit kılınmasına ilişkin çağrısında:
Toplumun muhtemelen büyük bir kesitinin aynı cinsler arasında
evlilik birliğinin oluşturulmasını etik olarak
yargılayan bir anlayışla reddetmesi ... önemli değildir.
Rasyonel açıdan temellendirilmesi mümkün olmayan bu tür
anlayışlar bir evlilik birliğinin kurulmasına engel
oluşturamazlar. Aynı biçimde eşcinsellik ile dış
cinsellik arasındaki her tür ayrımı apriori olarak irrasyonel
gören Rissenin (Dipnot 81)
yaklaşımı da tek yönlüdür.
[86] Bkz., Risse
(Dipnot 81), s. 77 vd.
[87] Krşl., Kısım III.2,
özellikle dipnot 33.
[88] Tarafsız liberalizm
savunanların arasında R.
Nickel, E. Denninger, R. Dworkin ve J.
Rawls sayabiliriz. Krşl., Dipnot 22, 33, 34, 36; J. Rawls, Die Idee des politischen Liberalismus. Makaleler1978-1989, 1992, buna
ilişkin güzel bir özet için S. Huster, Die religiös-weltanschauliche
Neutralität des Staates. Das Kreuz in der Schule aus liberaler Sicht, in: Brugger/Huster (Dipnot 24), s. 69 vd.
[89] Bu ayrıma zamanında Smendde değinmişti (Dipnot
5), s. 309 vd.