Son Güncelleme Tarihi 13.09.2004
 
EYLÜL 2004-SAYI 31

 

Makale:

 

 

Ekonomik ve Siyasal Kriterleri Gerçekleştirmeleri Bakımından, Avrupa Birliği`ne Yeni Katılacak Ülkeler ile Türkiye`nin Karşılaştırılması

 

Dr. phil. Ömer Şanlıoğlu*

 

Makalenin İngilizce Başlığı:

“A Comparison between Turkey and the New EU-Candidates with regard to the Implementation of the Economical and Political Criteria”

 

Makalenin Özeti:

Çalışmada, özellikle AB üyelik süreci halen devam etmekte olan Bulgaristan ve Romanya ile Türkiye`nin, ekonomik ve siyasal açılardan yeterlilikleri değerlendirilmektir.

Kopenhag siyasi kriterleri norm niteliğinde, objektif bir ölçü ortaya koymadığından, politik yorumlara açık bulunmaktadır. Böylece, herhangi bir aday ülkenin, siyasi kriterleri yerine getirip getirmediğinin tespit edilmesi de, yine siyasal otoriteye bırakılmaktadır. Türkiye, Romanya ve Bulgaristan hakkında yayımlanan 2003 İlerleme ve Strateji Raporları incelendiğinde, Romanya ve Bulgaristan için daha çok gerçekleştirilen reformların altı çizilirken, özellikle Türkiye`nin son bir yıl içinde yaptıklarından ziyade, yerine getiremediği yükümlülüklerinin dile getirildiği dikkat çekmektedir. Kopenhag ekonomik kriterleri ele alındığında ise, pazar şartlarına uyum yeteneği açısından, Türkiye`nin, Bulgaristan ve Romanya`dan daha geride olduğu söylenemez. Maastricht kriterlerini yerine getirme noktasında ise, üç ülkede de bir çok eksiklikler görülmektedir. Diğer ekonomik göstergelerin birlikte değerlendirilmesi halinde, Türkiye bazı noktalarda bu ülkelerden daha iyi bir durumdadır.

Türkiye`nin AB üyeliğine karşı çıkan ve muhalefette güçlenen Alman Hıristiyan Demokrat Partileri (CDU/CSU), Türkiye`nin üyeliğini iç politikada bir propaganda aracı olarak gündeme taşımaktadırlar. Almanya`nın karşı çıkacağı bir aday üyeliğin ise, kabul edilmesi oldukça zor görünmektedir. 2004 yılı Aralık ayında devlet ve hükümet başkanları zirvesinde, Türkiye`nin adaylık müzakerelerinin ileri bir tarihe atılma veya tamamen bir red ihtimalinin, hala az olmadığı unutulmamalıdır.

1. Giriş

Parg. 1.          Yüzyılın projesi olarakta nitelendirilen Avrupa Birliği (AB), neredeyse yarım asırlık bir entegrasyon süreci sonrasında günümüzdeki halini almıştır. Roma Sözleşmesi ile 1958 yılında temelleri atılan Birliğin üye sayısı, Mayıs 2004`ten itibaren 25`e ulaşmaktadır. Soğuk Savaş dönemi sonrası değişen şartlar çerçevesinde belirlenen, doğuya doğru genişleme stratejisi, Doğu Avrupa ülkelerini 10 yıllık bir süre sonrasında, tam üyelik konumuna getirmiştir. Aday üye ülkelerden Romanya ve Bulgaristan, öngörülen şartları yerine getirmeleri durumunda, tam üyelik için 2007 yılına tarih almışlardır. Türkiye`nin aday üyelik talebi ise, Kopenhag siyasal kriterlerini tam olarak yerine getiremediği gerekçesiyle, 2004 Aralık ayındaki görüşmelere ertelenmiştir. Son yıllarda yaşanan problemlere rağmen, bir çok ülkenin AB`ye üye olmak istemesi, Birliğin hala çekici ve önemli olduğunu göstermektedir.1

Parg. 2.          Çalışmanın başlıca amacı, AB üyelik süreci halen devam eden Bulgaristan ve Romanya ile Türkiye`nin, ekonomik ve siyasal açılardan yeterliliklerini değerlendirmektir. Ayrıca, 2004 yılı Mayıs ayında AB`ye katılmaları kesinleşen ülkelere de kısmen değinilmektedir. Bir çok olumlu göstergeye rağmen, Türkiye`nin AB aday üyelik müzakerelerinin, Aralık 2004 tarihinden itibaren nasıl bir seyir izleyeceği, tam manasıyla öngörülememektedir. AB`nin, Kopenhag siyasi kriterlerinin yerine getirilip getirilmediği konusundan, somut olarak ne anladığı ve hangi şartlarda bu kriterlerin yerine getirilmiş olacağı bütünüyle açık değildir.

Parg. 3.          Kopenhag siyasal kriterlerini her bir aday ülkenin hangi oranda yerine getirdiği konusu, literatürde incelenmiş olmakla birlikte, özellikle Bulgaristan, Romanya ve Türkiye`nin hem siyasal, hemde ekonomik alanlardaki gelişimleri karşılaştırmalı olarak oldukça az işlenmiştir. Çalışmada, öncelikle aday üye ülkelerin (Romanya, Bulgaristan ve Türkiye) ilgili siyasal kriterleri yerine getirmek için, aldıkları tedbirler ve gerçekleştirdikleri gelişmeler üzerinde durulmaktadır. Daha sonra, Kopenhag ekonomik kriterleri ve bunun yanında Maastricht uyum kriterleri (enflasyon oranları, bütçe açıkları, devlet borçlanmaları, faiz oranları ve kur istikrarı) açısından, aday ülkeler ve üyeliği kesinleşen ülkelerin ekonomik performansları değerlendirilmektedir. Bir sonraki bölümde ise, diğer başlıca ekonomik göstergeler, örneğin, nüfus büyüklükleri, büyüme ve işsizlik oranları, yabancı sermaye girişi gibi açılardan dikkate alınmaktadır. Aday ülkelerin yeterlilikleri, özellikle Türkiye ile AB arasında sürmekte olan üyelik konusundaki tartışmalar çerçevesinde incelenmeye çalışılmaktadır.

2. Kopenhag Siyasal Kriterleri Açısından Gelişmeler

Parg. 4.          Kopenhag kriterleri siyasal, ekonomik ve Topluluk müktesebatına uyum yeteneği olmak üzere, üç kısımdan oluşmaktadır. Siyasal kriterler, demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları, azınlık haklarına saygı ve korumayı garanti eden kurumların istikrarının sağlanmış olması alanlarını kapsamaktadır. Aday ülkelerin yerine getirmeleri gereken ekonomik kriterler ise, işleyen bir piyasa ekonomisinin varlığı ve AB içindeki rekabetin baskısı ve piyasa güçleri ile baş edebilme kapasitesidir. İlgili ülkenin üyelikten kaynaklanan yükümlülükleri üstlenebilme yeteneği, Kopenhag kriterlerinin sonuncusudur. Bu yükümlülükler, müktesebat olarak bilinen (Acquis communautaire) ve Birliğin amaçlarının uygulanabilmesi için kullanılan, hukuki ve kurumsal çerçeveyi ifade etmektedir (Europäischer Rat, 1993: 632). Kopenhag siyasal kriterlerinin yerine getirilmesi, AB`ye üyelik görüşmelerinin başlayabilmesi için, bir önkoşul niteliğini taşımaktadır (AB Sözleşmesi 6. Maddesi). Bu kriterleri yerine getiremeyen bir ülke ile, müzakere süreci başlatılmamaktadır.

Parg. 5.          İlk bakışta oldukça kesin ve açık hükümler içerdiği izlenimi yaratan Kopenhag kriterlerinin, daha yakından incelendiğinde, özellikle detayla ilgili noktalarda, yorum yapmaya müsait oldukları görülmektedir. AB üyesi ülkelerin dahi kendi aralarında, demokrasi, hukuk devleti, azınlık haklarının korunması gibi konularda, farklı düşüncelere sahip oldukları görülebilmektedir. Aday bir ülkenin, hangi koşullarda ve objektif olarak Kopenhag kriterlerini yerine getirmiş olacağı, yoruma açık bir nitelik taşımaktadır (Kramer, November 2002: 9). Böylece, herhangi bir aday ülkenin siyasal kriterleri yerine getirip getirmediğinin tespit edilmesi de, yine siyasal nitelikli olmaktadır.2

Parg. 6.          1996 yılında Gümrük Birliği`ni gerçekleştiren Türkiye`nin, AB ile ilişkileri, Helsinki Zirvesi`yle (Aralık 1999) oldukça önemli bir ivme kazanmış ve yeni bir döneme girilmiştir. Lüksemburg Zirvesi`nin (Aralık 1997) aksine, Helsinki`de Türkiye`yi dışlayıcı değil, teşvik edici bir uzlaşı metnine ulaşılmıştır. Helsinki kararlarında Türkiye lehine oluşan gelişmelerde, ekonomik, politik ve stratejik gerekçelerin, önemli bir rol oynadığı görülmektedir. Helsinki`de diğer adaylara uygulanan kriterler temelinde, Birliğe katılma amacı taşıyan bir aday ülke olarak değerlendirilen Türkiye ile Katılım Ortaklığı Belgesi imzalanmıştır.3 Gerçekleşebilir bir proje olarak, AB`nin Türkiye ile aday üyelik sürecini başlatması, önemli bir gelişmedir. Bu sürecin en önemli katkıları ise, ülkeyi siyasal, ekonomik ve idari anlamda yeniden yapılandırmak için, ortaya çıkardığı fırsat ve açılımlar noktasında olmaktadır. (Dağı, 2000: 25). Karşılaşılan bir çok zorluğa ve engele rağmen, Türkiye açısından da AB, bir çekim merkezi olma özelliğini halen devam ettirmektedir.4

Parg. 7.          Kopenhag siyasal kriterlerini yerine getirmesi bakımından, son yıllarda Bulgaristan`daki gelişmeler kısaca şu şekilde özetlenebilir: Bulgaristan`ın 2003 yılı sonu itibariyle siyasal kriterleri yerine getirdiğinin, Avrupa Komisyonu raporlarında özellikle altı çizilmektedir. İdari yapının modernleştirilmesiyle ilgili eylem planı çerçevesinde gerçekleştirilen gelişmeler olumlu bulunurken, etkin bir şekilde kamu hizmeti sunulması için, ilave bazı çabaların gerektiği belirtilmektedir. İnsan hakları ve temel özgürlükler konusundaki olumlu gelişmelerin sürdürüldüğü, rüşvet konusunun ise, halen Bulgaristan için bir problem olduğu ve bu noktada daha fazla çaba gösterilmesinin gerektiği bildirilmektedir. İltica hakkı, çocuk haklarının korunması, fırsat eşitliği ve ayrımcılığın giderilmesi konularında olumlu gelişmeler gözlenmiştir. Buna karşın, çocuk bakım evleri ve ruh hastalarının tedavi edildiği merkezlerde yeterince gelişme kaydedilemediği belirtilmektedir. Ayrıca, güvenlik kuvvetlerinin davranışlarında iyileştirmelerin gerektiği de ileri sürülmektedir (Europäische Kommission, 2003: 9). Burada dile getirilen eleştirilere rağmen, raporların bütünü incelendiğinde, Bulgaristan`daki gelişmelerin oldukça olumlu değerlendirildiği görülmektedir.

Parg. 8.          Yine Avrupa Komisyonu 2003 yılı raporlarında, Romanya`nın siyasal kriterleri yerine getirdiği belirtilmektedir. İdari ve hukuki alanlarda olumlu sayılacak bir çok yeni tedbirin yürürlüğe konulduğu, ama alınan önlemlerin uygulanması noktasında, dikkatli olunması istenmekte ve şeffaflık ilkesine uyularak, reformların uygulanmaya çalışılması tavsiye edilmektedir. Belli bir strateji çerçevesinde, Romanya`nın siyasal ve hukuki süreçlerini mutlaka reforme etmesi gerektiği belirtilmektedir. Reformları gerçekleştirme yönünde, siyasi iradenin mevcut olduğunun altı çizilirken, rüşvet olaylarının Romanya`da halen oldukça yaygın olduğu, ama insan hakları ve temel özgürlükler konusunda, olumlu gelişmelerin sürdürüldüğü dile getirilmektedir. Ayrımcılığın engellenmesi, çocuk ve azınlık haklarının korunması noktalarında önemli adımlar atıldığı bildirilmektedir. Güvenlik kuvvetlerinin modernizasyonu, fiziksel engellilerin karşılaştıkları problemlerin giderilmesi ve sosyal diyaloğun artırılması yönündeki çabalar, olumlu olarak değerlendirilmektedir (Europäische Kommission, 2003: 29-30). Romanya hakkında yapılan eleştirilerin daha fazla olmasına rağmen, olumlu gelişmelerin daha belirgin şekilde altının çizildiği dikkati çekmektedir.

Parg. 9.          Diğer adaylardan farklı olarak, siyasal kriterleri yerine getirme noktasında, AB ile Türkiye ilişkileri çok daha eski yıllara dayanmaktadır. Özellikle Helsinki Zirvesin`den sonra, Türkiye`nin Kopenhag kriterlerini yerine getirme yönünde, sürekli ilerlemeler kaydettiği gözlenmektedir. Avrupa Komisyonu raporlarında, siyasi kriterleri yerine getirme yolunda Türk hükümetinin, yasamayla ilgili reformları 2003 yılında kararlılıkla hızlandırdığı belirtilmekte ve uygulama ile ilgili konularda da, önemli adımlar atıldığı bildirilmektedir. Düşünce özgürlüğü, toplantı özgürlüğü, kültürel haklar, yargının bağımsızlığı ve asker-sivil ilişkileri noktalarında ise, hala bazı sorunların bulunduğu ve daha fazla çaba gösterilmesi gerektiği belirtilmektedir. Şiddet kullanmaksızın düşüncelerini ifade etmelerinden dolayı, tutuklu bulunan bir çok mahkumun serbest bırakılması ve işkence ile mücadele gibi konulardaki olumlu gelişmelere de vurgu yapılmaktadır (Europäische Kommission, 2003: 16 ve 35). AB sürecinde yakalanan bu ivmenin sürdürülmesi, kapsamlı çalışmaların sonuçlandırılması ve aday üyelik yönünde bir karar alınabilmesi için, 2004 kritik bir yıl olacaktır.

Parg. 10.      Türkiye`nin AB üyeliği yönünde kararlı olmasına rağmen, Avrupa Komisyonu, Türkiye`nin Kopenhag siyasi kriterlerini gerektiği şekilde yerine getiremediği görüşündedir. Siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel haklar için çerçeve koşulların tam manasıyla oluşmaması nedeniyle, bu konulardaki hakların, bütünüyle garanti edilemediği bildirilmekte ve uygulamanın önemli olduğunun altı çizilmektedir. Mevzuat ve uygulama arasındaki uyum için, daha çok çaba gösterilmesinin gerektiği bildirilmektedir. Türkiye`de yapılan reformların gerçek manada uygulanması ve bürokratik engelleri kaldırmak amacıyla kurulan Reformları İzleme Grubu, cesaret verici olarak nitelendirilmektedir (Europäische Kommission, 2003: 16-17 ve 34).

Parg. 11.      Kıbrıs konusunda ise, iki taraflı ortak bir devlet olarak Birliğe katılmanın tercih edileceği görüşü hakimdir. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan`ın geliştirdiği Kıbrıs çözüm planı, 2004 yılı Şubat ayı itibariyle müzakerelerin sürdürülmesi için, temel bir metin olarak kabul edilmiştir. Kıbrıs`ın tek ülke olarak AB`ye katılması, her iki taraf açısından da çeşitli yararlar sağlayacak, barış ve uzlaşmayı teşvik edecektir. Ayrıca, Kıbrıs`ta gerçekleştirilecek ortak bir çözüm, bölgede istikrara katkı sağlayacaktır. Avrupa Komisyonu`da çözüm için şartların, 1 Mayıs 2004 tarihinden önce, oldukça müsait olduğu şeklinde görüş bildirmiştir (Europäische Kommission, 2003: 5; Avrupa Komisyonu, 2003: 41-42). Kıbrıs konusunda ortak bir çözüm bulunamaması durumunun, Türkiye`nin AB yolundaki çabalarının önünde ciddi bir engel teşkil edebileceği, 2003 Strateji Belgesi`nde açıkça belirtilmiştir (Eropäische Kommission, 2003: 17 ve 21). Her ne kadar raporlarda Kıbrıs konusunda kullanılan ifadelerin bir ön koşul olmadığı, Avrupa Komisyonu yetkililerince belirtilmekte ve konunun siyasi bir mesaj olduğu vurgulanmakta ise de, 2003 yılı Strateji Belgesi`nde olduğu gibi, Kıbrıs meselesi herhangi bir resmi sonuç belgesinde böylesine açık bir şekilde yer almamıştır. Kıbrıs meselesini çözüm yönünde, 2004 Şubat ayı ortası itibariyle, oldukça önemli bir mesafe alındığı gözlenmektedir. Ulaşılacak bir çözüm, Türkiye`yi AB`ye daha da yakınlaştıracaktır.

Parg. 12.      Türkiye, Romanya ve Bulgaristan hakkında yayımlanan 2003 İlerleme ve Strateji Raporları`nda, özellikle Türkiye`nin son bir yıl içinde gerçekleştirdiği siyasal reformlardan ziyade, yerine getiremediği yükümlülüklerin altı çizilmektedir. Bulgaristan ve Romanya için ise, daha olumlu bir değerlendirme yapılmaktadır. Böylece, 2004 yılı Aralık ayında devlet ve hükümet başkanları zirvesinde, Türkiye`nin adaylık müzakerelerinin ileri bir tarihe atılma ihtimalinin hala az olmadığı görülmektedir. 2003 İlerleme Raporu`nda, tam üyelik müzakerelerinin başlatılması yönünde, Türkiye`nin Kopenhag kriterlerini hangi oranda gerçekleştirdiği konusunda, somut açıklamalar yapılmamıştır. Bunlara ek olarak, 2004 Aralık ayında 15 yerine 25 ülkeyle müzakereler yürütülecektir. Türkiye`nin üyelik müzakerelerinin, AB içerisinde halen sürmekte olan Avrupa Anayasası, karar alma süreçleri, AB bütçesinde kaynakların tahsisi, devlet borçlanmaları kriterinin 3 yıl süreyle ihlal edilmesi durumunda uygulanacak müeyyideler gibi bir çok önemli tartışma konusu arasında yapılacak olması da, ayrı bir zorluk olarak değerlendirilebilir.

Parg. 13.      Türkiye`nin yakın zamanda üye olmasını açıkça reddeden yada çekimser görünmeye çalışan, AB`li bazı parti ve politikacıların tutumu (Örneğin, Alman Hıristiyan Demokrat Partileri (CDU/CSU)), Türkiye`de kamuoyunda ve bazı politik çevrelerde (Örneğin, MHP, İşçi Partisi) AB`nin samimi olmadığı, çifte standart uyguladığı kanaatini uyandırmaktadır. Alman Hırıstiyan Demokrat Partileri, yaklaşmakta olan Haziran 2004 Avrupa Parlamentosu seçimleri için, Türkiye`nin aday üyeliğine karşı politikalarını somutlaştırmaya başlamıştır. Böylece, Türkiye`nin aday üyelik görüşmeleri, Almanya`da ülke içi popülist politikaların bir aracı haline gelmektedir. Alman Hıristiyan Demokratlar Türkiye`ye özel statülü bir ortaklık önermektedirler. Fransa ise, Türkiye`nin üyeliği yönünde daha çok çekimser bir tutum sergilemektedir. Almanya ve Fransa, Türkiye`nin üyeliğinden yana bir tavır koymadıkları taktirde, aday üyelik statüsü almanın oldukça zor olduğu bilinen bir gerçektir. AB`nin hiç bir zaman Türkiye`yi tam üyeliğe kabul etmeyeceği ve her seferinde yeni bir engel çıkaracağı iddiaları da, Türkiye`de oldukça yaygın bir görüştür. Katılım ortaklığı çerçevesinde yapılan yardımların yetersizliği, Türk-Yunan anlaşmazlıklarında AB`nin taraflı tutumu, yapısal reformları uygulamayı güçleştiren diğer faktörlerdir (Kramer, 2003a: 118-119).

Parg. 14.      Yukarıda belirtilen çeşitli gerekçeler, AB ile tam manasıyla bütünleşmenin kısa vadede gerçekleştirilmesinin zor olacağını ortaya koymaktadır. Bu nedenle, yapılması gereken, kısa dönemde mevcut ortaklık platformlarını ve hukuki kanalları kullanarak, sorunlara çözüm bulmaya gayret sarf edilmesidir.

3. Ekonomik Göstergelerin Karşılaştırılması

1. Kopenhag Ekonomik Kriterleri Açısından Gelişmeler

Parg. 15.      Kopenhag ekonomik kriterleri çoğu zaman, Avrupa Para Birliği`ne (APB) geçişte uyulması zorunlu Maastricht uyum kriterleri ile karıştırılmaktadır. Maastricht kriterlerinin AB`ye tam üye olduktan sonra gerçekleştirilmesi gerektiği, özellikle AB yetkilileri tarafından da vurgulanan bir husustur.

Parg. 16.      Kopenhag ekonomik kriterleri arasında belirtilen, işleyen bir piyasa ekonomisinin gerçekleştirilebilmesi konusunda, her şeyden önce serbest piyasa koşullarının oluşturulması, rekabetçi fiyatların geçerliliği, ticaretin liberasyonu, piyasaya giriş ve çıkış serbestisi, fiyat istikrarı, sürdürülebilir kamu finansmanı ve dış denge dahil, makro ekonomik istikrarın sağlanması gerekmektedir. Ayrıca, ekonomi politikalarının temel ilkeleri konusunda, toplumda kapsamlı bir uzlaşmanın yanında, tasarrufları üretime ve yatırımlara dönüştürecek, gelişmiş bir finans sektörünün varlığı gerekmektedir (Avrupa Komisyonu, 2003: 47 ve 52).

Parg. 17.      Kopenhag ekonomik kriterleri açısından bakıldığında, Bulgaristan`ın işleyen bir pazar ekonomisine sahip olduğu ve yapısal reformları gerçekleştirme konusunda, istikrarlı adımların atıldığı belirtilmektedir. Ekonomik reformların sürdürülmesi durumunda ve rekabet baskısı sonucu ortaya çıkabilecek problemlerle kısa vadede başedebilmek için, Bulgaristan ekonomisinin dayanıklı olacağı tahmin edilmektedir. Piyasa mekanizmasının iyi işlediği ve kaynak dağılımında etkinliğin sürekli düzeldiğinin de altı çizilmektedir. Mal ve emek piyasalarında akışkanlığın iyileştirilmesi de istenmektedir. Ekonomik birimlerin kararlarında hesaplanabilirlik ve istikrar için, idari ve hukuki sistemdeki etkinliğin artırılması ve özelleştirmelerin tamamlanmasının gerektiği ileri sürülmektedir (Europäische Kommission, 2003: 9; Europäische Kommission, 2003a: 39-40). Bazı eleştirilere rağmen, Avrupa Komisyonu ekonomik kriterler konusunda da Bulgaristan hakkında olumlu sayılabilecek bir tablo çizmektedir.

Parg. 18.      Romanya`da, işleyen bir pazar ekonomisinin varlığından sözedebilmek için, gerçekleştirilen olumlu adımların, kararlı bir şekilde sürdürülmesinin gerektiği Avrupa Komisyonu raporlarında vurgulanmaktadır. Romanya ekonomisinin, yakın bir gelecekte AB içerisindeki rekabet baskısına karşı direnç gösterebilmesi için, yapısal reformların etkili bir şekilde devam ettirilmesi istenmektedir. Makro ekonomik istikrarın sağlanması yönünde bazı adımların atıldığı bildirilmektedir. Özelleştirme ve kamu işletmelerinin yeniden yapılandırılmasının hızlandırıldığı, piyasaya giriş ve çıkış koşullarında bazı iyileşmelere rağmen, bazı engellerin de olduğu ileri sürülmektedir. Özellikle mali politikalar ile ücret politikalarında dikkatli olunması ve kamu harcamalarında yapılacak reformların öne alınması istenmektedir. Enerji, maden, ulaşım sektörlerindeki özelleştirmelerin öncelikle ele alınarak, mali disiplinin kamu işletmelerinde gerçekleştirilmesi tavsiye edilmektedir (Europäische Kommission, 2003: 10-11; Europäische Kommission, 2003b: 42-43). Romanya hakkında yapılan ekonomiyle ilgili eleştirilerin daha fazla olduğu göze çarpmaktadır.

Parg. 19.      Piyasa ekonomisinin işlemesi yönünde, Türkiye önemli adımlar gerçekleştirmiş, ama makro ekonomik dengesizlikler halen tam manasıyla giderilememiştir. Ülkede reel faizler ve işsizlik hala yüksek seviyelerdedir. Üretim düzeyinin 2001 yılında yaşanan ekonomik kriz öncesi seviyeleri aştığı, üretim artışında ise, temel nedenin ihracat artışı olduğu belirtilmektedir. Anti enflasyonist ekonomi programlarının devamı ile, istikrar artmış, yapısal reformlar ve piyasa ekonomisi koşullarının modernize edilmesi ve kurumsal alanlarda gelişmeler kaydedilmiştir. Özellikle bütçe disiplini, yeniden yapılanmalar ve bankacılık sektöründeki özelleştirmeler yoluyla, anti enflasyonist ve reformcu politikaların devam ettirilmesi gerekmektedir. Ayrıca, engellerin kaldırılarak, yabancı sermayenin teşvik edilmesi ve doğrudan yabancı sermaye girişi ile, ekonominin büyüme potansiyelinin artırılması istenmektedir (Europäische Kommission, 2003: 18).

Parg. 20.      Türkiye`nin AB müktesebatına uyumu hakkında yapılan ve 29 başlık altında toplanan değerlendirmelerde ise, malların serbest dolaşımı konusunda ilerlemelerin sınırlı olduğu, devlet tekelleri ile özel haklara sahip şirketler arasında uyum yönünde, daha fazla çaba gösterilmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Gümrük Birliği alanındaki mevzuat AB`ye büyük oranda uyumlu olmakla birlikte, halen Türkiye`nin tüm sorumluluklarını yerine getirmediği, daha bir çok eksiklerin olduğu, taklit ve korsan mallar ve serbest bölgeler ile ilgili mevzuatın uyumlu hale getirilmesi gerektiği ifade edilmektedir (Avrupa Komisyonu, 2003: 132-137; Europäische Kommission, 2003: 33-40).

Parg. 21.      Gümrük Birliği sonucu Türkiye, Birliğe yeni katılacak 10 üye ile Romanya ve Bulgaristan`dan çok daha ileri bir ölçüde, AB`ye ekonomik anlamda uyum sağlamış ve ortak politikalar geliştirmiştir. Buna rağmen, 2003 İlerleme Raporu`nda ortak ticaret politikasına ilişkin olarak, sınırlı gelişme kaydedildiği belirtilmektedir (Avrupa Komisyonu, 2003: 120). 2002 İlerleme Raporu`nda ise, ortak ticaret politikasına uyum açısından Türkiye`nin önemli ilerlemeler gerçekleştirdiği vurgulanmıştır (Avrupa Komisyonu, 2002: 112). Bu bağlamda unutulmaması gereken ise, Türkiye`nin üçüncü ülkelerle serbest ticaret anlaşmaları imzalanması noktasında, kendisinden kaynaklanmayan bazı sorunların olduğudur. Bu konularda AB`nin, Türkiye`yi olumlu bir şekilde desteklemesi gerekmektedir. Türkiye ile AB arasında ticari anlaşmazlıklara yol açan problemlerin ortadan kaldırılması, AB`den ciddi manada mali destek temini ile mümkün olabilecektir. Mevcut sorunların kısa sürede çözüme kavuşturulabilmesi için, AB`nin fazla yapıcı bir yaklaşım ortaya koymadığı gözlenmektedir.

Parg. 22.      Ayrıca AB, Türkiye`ye karşı Gümrük Birliği sürecinde 4-5 yıllık bir dönem zarfında, 2.5 milyar Euro`ya varan mali yardım yapma yükümlülüğünü yerine getirmemiş ve aynı şekilde, kurumsal alanda entegrasyonu kolaylaştırmak amacıyla öngörülen bazı tedbirleri almamıştır. Bu yükümlülüklerin yerine getirilememiş olmasının başlıca nedeni ise, Yunanistan`ın ve Avrupa Parlamentosu`nun muhalefetidir. Türkiye kendisine verilen taahhütlerin yerine getirilmesi konusunda ısrarlı olmaya devam etmektedir. Çünkü bu taahhütler, Gümrük Birliği Anlaşması paketinin bir parçasını teşkil etmekte ve yerine getirilmemeleri ilişkilerin dengesini bozmaktadır (TOBB, 2002b: 22).

3.2. Aday Ülkelerin Maastricht Kriterleri Açısından Değerlendirilmesi

Parg. 23.      Birliğe tam üye olunduktan sonra, eski ülkeler için geçerli olan haklar ve yükümlülükler, yeni üye ülkeler için de geçerli olacaktır. Avrupa Para Birliği`ne (Euro`ya) geçiş ise, ancak Maastricht uyum kriterlerinin gerçekleştirilmesi ile mümkün olabilecektir.5 Tablo 1, Birliğe 2004 Mayıs ayında tam üye olarak katılacak ülkeler (Malta hariç) ile, aday üye olan Bulgaristan, Romanya ve Türkiye`nin Maastricht uyum kriterlerini hangi oranda yerine getirdiklerini göstermektedir.

Parg. 24.      Enflasyon oranlarının 2002 yılında Türkiye (% 45) ve Romanya (% 22.5) hariç tek haneli rakamlar olduğu görülmektedir. Maastricht kriterleri açısından önemli sapmalar gösteren diğer ülkeler ise, Bulgaristan (% 5.8), Macaristan (% 5.2) ve Slovenya`dır (% 7.5). Türkiye`de, gerek nominal ve gerekse reel faizlerin oldukça yüksek olduğu söylenebilir. Tabli 1`de verilen kaynaklarda, Romanya faiz oranları hakkında bir bilgi mevcut değildir. Maastricht kriterleri açısından faiz oranları değerlendirildiği taktirde, gerekli şartlar yerine getirilememekle birlikte, Estonya (% 3.9) ve Letonya`nın (% 4.4) daha iyi durumda oldukları görülmektedir. Buna karşın, Slovenya (% 8.9) ve Slovakya (% 7.4) ile Macaristan (% 6.5) daha kötü durumdadırlar. Kur istikrarı açısından bakıldığında ise, öngörülen (% +/- 15) dalgalanma marjını 2002 yılında sadece Romanya ihlal etmiştir. Bu açıdan değerlendirildiğinde, TL`sındaki dalgalanmanın % 2.8 ile 2002 yılında olumlu bir seyir izlediği söylenebilir.

Tablo 1: Doğu Avrupa Ülkelerinin Ekonomik ve Parasal Birlik İçin

Gerekli Uyum Kriterlerini Yerine Getirme Oranları (%), 1999-2002

 

Enflasyon

Faizler

Kur

İstikrarı

Bütçe Açıkları

Devlet Borçları

1999

*2002

1999

2002

1999

2002

1999

*2002

1999

2002

Polonya

Slovakya

Slovenya

ÇekCumh.

Macaris.

Estonya

Letonya

Litvanya

Bulgaris.

Romanya

Türkiye**

7.3

10.5

6.2

2.1

10.0

3.3

2.4

0.8

2.6

45.3

64.9

1.9

3.3

7.5

1.4

5.2

3.6

2.0

0.4

5.8

22.5

45

9.7

...

...

7.0

8.8

...

...

...

9.3

...

78.4

5.6

7.4

8.9

4.3

6.5

3.9

4.4

5.9

5.7

...

50.4

2.1

1.3

4.6

-1.0

3.2

-0.1

-3.2

-8.5

-0.6

39.2

9.9

6.8

-3.5

3.7

-2.6

-5.4

0.0

7.6

-1.9

0.0

22.7

2.8

-2.0

-6.4

-2.2

-6.3

-5.2

-4.6

-3.9

-8.5

-1.0

-3.6

-19.0

-4.1

-7.2

-2.6

-3.9

-9.2

1.3

-3.0

-2.0

-0.6

-2.2

-10.0

43

30

26

15

60

7

11

28

94

31

67

48

34

31

23

50

5

14

28

57

29

95

Not: Faiz oranları 10 yıllık devlet tahvili faiz oranlarıdır (Bulgaristan ve Letonya için 5 yıllık bir dönem); Kur değişimleride ilgili aday ülkenin Euro`ya göre yıllık ortalama değişim oranını göstermektedir.

* Europäische Kommission (05.11.2003), Die Erweiterung fortsetzen, Strategiepapier und Bericht der europäischen Kommission über die Fortschritte Bulgariens, Rumäniens und der Türkei auf dem Weg zum Beitritt, Anhang 6, s. 47-48.

** Türkiye için veriler: Avrupa Komisyonu (2003), Türkiye`nin Katılım Yönünde İlerlemesi Üzerine 2003 İlerleme Raporu (Kasım 2003), s. 145-146.

Kaynak: Bank Für Internationalen Zahlungsausgleich (BIZ) (Juni 2003), 73. Jahresbericht, 1. April 2002 – 31. März 2003, Basel, s. 64.

 

Parg. 25.      Devlet bütçesinde 2002 yılındaki açıklar, bir çok aday ülkede oldukça ciddi sayılabilecek oranlarda seyretmektedir. Çek Cumhuriyeti (% -3.9), Polonya (% -4.1) ve özellikle Slovakya (% -7.2) ve Macaristan`da (% -9.2) bütçe açıkları yüksek düzeylerde gerçekleşmiştir. Bu olumsuz son gelişmeler daha çok yapısal olup, mevzuat değişikliklerinden dolayı ortaya çıkan sosyal yardımlardan (emeklilik ödemeleri vs.) ve kamu sektöründeki ücret artışlarından kaynaklanmaktadır. AB bağlamında gündeme getirilen yönetmelikler, örneğin, çevre koruma ile ilgili ek tedbirlerin ortaya çıkardığı masraflar da, bu açıklarda önemli bir rol oynamaktadır. Bazı ülkelerde bankacılık sektöründeki krizleri ortadan kaldırmak için, yeniden yapılandırma yoluna gidilmesi, harcamaları artıran bir başka faktör olmuştur. Baltık Devletleri, 1999 yılı sonrası Rusya kriziyle oluşan bütçe açıklarını konsolide etmişlerdir. Estonya ise, 2002 yılında bütçe fazlası vermiştir. Mevcut rakamlar itibariyle, Avrupa Para Birliği`ne katılmak yönünde, aday üyeler açısından en büyük problem, yüksek bütçe açıkları ile, bazı aday ülkelerde görülen yüksek enflasyon oranlarıdır. Orta vadeli (2 yıl) amaç ise, bütçe açıklarını Maastricht kriterlerinde öngörülen düzeye çekmektir. Para Birliği`ne % 5-6 oranlarında bütçe açıkları ile üye olunması halinde, merkez bankaları kısa dönem faiz oranlarını Euro bölgesi faizleri üzerinde tutmaya zorlayacaktır. Bu durum, kısa dönemli sermaye akımlarını cezbedecek ve böylece kurlardaki volatilite (dalgalanma) artacaktır (BIZ, 2003: 63-65; DB, Juli 2003: 21-26).

Parg. 26.      Devlet borçlarının GSYİH`ya oranı ise, olumlu olarak nitelendirilebilir. Yeni katılacak üye ülkelerle (% 46) eski üyelerin (% 47) borçlanma oranları ortalamasının karşılaştırılması durumunda (2001), birbirlerine oldukça yakın oldukları görülmektedir. Devlet harcamaları yapısının eski ve yeni üye ülkelerle karşılaştırılması durumunda, örneğin sosyal transferlerin ortalama oranları, eski ve yeni üyeler arasında çok önemli farklılıklar göstermemektedir. Ayrıca, alt yapı yatırımları için, AB tarafından yeni üyelere ayrılan ek kaynaklar da oldukça sınırlıdır (DB, Juli 2003: 33-34).

Parg. 27.      Türkiye ise, GSYİH`nın % 80`i (2002) oranında olan yüksek devlet borçlanmasını, kabul edilebilir seviyelere çekmeye çalışmaktadır. Bu oran, diğer tüm aday ülkelerin hepsinden ciddi anlamda yüksek bir düzeydedir. Son uygulanmakta olan ekonomik programla, devlet borçlanma oranını 2004 yılı sonuna kadar % 70 düzeyine indirmek hedeflenmiştir (BIZ, 2003: 63). 2003 yılı Aralık ayı verilerine göre, Türkiye`de enflasyon oranları % 19.3 ve yıllık bileşik faizlerde % 25`ler düzeyinde gerçekleşmiştir (TCMB, 2003: 22 ve 51). IMF desteğiyle son üç yıldır uygulanmakta olan ekonomik istikrar programında, dikkati çekecek olumlu gelişmeler gözlenmektedir. Fakat, Maastricht kriterlerini yerine getirmesi açısından, Türkiye`nin katetmesi gereken önemli bir mesafe daha bulunmaktadır. Son yıllarda Türkiye`nin gerçekleştirdiği olumlu ekonomik gelişmelerin, AB tarafından teşvik edilmesi durumunda, istikrarlı bir ortamın gerçekleştirilmesi daha kolay olacaktır.

Parg. 28.      Romanya ve Bulgaristan`ın ekonomik verilerinin Maastricht kriterleri açısından karşılaştırılması halinde (Tablo 1), bazı göstergelerde bu aday ülkelerin de yetersiz oldukları gözlenmektedir. Örneğin, Romanya`da 2002 yılı sonunda enflasyon oranı % 22.5, kur dalgalanmaları % 22.7 gibi oldukça yüksek düzeylerde gerçekleşmiştir. Romanya`nın 2002`de devlet borçlanma oranları (% 29) ve bütçe açıkları (% -2.2) olumlu bir düzeyde seyretmektedir. Bulgaristan`ın, her ne kadar enflasyon (% 5.8) ve faiz kriterleri (% 5.7) açısından sapmalar gösterse dahi, 2002 yılında bütçe açığı (% -0.6) ve devlet borçlanmalarını (% 57) olumlu bir düzeye çektiği gözlenmektedir.

3.3 Diğer Başlıca Ekonomik Göstergelerin Değerlendirilmesi

Parg. 29.      AB`ye yeni katılacak üye ülkelerin ekonomik performanslarını değerlendirmek için, Tablo 2`de 2002 yılı itibariyle bazı önemli ekonomik göstergeler yer almaktadır. Satın alma gücü paritesi ile, 15 AB üyesinin GSYİH ortalamaları endeksi 100 kabul edilmesi durumunda, Türkiye (% 23), Romanya (% 25), Bulgaristan`ın (% 25) ile, diğer yeni katılacak üye ülkelerden açık farkla geride kaldıkları görülmektedir. Bu kriter açısından, Türkiye ile Romanya ve Bulgaristan arasındaki farkın (% 2), çok önemli bir oranda olmadığı söylenebilir. Bazı ekonomik göstergelerde ise, Türkiye`nin bu iki aday ülkeden daha iyi durumda olduğu ileri sürülebilir. Örneğin, tarım sektörünün toplam istihdam içindeki payı Romanya`da % 37.7 iken, Türkiye`de ise % 33.2 düzeyindedir. Yine tarım sektörünün toplam brüt katma değer içindeki payına bakıldığında, Türkiye`nin (% 11.5), Bulgaristan (% 12.5) ile Romanya`dan (% 13.0) daha iyi durumda olduğu görülmektedir. Ayrıca, 2001 yılında yaşanan ekonomik krize rağmen, Birliğe aday ülkeler arasında Türkiye, 2002 yılında % 7.8 ile en yüksek büyüme oranını gerçekleştirmiştir. Bu oran, 2003 yılında % 5.4 düzeyinde olmuştur (TCMB, Aralık 2003: 6). İşsizlik oranları karşılaştırıldığında ise (hesaplamalardaki metod farklılıkları gözden kaçmamalıdır), Türkiye`nin (% 10.4), Bulgaristan (% 18.1), Letonya (% 12.8) Litvanya (% 13.1), Polanya (% 19.9) ve Slovakya`dan (% 18.6) daha iyi bir durumda olduğu gözlenmektedir. Yine Tablo 2 verilerine göre, Romanya`da işsizlik oranının (% 7.0) Türkiye`den daha iyi bir seviyede olduğu görülmektedir.

Tablo 2: Aday Ülkelerin Diğer Önemli Ekonomik Göstergeleri, 2002

Ülkeler

Nüfus, Milyon

GSYİH (Satınalma Gücü Paritesi ile

EU-15=100)

Büyüme%

Brüt Katma Değer yaratılmasın-da Tarım Sektörünün Payı, %

Tarım Sektörünün toplam istihdam içindeki payı, %

İşsizlik Oranları,

%

Bulgaristan

Kıbrıs

ÇekCumh.

Estonya

Macaristan

Letonya

Litvanya

Malta

Polonya

Romanya

Slovakya

Slovenya

Türkiye

7.9

0.8

10.2

1.4

10.2

2.4

3.5

0.4

38.2

21.8

5.4

2.0

69.6

25

72

60

42

57

35

39

*55

39

25

47

74

23

4.8

2.2

2.0

6.0

3.3

6.1

6.7

1.2

1.6

4.9

4.4

3.2

7.8

12.5

4.3

3.7

5.4

**4.3

4.7

7.1

2.8

3.1

13.0

4.5

**3.3

11.5

10.7

5.3

4.9

6.5

6.0

15.3

18.6

**2.3

19.6

37.7

6.6

9.7

33.2

18.1

3.8

7.3

9.1

5.6

12.8

13.1

7.4

19.9

7.0

18.6

6.0

10.4

* 1999 Yılı Değeri; ** 2001 Yılı Değeri

Kaynak: Europäische Kommission (05.11.2003), Die Erweiterung fortsetzen, Strategiepapier und Bericht der europäischen Kommission über die Fortschritte Bulgariens, Rumäniens und der Türkei auf dem Weg zum Beitritt, Anhang 6, s. 47-48.

Parg. 30.      AB üyesi ülkelerin aksine, aday ülkelerin bir çoğu 2002 yılında oldukça yüksek sayılabilecek büyüme oranları gerçekleştirmişlerdir. İlgili ülkelerde görülen yüksek oranlı işsizliğin baskısını hafifletmek için, yüksek büyüme oranları önümüzdeki yıllarda da sürdürülebilmelidir. AB üyesi ülkelerde ekonomik durgunluğun aşılamaması, yeni üyelerdeki büyümeyi tehlikeye sokabilecek ve ihracat oranlarına olumsuz yansımalar olabilecektir. Fakat, aday ülkelerdeki düşük üretim maliyetleri, özellikle AB ülkelerine yapılan ihracatı, daha uzunca bir dönem olumlu yönde etkilemeye devam edecektir. Yüksek ödemeler bilançosu açıkları ve bütçe açıkları, uzun dönemde büyümenin önemli oranda yurt içi talep sonucu gerçekleşmesini engellemektedir. Yeni katılacak üye ülkelerde açıkların finansmanı, önemli miktarda yabancı sermaye girişi ile karşılanmaktadır. Aşırı yüksek olmayan dış borçlar, ödemeler bilançosu açıklarında daha az problem yaratmıştır. Ayrıca, son dönemde iç talebin artmasını sağlayan, ülke içinde verilen kredilerdeki artışların, uzun vadede sürdürülebilmesi ise, oldukça zor görülmektedir (BIZ, 2003: 62-63; DB, Dezember 2002: 63).

Parg. 31.      Dış ticari ilişkiler, üyeliğe katılacak Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin çoğunluğu için, büyüme ve yeniden yapılanma sürecinde önemli bir dürtü fonksiyonu görmüştür. Polonya (% 30) ve Romanya (% 34) dışında, diğer ülkelerin ihracatlarının GSYİH`daki oranları % 50`nin üzerinde gerçekleşmiştir. Birliğe Mayıs 2004`te katılacak yeni ülkelerin, son dönemde yıllık ihracat oranlarını % 11 düzeyinde artırmaları dikkate değer bir başarıdır. Böylece yeni üyeler, dünya toplam ihracatı içindeki paylarını % 1.8`den (1990`lı yılların ortası), % 2.4`e (2002) çıkarmışlardır (DB, Dezember 2002: 55).

Parg. 32.      Doğum oranları, yeni üye ülkelerde (Kıbrıs ve Malta hariç) AB ortalamasının dahi altındadır. Genel olarak nüfus yapısı (ortalama genç nüfus yaşının daha düşük olması) şimdilik daha iyi olsa da, uzun vadeli eğilim nüfusun yaşlanması şeklinde olacaktır. Bazı üye ülkeler, emeklilik sigortasının yaş haddi dolayısıyla riske edilmemesi için, bir çok yapısal reformu gerçekleştirmektedirler (DB, Juli 2003: 33). Genç ve dinamik nüfus yapısıyla, aday ülkeler arasında Türkiye dikkati çekmektedir.

Parg. 33.      Tablo 3, AB`ye Mayıs 2004`te katılacak ülkeler ile (Malta ve Kıbrıs hariç), aday üyeler Bulgaristan ve Romanya ile Türkiye`ye 1997-2002 yılları arasında giren doğrudan yabancı sermaye yatırım miktarlarını göstermektedir. Oranlar, bu ülkelerin henüz üyelikleri kesinleşmeden bile, yabancı yatırımlar için bir cazibe merkezi olduklarını göstermektedir. Özellikle yabancı sermaye girişine kolaylık sağlayan özelleştirme stratejileri ve vergi kolaylıklarının, bu artışta önemli bir rol oynadığı bilinmektedir (iwd, Oktober 2003: 2).

Parg. 34.      Çek Cumhuriyeti`ne yapılan doğrudan yatırımların yıllar itibariyle ciddi artışlar göstermesi ve 2002 yılında 8.2 milyar Dolar düzeyine ulaşması, oldukça dikkat çekicidir. Bu ülkede, iwd verilerine göre, 1989 yılından beri kişi başına düşen toplam yabancı sermaye miktarı, 3400 ABD Doları ile en yüksek düzeyde gerçekleşmiştir. Ülke büyüklükleri dikkate alınmadan yapılacak bir değerlendirmede, Polonya`ya giren doğrudan yabancı sermaye miktarı da, özellikle 1999-2001 yılları arasında, dikkat çekecek düzeydedir (yıllık 6-8 milyar ABD Doları civarında). Slovakya, Slovenya ve Çek Cumhuriyeti`ne giren yabancı sermaye, bütçe açıklarının 2 ile 5 misli daha fazla olmuştur. Diğer aday üye ülkelerde ise, ortalama olarak açıkların % 60`ı yabancı doğrudan yatırımlarla finanse edilmiştir (BIZ, 2003: 60).

Tablo 3: Yeni Üye Ülkelerde Yıllar İtibariyle Gerçekleştirilen Doğrudan

  Yabancı Sermaye Yatırımları, 1997-2002, (Milyon ABD Doları)

 

1997

1998

1999

2000

2001

2002

Çek Cumhuriyeti

Macaristan

Estonya

Slovakya

Slovenya

Letonya

Litvanya

Polonya

Bulgaristan

Romanya

Türkiye*

1.275

1.741

130

84

303

515

328

3.041

507

1.267

805

3.591

1.555

574

374

221

303

921

4.966

537

2.079

940

6.234

1.720

222

701

59

331

478

6.348

789

1.025

783

4.943

1.123

324

2.058

71

400

375

8.171

1.003

1.051

982

4.820

2.255

343

1.460

371

151

439

6.928

641

1.154

3.266

8.226

598

185

4.007

1.790

388

714

3.700

430

1.080

585

*Türkiye için veriler: Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2003), Tablo 3.9, www.dpt.gov.tr (27.01.2004).

Kaynak: iwd (Informationsdienst des Instituts der deutschen Wirtschaft) (09.10.2003), „EU-Osterweiterung Investoren sind schon vor Ort“, Nr. 41, Jg. 29, Köln, s. 2.

Parg. 35.      Bulgaristan ve Romanya`ya giren toplam doğrudan yabancı sermaye oranları Türkiye ile karşılaştırıldığında, ciddi farklılıklar göstermemekle birlikte, ülke büyüklükleri ve nüfus oranları dikkate alındığında, yine de Türkiye`den bu konuda daha iyi oldukları görülmektedir. Bu veriler, Türkiye`ye yabancı sermaye girişini artırmak için, çalışmalara yeni bir ivme kazandırılması gerektiğini ortaya koymaktadır.6

4. Sonuç

Parg. 36.      AB standartlarında, tüm boyutlarıyla işleyen demokratik bir ortam, henüz Türkiye`de oluşmamıştır. Ama, bu tespit diğer aday ülkeler için de geçerlidir. Türkiye`ye aday üyelik için kesin bir tarih verilmemesi durumunda, AB sürecinde gerçekleştirilen reformların pratiğe geçirilmesi, engellerin ortadan kaldırılabilmesi ve demokratik yapının sağlamlaştırabilmesi oldukça zor görünmektedir. Ayrıca, yapılan hukuki nitelikli ortaklık anlaşmalarına istinaden ve AB`nin kendi inanılırlığı için, Türkiye`nin reform çabalarının desteklenmesi gerekmektedir. Bunlara ek olarak, Türkiye`ye verilecek bir AB aday üyeliği, bir çok noktadaki eksikliklerini ortadan kaldırabilmesi için, daha katı şartlara bağlanabilir.

Parg. 37.      Kopenhag ekonomik kriterleri ele alındığında, pazar şartlarına uyum yeteneği açısından, Türkiye`nin, Bulgaristan ve Romanya`dan daha geride olmadığı görülmektedir. Ayrıca, Maastricht kriterlerini yerine getirme noktasından bakıldığında, ekonomik istikrar programı çerçevesinde Türkiye`nin, enflasyon, faizler, devlet borçlanmaları oranlarındaki tüm yetersizliklere rağmen, gerçekleştirdiği iyileşmeler olumlu bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Diğer ekonomik göstergeler dikkate alınarak yapılacak bir değerlendirmede, Türkiye`nin, örneğin, tarımın toplam istihdam içindeki payının (% 33.2) Romanya`dan (% 37.7) daha iyi olduğu, işsizlik oranları ve büyüme performansları açısından, yine bu ülkelerden daha iyi veya başa baş gittiği söylenebilir. Bunlara ilave olarak, Türkiye`nin dinamik ve eğitimli genç nüfus yapısının da, olumlu yönde değerlendirilmesi gerekmektedir.

Parg. 38.      Yukarıda sayılan bazı olumlu faktörlerin yanında, Türkiye`nin 1996 yılından beri AB ile Gümrük Birliği`ni gerçekleştirdiği de gözden kaçmamalıdır. Aday üyelik statüsü almak konusunda Türkiye`nin, 2002 yılında tam üyelik müzakereleri için tarih alan Romanya ve Bulgaristan`daki siyasal ve ekonomik şartlardan, daha olumsuz bir aşamada olduğu söylenemez. Bu nedenle, Türkiye`ye verilecek bir “hayır cevabı”, tamamen siyasi nitelikli olacaktır. Ayrıca, aday üyeliğin kabul edilmesi durumunda ise, üyelik süreci ve sonrasında Türkiye tarafından yerine getirilmesi gereken ekonomik ve siyasal alanlarda, daha bir çok eksikliklerin olduğu ve bunların gerçekleştirilmesi için, ısrarla reformlara devam edilmesi gerektiği de unutulmamalıdır.

Kaynakça:

Avrupa Komisyonu (2002), Türkiye`nin Avrupa Birliği`ne Katılım Sürecine İlişkin 2002

Yılı İlerleme Raporu (Ekim 2002),

http://www.deltur.cec.eu.int/2002ILERLEMERAPORU-DPTtercume.doc

Avrupa Komisyonu (2003), Türkiye`nin Katılım Yönünde İlerlemesi Üzerine 2003 İlerleme

Raporu (Kasım 2003), http://www.deltur.cec.eu.int/g-duzenlirapor-1.html

Bahadır, Şefik Alp (Januar 2004), „Wahrung der Menschenrechte als Kriterium für den EU-

Beitritt der Türkei“, Petra Bendel, Thomas Fischer (Hrsg.), Menschen und

Bürgerrechte: Perspektiven der Regionen, Arbeitspapier Nr. 7, Erlangen, s. 471-492.

Bank Für Internationalen Zahlungsausgleich (BIZ) (Juni 2003), 73. Jahresbericht,

1. April 2002 – 31. März 2003, Basel.

Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı (14.01.2004), „AB Tarafından Hazırlanan 2003 Türkiye

İlerleme Raporu ve Strateji Belgesine İlişkin Genel Bir Değerlendirme“, www.foreigntrade.gov.tr

Dağı, İhsan D. (2000), „Avrupa Birliği ve Türkiye: Batılılaşmanın Neresindeyiz?“ Liberal

Düşünce, Cilt 5, Sayı 17, Ankara, s. 19-32.

Deutsche Bundesbank (DB) (2003), Geschäftsbericht 2002, Frankfurt a.M., s. 96-101.

Deutsche Bundesbank (DB) (Juli 2003), Monatsbericht, 55. Jahrgang, Nr. 7, Frankfurt a.M.

Deutsche Bundesbank (DB) (Dezember 2002), „Zur außenwirtschaftlichen Entwicklung der

mittel- und osteuropäischen Beitrittsländer“, Monatsbericht, 54. Jahrgang, Nr. 12,

Frankfurt a.M., s. 51-71.

Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2003), Tablo. 3.9,

www.dpt.gov.tr, (27.01.2004).

„Die Union lässt sich nicht unbegrenzt ausdehnen“ (Interview mit EU-Kommissionspräsident

Romano Prodi) (11.12.2002), in: Deutsche Bundesbank, Auszüge aus Presseartikeln,

Nr. 57, Frankfurt a.M., s. 14-15.

Europäische Kommission (2003), Die Erweiterung fortsetzen, Strategiepapier und Bericht der

europäischen Kommission über die Fortschritte Bulgariens, Rumäniens und der

Türkei auf dem Weg zum Beitritt, http://www.europa.eu.int (05.11.2003).

Europäische Kommission (2003a), Regelmäßiger Bericht 2003 über die Fortschritte Bulgariens

auf dem Weg zum Beitritt, http://www.europa.eu.int (05.11.2003).

Europäische Kommission (2003b), Regelmäßiger Bericht 2003 über die Fortschritte Rumäniens

auf dem Weg zum Beitritt, http://www.europa.eu.int (05.11.2003).

Europäischer Rat in Kopenhagen, 21. und 22. Juni 1993, Schlussfolgerungen des Vorsitzes,

Punkt 7. A) iii), in: Bulletin des Presse- und Informationsamts der Bundesregierung,

Bonn, (8.7.1993) 60.

„EU warnt vor überstürzten Euro-Beitritten“ (10.09.2003), in: Deutsche Bundesbank, Auszüge

aus Presseartikeln, Nr. 39, Frankfurt a.M., s. 16.

Inotai, András (16.04.2003), „Europa nach der Osterweiterung“, in: Deutsche Bundesbank,

Auszüge aus Presseartikeln, Nr. 18, Frankfurt a.M., s. 20-21.

iwd (Informationsdienst des Instituts der deutschen Wirtschaft) (09.10.2003),

„EU-Osterweiterung Investoren sind schon vor Ort“, Nr. 41, Jg. 29, Köln, s. 2.

Hüther, Michael; Junius Karsten (05.02.2003), „EZB und Osterweiterung: Kein Grund zur

Aufregung“, in: Deutsche Bundesbank, Auszüge aus Presseartikeln, Nr. 5, Frankfurt

a.M., s. 13-14.

Kramer, Heinz (August 2003), EU-kompatibel oder nicht? Zur Debatte um die Mitgliedschaft der

Türkei in der Europäischen Union, SWP-Studie, Berlin.

Kramer, Heinz (November 2002), Die Türkei und die Kopenhagener Kriterien – Die Europäische

Union vor der Entscheidung, SWP-Studie, Berlin.

Kramer, Heinz (2003a), „Türkiye`nin Avrupa Birliği`ne Adaylık Perspektifleri“, Harun

Gümrükçü (Editör), Küreselleşme ve Türkiye, İstanbul.

Merrill Lynch (5 January 2004), Turkey`s EU Quest – Will the EU ask Turkey to Dance next

December? www.ekonomistler.com (14.01.2004).

TOBB (Ağustos 2002a), Avrupa Birliği Nedir? Tarihsel Gelişim, Kurumsal

Yapı ve Genişleme Süreci, www.tobb.org.tr

TOBB (9 Nisan 2002b), Avrupa Birliğine Tam Üyeliğin Türk Ekonomisine

ve İş Dünyasına Etkileri, http://www.tobb.org.tr/abm/yayinlar.html

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) (Aralık 2003), Ekonomik Görünüm, Ankara.

„Was sind die Auswirkungen der EU-Osterweiterung?“ (03.09.2003), in:

Deutsche Bundesbank, Auszüge aus Presseartikeln, Nr. 38, Frankfurt a.M., s. 17-18.

 

 

Dipnotlar:

 



*   Erlangen-Nürnberg Üniversitesi, İktisadi Bilimler Enstitüsü, Almanya

 



1 Yeni üyelerin katılımıyla iç pazarın hacmi büyümekte, farklı ekonomik imkanlar ortaya çıkmaktadır. İşletmeler açısından ise, AB içinde ortak hukuki kurallar geçerli olmaktadır. Daha büyük, etkin ve rekabete açık bir pazarda, tüketiciler farklı malları satın almanın yanında, daha ucuz fiyatlardan da yararlanacaklardır. Sonuçta yatırımlar artmakta, yeni istihdam imkanları yaratılmış olmaktadır.

2 AB genişlemeden sorumlu sözcüsü Verheugen`in Alman Focus Dergisi`ne yaptığı söyleşide (5 Ocak 2004) Aralık 2004`te Türkiye`ye evet mi, yoksa hayır mı sorusuna cevaben şunları söylemektedir: “Türkiye`nin açık bir evet ile, kesin bir hayır arasında, ülkedeki gerçek durumu yansıtacak daha başka imkanların bulunmasına kendini hazırlaması akıllıca olur. Nihayet buna teknik bir mekanizma değil, üye devletlerin siyasi iradesi karar verecektir”.

3 Katılım Ortaklığı Belgesi aday ülkelerin AB üyeliğine hazırlanmaları için gerekli öncelikleri belirlemekte ve aynı zamanda bu çabaları için aday ülkelere sağlanacak mali destekleri, tek bir çatı altında toplamaktadır. Bu belge, zamanla gelişmeler doğrultusunda revize edilmektedir. Katılım öncesi stratejiler, AB tarafından hazırlanan bir yol haritası ve ilgili aday ülkeye destek unsurlardan oluşmaktadır. Türkiye`nin ilk Katılım Ortaklığı Belgesi, Mart 2001`de onaylanmıştır. Böylece, Türkiye`den gözden geçirilmiş Katılım Ortaklığı Belgesi temelinde, Topluluk müktesebatının üstlenilmesine ilişkin bir Ulusal Program hazırlaması beklenmiştir. Aralık 2002 tarihinde gerçekleştirilen Kopenhag Zirvesi`nde ise, Türkiye için katılım stratejisinin güçlendirilmesi kararlaştırılmıştır. Ulusal Program ise, önceliklerin yerine getirilmesi konusunda bir takvim içermekte ve aynı zamanda gerekli görülmesi ve mümkün olması hallerinde, tahsis edilecek insan ve mali kaynağa da yer vermektedir. Böylece Ulusal Program, Katılım Ortaklığı Belgesini tamamlamakta ve aynı zamanda Ulusal Program da gerektiğinde revize edilmektedir.

4 Türkiye Avrupa ilişkilerinde bir aşk-nefret paradoksu öteden beri süregelmektedir. Batı hem yakalanması istenen bir çağdır, hem de ülkeye, ülkenin bütünlüğüne ve kültürüne yönelik bir tehdit.... Hem ülkümüz, hem düşmanımız, hem benzemek istediğimiz, hem korktuğumuz bir dünya (Dağı, 2000: 29). 1963 tarihli Ortaklık Anlaşması`ndan beri, Türkiye AB ilişkileri bazen gelişerek, bazen geriye giderek, umut ve hayal kırıklıklarıyla dikkati çekmektedir.

5 Maastrciht kriterleri kısaca şu şekilde özetlenebilir: 1- Enflasyon kriteri: Her üye ülke fiyat istikrarında sürekliliği yakalamalı ve bu oran en düşük enflasyona sahip üç üye ülkenin enflasyon oranlarının en fazla 1.5 puan üzerinde bulunmalıdır. 2- a-) Bütçe açığı: Üye ülkelerin bütçe açıkları GSYİH`sının % 3`ünü aşmayacak bir oranda olmalıdır. b-) Kamu borçları: İlgili üye ülkenin kamu borçları GSYİH`sının % 60`ını geçmemelidir. Bu oranın üzerine çıkılması durumunda ise, referans değere doğru yeniden azaltma yönünde çaba gösterilmesi gerekmektedir.3- Faiz oranları: Herhangi bir üye ülkenin uzun vadeli devlet tahvili faiz oranları, en düşük enflasyona sahip üç üye ülkenin faiz oranlarının 2 puandan fazlasını geçmemelidir. 4- Döviz kuru mekanizmasında belirlenen dalgalanma marjı içerisinde bulunmak. Bu oran önce % +/- 2.25 iken, daha sonra yaşanan mali krizler nedeniyle % +/- 15 seviyelerine çekilmiş olmakla birlikte, fiili olarak yine de % +/- 2.25 şeklinde yorumlanmaktadır.

6 Türkiye`ye yabancı sermayenin girmemesinin en önemli sebepleri ise, politik ve bürokratik engellerle, yüksek enflasyon ve faiz oranları ile yolsuzluklar olarak nitelendirilebilir. Makro ekonomik dengesizlikler, yabancı yatırımcıyı ürkütmekte, kronik enflasyon sorunu ve yüksek faiz oranları sebebiyle, Türkiye’ye giren yabancı sermaye değer kaybetmekte ve yabancı yatırımcı bu belirsizliklerin etkisiyle çekingen davranmaktadır. Yabancı sermaye girişi, ekonominin canlanmasına ve istihdamın artırılmasına büyük katkı sağlayacak ve Türk sanayiinin yeni işbirliği fırsatları yakalamasına, know-how ve teknoloji transferinden faydalanmasını da etkileyecektir. Bunun sağlanabilmesinin ön koşulu ise, ekonomik ve siyasi istikrarın sağlanması suretiyle, yabancı yatırımcı için güvenli piyasa koşullarının oluşturulmasıdır. Bürokratik işlemlerin azaltılması, yeni yabancı sermaye mevzuatı, etkin teşvikler ve AB ile büyük ölçüde uyumlaştırılmış rekabet mevzuatı ile, Türkiye`de yabancı sermaye girişine uygun bir zemin oluşacaktır.

 

 

Makalenin İngilizce Başlığı:

“A Comparison between Turkey and the New EU-Candidates with regard to the Implementation of the Economical and Political Criteria”

 

Makalenin Özeti:

Çalışmada, özellikle AB üyelik süreci halen devam etmekte olan Bulgaristan ve Romanya ile Türkiye`nin, ekonomik ve siyasal açılardan yeterlilikleri değerlendirilmektir.

Kopenhag siyasi kriterleri norm niteliğinde, objektif bir ölçü ortaya koymadığından, politik yorumlara açık bulunmaktadır. Böylece, herhangi bir aday ülkenin, siyasi kriterleri yerine getirip getirmediğinin tespit edilmesi de, yine siyasal otoriteye bırakılmaktadır. Türkiye, Romanya ve Bulgaristan hakkında yayımlanan 2003 İlerleme ve Strateji Raporları incelendiğinde, Romanya ve Bulgaristan için daha çok gerçekleştirilen reformların altı çizilirken, özellikle Türkiye`nin son bir yıl içinde yaptıklarından ziyade, yerine getiremediği yükümlülüklerinin dile getirildiği dikkat çekmektedir. Kopenhag ekonomik kriterleri ele alındığında ise, pazar şartlarına uyum yeteneği açısından, Türkiye`nin, Bulgaristan ve Romanya`dan daha geride olduğu söylenemez. Maastricht kriterlerini yerine getirme noktasında ise, üç ülkede de bir çok eksiklikler görülmektedir. Diğer ekonomik göstergelerin birlikte değerlendirilmesi halinde, Türkiye bazı noktalarda bu ülkelerden daha iyi bir durumdadır.

Türkiye`nin AB üyeliğine karşı çıkan ve muhalefette güçlenen Alman Hıristiyan Demokrat Partileri (CDU/CSU), Türkiye`nin üyeliğini iç politikada bir propaganda aracı olarak gündeme taşımaktadırlar. Almanya`nın karşı çıkacağı bir aday üyeliğin ise, kabul edilmesi oldukça zor görünmektedir. 2004 yılı Aralık ayında devlet ve hükümet başkanları zirvesinde, Türkiye`nin adaylık müzakerelerinin ileri bir tarihe atılma veya tamamen bir red ihtimalinin, hala az olmadığı unutulmamalıdır.