Son Güncelleme Tarihi 01.03.2002
 
 

 

 

Makale

 

ROMA HUKUKUNDA HUKUKİ İŞLEMİN KONUSUNDA HATA 

(ERROR IN CORPORE)

  Yrd. Doç.Dr. Yusuf BÜYÜKAY*

I. GENEL OLARAK

   Parg. 1. Roma hukukunda, sözleşmenin hükümsüzlüğü sonucunu doğuran esaslı hata hallerinin tesbitinde somut bir prensip getirilmemiştir. Yani, Corpus Iuris Civilis, bize esaslı hatanın belirlenmesi için hiç bir genel formül vermemiştir. Roma hukukunda, sadece belirli hata kategorilerine esaslı hataya bağlanan hukuki sonuçlar bağlanmış, bunun dışında kalan hata halleri ise dikkate alınmamıştır. Bu hata kategorilerinin ismen belirlenmiş olması Roma hukukunun kazuistik geleneğinin bir sonucudur.  Bunun sonucu olarak esaslı hata durumları sınırlı sayıda (numerus clasus) belirlenmiştir. Buna göre, hukuki işlemin niteliğinde hata (error in negotio), hukuki işlemin konusunda hata (error in corpore), şahısta hata (error in persona), bedelde hata (error in pretio) ve öz'de hata (error in substantia) esaslı hatadır.

   Parg. 2. Ayrıca, çeşitli hata kategorilerine ilişkin olarak klâsik hukukçulara ait olan metinlerde farklılıklar bulunmasının yanında, klâsik hukukçuların hata ile ilgili düşüncelerini tesbit etmeye çalışan Roma hukukçuları arasında da fikir birliği bulunmamaktadır.

   Parg. 3. Örneğin, Roma hukukunda hukuki işlemin konusunda hata (error in corpore)'ya bağlanan hukuki sonuç hükümsüzlüktür. Ancak, bu hükümsüzlüğün dayandırıldığı sebepler üzerinde farklı görüşler ileri sürülmektedir. Bu çalışmamızın esasını da bu konu oluşturmaktadır.

II. HUKUKİ İŞLEMİN KONUSUNDA HATA (ERROR IN CORPORE)

   Parg. 4. Hatanın bu türünde hukuki işlemin konusunda yanılgı meydana gelmektedir ve sözleşme geçerli olarak kurulmamaktadır[1]. Örneğin, köle Stichus satılmak istenirken köle Pamphilus denmiştir. Tapuda belli ada ve parseldeki gayrimenkulu satma vaadi karşı tarafça kabul edilmiştir. Ancak satma teklifinde bulunan kimsenin ada ve parsel numarası vererek belirttiği gayrimenkul teklifi, kabul edenin zihnindeki gayrimenkul değildir. Ölüme bağlı tasarrufla gümüş bir kap vasiyet edilmek istenirken, yanlışlıkla elbise vasiyet edilmektedir[2]. Burada irade beyanına konu olan mal başkası ile karıştırılmaktadır.

   Parg. 5. I.: 3.19.23.: “Si de alia re stipulatorsenserit, de alia promissor, perinde nulla contrahitur obligatio, ac si ad interrogatum ıesponsumnon esset. veluti si hominem Stichum a te stipulatus quis fuerit, tu de pamphilo senseris, quem Stichum vocari credideris”

   Parg. 6. “Eğer vaat ettiren başka, vaat eden başka şey düşünmüşse, suale cevap verilmemiş gibi, borç inikat etmez; meselâ bir kimse sana, köle Stichus'u vaat ettirse ve sen, isminin Stichus olduğunu zannetttiğin Pamphilus'u anlasan, vaziyet böyledir”[3].

   Parg. 7. Hukuki işlemin konusunda hataya ilişkin bir başka metin, Ulpianus’un D.18.1.9. metnidir:

   Parg. 8. “In veditionibus et emptionibus consensum debere intercedere palam est. Ceterum sive in ipsa emptione dissentiaent, sive in pretio, sive in quo alio, emptio imperfecta est. Si igitur ego me fundum emere putarem Cornelianum, tu mihi te vendere Sempronianum putasti, quia in corpore dissensimus, emptio nulla est. Idem est, si ego me Sthicum, tu Pamphilum absentem vendere putasti: nam cum in corpore dissentiatur, apparet nullam esse emptionem”

   Parg. 9. “Alım ve satımda bilindiği gibi, uyuşma hakim olmalıdır, eğer, satılanın kendisi ya da bedel üzerinde, ya da her hangi bir nokta üzerinde uyuşmazlık varsa, bu takdirde satım tamamlanmamıştır. Eğer, ben buna göre Cornelianus’un gayrimenkulünü almayı kasdetmişsem, fakat sen Sempronianus’un gayrimenkulünü satmayı düşünmüşsen, bu takdirde satım hükümsüzdür. Çünkü biz satımın konusu üzerinde uyuşmamışız. Aynı durum şudur, eğer ben Stichus’u almayı (düşünüyor), fakat sen hazır bulunmayan Pamphilus’u satmayı düşünüyorsan, yani, biz satım konusu üzerinde uyuşmamış isek, bu takdirde satımın hükümsüz olduğu açıktır”.

 Parg. 10.  Bu metin, ilk olarak satım sözleşmesinde consensus’un bulunmasının şart olduğunu belirtiyor. Bunun klasik hukuk kuralı olduğunu Gaius’ da  onaylamaktadır[4]. Metne göre consensus’un karşıt anlamı, tarafların  dissentiere (tarafların uyuşmaması) kelimesidir. Verilen her iki örnekte de satım sözleşmesi meydana gelmemiştir. Çünkü bir in corpore dissentiere (hukuki işlemin konusunda uyuşmazlık) vardır. Metin error’dan bahsetmemektedir[5].

 Parg. 11.  Bu örneğin yorumu tartışmalı olmakla birlikte, onun yorumuyla Fragmentlerin diğer yorumları için sağlam bir temel kazanıyoruz. Bu metin, error in corpore için anahtar hükmündedir[6].

 Parg. 12.  Ulpianus, D. 18.1.9.'de bize fundus (arazi) örneği ile aşağıdaki gerçek olayı anlatıyor:

 Parg. 13.  “Alıcı, Cornelianus’un taşınmazını aldığına inanıyor. Satıcı ise Sempronianus’un taşınmazını sattığına inanıyor”.

 Parg. 14.  Putare zihni bir olayı, yani, tarafların iç iradelerinin hukuki işlemi kendi tasavvurlarına göre geçerli olarak kurduğunu gösteriyor. Putare emere (vendere), daha çok tarafların alım satım iradelerini gösteriyor. Yani, tarafların iç iradeleri, ifade edilen iradelerine (beyanlarına) sözleşmenin geçerli olarak kurulması imkanını vermektedir.

 Parg. 15.  Farklı iki taşınmaza yönelen tarafların putare’sinden Ulpianus, emptio nulla est  hukuki sonucunu çıkartıyor. Putare, tarafların iç iradelerine (kanaatlerine) işaret etmektedir.

 Parg. 16.  Ulpianus, sözleşmenin kurulmasındaki beyanlara değinmemektedir. Bunun sebebi bilinmemektedir. Bu onun gözünden kaçmış da olabilir. Olayın sonu Ulpianus tarafından özenle ifade edilmemiş de olabilir. Ya da  tarafların beyanları bilinçli olarak ifade edilmemiş de olabilir. Bu durumda hukukun temel kurallarına göre satım sözleşmesi geçerli olarak kurulmamaktadır[7].

 Parg. 17.  Ulpianus’un kullandığı putare emere (vendere), bu sözleşmenin kurulmasında klâsikleşen üç ihtimal için de geçerlidir[8]:

            I- Satım sözleşmesinde C taşınmazı belirtiliyor. Satıcı, S taşınmazını satmak istemesine rağmen, onayını veriyor. Bu durumda satıcının bir hatası vardır.

           II- Ulpianus’un ilişkiyi tasvirinde aynı zamanda aşağıdaki durum da gizlidir: Satım sözleşmesi S taşınmazını belirtiyor. Alıcı, C taşınmazını seçmek istemesine rağmen,  S taşınmazını seçtiğini beyan ediyor.. Bu ise alıcının bir hatasıdır.

           III- Üçüncü ihtimalde ise, satım sözleşmesinin bir gayrimenkulu açıkça belirtmediği ihtimali düşünülebilir. Ya beyanlarda araziden genel olarak bahsedilmektedir ya da her iki gayrimenkulde de bulunan özellikler zikredilmektedir. Taraflar bu nitelikleri kendi tasavvurlarında bulunan gayrimenkullerle ilişkilendirmektedirler. Burada  gizli uyuşmazlık vardır[9].

 Parg. 18.  Burada, tarafların sözleşmeyi, satılan taşınmaza (C taşınmazı) dayanarak kurmaları mümkün değildir. Özellikle bu tür hatalar, sözleşmenin, uzakta bulunan taşınmazlar üzerine kurulduğu durumlarda kolaylıkla mümkün olabilmektedir. Eğer burada, C taşınmazı, S taşınmazından hususi özellikleri bakımından ayrılmamışsa veya taraflar aralarındaki ilişkide C taşınmazının özelliklerini konuşmamışlarsa, yani ferdileştirmemişlerse, taşınmaz C, bu takdirde yalnızca Cornelianus’un ismiyle temsil edilir.

 Parg. 19.  Şayet satıcı, bu iki taşınmazın ismini (yanlış kabul etmek sureti ile) değiştirirse, C taşınmazı Sempronianus’un ismini alır. Bu takdirde gizli uyuşmazlık ortaya çıkmış olur.. Burada somut nitelikleri ile ferdileştirilmemiş bir cismin, sadece ismi söz konusudur. Yani, error in nominis (tanımlama hatası), önemli bir error in corpore’nin sebebini oluşturmaktadır[10].

 Parg. 20.  Ulpianus’un bu olay münasebetiyle vermiş olduğu kararın hükümsüzlük olduğu açıktır. Ancak, Ulpianus’a ait olan metinde olayı yeteri derecede aydınlatacak bilgi olmamasından dolayı, yazarlar, hükümsüzlüğün sebepleri üzerinde farklı fikirler ileri sürmüşlerdir. Bu konuda temel olarak üç farklı görüş vardır: Birinci görüşe göre, hükümsüzlüğün sebebi, tarafların tek taraflı hatasıdır[11]. Ikinci görüşe göre hükümsüzlüğün sebebi, tarafların birlikte hatası, yani, dissensus’dur[12]. Üçüncü görüşe göre ise de, hükümsüzlüğün sebebi, ne tek tarafın hatası, ne de iki tarafın birlikte hatasıdır. Aksine hükümsüzlüğün sebebini, yorum yoluyla sözleşmenin konusunun belirlenememesi oluşturmaktadır[13].

             A. Hükümsüzlüğün Sebebinin “Tek Tarafın Hatası” Olduğu Görüşü

 Parg. 21.  Savigny tarafından temsil olunan bu teoriye göre, hata, beyan sahibinin gerçek iradesini yansıtmayan beyanı ile onun gerçek iradesi arasındaki farklılıktır; bu da sözleşmenin hükümsüzlüğü sonucunu doğurmaktadır. Buna göre bir hatanın araştırılması için şu yol izlenmelidir: Ilk önce yorum yolu ile beyanın objektif anlamı tesbit edilmeli, sonra beyandan yola çıkarak beyan sahibinin gerçek iradesine ulaşılmalıdır. Eğer, burada irade ile beyan arasında bir farklılık varsa, tek taraflı hukuki işlemlerde beyan, iki taraflı hukuk işlemlerde sözleşme hükümsüz kabul edilmelidir[14].

 Parg. 22.  Buna göre, kuralın çıkış noktası, tarafların tek taraflı hatasıdır. Iki taraflı hatada da tarafların her birinin hataları ayrı ayrı yorumlanmalı ve buna göre her ikisinin de hükümsüz olup olmadığı tesbit edilmelidir. Ancak, falsa demonstratio durumunda sözleşmenin geçerliliği kabul edilmektedir. Çünkü taraflar, beyan etmedikleri ancak iradelerinin uyuştuğu bir sonucu istemektedirler[15].

 Parg. 23.  Bir hukuk tarihi araştırmasında, tek taraflı hatanın önemli olup olmadığı sorunu, tek taraflı hata olarak kabul edilen gerçek durumun, sözleşmenin bütün sonuçları üzerinde bir etkiye sahip olup olmadığını tesbit bakımından önem kazanmaktadır.

 Parg. 24.  Eğer satıcı, D.18.1.9.’da anlatılan durumda, kendisinin isimleri karıştırması dolayısı ile yanlış gayrimenkul üzerinde sözleşme imzalamışsa, gerçek bir tek taraflı hata durumu söz konusudur[16].

 Parg. 25.  Romalı hukukçuların vermiş oldukları örneklerde muhtemelen tek taraflı hatanın dikkate alınmasına değinilmemektedir. Çünkü bir kimsenin hatasından bahsetmek için onun ne söylediğini ve ne düşündüğünü bilmemiz gerekmektedir. Bizler bu detayı gözden kaçırıyoruz. Klâsik hukukçular, olayları izah ederken, hiç bir şekilde tarafların ne beyan ettiklerini ve ne düşündüklerini söylemiyorlar. Yalnızca “altın yerine bakır” (aliud pro alio) satıldığını (D. 18.1.9.2), stipulatio borçlusunun alıcının düşündüğü köleden başka bir köle düşündüğünü (D.45.1.137.1; Iust. Inst, 3, 19.23.), benim 10 As’a kiraya vermeyi düşündüğüm zaman, senin 5 As’a kiralamayı düşündüğünü (Pomp. D.19.2.52.1), söylüyorlar. Bu yönüyle geleneksel hata doktrini kaynaklarda bulunmamasına rağmen Romalı hukukçulara atfedilmiştir[17].

 Parg. 26.  Ancak günümüzde, Klâsik hukukçuların, hükümsüzlüğün temeli olarak tek taraflı hatayı dikkate almadıkları tezi çoğunlukla kabul görmektedir. Bunun yerine daha çok dissensus teorisi üzerinde durulmaktadır.

             B. Hükümsüzlüğün Sebebinin “Dissensus” Olduğu görüşü

 Parg. 27.  Bu düşünceye göre, dissensus kavramından, taraflardan birinin iradesi ve beyanı arasındaki uyuşmazlık değil, aksine taraflardan birinin iradesinin diğerinin iradesi ile uyuşmaması anlaşılmalıdır.

 Parg. 28.  Flume, D. 18.1.9.’de modern anlamda açık bir dissensus bulunduğunu, tek taraflı hatanın söz konusu olmadığını belirtiyor. Flume’ye göre olayda bir hata durumu vardır. Ancak o, burada, her gizli uyuşmazlıkta bulunan “refakat edilen (birlikte) hata”yı kasdediyor. Flume, bunu dissensus için gerçek sebep olarak tanımlıyor ve dissensus’un hataya temas ettiğini söylüyor[18]. Flume, kendi iddiasına Ulpianus’un metninde hiç bir delil bulmuyor, daha çok başka kaynaklara dayanıyor[19].

 Parg. 29.  Flume, bir nesnenin ismen belirlenmesine rağmen, yeteri kadar açık olarak ifade edilmemesinin ve nesnenin hususi özellikleri ile belirtilmemesinin gerçek bir dissensus olduğunu, ismin yanlış kullanılmasından kaynaklanan bir durum olmadığını belirtiyor[20].

 Parg. 30.  Flume, bir köledeki ismin belirleme gücünün, cansız varlıklara ya da hayvanlara oranla daha kuvvetli olduğunu, bu yüzden sözleşmenin taraflarından birinin bir köleyi başka bir isimde düşünmesinin tek taraflı hata olarak değerlendirebilmesi mümkün iken, söz konusu, gayrimenkul olunca dissensus olduğunu ileri sürmektedir[21].

 Parg. 31.  Flume’nin düşünceleri şu gerekçelerle eleştirilmiştir: Eğer satıcı aynı ismi taşıyan birden fazla nesneye sahipse, bir nesne sadece yalın ismi ile belirlenemez. Fakat, taşınmazlarda bu durum son derece nadir olabilir. Ulp. D.18.1.9.de söz konusu olan arazilerinin sahiplerinin isimleri olan Cornelianus ve Sempronianus isimleri gibi, kaynaklarda sürekli kullanılan, kölelerdeki Stichus ve Pamphilus isimlerinin de yalın isimler olduğuna dikkat edilmelidir. Kendi ismini tanıyan bir köle, somut ismi ile belirlenebilir. Flume’nin hayvan isimleri ile mukayesesi inandırıcı değildir. Onun delilleri, biraz zorlama ile, kendisi tarafından temsil edilen dissensus teorisine daha büyük geçerlilik alanı kazandırmayı hedeflemektedir[22].

 Parg. 32.  Eğer, somut olayın, Romalılar tarafından tek taraflı hata olarak değil, daha çok Flume’nin düşündüğü gibi, dissensus olarak değerlendirildiğini kabul edersek, tek taraflı hatanın Romalılar tarafından kabul edilmediği sonucuna varılmalıdır. Haklı olarak Wolf, Flume’ye bu itirazı ileri sürmüştür[23].

             C. Hükümsüzlüğün Sebebinin “Yorum Yoluyla Sözleşmenin Konusunun Belirlenememesi” Olduğu Görüşü

 Parg. 33.  Wolf’a göre, sözleşmenin hükümsüzlüğü, edimin belirlenmemiş ve de yorum yolu ile de belirlenememesinden kaynaklanmaktadır. Wolf, klâsik hukukçuların iradelerin uyuşması ile ilgilenmediklerini, bilâkis, görünürdeki beyanları dikkate aldıklarını söylemektedir[24]. O, söz konusu metinlerde error ve dissensus hükümlerini değil, yorum hükümlerini görüyor[25].

 Parg. 34.  Ziletti, Wolf gibi, D.18.1.9.’nin yorumunda aynı sonuçlara ulaşıyor. Wolf gibi o da yalnızca arazi örneğini ele alıyor. “Quia in corpore dissensimus” kelimelerinin yorumlandığını söylüyor. Ziletti, satımın hükümsüzlüğünün ne dissensus’dan, ne de error’dan kaynaklanmadığını, sözleşmenin unsurlarının (res, pretium, merces) açıkça belirtilmemesinden kaynaklandığını ifade etmektedir. Buna göre, hükümsüzlüğün sebebi, sözleşmenin unsurlarının (essentiale) taraflarca açıkça belirtilmemiş ve beyanların yorumu yolu ile de  bunların belirlenmesinin imkânsız olmasıdır[26].

 Parg. 35.  Ziletti, Wolf gibi, Wieacker’in “şekli uyuşma kavramı”ndan hareket ediyor ve arazi örneğini yorum hükmü olarak kabul ediyor.

 Parg. 36.  Wieacker’e göre de Klâsik Roma hukukçuları, sözleşmenin hükümsüzlük sebebi olarak, “yorum yoluyla sözleşmenin konusunun belirlenememesini” kabul etmektedirler[27].

 Parg. 37.  Aynı şekilde Dulckeit da, “tek taraflı hatanın Roma hukukunda önemsiz olduğunu” söylemektedir. O’nun teorik dellilleri ise, klâsik hukukçuların, hukukun temel kavramlarına riayet ederek, yanlızca “beyanın objektif yorumu”nu kabul ettikleridir ki, Wunner, bunun da kabul edilemez olduğunu belirtmektedir[28].

 Parg. 38.  Yorum kavramı, daha önceki bir tartışmada Kunkel tarafından ele alınmıştır: Kunkel’e göre, Romalılar hataen doğru açıklanmayan iradelere, sözleşmenin geniş yorumu ile geçerlilik kazandırmaya ve mümkün olduğunca sözleşmeyi sürdürmeye çalışmışlardır. Fakat, buna karşılık, irade ve beyan arasındaki uyuşmazlık giderilemezse, Kunkel’e göre sözleşme hata dolayısı ile meydana gelmez. Kaser’ de Kunkel’in düşüncelerine paralel olarak, “eğer, gerçek irade beyandan ayrılıyorsa, sözleşmenin, somut iradenin göz önünde bulundurulmasına izin verip vermediğine bakılmalıdır. Eğer yorum bu amaca ulaştırmazsa, sözleşme hata dolayısı ile geçersiz olur” demektedir[29].

 Parg. 39.  Kunkel ve Kaser’in yorumda sorunu ortaya koyma şekilleri Wolf’dan tamamen farklıdır. Kunkel ve Kaser’in görüşü ile Wolf’un görüş ayrılıkları, somut durumda, hukukçuların, hükümsüzlük sonucunu doğuran hata hükmüne mi, yoksa sözleşmenin sürdürülmesi için yorum hükmüne  mi hükmettikleri hususundadır.

 Parg. 40.  Bu zıt görüşler, sözleşmenin geçerlilik temeli (sebebi) üzerinde farklı düşüncelerin sonucudur. Wolf’a göre sözleşmenin meydana gelmesi için, objektif olarak gerekli hususlar üzerinde, beyanların görünüşte uyuşmaları yeterlidir.  Tarafların şahsi iradeleri burada önemsizdir[30]. Wolf’un teorisi, Wieacker’in küçük bir nüansla geliştirdiği şekli uyuşma kavramı üzerine kurulmuştur. Wieacker, uyuşmanın şekli içeriğini vurguluyor.

 Parg. 41.  Buna karşılık, Kaser ve Kunkel, rızai sözleşmelerde geçerlilik temelini (sebebini), tarafların iç iradelerinin uyuşmasında görmektedirler. Formal (şekli) sözleşmelerde ise konuyu, Mitteis’ın “dış hukuk şekilciliği” kavramına göre ele almaktalar ve sözleşmenin, taraf iradelerinin herhangi bir şekilde açıklanması ile meydana gelmeyeceğini, aksine mutlaka belirli şekillerde yapılması gerektiğini belirtiyorlar.

 Parg. 42.  Wolf, Ulpianus’un sözleşmenin kurulmasında hangi somut formulü düşündüğünü aydınlatmak için, kapsamlı bir inceleme yapmıştır. Wolf, ilk olarak satım sözleşmesinde alışılmış olan soru-cevap şeklini kullanmıştır[31]: Alıcı, sözleşmenin içeriğini “est ne mihi emptus...” ile başlayan kelimelerle şekillendirirdi. Satıcı, “est tibi emptus” (ya da benzer kelimelerle) cevap verir ve bunun sonucunda satımın sözleşmesi meydan gelirdi.

 Parg. 43.  Wolf, tekrar verilen Digesta metinlerinin, Roma hukukçularının rogatio (beyan)’yu, alıcının hukuki işlemi kuran açıklaması olarak değerlendirmediğini, bilakis sözleşmenin reddi olarak kabul ettiklerini belirtiyor[32].

 Parg. 44.  Wolf, ayrıca, Ulpianus metninin, hem alıcının hem de satıcının putare’sinden bahsetmesinden hareketle, söz konusu metnin  tek taraflı hata halini ihtiva etmediğini ileri sürüyor[33].

 Parg. 45.  Yazar, “sözleşmenin C’nin arazisi  üzerine kurulmak istenmesi ve satıcının bunu S’nin arazisi olarak kabul ettiğinin farzedilmesi durumunda, sözleşmenin geçersizliğinin sadece tek taraflı hataya dayandırılabileceğini; şayet,  sözleşmenin geçerliliği iradelerin uyuşmasında görülüyorsa, hatanın iradelerin uyuşmasını ve dolayısı ile sözleşmenin kurulmasını engellediğini” söylemektedir. Ancak yazar, Ulpianus’un metninin ifade ediliş şekline göre, tek taraflı hatanın sözleşmenin hükümsüzlük sebebi olamayacağını iddia ediyor. O, sözleşmenin hükümsüzlüğünün, S’nin arazisini satan satıcının tasavvuruna  dayandığı gibi, C’nin arazisini alan alıcının tasavvuruna da dayanmakta olduğunu, tasvir edilen olayda da, satıcının S’nin arazisini sattığına inandığını, ancak, alıcının C’nin arazisini aldığına inanmadığını vurgulamak istiyor[34]. 

 Parg. 46.  Wolf’a göre, bu metinle C’nin arazisi ve S’nin arazisini ihtiva eden bir beyan bu metinde yoktur. O’na göre bu durumlar sözleşmenin taraflarının tek taraflı hatasının bulunması durumundan farklıdır. Çünkü, alıcı belirsiz olarak “estne mihi emptus” ya da “estne  mihi fundus emptus” teklif ediyor. D. 18.1.9.’nin yorumu Wolf’un teorisinin temellerini oluşturuyor[35].

 Parg. 47.  Wolf’un düşüncesinin amacı, metnin ifadesine göre, sözleşmenin geçersizliğini, hem S’nin arazisini satan satıcının kabulüne, hem de C’niN arazisini alan alıcının kabulune[36] dayandığını  ve tek taraflı hataya dayanmadığını ispat etmektir[37]. Yani, dissensus vardır, demektedir.

 Parg. 48.  Wolf, putare’de ifade edilen, tarafların gerçekle uyuşmayan iradelerini, sözleşmenin geçerliliği, yani, hukuki sonuçları ile ilişkilendirmek istemiyor. Bilakis, sözleşmenin meydana gelmesi için, hakiki şartlar, yani, tarafların hatalı  olarak belirttiği “edimlerin tayini” ile ilişkilendirmek istiyor. Taşınmaz, belirsiz beyanlarda net olarak tasvir edilmemiştir. Wolf’a  göre, edimlerin belirlenmesinde yanlış inançlardan dolayı, tarafların putare emere (vendere)’si, tarafların geçerli bir alım satım meydana getirdiklerine inanmaları anlamına gelmez[38].

 Parg. 49.  Wolf’un bu görüşü şu gerekçeyle eleştirilmiştir: Emere-vendere, aynı zamanda yalnızca, alım için gerekli şartları yerine getirmez, bilâkis geçerli bir alım satım anlamına da gelmektedir. Eğer, iradelerin iç uyuşması önemli ise, rogatio’da C’nin arazisinin açıkça belirtilmesine rağmen, alımın meydana gelmesi için gerçek şartlar, henüz alıcı tarafından yerine getirilmemiştir. Alıcı, satıcı ile uyuşmamıştır. Alıcı sadece buna inanmaktadır. Wolf, buna dikkat etmemiştir. Wolf’un D. 18.1.9.’deki tek taraflı hata   durumunu kabul etmemesi kabul edilemez[39].

 Parg. 50.  Wolf’un Ulpianus’un metninin yorumundan çıkardığı genel sonuçlar şunlardır:

 Parg. 51.  Tarafların sözleşmenin kurulmasındaki hatası, sözleşmenin hükümsüzlüğü için, temel teşkil etmez. Ayrıca, iradelerin uyuşmamaları olarak anlaşılan dissensus’ da hükümsüzlük sebebi olamaz[40].

 Parg. 52.  Wolf’a göre, quia in corpore dissensimus kelimesi gerçek değildir ve bu, metinlerin klasik sonrası irade doktrini anlamında yorumlandığını gösterir[41].

 Parg. 53.  Wolf, Mitteis tarafından kullanılan “iç hukuk şekilciliği” (innere Rechtsformalismus) kavramına dayanıyor. Mitteis, bundan alım satım sözleşmesinin sözleşme tipi olarak  sahip olduğu belirli şartları anlıyor. Şayet taraflar somut sözleşmeyi kurmak istiyorlarsa bu tip şartlarına uymak zorundadırlar. Başka bir ifade ile, önceden belirlenen tip özelliklerine riayet geçerlilik şartıdır.

 Parg. 54.  Ancak, iç hukuki şekilcilik kavramı, burada bu sorun ile ilgili değildir. Iç hukuk şekilciliğine rağmen, Ulpianus’un tartışılan satımın geçersizliğini quia in corpore dissensimus ile kurması ve bunda geçerlilik temeli olarak consensus’u (kinaye yolu ile) hatırlatması daha mantıklıdır[42].

 

Zusammenfassung

ERROR IN CORPORE

Die Römer haben nach Objekten des Irrtums gegliedert. Hatte ein error in corpore dazu geführt, dass der Erklaerende ein anderes objekt meinte, sollte kein gültiges Geschaeft zustandekommen.

Die Ulpianusstelle D. 18.1.9., stellt einleitend fest, dass beim kauf consensus vorliegen muss. Der begriffliche Gegensatz zu consensus ist nach dem Text das dissentieren der Parteien. In den beiden angeführten Sachverhalten kommt der Kauf nicht zustande, weil ein in corpore dissentieren vorliegt.

Diser Irrtum kann in der Ulpianstelle nicht der Grund für das Nichtzustandekommen des Vertrages sein. Nach meiner Meinung ergibt sich die Nichtigkeit daraus, dass der Leistungsgegenstand in der Abrede nicht identifiziert und auch durch Auslegung nicht zu identifizieren ist.

 

 

 

  Atıf önerisi: Yazar Adı ve Soyadı, e-akademi, Sayı, Tarih, Paragraf Numarası, İnternet Adresi (http://www.e-akademi.org/...)

 



*          A.Ü. Erzincan Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi

[1]           JÖRS, P/WOLFGANG, K./WENGER,L., Römisches Recht, Berlin, Heidelberg, Newyork, London, Paris, Tokyo, 1986, s. 124; APATY, P./KLINBERG, G./ STIEGLER, H. Einführuhg in das Römische Recht, Wien, Köln, Weimar, 1994, s. 171; GUHL, T., das Schweizerische Obligationenrecht, Zürich, 1995, s. 131.

[2]           D. 28.5.9.1., ERDOĞMUŞ, B./TAHİROĞLU, B., Roma Hukuku, (Tarihi Giriş, Hukuk Tarihi, Genel Kavramlar, İstanbul, 2001, s. 153; DILCHER,H.,  J. von Staudingers Kommentar zum Bürgerlichen Gesetzbuch mit Einführungsgesetz und Nebengesetzen, Allgemeiner Teil, Berlin, 1980., s. 261.

[3]           Ius., Institutiones, Çev. Ziya UMUR, İstanbul, 1983, s. 258; KRELLER, H., Römisches Recht II, Grundlehren des Gemeinen Rechts, Romantische Einführüng in das Geltende Privatrecht, Wien, 1950. s. 277.

[4]           Gai. I. 3. 135.

[5]           WUNNER, S. E., Contractus, Köln/Graz 1964., s. 144; ZIMMERMAN, R., The Law of Obligations Roman Foundations of The Civilian Tradition, Regensburg-München, 1992., s. 589; WINDSCHEID, B., Lehrbuch des Pandektenrecht, 9. Auflage von Theodor KIPP, Band, I, Frankfurt am Main, 1906, Aelen 1963., s. 390, dn. 4.

[6]           WOLF, Joseph Georg, Error im Römischen Vertragsrecht, Köln/Graz, 1961, s. 24.

[7]           WUNNER, a.g.e., s. 145; SIMONIUS, A., Bemerkungen zur Römischen Irrtumslehre, Festschrift Paul Koschaker, 1939, c.I., s. 362.

[8]    ZIMMERMAN, a.g.e., s. 590.

[9]           WUNNER, a.g.e., s. 149.

[10]         WUNNER, a.g.e., s. 146.

[11]         WUNNER, a.g.e., s. 148.

[12]         FLUME, W., Eigenschaftsırrtum und Kauf, Regensberg-Münster,1975., (Eigenschaftsırrtum)  s. 64 vd.; FLUME, W., Allgemeiner Teil des Bürgerlichen Rechts. 2. Band, Das Rechtsgeschâft, 2. Aufl., Berlin, Heidelberg, Newyork, 1975. (Rechtsgeschâft) s.  238.

[13]    WOLF,a.g.e., s. 169; DULCKEIT, G, Irrtum und Rechtsgeschâft im Klassischen Römischen Recht, Festschrift Schulz I, 1959, s. 152., KASER, M., Das Römische Privatrecht, Das Alte Römische, Das Vorklassische und Klassische Recht, II. Aufl. München, 1971., s. 235; KADEN, Erich Hans “Die Lehre vom Vertragsschluss im klassischen römischen Recht und die Rechtsregel: "Non videntur qui errant consitere”. Festschrift Koschaker I, 1939, s. 338.

[14]    WIEACKER, Franz, Irrtum, Dissens oder Gegenstandlose Leistungbestimmung?, Melanges Phılıppe Meylan, Volume I, 1963, s. 385.

[15]    WIEACKER, a.g.m., 385; DILCHER, a.g.e., s. 259.

[16]         WUNNER, a.g.e., s. 148

[17]    WIEACKER, a.g.m., s. 389.

[18]         Flume, error in substantia durumunu bu kanaatinin dışında tutuyor. FLUME, Rechtsgeschaeft, s. 435;  Burada Wolf, Flume’ye itiraz ediyor. O’na göre, Flume’nin dediği gibi, eğer taraflar anlaştıklarına inanıyorlarsa, gizli uyuşmazlık, modern anlamda hataya temas eder ve böylece o, uyuşmazlığın “gerçek sebebi” olarak tanımlanabilir. Wolf’un itirazı, gerçek olmayan dissens tasavvuruna dayanmaktadır. Wolf, şöyle demektedir: “Flume, gizli uyuşmazlıktan bahsediyor. O, D. 18. 1. 9’daki fundus örneğini doğru kabul ediyor. Ancak biz, klâsik hukukçuların onu, dissensus olarak değerlendirdiklerini bilmiyoruz”. Wolf’a göre, taraflar yanılarak, görünüşteki  uzlaşmaları ile edimin konusunu belirleyememişlerse, ancak modern düşünceye göre, şüphesiz bir gizli uyuşmazlık vardır. WOLF, a.g.e., s. 33.

[19]         Flume, kendi iddiasına Romalıların “tek taraflı hata”yı dikkate almadıklarının bir belirtisi olarak şu delilleri gösteriyor:

             I-Eğer tek taraflı hata dikkate alınmış olsaydı, yanılmayan tarafın diğer tarafın hatasına dayanıp dayanamayacağı sorunu ileri sürülürdü. Bu sorun kaynaklarda hiç ele alınmamıştır.

II-Vasiyetnameye karşılık, sözleşme hukuku için kaynaklarda, bugünkü “beyan fiilinde hata” anlamında (yanlış konuşmanın, yanlış yazmanın tek taraflı hata olduğu hususunda) hiç bir durum tartışılmamıştır. WUNNER, a.g.e., s. 163.

[20]         FLUME, Eigenschaftsırrtum, s. 247.

[21]         WUNNER, a.g.e., s. 147.

[22]         Eğer, açık bir anlaşmanın bulunup bulunmadığını tesbit bakımından daha güvenli ise, dissensus’un alanının genişleyeceği kendiliğinden anlaşılır. Bu takdirde Roma hukukuna göre, dissensus’un alanı ile 19. yüzyıl doktrinine göre Error’un alanı kesişmektedir.” Bu düşünce Flume’nin söyledikleri ile çelişmektedir: “Romalıların dissensus olarak kabul ettiği hususlar, modern düşünceye göre de dissensus’dur.” FLUME, Eigenschaftsırrtum, s. 238.

[23]         WOLF, a.g.e., s. 67; WUNNER, a.g.e., 148.

[24]         WOLF, a.g.e., s. 80.

[25]         Aynı görüşte olanlar, KADEN, Erich Hans, Literatur (Pasquale Voci, L’errore nel diritto romano), SZ. 59, (1939) 634  vd;  DULCKEIT, a.g.m., s. 148.

[26]         ZİLETTİ. U., La dottirina dell’errore nella storia del dritto Romano, Milano, 1961. (WIEACKER, a.g.m.,  s. 383’den naklen); KRAMPE, C., Die Unklarheitenregel, Bürgerliches und Römisches Recht, Berlin, 1983., s. 50.

[27]    WIEACKER, a.g.m., 406.

[28]         WUNNER, a.g.e., s. 162.

[29]         KUNKEL, Wolfgang., Römisches Privatrecht, Berlin, Göttingen, Heidelberg, 1949, III. Aufl., s. 110; KASER, a.g.e., s.235.

[30]         WOLF, a.g.e., s. 46-47.

[31]         WOLF, a.g.e., 35. vd.

[32]         WUNNER, Wolf’un araştırmalarının Ulpianus’un bu metninin değerlendirilmesi açısından fazla önem taşımadığını, onun ulaştığı sonuçların onaylanmasının ise mümkün olmadığını belirtmektedir. WUNNER, a.g.e., s. 150.

[33]         WOLF, a.g.e., s. 44.

[34]         Burada Wolf’un bir varsayımdan hareket ettiğini söylemek mümkündür. O, olaya tamamen bir yorum meselesi olarak bakıyor. Satıcının C taşınmazını satma hususunda tek taraflı hatasının bulunmasına , “alıcının da C taşınmazını satın almak istememesi” yorumu eklenince doğal olarak olaydaki hukuki durum, tek taraflı hata (einseitige Irrtum) olarak değil de dissensus  olarak nitelendirilecektir. Bkz. WUNNER, a.g.e., s. 153. KADEN, Erich Hans, (Joseph Georg Wolf, Error im Römischen Vertragsrecht, Köln-Graz, 1961), SZ., 79, 426 vd.

[35]         WUNNER, a.g.e., s. 153.

[36]         WOLF, alıcının sözleşmenin geçersiz olduğunu bilmemesi yani, geçerli olarak kurulduğu kabulu ve satıcının S’nin arazisini sattığına inanması, sözleşmenin hükümsüzlüğü sonucunu birlikte doğurmaktadır.

[37]         WUNNER, bu görüşe, alıcının putare emere’sinin geçerli bir satıma inandığı anlamına geldiğinden bahisle karşı çıkmaktadır.WUNNER, a.g.e., s. 154.

[38]         WOLF, a.g.e., s. 155.

[39]         WUNNER, a.g.e., s. 157.

[40]         WOLF, a.g.e., s. 156.

[41]         “Keşke, klâsik hukukçular, bu olayda  satımın unsurlarının (edimin ve semenin) objektif olarak tayin edilip edilmediğini sorsalardı.” WOLF, a.g.e., s. 156.

[42]         WUNNER, a.g.e., s. 157.