|
|||||||||
|
Makale
ROMA HUKUKUNDA HUKUKİ İŞLEMİN KONUSUNDA HATA
(ERROR IN CORPORE)
Yrd. Doç.Dr. Yusuf BÜYÜKAY*
I. GENEL OLARAK
Parg. 1.
Roma
hukukunda, sözleşmenin hükümsüzlüğü sonucunu doğuran esaslı hata hallerinin
tesbitinde somut bir prensip getirilmemiştir. Yani, Corpus Iuris Civilis,
bize esaslı hatanın belirlenmesi için hiç bir genel formül vermemiştir. Roma
hukukunda, sadece belirli hata kategorilerine esaslı hataya bağlanan hukuki
sonuçlar bağlanmış, bunun dışında kalan hata halleri ise dikkate alınmamıştır.
Bu hata kategorilerinin ismen belirlenmiş olması Roma hukukunun kazuistik
geleneğinin bir sonucudur. Bunun
sonucu olarak esaslı hata durumları sınırlı sayıda (numerus clasus)
belirlenmiştir. Buna göre, hukuki işlemin niteliğinde hata (error in
negotio), hukuki işlemin konusunda hata (error in corpore), şahısta
hata (error in persona), bedelde hata (error in pretio) ve öz'de
hata (error in substantia) esaslı hatadır.
Parg. 2.
Ayrıca, çeşitli hata
kategorilerine ilişkin olarak klâsik hukukçulara ait olan metinlerde
farklılıklar bulunmasının yanında, klâsik hukukçuların hata ile ilgili
düşüncelerini tesbit etmeye çalışan Roma hukukçuları arasında da fikir birliği
bulunmamaktadır.
Parg. 3.
Örneğin, Roma
hukukunda hukuki işlemin konusunda hata (error in corpore)'ya bağlanan hukuki
sonuç hükümsüzlüktür. Ancak, bu hükümsüzlüğün dayandırıldığı sebepler üzerinde
farklı görüşler ileri sürülmektedir. Bu çalışmamızın esasını da bu konu
oluşturmaktadır.
Parg. 4.
Hatanın
bu türünde hukuki işlemin konusunda yanılgı meydana gelmektedir ve sözleşme
geçerli olarak kurulmamaktadır[1].
Örneğin, köle Stichus satılmak istenirken köle Pamphilus denmiştir. Tapuda belli
ada ve parseldeki gayrimenkulu satma vaadi karşı tarafça kabul edilmiştir. Ancak
satma teklifinde bulunan kimsenin ada ve parsel numarası vererek belirttiği
gayrimenkul teklifi, kabul edenin zihnindeki gayrimenkul değildir. Ölüme bağlı
tasarrufla gümüş bir kap vasiyet edilmek istenirken, yanlışlıkla elbise vasiyet
edilmektedir[2].
Burada irade beyanına konu olan mal başkası ile karıştırılmaktadır.
Parg. 5.
I.: 3.19.23.: “Si de alia re
stipulatorsenserit, de alia promissor, perinde nulla contrahitur obligatio, ac
si ad interrogatum ıesponsumnon esset. veluti si hominem Stichum a te stipulatus
quis fuerit, tu de pamphilo senseris, quem Stichum vocari
credideris”
Parg. 6.
“Eğer vaat ettiren başka, vaat
eden başka şey düşünmüşse, suale cevap verilmemiş gibi, borç inikat etmez;
meselâ bir kimse sana, köle Stichus'u vaat ettirse ve sen, isminin Stichus
olduğunu zannetttiğin Pamphilus'u anlasan, vaziyet böyledir”[3].
Parg. 7.
Hukuki
işlemin konusunda hataya ilişkin bir başka metin, Ulpianus’un D.18.1.9.
metnidir:
Parg. 8.
“In
veditionibus et emptionibus consensum debere intercedere palam est. Ceterum sive
in ipsa emptione dissentiaent, sive in pretio, sive in quo alio, emptio
imperfecta est. Si igitur ego me fundum emere putarem Cornelianum, tu mihi te
vendere Sempronianum putasti, quia in corpore dissensimus, emptio nulla est.
Idem est, si ego me Sthicum, tu Pamphilum absentem vendere putasti: nam cum in
corpore dissentiatur, apparet nullam esse emptionem”
Parg. 9.
“Alım ve
satımda bilindiği gibi, uyuşma hakim olmalıdır, eğer, satılanın kendisi ya da
bedel üzerinde, ya da her hangi bir nokta üzerinde uyuşmazlık varsa, bu takdirde
satım tamamlanmamıştır. Eğer, ben buna göre Cornelianus’un gayrimenkulünü almayı
kasdetmişsem, fakat sen Sempronianus’un gayrimenkulünü satmayı düşünmüşsen, bu
takdirde satım hükümsüzdür. Çünkü biz satımın konusu üzerinde uyuşmamışız. Aynı
durum şudur, eğer ben Stichus’u almayı (düşünüyor), fakat sen hazır bulunmayan
Pamphilus’u satmayı düşünüyorsan, yani, biz satım konusu üzerinde uyuşmamış
isek, bu takdirde satımın hükümsüz olduğu açıktır”.
Parg. 10.
Bu metin,
ilk olarak satım sözleşmesinde consensus’un bulunmasının şart olduğunu
belirtiyor. Bunun klasik hukuk kuralı olduğunu Gaius’ da onaylamaktadır[4].
Metne göre consensus’un karşıt anlamı, tarafların dissentiere (tarafların
uyuşmaması) kelimesidir. Verilen her iki örnekte de satım sözleşmesi meydana
gelmemiştir. Çünkü bir in corpore dissentiere (hukuki işlemin konusunda
uyuşmazlık) vardır. Metin error’dan bahsetmemektedir[5].
Parg. 11.
Bu
örneğin yorumu tartışmalı olmakla birlikte, onun yorumuyla Fragmentlerin diğer
yorumları için sağlam bir temel kazanıyoruz. Bu metin, error in corpore
için anahtar hükmündedir[6].
Parg. 12.
Ulpianus,
D. 18.1.9.'de bize fundus (arazi) örneği ile aşağıdaki gerçek olayı
anlatıyor:
Parg. 13.
“Alıcı,
Cornelianus’un taşınmazını aldığına inanıyor. Satıcı ise Sempronianus’un
taşınmazını sattığına inanıyor”.
Parg. 14.
Putare
zihni bir olayı, yani, tarafların iç iradelerinin hukuki işlemi kendi
tasavvurlarına göre geçerli olarak kurduğunu gösteriyor. Putare emere
(vendere), daha çok tarafların alım satım iradelerini gösteriyor. Yani,
tarafların iç iradeleri, ifade edilen iradelerine (beyanlarına) sözleşmenin
geçerli olarak kurulması imkanını vermektedir.
Parg. 15.
Farklı
iki taşınmaza yönelen tarafların putare’sinden Ulpianus, emptio
nulla est hukuki sonucunu
çıkartıyor. Putare, tarafların iç iradelerine (kanaatlerine) işaret
etmektedir.
Parg. 16.
Ulpianus,
sözleşmenin kurulmasındaki beyanlara değinmemektedir. Bunun sebebi
bilinmemektedir. Bu onun gözünden kaçmış da olabilir. Olayın sonu
Ulpianus tarafından özenle ifade edilmemiş de olabilir. Ya da tarafların beyanları bilinçli olarak
ifade edilmemiş de olabilir. Bu durumda hukukun temel kurallarına göre satım
sözleşmesi geçerli olarak kurulmamaktadır[7].
Parg. 17.
Ulpianus’un
kullandığı putare emere (vendere), bu sözleşmenin kurulmasında
klâsikleşen üç ihtimal için de geçerlidir[8]:
I- Satım sözleşmesinde C taşınmazı belirtiliyor. Satıcı, S taşınmazını
satmak istemesine rağmen, onayını veriyor. Bu durumda satıcının bir hatası
vardır.
II- Ulpianus’un ilişkiyi tasvirinde aynı zamanda aşağıdaki durum
da gizlidir: Satım sözleşmesi S taşınmazını belirtiyor. Alıcı, C taşınmazını
seçmek istemesine rağmen, S
taşınmazını seçtiğini beyan ediyor.. Bu ise alıcının bir
hatasıdır.
III- Üçüncü ihtimalde ise, satım sözleşmesinin bir gayrimenkulu açıkça
belirtmediği ihtimali düşünülebilir. Ya beyanlarda araziden genel olarak
bahsedilmektedir ya da her iki gayrimenkulde de bulunan özellikler
zikredilmektedir. Taraflar bu nitelikleri kendi tasavvurlarında bulunan
gayrimenkullerle ilişkilendirmektedirler. Burada gizli uyuşmazlık vardır[9].
Parg. 18.
Burada,
tarafların sözleşmeyi, satılan taşınmaza (C taşınmazı) dayanarak kurmaları
mümkün değildir. Özellikle bu tür hatalar, sözleşmenin, uzakta bulunan
taşınmazlar üzerine kurulduğu durumlarda kolaylıkla mümkün olabilmektedir. Eğer
burada, C taşınmazı, S taşınmazından hususi özellikleri bakımından ayrılmamışsa
veya taraflar aralarındaki ilişkide C taşınmazının özelliklerini
konuşmamışlarsa, yani ferdileştirmemişlerse, taşınmaz C, bu takdirde yalnızca
Cornelianus’un ismiyle temsil edilir.
Parg. 19.
Şayet
satıcı, bu iki taşınmazın ismini (yanlış kabul etmek sureti ile) değiştirirse, C
taşınmazı Sempronianus’un ismini alır. Bu takdirde gizli uyuşmazlık
ortaya çıkmış olur.. Burada somut nitelikleri ile ferdileştirilmemiş bir cismin,
sadece ismi söz konusudur. Yani, error in nominis (tanımlama hatası),
önemli bir error in corpore’nin sebebini oluşturmaktadır[10].
Parg. 20.
Ulpianus’un
bu olay münasebetiyle vermiş olduğu kararın hükümsüzlük olduğu açıktır. Ancak,
Ulpianus’a ait olan metinde olayı yeteri derecede aydınlatacak bilgi
olmamasından dolayı, yazarlar, hükümsüzlüğün sebepleri üzerinde farklı fikirler
ileri sürmüşlerdir. Bu konuda temel olarak üç farklı görüş vardır: Birinci
görüşe göre, hükümsüzlüğün sebebi, tarafların tek taraflı hatasıdır[11].
Ikinci görüşe göre hükümsüzlüğün sebebi, tarafların birlikte hatası, yani,
dissensus’dur[12].
Üçüncü görüşe göre ise de, hükümsüzlüğün sebebi, ne tek tarafın hatası, ne de
iki tarafın birlikte hatasıdır. Aksine hükümsüzlüğün sebebini, yorum yoluyla
sözleşmenin konusunun belirlenememesi oluşturmaktadır[13].
Parg. 21.
Savigny
tarafından temsil olunan bu teoriye göre, hata, beyan sahibinin gerçek iradesini
yansıtmayan beyanı ile onun gerçek iradesi arasındaki farklılıktır; bu da
sözleşmenin hükümsüzlüğü sonucunu doğurmaktadır. Buna göre bir hatanın
araştırılması için şu yol izlenmelidir: Ilk önce yorum yolu ile beyanın objektif
anlamı tesbit edilmeli, sonra beyandan yola çıkarak beyan sahibinin gerçek
iradesine ulaşılmalıdır. Eğer, burada irade ile beyan arasında bir farklılık
varsa, tek taraflı hukuki işlemlerde beyan, iki taraflı hukuk işlemlerde
sözleşme hükümsüz kabul edilmelidir[14].
Parg. 22.
Buna
göre, kuralın çıkış noktası, tarafların tek taraflı hatasıdır. Iki taraflı
hatada da tarafların her birinin hataları ayrı ayrı yorumlanmalı ve buna göre
her ikisinin de hükümsüz olup olmadığı tesbit edilmelidir. Ancak, falsa
demonstratio durumunda sözleşmenin geçerliliği kabul edilmektedir. Çünkü
taraflar, beyan etmedikleri ancak iradelerinin uyuştuğu bir sonucu
istemektedirler[15].
Parg. 23.
Bir hukuk
tarihi araştırmasında, tek taraflı hatanın önemli olup olmadığı sorunu, tek
taraflı hata olarak kabul edilen gerçek durumun, sözleşmenin bütün sonuçları
üzerinde bir etkiye sahip olup olmadığını tesbit bakımından önem
kazanmaktadır.
Parg. 24.
Eğer
satıcı, D.18.1.9.’da anlatılan durumda, kendisinin isimleri karıştırması
dolayısı ile yanlış gayrimenkul üzerinde sözleşme imzalamışsa, gerçek bir tek
taraflı hata durumu söz konusudur[16].
Parg. 25.
Romalı
hukukçuların vermiş oldukları örneklerde muhtemelen tek taraflı hatanın dikkate
alınmasına değinilmemektedir. Çünkü bir kimsenin hatasından bahsetmek için onun
ne söylediğini ve ne düşündüğünü bilmemiz gerekmektedir. Bizler bu detayı gözden
kaçırıyoruz. Klâsik hukukçular, olayları izah ederken, hiç bir şekilde
tarafların ne beyan ettiklerini ve ne düşündüklerini söylemiyorlar. Yalnızca
“altın yerine bakır” (aliud pro alio) satıldığını (D. 18.1.9.2),
stipulatio borçlusunun alıcının düşündüğü köleden başka bir köle düşündüğünü
(D.45.1.137.1; Iust. Inst, 3, 19.23.), benim 10 As’a kiraya vermeyi düşündüğüm
zaman, senin 5 As’a kiralamayı düşündüğünü (Pomp. D.19.2.52.1), söylüyorlar. Bu
yönüyle geleneksel hata doktrini kaynaklarda bulunmamasına rağmen Romalı
hukukçulara atfedilmiştir[17].
Parg. 26.
Ancak
günümüzde, Klâsik hukukçuların, hükümsüzlüğün temeli olarak tek taraflı hatayı
dikkate almadıkları tezi çoğunlukla kabul görmektedir. Bunun yerine daha çok
dissensus teorisi üzerinde durulmaktadır.
Parg. 27.
Bu
düşünceye göre, dissensus kavramından, taraflardan birinin iradesi ve
beyanı arasındaki uyuşmazlık değil, aksine taraflardan birinin iradesinin
diğerinin iradesi ile uyuşmaması anlaşılmalıdır.
Parg. 28.
Flume, D.
18.1.9.’de modern anlamda açık bir dissensus bulunduğunu, tek taraflı
hatanın söz konusu olmadığını belirtiyor. Flume’ye göre olayda bir hata durumu
vardır. Ancak o, burada, her gizli uyuşmazlıkta bulunan “refakat edilen
(birlikte) hata”yı kasdediyor. Flume, bunu dissensus için gerçek
sebep olarak tanımlıyor ve dissensus’un hataya temas ettiğini
söylüyor[18].
Flume, kendi iddiasına Ulpianus’un metninde hiç bir delil bulmuyor, daha
çok başka kaynaklara dayanıyor[19].
Parg. 29.
Flume,
bir nesnenin ismen belirlenmesine rağmen, yeteri kadar açık olarak ifade
edilmemesinin ve nesnenin hususi özellikleri ile belirtilmemesinin gerçek bir
dissensus olduğunu, ismin yanlış kullanılmasından kaynaklanan bir durum
olmadığını belirtiyor[20].
Parg. 30.
Flume,
bir köledeki ismin belirleme gücünün, cansız varlıklara ya da hayvanlara oranla
daha kuvvetli olduğunu, bu yüzden sözleşmenin taraflarından birinin bir köleyi
başka bir isimde düşünmesinin tek taraflı hata olarak değerlendirebilmesi mümkün
iken, söz konusu, gayrimenkul olunca dissensus olduğunu ileri
sürmektedir[21].
Parg. 31.
Flume’nin
düşünceleri şu gerekçelerle eleştirilmiştir: Eğer satıcı aynı ismi taşıyan
birden fazla nesneye sahipse, bir nesne sadece yalın ismi ile belirlenemez.
Fakat, taşınmazlarda bu durum son derece nadir olabilir. Ulp. D.18.1.9.de söz
konusu olan arazilerinin sahiplerinin isimleri olan Cornelianus ve
Sempronianus isimleri gibi, kaynaklarda sürekli kullanılan, kölelerdeki
Stichus ve Pamphilus isimlerinin de yalın isimler olduğuna dikkat
edilmelidir. Kendi ismini tanıyan bir köle, somut ismi ile belirlenebilir.
Flume’nin hayvan isimleri ile mukayesesi inandırıcı değildir. Onun
delilleri, biraz zorlama ile, kendisi tarafından temsil edilen dissensus
teorisine daha büyük geçerlilik alanı kazandırmayı hedeflemektedir[22].
Parg. 32.
Eğer,
somut olayın, Romalılar tarafından tek taraflı hata olarak değil, daha çok
Flume’nin düşündüğü gibi, dissensus olarak değerlendirildiğini
kabul edersek, tek taraflı hatanın Romalılar tarafından kabul edilmediği
sonucuna varılmalıdır. Haklı olarak Wolf, Flume’ye bu itirazı ileri
sürmüştür[23].
Parg. 33.
Wolf’a
göre, sözleşmenin hükümsüzlüğü, edimin belirlenmemiş ve de yorum yolu ile de
belirlenememesinden kaynaklanmaktadır. Wolf, klâsik hukukçuların iradelerin
uyuşması ile ilgilenmediklerini, bilâkis, görünürdeki beyanları dikkate
aldıklarını söylemektedir[24].
O, söz konusu metinlerde error ve dissensus hükümlerini değil,
yorum hükümlerini görüyor[25].
Parg. 34.
Ziletti,
Wolf gibi, D.18.1.9.’nin yorumunda aynı sonuçlara ulaşıyor. Wolf gibi o da
yalnızca arazi örneğini ele alıyor. “Quia in corpore dissensimus”
kelimelerinin yorumlandığını söylüyor. Ziletti, satımın hükümsüzlüğünün ne
dissensus’dan, ne de error’dan kaynaklanmadığını, sözleşmenin
unsurlarının (res, pretium, merces) açıkça belirtilmemesinden
kaynaklandığını ifade etmektedir. Buna göre, hükümsüzlüğün sebebi, sözleşmenin
unsurlarının (essentiale) taraflarca açıkça belirtilmemiş ve beyanların
yorumu yolu ile de bunların
belirlenmesinin imkânsız olmasıdır[26].
Parg. 35.
Ziletti,
Wolf gibi, Wieacker’in “şekli uyuşma kavramı”ndan hareket ediyor ve
arazi örneğini yorum hükmü olarak kabul ediyor.
Parg. 36.
Wieacker’e
göre de Klâsik Roma hukukçuları, sözleşmenin hükümsüzlük sebebi olarak, “yorum
yoluyla sözleşmenin konusunun belirlenememesini” kabul etmektedirler[27].
Parg. 37.
Aynı
şekilde Dulckeit da, “tek taraflı hatanın Roma hukukunda önemsiz olduğunu”
söylemektedir. O’nun teorik dellilleri ise, klâsik hukukçuların, hukukun temel
kavramlarına riayet ederek, yanlızca “beyanın objektif yorumu”nu kabul
ettikleridir ki, Wunner, bunun da kabul edilemez olduğunu
belirtmektedir[28].
Parg. 38.
Yorum
kavramı, daha önceki bir tartışmada Kunkel tarafından ele alınmıştır: Kunkel’e
göre, Romalılar hataen doğru açıklanmayan iradelere, sözleşmenin geniş yorumu
ile geçerlilik kazandırmaya ve mümkün olduğunca sözleşmeyi sürdürmeye
çalışmışlardır. Fakat, buna karşılık, irade ve beyan arasındaki uyuşmazlık
giderilemezse, Kunkel’e göre sözleşme hata dolayısı ile meydana gelmez.
Kaser’ de Kunkel’in düşüncelerine paralel olarak, “eğer, gerçek irade beyandan
ayrılıyorsa, sözleşmenin, somut iradenin göz önünde bulundurulmasına izin verip
vermediğine bakılmalıdır. Eğer yorum bu amaca ulaştırmazsa, sözleşme hata
dolayısı ile geçersiz olur” demektedir[29].
Parg. 39.
Kunkel ve
Kaser’in yorumda sorunu ortaya koyma şekilleri Wolf’dan tamamen farklıdır.
Kunkel ve Kaser’in görüşü ile Wolf’un görüş ayrılıkları, somut durumda,
hukukçuların, hükümsüzlük sonucunu doğuran hata hükmüne mi, yoksa sözleşmenin
sürdürülmesi için yorum hükmüne mi
hükmettikleri hususundadır.
Parg. 40.
Bu zıt
görüşler, sözleşmenin geçerlilik temeli (sebebi) üzerinde farklı düşüncelerin
sonucudur. Wolf’a göre sözleşmenin meydana gelmesi için, objektif olarak gerekli
hususlar üzerinde, beyanların görünüşte uyuşmaları yeterlidir. Tarafların şahsi iradeleri burada
önemsizdir[30].
Wolf’un teorisi, Wieacker’in küçük bir nüansla geliştirdiği şekli uyuşma
kavramı üzerine kurulmuştur. Wieacker, uyuşmanın şekli içeriğini vurguluyor.
Parg. 41.
Buna
karşılık, Kaser ve Kunkel, rızai sözleşmelerde geçerlilik temelini (sebebini),
tarafların iç iradelerinin uyuşmasında görmektedirler. Formal (şekli)
sözleşmelerde ise konuyu, Mitteis’ın “dış hukuk şekilciliği” kavramına göre ele
almaktalar ve sözleşmenin, taraf iradelerinin herhangi bir şekilde açıklanması
ile meydana gelmeyeceğini, aksine mutlaka belirli şekillerde yapılması
gerektiğini belirtiyorlar.
Parg. 42.
Wolf,
Ulpianus’un sözleşmenin kurulmasında hangi somut formulü düşündüğünü
aydınlatmak için, kapsamlı bir inceleme yapmıştır. Wolf, ilk olarak satım
sözleşmesinde alışılmış olan soru-cevap şeklini kullanmıştır[31]:
Alıcı, sözleşmenin içeriğini “est ne mihi emptus...” ile başlayan
kelimelerle şekillendirirdi. Satıcı, “est tibi emptus” (ya da benzer
kelimelerle) cevap verir ve bunun sonucunda satımın sözleşmesi meydan
gelirdi.
Parg. 43.
Wolf,
tekrar verilen Digesta metinlerinin, Roma hukukçularının rogatio
(beyan)’yu, alıcının hukuki işlemi kuran açıklaması olarak
değerlendirmediğini, bilakis sözleşmenin reddi olarak kabul ettiklerini
belirtiyor[32].
Parg. 44.
Wolf,
ayrıca, Ulpianus metninin, hem alıcının hem de satıcının
putare’sinden bahsetmesinden hareketle, söz konusu metnin tek taraflı hata halini ihtiva
etmediğini ileri sürüyor[33].
Parg. 45.
Yazar,
“sözleşmenin C’nin arazisi üzerine
kurulmak istenmesi ve satıcının bunu S’nin arazisi olarak kabul ettiğinin
farzedilmesi durumunda, sözleşmenin geçersizliğinin sadece tek taraflı hataya
dayandırılabileceğini; şayet,
sözleşmenin geçerliliği iradelerin uyuşmasında görülüyorsa, hatanın
iradelerin uyuşmasını ve dolayısı ile sözleşmenin kurulmasını engellediğini”
söylemektedir. Ancak yazar, Ulpianus’un metninin ifade ediliş şekline
göre, tek taraflı hatanın sözleşmenin hükümsüzlük sebebi olamayacağını iddia
ediyor. O, sözleşmenin hükümsüzlüğünün, S’nin arazisini satan satıcının
tasavvuruna dayandığı gibi, C’nin
arazisini alan alıcının tasavvuruna da dayanmakta olduğunu, tasvir edilen olayda
da, satıcının S’nin arazisini sattığına inandığını, ancak, alıcının C’nin
arazisini aldığına inanmadığını vurgulamak istiyor[34].
Parg. 46.
Wolf’a
göre, bu metinle C’nin arazisi ve S’nin arazisini ihtiva eden bir beyan bu
metinde yoktur. O’na göre bu durumlar sözleşmenin taraflarının tek taraflı
hatasının bulunması durumundan farklıdır. Çünkü, alıcı belirsiz olarak “estne
mihi emptus” ya da “estne
mihi fundus emptus” teklif ediyor. D. 18.1.9.’nin yorumu Wolf’un
teorisinin temellerini oluşturuyor[35].
Parg. 47.
Wolf’un
düşüncesinin amacı, metnin ifadesine göre, sözleşmenin geçersizliğini, hem S’nin
arazisini satan satıcının kabulüne, hem de C’niN arazisini alan alıcının
kabulune[36]
dayandığını ve tek taraflı hataya
dayanmadığını ispat etmektir[37].
Yani, dissensus vardır, demektedir.
Parg. 48.
Wolf,
putare’de ifade edilen, tarafların gerçekle uyuşmayan iradelerini,
sözleşmenin geçerliliği, yani, hukuki sonuçları ile ilişkilendirmek istemiyor.
Bilakis, sözleşmenin meydana gelmesi için, hakiki şartlar, yani, tarafların
hatalı olarak belirttiği
“edimlerin tayini” ile ilişkilendirmek istiyor. Taşınmaz, belirsiz
beyanlarda net olarak tasvir edilmemiştir. Wolf’a göre, edimlerin belirlenmesinde yanlış
inançlardan dolayı, tarafların putare emere (vendere)’si,
tarafların geçerli bir alım satım meydana getirdiklerine inanmaları anlamına
gelmez[38].
Parg. 49.
Wolf’un
bu görüşü şu gerekçeyle eleştirilmiştir: Emere-vendere, aynı zamanda
yalnızca, alım için gerekli şartları yerine getirmez, bilâkis geçerli bir alım
satım anlamına da gelmektedir. Eğer, iradelerin iç uyuşması önemli ise,
rogatio’da C’nin arazisinin açıkça belirtilmesine rağmen, alımın meydana
gelmesi için gerçek şartlar, henüz alıcı tarafından yerine getirilmemiştir.
Alıcı, satıcı ile uyuşmamıştır. Alıcı sadece buna inanmaktadır. Wolf, buna
dikkat etmemiştir. Wolf’un D. 18.1.9.’deki tek taraflı hata durumunu kabul etmemesi kabul
edilemez[39].
Parg. 50.
Wolf’un
Ulpianus’un metninin yorumundan çıkardığı genel sonuçlar
şunlardır:
Parg. 51.
Tarafların
sözleşmenin kurulmasındaki hatası, sözleşmenin hükümsüzlüğü için, temel teşkil
etmez. Ayrıca, iradelerin uyuşmamaları olarak anlaşılan dissensus’ da
hükümsüzlük sebebi olamaz[40].
Parg. 52.
Wolf’a
göre, quia in corpore dissensimus kelimesi gerçek değildir ve bu,
metinlerin klasik sonrası irade doktrini anlamında yorumlandığını
gösterir[41].
Parg. 53.
Wolf,
Mitteis tarafından kullanılan “iç hukuk şekilciliği” (innere
Rechtsformalismus) kavramına dayanıyor. Mitteis, bundan alım satım sözleşmesinin
sözleşme tipi olarak sahip olduğu
belirli şartları anlıyor. Şayet taraflar somut sözleşmeyi kurmak istiyorlarsa bu
tip şartlarına uymak zorundadırlar. Başka bir ifade ile, önceden belirlenen tip
özelliklerine riayet geçerlilik şartıdır.
Parg. 54.
Ancak, iç
hukuki şekilcilik kavramı, burada bu sorun ile ilgili değildir. Iç hukuk
şekilciliğine rağmen, Ulpianus’un tartışılan satımın geçersizliğini
quia in corpore dissensimus ile kurması ve bunda geçerlilik temeli olarak
consensus’u (kinaye yolu ile) hatırlatması daha mantıklıdır[42].
Zusammenfassung
ERROR
IN CORPORE
Die Römer haben nach
Objekten des Irrtums gegliedert. Hatte ein error in corpore dazu geführt, dass
der Erklaerende ein anderes objekt meinte, sollte kein gültiges Geschaeft
zustandekommen.
Die Ulpianusstelle D.
18.1.9., stellt einleitend fest, dass beim kauf consensus vorliegen muss. Der
begriffliche Gegensatz zu consensus ist nach dem Text das dissentieren der
Parteien. In den beiden angeführten Sachverhalten kommt der Kauf nicht zustande,
weil ein in corpore dissentieren vorliegt.
Diser Irrtum kann in der Ulpianstelle nicht der
Grund für das Nichtzustandekommen des Vertrages sein. Nach meiner Meinung ergibt
sich die Nichtigkeit daraus, dass der Leistungsgegenstand in der Abrede nicht
identifiziert und auch durch Auslegung nicht zu identifizieren ist.
Atıf
önerisi: Yazar Adı ve Soyadı, e-akademi, Sayı, Tarih, Paragraf Numarası,
İnternet Adresi (http://www.e-akademi.org/...)
* A.Ü. Erzincan Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi
[1] JÖRS, P/WOLFGANG, K./WENGER,L., Römisches Recht, Berlin, Heidelberg, Newyork, London, Paris, Tokyo, 1986, s. 124; APATY, P./KLINBERG, G./ STIEGLER, H. Einführuhg in das Römische Recht, Wien, Köln, Weimar, 1994, s. 171; GUHL, T., das Schweizerische Obligationenrecht, Zürich, 1995, s. 131.
[2] D. 28.5.9.1., ERDOĞMUŞ, B./TAHİROĞLU, B., Roma Hukuku, (Tarihi Giriş, Hukuk Tarihi, Genel Kavramlar, İstanbul, 2001, s. 153; DILCHER,H., J. von Staudingers Kommentar zum Bürgerlichen Gesetzbuch mit Einführungsgesetz und Nebengesetzen, Allgemeiner Teil, Berlin, 1980., s. 261.
[3] Ius., Institutiones, Çev. Ziya UMUR, İstanbul, 1983, s. 258; KRELLER, H., Römisches Recht II, Grundlehren des Gemeinen Rechts, Romantische Einführüng in das Geltende Privatrecht, Wien, 1950. s. 277.
[4] Gai. I. 3. 135.
[5] WUNNER, S. E., Contractus, Köln/Graz 1964., s. 144; ZIMMERMAN, R., The Law of Obligations Roman Foundations of The Civilian Tradition, Regensburg-München, 1992., s. 589; WINDSCHEID, B., Lehrbuch des Pandektenrecht, 9. Auflage von Theodor KIPP, Band, I, Frankfurt am Main, 1906, Aelen 1963., s. 390, dn. 4.
[6] WOLF, Joseph Georg, Error im Römischen Vertragsrecht, Köln/Graz, 1961, s. 24.
[7] WUNNER, a.g.e., s. 145; SIMONIUS, A., Bemerkungen zur Römischen Irrtumslehre, Festschrift Paul Koschaker, 1939, c.I., s. 362.
[8] ZIMMERMAN, a.g.e., s. 590.
[9] WUNNER, a.g.e., s. 149.
[10] WUNNER, a.g.e., s. 146.
[11] WUNNER, a.g.e., s. 148.
[12] FLUME, W., Eigenschaftsırrtum und Kauf, Regensberg-Münster,1975., (Eigenschaftsırrtum) s. 64 vd.; FLUME, W., Allgemeiner Teil des Bürgerlichen Rechts. 2. Band, Das Rechtsgeschâft, 2. Aufl., Berlin, Heidelberg, Newyork, 1975. (Rechtsgeschâft) s. 238.
[13] WOLF,a.g.e., s. 169; DULCKEIT, G, Irrtum und Rechtsgeschâft im Klassischen Römischen Recht, Festschrift Schulz I, 1959, s. 152., KASER, M., Das Römische Privatrecht, Das Alte Römische, Das Vorklassische und Klassische Recht, II. Aufl. München, 1971., s. 235; KADEN, Erich Hans “Die Lehre vom Vertragsschluss im klassischen römischen Recht und die Rechtsregel: "Non videntur qui errant consitere”. Festschrift Koschaker I, 1939, s. 338.
[14] WIEACKER, Franz, Irrtum, Dissens oder Gegenstandlose Leistungbestimmung?, Melanges Phılıppe Meylan, Volume I, 1963, s. 385.
[15] WIEACKER, a.g.m., 385; DILCHER, a.g.e., s. 259.
[16] WUNNER, a.g.e., s. 148
[17] WIEACKER, a.g.m., s. 389.
[18] Flume, error in substantia durumunu bu kanaatinin dışında tutuyor. FLUME, Rechtsgeschaeft, s. 435; Burada Wolf, Flume’ye itiraz ediyor. O’na göre, Flume’nin dediği gibi, eğer taraflar anlaştıklarına inanıyorlarsa, gizli uyuşmazlık, modern anlamda hataya temas eder ve böylece o, uyuşmazlığın “gerçek sebebi” olarak tanımlanabilir. Wolf’un itirazı, gerçek olmayan dissens tasavvuruna dayanmaktadır. Wolf, şöyle demektedir: “Flume, gizli uyuşmazlıktan bahsediyor. O, D. 18. 1. 9’daki fundus örneğini doğru kabul ediyor. Ancak biz, klâsik hukukçuların onu, dissensus olarak değerlendirdiklerini bilmiyoruz”. Wolf’a göre, taraflar yanılarak, görünüşteki uzlaşmaları ile edimin konusunu belirleyememişlerse, ancak modern düşünceye göre, şüphesiz bir gizli uyuşmazlık vardır. WOLF, a.g.e., s. 33.
[19]
Flume, kendi iddiasına Romalıların “tek taraflı hata”yı dikkate
almadıklarının bir belirtisi olarak şu delilleri
gösteriyor:
I-Eğer tek taraflı hata dikkate alınmış olsaydı, yanılmayan tarafın diğer
tarafın hatasına dayanıp dayanamayacağı sorunu ileri sürülürdü. Bu sorun
kaynaklarda hiç ele alınmamıştır.
II-Vasiyetnameye karşılık, sözleşme hukuku için kaynaklarda, bugünkü “beyan fiilinde hata” anlamında (yanlış konuşmanın, yanlış yazmanın tek taraflı hata olduğu hususunda) hiç bir durum tartışılmamıştır. WUNNER, a.g.e., s. 163.
[20] FLUME, Eigenschaftsırrtum, s. 247.
[21] WUNNER, a.g.e., s. 147.
[22] Eğer, açık bir anlaşmanın bulunup bulunmadığını tesbit bakımından daha güvenli ise, dissensus’un alanının genişleyeceği kendiliğinden anlaşılır. Bu takdirde Roma hukukuna göre, dissensus’un alanı ile 19. yüzyıl doktrinine göre Error’un alanı kesişmektedir.” Bu düşünce Flume’nin söyledikleri ile çelişmektedir: “Romalıların dissensus olarak kabul ettiği hususlar, modern düşünceye göre de dissensus’dur.” FLUME, Eigenschaftsırrtum, s. 238.
[23] WOLF, a.g.e., s. 67; WUNNER, a.g.e., 148.
[24] WOLF, a.g.e., s. 80.
[25] Aynı görüşte olanlar, KADEN, Erich Hans, Literatur (Pasquale Voci, L’errore nel diritto romano), SZ. 59, (1939) 634 vd; DULCKEIT, a.g.m., s. 148.
[26] ZİLETTİ. U., La dottirina dell’errore nella storia del dritto Romano, Milano, 1961. (WIEACKER, a.g.m., s. 383’den naklen); KRAMPE, C., Die Unklarheitenregel, Bürgerliches und Römisches Recht, Berlin, 1983., s. 50.
[27] WIEACKER, a.g.m., 406.
[28] WUNNER, a.g.e., s. 162.
[29] KUNKEL, Wolfgang., Römisches Privatrecht, Berlin, Göttingen, Heidelberg, 1949, III. Aufl., s. 110; KASER, a.g.e., s.235.
[30] WOLF, a.g.e., s. 46-47.
[31] WOLF, a.g.e., 35. vd.
[32] WUNNER, Wolf’un araştırmalarının Ulpianus’un bu metninin değerlendirilmesi açısından fazla önem taşımadığını, onun ulaştığı sonuçların onaylanmasının ise mümkün olmadığını belirtmektedir. WUNNER, a.g.e., s. 150.
[33] WOLF, a.g.e., s. 44.
[34] Burada Wolf’un bir varsayımdan hareket ettiğini söylemek mümkündür. O, olaya tamamen bir yorum meselesi olarak bakıyor. Satıcının C taşınmazını satma hususunda tek taraflı hatasının bulunmasına , “alıcının da C taşınmazını satın almak istememesi” yorumu eklenince doğal olarak olaydaki hukuki durum, tek taraflı hata (einseitige Irrtum) olarak değil de dissensus olarak nitelendirilecektir. Bkz. WUNNER, a.g.e., s. 153. KADEN, Erich Hans, (Joseph Georg Wolf, Error im Römischen Vertragsrecht, Köln-Graz, 1961), SZ., 79, 426 vd.
[35] WUNNER, a.g.e., s. 153.
[36] WOLF, alıcının sözleşmenin geçersiz olduğunu bilmemesi yani, geçerli olarak kurulduğu kabulu ve satıcının S’nin arazisini sattığına inanması, sözleşmenin hükümsüzlüğü sonucunu birlikte doğurmaktadır.
[37] WUNNER, bu görüşe, alıcının putare emere’sinin geçerli bir satıma inandığı anlamına geldiğinden bahisle karşı çıkmaktadır.WUNNER, a.g.e., s. 154.
[38] WOLF, a.g.e., s. 155.
[39] WUNNER, a.g.e., s. 157.
[40] WOLF, a.g.e., s. 156.
[41] “Keşke, klâsik hukukçular, bu olayda satımın unsurlarının (edimin ve semenin) objektif olarak tayin edilip edilmediğini sorsalardı.” WOLF, a.g.e., s. 156.
[42] WUNNER, a.g.e., s. 157.