|
|
|
Makaleler / Articles / Aufsätze / Articles |
|
|
|
|
|
|
3 Ekim 2005 tarihinden itibaren AB, Türk çevre politikasına yön vermektedir. Bu çalışmada Müzakere Çerçevesi Belgesi kapsamında AB’nin çevre politikası alanında müzakere sürecine yönelik beklentileri ve AB’nin Türk Çevre Politikası Üzerine Etkileri ortaya konacaktır. Ayrıca 2008 ve sonrasına ışık tutacak bazı belgelerin incelenmesi ve bunun Türkiye’nin çevre politikası üzerine etkileri değerlendirilecektir. Bu çalışmada, resmi belgelerin derlenmesi, konuya ilişkin yerli ve yabancı kaynakların taranması, bilgilerin kuramsal bir çerçevede değerlendirilmesi yöntemi uygulanacaktır.
Bu çalışmanın amacı; çevre alanı başta olmak üzere siyasi, toplumsal ve ekonomik yaşamda olumlu/olumsuz yönleriyle bir değişim süreci başlatacak olan AB’ye tam üyelik sürecinin Türkiye’nin çevre politikası üzerinde sağlayacağı değişimleri tartışmak olacaktır.
|
|
|
Yazan
: Fikret MAZI ve Uğur YILDIRIM
|
|
|
Bu yazı dergimizin 86. sayisinda (NİSAN 2009) yayinlanmis olup. Simdiye kadar 5911
kez okunmustur.
|
|
|
|
|
|
|
Toplumların bir millet olarak ortaya çıkmalarının altyapısını belirlemeye yönelik değerlendirmelerde ortak geçmiş geniş yer tutar. Bir ve beraber olma bilincinin oluşum sürecinde ortaya konulan ortak değerler, millet olmanın temelini oluşturur. Milli kültürünün önemli parçalarından biri de somut kültür değerleridir. Somut Kültür değerlerinin yanında bu değerlerin oluşum sürecinde etkili olan, toplum yaşamının önemli bir parçası olan, yaşanan coğrafyanın özgün doğal varlıkları da millet olma bilinci üzerinde etkili olmuştur/olmaktadır.
|
|
|
Yazan
: Nusret İlker ÇOLAK
|
|
|
Bu yazı dergimizin 84. sayisinda (ŞUBAT 2009) yayinlanmis olup. Simdiye kadar 5776
kez okunmustur.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Sigorta, kurumsal bazda, hukukî yapısı itibariyle, "sosyal sigorta" ve "özel sigorta" şeklinde iki farklı disipline sahiptir. Buna göre devlet tarafından kurulan ve korunan "sosyal sigortalar", çağdaş İslâm hukukçuları tarafından geniş tartışmalar neticesinde genellikle câiz görülmüştür. Sosyal sigortalarda, sigortalının ödediği primler, bireylerin irâdelerine bakılmadan alındığı için bir tür "vergi" niteliğinde algılanmıştır. Özel sigortalar ise, ya kâr gayesi güden bir "anonim" ticâri şirket ya da "kooperatif" teşekkül tarzında organize olmuş bir ortaklıktır. Kooperatif teşekküllü sigortalarda gaye, sigortacının kâr amacı olmayıp, rizikoların gerçekleşmesiyle doğan zarar ve kötü sonuçların yükünün üyeler arasında paylaşılarak azaltılması olduğundan bu tür sigortalar İslâm hukukçularınca genellikle câiz görülmüştür.
Çağdaş İslâm hukukçuları arasındaki bu genel anlayış, "anonim şirketler" tarafından yürütülen "ticârî sigorta" işlemlerinin hükmü konusunda “fâiz” içerdiği gerekçesiyle bozulmakta ve yerini derin bir fikir ayrılığına bırakmaktadır. Bu tür sigortaya yaklaşımları bakımından da çağdaş İslâm hukuk bilginlerini iki gruba ayırmak mümkündür. Birinci grup bilginler, sigortada, İslâm’ın haram kıldığı, ribâ ve fâiz gibi, sözleşmeden ayrılmayan (lazım) vasıfların varlığını iddia edip, sigortayı fâsid veya bâtıl görüp meşru saymamaktadırlar. Müslüman ülkelerde yapılan çalışmalar, sunulan tebliğler, yayınlanan makalelerde de genellikle bu duruma (sigortanın fâiz ilişkisine) dikkat çekilmiştir. Diğer grup hukuk bilginleri ise, haksız kazanca yol açmamak (fâizden uzak olmak) kaydıyla sigortayı meşru saymaktadırlar. Bunların da sayıları başlangıçta küçük bir azınlık olduğu halde son dönemlerde gittikçe artmaktadır. Çalışmamızda her iki tarafın delillerinden hareketle “sigortada fâiz” ilişkisinin olup olmadığını araştırmak, dinine bağlı kimselerin de ihtiyat sevki ile günah korkusu arasında şaşkın vaziyette bırakılmamasını amaçladık.
|
|
|
Yazan
: Hadi SAĞLAM
|
|
|
Bu yazı dergimizin 84. sayisinda (ŞUBAT 2009) yayinlanmis olup. Simdiye kadar 7040
kez okunmustur.
|
|
|
|
|
|
|
Çocuğun velayet hakkının anne veya babadan birine bırakılması halinde, velayet hakkı verilmeyen tarafın, çocukla nasıl ve ne şekilde kişisel ilişki kuracağı mahkemece belirlenir . Zira Medeni Kanun m. 182 hükmü, açıkça, mahkemenin ana ve babanın boşanma ve ayrılığa karar verirken , çocukla kişisel ilişkilerini de düzenleyeceğini öngörmektedir. Bu hükmün dışında Medeni Kanunun iki hükmü incelememiz bakımından önemlidir. Bunlardan birincisi Medeni Kanun m. 323 hükmüdür. Söz konusu hükme göre, ana ve babadan her biri, velayeti altında bulunmayan veya kendisine bırakılmayan çocuk ile uygun kişisel ilişki kurulmasını isteme hakkına sahiptir. Böylece, sadece velayete sahip olmayan ana ve baba değil, velayet hakkına sahip olmakla beraber, çocuğun başkasının koruması veya gözetimine bırakılması halinde de, ana ya da babanın çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin bir talep hakkının olduğu belirtilmiştir .
|
|
|
Yazan
: İbrahim ÖZBAY
|
|
|
Bu yazı dergimizin 84. sayisinda (ŞUBAT 2009) yayinlanmis olup. Simdiye kadar 54115
kez okunmustur.
|
|
|
|
|
|
Bulunan Sayfa(lar) :
1/ 2/ 3/ 4/ 5/ 6/ 7/ 8/ 9/ 10/ 11/ 12/ 13/ 14/ 15/ 16/ 17/ 18/ 19/ 20/ 21/ 22/ 23/ 24/ 25/ 26/ 27/ 28/ 29/ 30/ 31/ 32/ 33/ 34/ 35/ 36/ 37/ 38/ 39/ 40/ 41/ 42/ 43/ 44/ 45/ 46/ 47/ 48/ 49/ 50/ 51/ 52/ 53/ 54/ 55/
|
|
|