Guncelleme : 31.01.2017 20:16:01
 
 
 
 
Ana Sayfa Dergi Hakkında Yayın İlkeleri iletişim
 
 
Arama
Aramak için:
Site icinde Ara
Internette Ara


Site Icerigi
Makale
Çeviri
Belge
Karar Çevirisi
Kitap İncelemesi
Uluslararasi Sözlesmeler
Mahkeme Kararı
Kanun Tasarısı
Anayasa Mahkemesine İptal Başvurusu
Mevzuat
Yönetmelik Taslağı
Yönetmelik Değişikliği
E-Kitap

E-Akademi de"Makale" kategorisinde
55 sayfada Toplam 272 yazi bulundu.

Makaleler / Articles / Aufsätze / Articles
  “AB’YE TAM ÜYELİK MÜZAKERELERİ ÇERÇEVESİNDE TÜRKİYE’DE YAŞANAN SOSYO-EKONOMİK DEĞİŞİMLER VE ARTAN AB KARŞITLIĞI”

Küreselleşme süreci içerisinde, dünyada bir kutuplaşma durumu söz konusudur. Bu kutuplaşmada sivrilen üç bölge, Kuzey Amerika, Avrupa Birliği ve Japonya`dır. Hızla değişen dünyada Türkiye, bu kervana ABD’nin stratejik ortaklığında, AB ile entegrasyon süreci içerisinde katılabilecek gibi görünmektedir(Elmas, 2001). Türkiye ile AB arasındaki ilişkiler, Türkiye’nin dış politika öncelikleri arasında birincil önemde olmuş ve belirleyici bir yer işgal etmiştir. Bu yakın ilişkiler 1960’lı yılların ilk yarısında Ankara Anlaşması ile kurulan “Ortaklık” ilişkisi ile başlamış, 1970’li yıllarda, ortaklığın geçiş dönemini düzenleyen “Katma Protokol” ile devam etmiş ve 1996 yılında taraflar arasında “Gümrük Birliği”nin oluşturulması ile ileri bir düzeye erişmiştir. Bu uzun süreç içinde, Türkiye-AB ilişkilerinin ana perspektifini tam üyelik oluşturmuş, ilişkilerde sağlanan ilerlemenin itici gücü bu hedef olmuştur.

Yazan : Özge DEMİRAL/Mehmet DEMİRAL
Bu yazı dergimizin 61. sayisinda (MART 2007) yayinlanmis olup.
Simdiye kadar 3956 kez okunmustur.

  İCRA VE İFLÂS KANUNU’NDA YER ALAN CEZAÎ HÜKÜMLER (m.331–354)VE ANAYASA’NIN 38. MADDESİNİN SEKİZİNCİ FIKRASI

Hukukî ilişkilerde asıl olan, borçluların borçlarını kendi rızalarıyla ödemesidir. Ancak borçlu, bunu kendi rızasıyla yapmıyorsa, artık günümüzde alacaklının borçluya karşı zor kullanması mümkün değildir; hatta modern hukuk sistemimizde böyle bir davranış suç kabul edilmiştir (TCK m.150). Buna kendiliğinden hak alma yasağı denilmektedir. Alacağını elde edemeyen kişi devletin oluşturduğu cebrî icra organlarına müracaat ederek, cebrî icra organları vasıtasıyla alacağına kavuşacaktır. Yani borcunu kendi rızasıyla ödemeyen borçluya karşı zor kullanma hakkı münhasıran devlete aittir. Borçluların borcunu kendi rızalarıyla yerine getirmemesi durumunda hakların zorla yerine getirilmesi devletin görevidir . Kendiliğinden hak almanın yasak olması nedeniyle, devlet kendisine yapılan taleplerin gerçekleştirilmesini sağlamak için gerekli işlemleri yapmak ve önlemleri almak yükümlülüğünden kaçınamaz . Zira ihtiyaç duyulduğunda hakkı ihlal edilen kişinin meşru yollarla ve devlet eliyle, yani kamusal otorite vasıtasıyla, hakkının yerine getirilme imkânının bulunmadığı bir hukuk düzeninde, insanların ortak hayatlarının sürdürülmesindeki meşru zeminin kaybedilmesi tehlikesi vardır. Böyle bir durum, hukuk düzeninde zafiyete yol açar . Bunun sonucunda ise, ya hakkın yerine getirilmesinde zafiyete neden olduğu için, bu alandaki otorite zayıflığını başka kaynaklar doldurmaya kalkabilir ya da taraflar arasındaki borç ilişkilerinin tabii borca dönüşmesine sebep olabilir . Ancak bu zor kullanma kural olarak borçlunun şahsına yönelen, onun şahsını hedef alan bir kuvvet kullanılması anlamına gelmemektedir. Zira modern hukuk sistemlerinde borçlunun şahsına karşı zor kullanılması istisnaî nitelikte olup; asıl olan borçlunun malvarlığı ile sorumlu olmasıdır . Buradaki zor kullanmanın amacı, kural olarak borçlunun cezalandırılması değil, alacaklının alacağını elde etmesine yardımcı olmaktır. Alacaklının alacağına yetecek miktarda borçlunun malları icra organları tarafından haczedilecek ve satılacaktır; ya da para alacağı dışında bir alacak varsa, bu durumda da mahkeme kararının gereği, yine icra organları vasıtasıyla yerine getirtilecektir. Ancak az önce de belirttiğimiz üzere istisnaî bazı durumlarda borçlunun şahsına karşı zor kullanılması da söz konusu olabilecektir. Fakat burada da yine borçlunun şahsına karşı zor kullanılması alacaklıya bırakılmamıştır. Bu cezaların verilebilmesi, borçlunun şahsı üzerinde zor kullanılabilmesi için mutlaka bir mahkeme kararına ihtiyaç vardır .

Yazan : İbrahim AŞIK
Bu yazı dergimizin 60. sayisinda (ŞUBAT 2007) yayinlanmis olup.
Simdiye kadar 6037 kez okunmustur.

  TÜRKİYE’DE SİYASAL PARTİLERİN ANAYASAL STATÜSÜ

“Modern demokrasi, partiler demokrasisidir”. Siyasal partiler, bir ülkede siyasal iradenin oluşumuna katkıda bulunan başlıca unsurlardandır. Bu yönüyle de, demokratik siyasal yaşamın vazgeçilmez unsurları olarak ifade edilmektedir. Siyasal partiler yoluyla örgütlenmek, siyasal düşünce özgürlüğünün doğal bir uzantısıdır. Bunun başlıca nedeni, bir siyasal düşüncenin kendini kabul ettirebilmesi ve taraftar kazanabilmesinin en etkili yolunun siyasal parti biçiminde örgütlenmesi olmasındandır. Siyasal partiler, siyasal fikirlerin bir parti biçiminde örgütlenmesinin ifadesi olduğundan, aslolan bir demokratik düzende serbestçe kurulmaları ve faaliyet göstermeleridir.

Yazan : M. Tevfik GÜLSOY
Bu yazı dergimizin 60. sayisinda (ŞUBAT 2007) yayinlanmis olup.
Simdiye kadar 4565 kez okunmustur.

  5271 SAYILI CEZA MUHAKEMESİ KANUNU’NDA KAMU DAVASININ AÇILMASI, İDDİANAMENİN UNSURLARI VE İADESİ

Ceza muhakemesinde iddianamenin hazırlanması ile soruşturma evresi sona ermekte, iddianamenin değerlendirilmesi süreci bir ara evre olarak ortaya çıkmakta ve iddianamenin kabulüyle kovuşturma başlamaktadır. Soruşturma safhasının amaçlarına uygun şekilde yürütülmesi, kovuşturmanın hazırlanması ve yeterli suç şüpheleri bulunmayan hadiselerin mahkeme önüne getirilmemesi, ayıklanması, büyük önem arz etmektedir. Bu çerçevede ceza iddiasını yargılama makamı önüne getiren belge olarak iddianamenin yasada belirtilen özellikleri taşıması gerekir. Gerek soruşturma safhasının fonksiyonlarını hayata geçirmek gerekse de savcılık makamının etkinliğini artırmak adına, mahkeme tarafından “iddianamenin” incelenmesinin ve iadesinin mümkün kılınmış olması büyük bir yeniliktir. Yeni CMK.’nın bu alanda getirdiği bir diğer önemli gelişme ise, 171 inci maddede “maslahata uygunluk sistemine” yer vererek Cumhuriyet savcısına kamu davasını açma konusunda takdir yetkisi tanımış bulunmasıdır. Ayrıca 5560 sayılı Kanunla maddede yapılan değişiklikle, savcıya şartları oluştuğu takdirde kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verme imkânı da verilmiştir. Son olarak belirtelim ki, iddianamenin iadesi kurumunun Türk Hukuku’nda işlerliğini olumsuz etkileyecek en önemli olgu, on beş gün içerisinde iade edilmeyen iddianamenin kabul edilmiş sayılacağına ilişkin düzenlemedir.

Yazan : A. Caner YENİDÜNYA
Bu yazı dergimizin 60. sayisinda (ŞUBAT 2007) yayinlanmis olup.
Simdiye kadar 12834 kez okunmustur.

  Yönetim Yazınının Disipliner Sınırları, Düşler, Gerçekler ve Umutlar

Yönetim yazınının disipliner sınırlarını tartışmanın ve bu sınırların genişletilmesine yönelik önerilerde bulunmanın, özellikle postmodernist rüzgarların hızla estiği, bütün “kuramsal” yaklaşımların “post” veya “neo” ön ekleri ile tanımlandığı bir dönemde zor bir uğraş olacağı kanaatindeyim. Max Guluckman, bilimi, “bir neslin budalasının bir önceki neslin dehasınca ulaşılan noktayı aşmasını sağlayan bir disiplin” olarak tanımlar. Tarihsel süreç içerisinde bütün bilgileri toplayan pansophia olarak adlandırılan bir sistem içerisinde çalışmaya veya her şeyi kapsayan tek ve büyük bir insan bilimi (omni-science) oluşturmaya yönelik girişimler olmuştur. Yönetim disiplini de, uzun bir süre örgüt-personel temelinde tüm yönetimsel sorunlara çözüm arayan bir disiplin olarak algılanmıştır.

Yazan : Bülent BÜBER
Bu yazı dergimizin 60. sayisinda (ŞUBAT 2007) yayinlanmis olup.
Simdiye kadar 5983 kez okunmustur.


Bulunan Sayfa(lar) : 1/ 2/ 3/ 4/ 5/ 6/ 7/ 8/ 9/ 10/ 11/ 12/ 13/ 14/ 15/ 16/ 17/ 18/ 19/ 20/ 21/ 22/ 23/ 24/ 25/ 26/ 27/ 28/ 29/ 30/ 31/ 32/ 33/ 34/ 35/ 36/ 37/ 38/ 39/ 40/ 41/ 42/ 43/ 44/ 45/ 46/ 47/ 48/ 49/ 50/ 51/ 52/ 53/ 54/ 55/
Site Menu

 




Bu site INTERNETsahibi Int. Hiz. Tarafindan Host Edilmektedir.
Ttec Plus Cep Telefonu Aksesuarı