Guncelleme : 31.01.2017 20:16:01
 
 
 
 
Ana Sayfa Dergi Hakkında Yayın İlkeleri iletişim
 
 
Arama
Aramak için:
Site icinde Ara
Internette Ara


Site Icerigi
Makale
Çeviri
Belge
Karar Çevirisi
Kitap İncelemesi
Uluslararasi Sözlesmeler
Mahkeme Kararı
Kanun Tasarısı
Anayasa Mahkemesine İptal Başvurusu
Mevzuat
Yönetmelik Taslağı
Yönetmelik Değişikliği
E-Kitap

E-Akademi de"Makale" kategorisinde
55 sayfada Toplam 272 yazi bulundu.

Makaleler / Articles / Aufsätze / Articles
  ESER SÖZLEŞMESİNDE İŞİN YAPILMASINDAKİ GECİKMEDEN DOLAYI SÖZLEŞMEDEN DÖNME- TBK m. 473/I HÜKMÜNE BAKIŞ

1 Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu, “işe başlama ve yürütme” kenar başlığı altında 473. maddenin birinci fıkrasında şu düzenlemeye yer vermiştir:
“Yüklenicinin işe zamanında başlamaması veya sözleşme hükümlerine aykırı olarak işi geciktirmesi ya da işsahibine yüklenemeyecek bir sebeple ortaya çıkan gecikme yüzünden bütün tahminlere göre yüklenicinin işi kararlaştırılan zamanda bitiremeyeceği açıkça anlaşılırsa, işsahibi teslim için belirlenen günü beklemek zorunda olmaksızın sözleşmeden dönebilir.”
TBK m. 473/I hükmü, yüklenicinin eseri meydana getirmedeki temerrüdüne ilişkin özel bir kuraldır. Diğer bir ifadeyle anılan hüküm, eseri meydana getirmedeki temerrüt olgusuna uygulanır. TBK m. 473/I hükmü uyarınca yüklenicinin eseri meydana getirmede temerrüde düşmesi halinde, işsahibi, teslim tarihini beklemek zorunda kalmaksızın sözleşmeden dönebilir. Bu noktada TBK m. 473/I hükmü, yüklenicinin eseri meydana getirmedeki temerrüdünü yaptırıma bağlayan yönüyle, dolaylı da olsa, eser sözleşmesinde sadece tamamlanmış bir eserin tesliminin borçlanılmadığını, bilakis aynı zamanda onun meydana getirilmesinin de borçlanıldığını göstermektedir.
Anılan hüküm, yürürlükten kalkan 818 sayılı Borçlar Kanununda “akit dairesinde işe başlama ve icra” kenar başlığı altında, 358. maddenin birinci fıkrasında düzenlenmişti. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun gerekçesinde 473. maddede, metninde yapılan düzeltme ve arılaştırmanın dışında, 818 sayılı Borçlar Kanununa göre bir hüküm değişikliği olmadığı ifade edilmiştir. Ancak bize göre madde metnindeki düzeltme ve arılaştırma, TBK m. 473/I hükmünü farklı yorumlanmaya açık hale getirmiştir.

Yazan : Yrd. Doç. Dr. S. Hülya İMAMOĞLU
Bu yazı dergimizin 139. sayisinda (NİSAN 2016) yayinlanmis olup.
Simdiye kadar 1289 kez okunmustur.

  TÜRK MEDENİ KANUNUNDA NİŞANLILIĞIN SONA ERMESİ VE SONUÇLARI

Türk Medeni Kanununda nişanlılık 118-123. maddeler arasında düzenlenmiştir. Nişanlanma kavram olarak, evlenme sözleşmesi yapmak üzere, bir erkekle bir kadının anlaşması, yani birbirlerine evlenme vaadinde bulunmalarıdır. Nişanlanma akdinin gerçekleşmesi için iki tarafın karşılıklı evlenme vaadinde bulunması gerekir. Nişanlanma bir şekil şartına bağlı kılınmamıştır. Nişanlanma sözleşmesi hukuki niteliği itibariyle bağımsız bir medeni hukuk (aile hukuku) sözleşmesi olarak kabul edilmektedir. Nişanlanma nişanlıları evlenmeye zorlama hakkı vermez. Nişanlanma, evlenmeye zorlama hakkı vermemekle birlikte, nişanlılığın nişanlıların birbirleriyle evlenmesi dışında bir nedenle sona ermesi halinde, nişanlılığa bağlanan sonuçlar nedeniyle nişanın taraflarının bir takım hakları bulunmaktadır. Türk Hukuk sisteminde, nişanlanmanın nişanlıların birbirleriyle evlenmeleri dışında bir nedenle sona ermesi halinde, nişanlılara tazminat isteme hakkı tanınmıştır. Maddi ve manevi tazminat kalemlerini ayrı ayrı düzenleyen TMK’nın ilgili maddelerinde (m. 120-121) maddi tazminat yapılan masraflar ve katlanılan maddi fedakârlıklar ile sınırlı tutulurken, manevi tazminatta kişilik haklarına saldırının varlığı aranmaktadır. Bu tazminatlar, bir aile hukuku sözleşmesi olan nişanlanma sözleşmesinin sona erdirilmesinin bir yaptırımı olup, Kanun genel tazminat kurallarından farklı olarak özel şartlar öngörmüştür. Nişanın bozulması halinde tazminattan başka, nişan hediyelerinin geri verilmesi de öngörülmüştür. Kanunda ancak alışılmış (mutad) dışı hediyelerin istenebileceği kabul edilmiştir. Nişanlılığın sona ermesi halinde maddi tazminat ile nişan hediyelerinin geri verilmesini isteyecekler; nişanlılar, nişanlıların ana babaları ile onlar gibi hareket edenler olarak kabul edilmiştir. Manevi tazminatı ise ancak nişanlılar talep edebilirler. Nişanlılığın sona ermesi halinde tazminata veya nişan hediyelerinin geri verilmesine hükmedilmesi için ilişkinin bir nişanlılık ilişkisi olması gerekir. Flört ve evlilik dışı ilişkiler nişanlılık ilişkisi olarak kabul edilmemektedir. Nişanlılığın sona ermesinden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat davaları ile nişan hediyelerinin geri verilmesi davasında özel bir zamanaşımı süresi öngörülmüş olup, bu süre bir yıl olarak belirlenmiştir.

Yazan : Dr. Süleyman MORTAŞ
Bu yazı dergimizin 139. sayisinda (NİSAN 2016) yayinlanmis olup.
Simdiye kadar 1324 kez okunmustur.

  REKABET İHLALLERİNDE DÜZENLEYİCİ OTORİTELERİN YETKİSİ REKABET KURULU KARARLARI VE DANIŞTAY KARARLARI IŞIĞINDA DEĞERLENDİRMELER

4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un (“RKHK” veya “4054 sayılı Kanun”) kapsam başlıklı 2. maddesi uyarınca “Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde mal ve hizmet piyasalarında faaliyet gösteren ya da bu piyasaları etkileyen her türlü teşebbüsün aralarında yaptığı rekabeti engelleyici, bozucu ve kısıtlayıcı anlaşma, uygulama ve kararlar ile piyasaya hâkim olan teşebbüslerin bu hâkimiyetlerini kötüye kullanmaları ve rekabeti önemli ölçüde azaltacak birleşme ve devralma niteliğindeki her türlü hukukî işlem ve davranışlar, rekabetin korunmasına yönelik tedbir, tespit, düzenleme ve denetlemeye ilişkin işlemler bu Kanun kapsamına girer” denilmektedir.
Buna göre Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisindeki mal ve hizmet piyasalarında faaliyet gösteren teşebbüslerin veya bu piyasalarda faaliyet göstermiyor olsa ve diğer piyasalarda yapılsa dahi olumsuz etkilerini Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisindeki mal ve hizmet piyasalarında da gösteren her türlü teşebbüsün, her türlü hukuki işlem ve davranışı 4054 sayılı Kanun kapsamına girer.
RKHK’nın kapsam maddesinin tek istisnası ise 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 19. maddesinde düzenlenmektedir. Madde uyarınca bankaların devir veya birleşmesi halinde tarafların toplam aktiflerinin sektör içindeki payının %20’yi geçmemesi şartıyla 4054 sayılı Kanun’un birleşme ve devralmaların kontrolüne ilişkin maddeleri uygulanmaz. Görüleceği üzere RKHK’nın tek istisnası bankacılık sektöründe, tarafların toplam paylarının %20’yi geçmemesi şartıyla birleşme ve devralmalara ilişkindir. Bunun dışında ise RKHK’nın uygulanmayacağı herhangi bir sektör veya işlem bulunmamaktadır.
Bununla beraber bazı sektörler açısından sektörel düzenleyici otoriteler bulunmaktadır. Telekomünikasyon sektöründe Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (“BTK”), enerji sektöründe Enerji Piyasaları Düzenleme Kurumu (“EPDK”), bankacılık sektöründe Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (“BDDK”) sektörel düzenleyici otoritelere örnek olarak sayılabilir.
İşbu Çalışma içerisinde düzenleyici kurumların düzenlemeleri ile RKHK’nın ilişkisine değinilecektir.

Yazan : Sezgin Karakaş
Bu yazı dergimizin 138. sayisinda (MART 2016) yayinlanmis olup.
Simdiye kadar 1217 kez okunmustur.

  REKABET KURUL KARARLARI İLE YARGISAL DENETİMLERİ ÜZERİNE İNCELEMELER VE HUKUKİ DEĞERLENDİRME

Türk ekonomisinin dışa açılımı ve Türk sanayisinin rekabet gücünün artırılması bakımından son derece önemli bir yere sahip Rekabet Kurumunun karar organı olan Rekabet Kurulu’nun kararları sonuçları itibariyle, yalnızca soruşturmanın tarafı olan teşebbüsleri değil, aynı zamanda başta ilgili sektör olmak üzere gerek ulusal ve gerekse uluslararası alanda ekonomik yaşamın tümünü farklı derecelerde etkileyen kararlardır.
Rekabetin etkin ve hakim olduğu bir piyasa ekonomisinde, kaynaklar optimum bir düzeyde dağılır, ürün ve emtiaların fiyatları düşer ve tüketicilere sunulan seçenekler artar. Bu sayede ise verimlilik yükselir.
Bir idari kuruluş olan Rekabet Kurumunun karar organı olan Rekabet Kurulu’nun 2577 sayılı İdari Yargılama Usul Kanunu çerçevesinde idari karar niteliğini taşıyan kararlarının Anayasa’nın 125. maddesi gereğince, yargı denetimine tabiidir.
Bu çalışmanın konusunu; Rekabet Kurulu’nun, İdare Mahkemeleri ve Danıştay tarafından yargısal denetimi yapılan kararlarının incelenmesi ve hukuki değerlendirmesi oluşturmaktadır.
Çalışmamızda ilk olarak, Rekabet Kurulu Kararları kısaca özetlenecek ve ardından kurul kararı ile ilgili yargısal denetimi yapan İdare Mahkemesi ve/veya Danıştay’ın, kararlarına yer verilecektir. Bunun ardından hem Rekabet Kurulu’nun kararları hem de İdare Mahkemesi ve/veya Danıştay’ın kararlarının hukuki incelemesi ve değerlendirilmesi ile çalışmamız tamamlanacaktır.

Yazan : Esra Uysal
Bu yazı dergimizin 137. sayisinda (OCAK 2016) yayinlanmis olup.
Simdiye kadar 1283 kez okunmustur.

  Sahte ve Muhteviyatı İtibariyle Yanıltıcı Belge Düzenleme ve Kullanma Suçları

Devletin, kamu harcamalarını karşılayabilmesi için ihtiyaç duyduğu kaynağın çok önemli bir kısmını vergiler oluşturmaktadır. Dolayısıyla, devletin bu harcamaları finanse edebilmesi, vergi sisteminin düzenli işleyişi ile doğru orantılıdır. Belirtilen husus, vergilendirme sürecine zarar verecek yahut bu süreci kesintiye uğratacak olan davranışlara müdahale etme zorunluluğu doğurmaktadır ve vergi kanunlarına aykırılık teşkil eden fiiller de bu sebeple yaptırıma tabi tutulmaktadır.

Vergi Kanunlarına aykırı olan bu fiiller hakkında, Gümrük Kanunu, Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu, Katma Değer Vergisi Kanunu ya da Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu gibi pek çok yasa metninde düzenlemeler bulunmaktadır. Ancak, bu fiillerin önemli bir kısmının 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nda düzenlendiği belirtilmelidir. VUK’da yer alan bu fiillerin bir kısmı, nispeten hafif ihlaller olmaları sebebiyle, kabahat nev’inden kabul edilmekte ve yaptırımları da idari ceza olarak öngörülmektedir. Diğer bazı fiiller ise, Ceza Hukuku anlamında suç kabul edilmekte ve bu suçlara hürriyeti bağlayıcı ceza uygulanmaktadır. Vergi kaçakçılığı suçları da, hazine aleyhine işlenen ekonomik nitelikli suçlar olarak VUK’un 359. maddesinde düzenlenmektedir.

VUK’un 359. maddesinde, vergi kaçakçılığı fiillerine ilişkin seçimlik hareketler düzenlemekte ve bu fiillere uygulanacak hürriyeti bağlayıcı cezalar belirtilmektedir. Bunun yanında, maddenin (a), (b) ve (c) fıkralarında kaçakçılık teşkil eden fiillerin üçlü bir ayrımla düzenlendiği görülmektedir. Konu kapsamının oldukça geniş olmasından dolayı, bu çalışmada, yalnızca VUK’un 359. maddesinin (a) fıkrasının ikinci alt bendinde yer alan “muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenlemek ve kullanmak” ve aynı maddenin (b) fıkrasında düzenlenen “sahte belge düzenlemek ve kullanmak” suçları incelenmeye çalışılacaktır.

Yazan : Ahmet Sencer Önal
Bu yazı dergimizin 137. sayisinda (OCAK 2016) yayinlanmis olup.
Simdiye kadar 1376 kez okunmustur.


Bulunan Sayfa(lar) : 1 / 2/ 3/ 4/ 5/ 6/ 7/ 8/ 9/ 10/ 11/ 12/ 13/ 14/ 15/ 16/ 17/ 18/ 19/ 20/ 21/ 22/ 23/ 24/ 25/ 26/ 27/ 28/ 29/ 30/ 31/ 32/ 33/ 34/ 35/ 36/ 37/ 38/ 39/ 40/ 41/ 42/ 43/ 44/ 45/ 46/ 47/ 48/ 49/ 50/ 51/ 52/ 53/ 54/ 55/
Site Menu

 




Bu site INTERNETsahibi Int. Hiz. Tarafindan Host Edilmektedir.
Ttec Plus Cep Telefonu Aksesuarı