|
|
|
Makaleler / Articles / Aufsätze / Articles |
|
|
|
|
|
|
|
|
Endüstri devrimiyle beraber, malların ve hizmetlerin üretim tekniklerinde köklü değişiklikler olmuştur. Günümüzde üretim, seri şekilde, çok sayıda ve karmaşık bir süreçle yapılmaktadır. Nitekim bu tarz üretim, tüketici sınıfının oluşmasında da önemli rol oynamıştır . “Tüketim toplumu” olarak da adlandırılan bu toplumsal yapı, esas itibariyle, çok üretim ve çok tüketim ekseni etrafında şekillenen ekonomik bir yaşam tarzının bir sonucudur. Seri olarak ve çok sayıda üretilen mal veya hizmetlerin bazılarında ortaya çıkan ayıpların, tüketim sürecinde tüketicilerin mal veya şahıs varlıklarına zarar vermesi muhtemeldir .
Mal veya hizmetteki ayıplardan dolayı sorumluluk, Roma Hukuku’ndan bu güne kadar, esas itibariyle, “ayıba karşı tekeffül” hükümleriyle çözümlenmeye çalışılmıştır Ancak günümüz sosyal yaşamında, ayıplı mal veya hizmetlerin sebep olduğu zararlardan sorumluluğun, sadece ayıba karşı tekeffül hükümleriyle çözümlenmesi artık mümkün değildir. Zira ayıba karşı tekeffül sorumluluğu sözleşmeye dayalı bir sorumluluktur ve temel fonksiyonu da sözleşmenin konusunu oluşturan mal veya hizmetlerde ortaya çıkan ayıp sebebiyle bozulan karşılıklı edimler arasındaki dengenin yeniden tesis edilmesini amaçlar. Oysa günümüzde, sadece ayıba karşı tekeffül hükümleriyle tüketicilerin, ayıplı mal veya hizmet sebebiyle uğradığı bütün zararlardan korunmasını veya diğer bir ifadeyle ortaya çıkan zararların tamamının tazmin edilmesini sağlamak mümkün değildir. Çünkü modern teknoloji sayesinde seri ve binlerce sayıda üretilen mallardaki ayıplar, çok sayıda insanın (tüketicinin) mal veya şahıs varlıklarının büyük zarar görmesine sebep olabilmektedir. Dolayısıyla ortaya çıkan bu zararın, klasik ayıba karşı tekeffül hükümleriyle giderilmesi, hem bu sorumluluğun dayandığı hukuksal temel sebebiyle, hem de ortaya çıkan zararın büyüklüğü karşısında teknik olarak mümkün değildir .
|
|
|
Yazan
: Ömer ARBEK
|
|
|
Bu yazı dergimizin 44. sayisinda (EKİM 2005) yayinlanmis olup. Simdiye kadar 13956
kez okunmustur.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
İrade serbestîsi, (Privat Autonomie, Willensfreiheit), felsefi , ahlaksal, ekonomik , tarihsel ve hukuksal temelleri olan bir kavramdır . Bu kavramının özünü, bireyin özgür iradesiyle kendi kendini yönetmesi ve geleceğini de istediği gibi tayin etmesi fikri oluşturur . İrade serbestîsi kavramının içeriği ve sınırları, hukuk sistemlerine ve hukukun dallarına göre farklılıklar göstermektedir. Ancak İrade serbestîsi, en çok bireyciliği savunan ve bireyin iradesine önem veren, liberal hukuk düzenlerinde önem kazanmış ve gelişmiştir . Keza Tabi Hukuk Ekolü’nün de irade serbestîsi kavramının gelişmesine önemli katkıları olmuştur . Liberal hukuk anlayışı, esas itibariyle, üç temel ilkeye dayanır. Bunlar, kişilerin, kişilik haklarına, özel mülkiyete ve hukuksal işlem yapma hakkına sahip olmasıdır . Nitekim bu üç temel ilkeye, hem İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde , hem de l982 Tarihli Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda yer verilmiştir. Dolayısıyla ölüme bağlı işlem (tasarruf) yapma hakkı, hukuksal işlem yapma ve mülkiyet hakkının doğal bir uzantısı olarak aynı zamanda anayasal bir haktır . Keza irade serbestîsi kavramı, özel hukukun tarihsel gelişiminin anlaşılması bakımından da fevkalade önem arz etmektedir. Filhakika, hukuksal işlemlerin özgürce yapılması, değiştirilmesi ve sona ermesi, irade serbestîsi ilkesinin doğal bir uzantısıdır.
|
|
|
Yazan
: Ömer ARBEK
|
|
|
Bu yazı dergimizin 44. sayisinda (EKİM 2005) yayinlanmis olup. Simdiye kadar 8385
kez okunmustur.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Kamu hizmeti, devlet işlevlerinin kamu hizmeti örgütlenmeleri aracılığıyla gerçekleştiği anlamına gelmektedir. Dolayısıyla devletin işlevlerindeki genişleme, kamu hizmetlerinin genişlemesine neden olurken, daralma tam tersi biçimde, kamu hizmetlerinin sınırlandırılması politikalarını gündeme getirmektedir. Bu bağlamda çalışmanın konusu, 1980’lerden sonra yeni-liberal politikalara bağlı olarak, kamu hizmeti anlayışında ortaya çıkan değişim dinamiklerinin incelenmesini amaçlamaktadır. Kamu hizmetine ilişkin bu anlayış değişiminin kamu yönetiminden bağımsız olamayacağı düşünülerek, öncelikle bu süreçte benimsenen yeni kamu yönetimi modeline değinilecektir. Bu modelin Türk kamu yönetimine uyarlanmasında öncü işlev üstlenen uluslararası kuruluşlardan biri olan DTÖ (Dünya Ticaret Örgütü) kapsamında hazırlanan GATS’a, (Hizmet Ticareti Genel Anlaşması) konu itibariyle önem verilecektir. GATS’ın kamu hizmeti anlayışının değişiminde temel dinamiklerinden biri olması bu önemi ortaya koymaktadır. Diğer bir dinamik olarak, bugün halen üzerinde tartışmaların devam ettiği, Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkındaki Kanun kapsamında başlayan dönüşümün nasıl bir kamu hizmeti anlayışı ve örgütlenmesi ortaya koyduğu üzerinde durulacaktır.
|
|
|
Yazan
: Melehat KUTUN
|
|
|
Bu yazı dergimizin 43. sayisinda (EYLÜL 2005) yayinlanmis olup. Simdiye kadar 4020
kez okunmustur.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Türk hukukunda “terör” kavramı için, “yılgı”, “tedhiş”, “terörizm ” kavramı için ise, “yıldırganlık” , “tedhişçilik” gibi kelimeler kullanılmaktadır. Uygulamada daha çok uluslararası hukuk kavramı olarak terör (terror) ve terörizm sözcükleri kullanılmaktadır.
Arapça “tedhiş” sözcüğü, “şaşırtma, ürkütme, yıldırma” , anlamlarına gelmektedir. Latincede “terrere” olarak kullanılan bu kelime, Fransızcaya “”terreur”, ingilizceye de “terror” olarak geçmiştir. 13.yüzyılda latince “terreur” olarak kullanılan bu sözcük, peur, frayeur, effroi, epouvante şeklinde kişisel korku, endişe gibi psikolojik bir ruh durumunu gösteren bir anlam taşımaktadır.”Terreur panique” şeklinde toplumun bir kesimini ya da tümünü bir tehlike karşısındaki durumunu yansıtmak amacıyla kullanılmıştır .
Terör, siyasi maksadı elde etmeye yönelik, halkta veya halkın belli bir kesiminde korku ve dehşet oluşturmak için başvurulan vasıtayı yani, cebir ve şiddet (force and violence), cebir ve şiddetin kullanılaca¬ğına ilişkin güncel tehdidi (threat) ifade etmektedir. Dolayısıyla terör sözcüğü, eylem sözcüğü ile birlikte “terör eylemi” şeklinde kullanılarak, toplumda genel bir korku, dehşet, umutsuzluk ortamını meydana getiren, “cebir ve şiddet eylemi” ifade edilmektedir. Bununla birlikte günümüzde “terör eylemini” belirtmek üzere, sadece “terör” sözcüğü de kullanılmaktadır.
|
|
|
Yazan
: İsa DÖNER
|
|
|
Bu yazı dergimizin 43. sayisinda (EYLÜL 2005) yayinlanmis olup. Simdiye kadar 17261
kez okunmustur.
|
|
|
|
|
|
Bulunan Sayfa(lar) :
1/ 2/ 3/ 4/ 5/ 6/ 7/ 8/ 9/ 10/ 11/ 12/ 13/ 14/ 15/ 16/ 17/ 18/ 19/ 20/ 21/ 22/ 23/ 24/ 25/ 26/ 27/ 28/ 29/ 30/ 31/ 32/ 33/ 34/ 35/ 36/ 37/ 38/ 39/ 40/ 41/ 42/ 43/ 44/ 45/ 46/ 47/ 48/ 49/ 50/ 51/ 52/ 53/ 54/ 55/
|
|
|