|
|
|
Makaleler / Articles / Aufsätze / Articles |
|
|
|
|
|
|
|
|
Die Türkei befindet sich seit der letzten Phase des osmanischen Reiches in dem Bestreben einer gesellschaftlichen Verwestlichung und verfügt seit der Verfas-sung von 1876, Kanun-u Esasi (Grundgesetz), über eine konstitutionelle Tradi-tion, die als erste Verfassung außerhalb christlich-abendländlichen Kreis Euro-pas bezeichnet wird. Jedoch wurden konkrete Schritte erst mit der Gründung der modernen Türkischen Republik im Jahre 1923 getätigt. Angefangen mit dem Rechtssystem wurde durch die staatliche Hand versucht die althergekommene Gesellschaftsordnung zwangsweise der im Westen anzupassen. In dieser Phase, insbesondere nach dem zweiten Weltkrieg mit Beginn der Suche nach Frieden und wirksamem Menschenrechtsschutz, als der Europarat und die Europäische Menschenrechtskonvention (nachher EMRK) anfingen Gestalt anzunehmen, ge-sellte sich die Türkei als Signatarmacht dazu. In dieser Richtung stimmte die Türkei 1954 ohne Vorbehalt der EMRK zu und führte sie in die türkische Rechtsordnung ein.
Infolgedessen eignete sich die Türkei die Entwicklung der Menschenrechte, nach der französischen Revolution als sein eigenes „Kulturerbe“ an. Dies sollte durch die Annahme der deutschen Strafprozessordnung und Handelsgesetzbuch, des italienischen Strafgesetzbuches, des schweizerischen Zivilgesetzbuches (ein-schließlich des Schuldgesetzbuches), und des seit 1830 von Frankreich über-nommenen Verwaltungssystems manifestiert werden. Insbesondere, die die Na-turrechtsverständnis der französischen Revolution widerspiegelnde, relativ libe-rale Verfassung von 1924 war der formelle, von der Systematik der Normenhie-rarchie her gesehen, der effektivste Beweis der Zugehörigkeit des Kulturerbes Europas.
|
|
|
Yazan
: Osman CAN
|
|
|
Bu yazı dergimizin 40. sayisinda (HAZİRAN 2005) yayinlanmis olup. Simdiye kadar 2592
kez okunmustur.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Kadın-erkek eşitliğinin her alanda sağlanmasının, sosyal eşitliği ve toplumsal uyumu hedefleyen Avrupa Birliği’nin (AB) gelecekteki toplumsal bağlılık ve ekonomik başarısı açısından vazgeçilmez bir öneme sahip olduğu bilinen bir gerçektir. AB hem 1997 yılında kabul edilen Amsterdam Antlaşması’nda hem de 2000 yılında Lizbon’da yapılan Avrupa Konseyi toplantısının sosyal politika gündeminde toplumsal cinsiyetçi bakış perspektifinin tüm ana politikalara yerleştirilerek, AB bünyesinde kadınların sosyal, ekonomik ve siyasi hayata katılımlarının geliştirilmesi ve eşitsizliğinin her alanda giderilmesi gerekliliği önemle vurgulanmıştır (European Commission, 2000).
10-11 Aralık 1999’da Helsinki’de yapılan AB devlet ve Hükümet Başkanları zirvesinde AB’ne aday ülke olarak kabul edilen Türkiye, bütün üye devletler için geçerli olan, AB müktesebatını kabul etmek, kendi mevzuatlarını buna uyarlamak ve daha da önemlisi benimsemiş olduğu bu yasaları pratikte de uygulamak zorundadır. Bu çerçevede topluluk müktesebatının ayrılmaz bir parçası olan kadın-erkek eşitliğinin sağlanması, eşit muameleye ilişkin düzenlemelerin içi hukukumuza yansıtılması ve hayata geçirilmesi için gerekli bütün tedbirlerin alınması AB’ne üyeliğin en önemli koşullarından biri olarak görülmektedir. Bu bağlamda, son yıllarda Türkiye, gerek aile hayatında ve gerekse çalışma alanında var olan eşitsizliğin giderilmesi için AB’nin bu alanlarda çıkarmış olduğu direktifler doğrultusunda birtakım düzenlemelerde bulunmuş fakat uygulamada halen varolan cinsiyete dayalı ayırımcılık konusunda büyük bir ilerleme kaydedilememiştir.
Parg. 3. Bu çalışmada ilk olarak AB’de çalışma yaşamında kadın-erkek eşitliğinin kaynakları incelenecektir. İkinci bölümde Avrupa Birliği’nde eşitliğin sağlanması konusunda alınan önlemler ve izlenen politikalar ile geleceğe yönelik takip edilecek politikalar değerlendirilecektir. Üçüncü bölümünde ise kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasına yönelik Türkiye’de alınan önlemler ve yapılan uygulamalar, AB’nin uygulamaları ışığında değerlendirilerek, geleceğe yönelik önerilerde bulunulacaktır.
|
|
|
Yazan
: Serap PALAZ
|
|
|
Bu yazı dergimizin 40. sayisinda (HAZİRAN 2005) yayinlanmis olup. Simdiye kadar 5147
kez okunmustur.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Toplumdaki en büyük kamu tüzel kişiliği olan devletin görev ve sorumlulukları da büyüklüğüyle doğru orantılıdır. Devletin temel görevleri arasında ülkenin kaynaklarının verimli kullanılması sağlanarak ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmasının gerçekleştirilmesi de vardır. Ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmanın sağlanabilmesi için ülke kaynaklarının verimli bir şekilde değerlendirilmesi sağlanarak sanayinin geliştirilmesi devletin görevidir. Cumhuriyet tarihi boyunca devlet, ekonomik kalkınmanın sağlanmasını hedefleyen tedbirler almıştır .
Devlet, ülke kalkınması açısından büyük önem taşıyan sanayi yatırımları konusunda Cumhuriyetin kurulmasından günümüze uzanan süreçte öncü roller üstlenmişken, dünyada yaşanan, üreten devlet modelinden denetleyen ve planlayan devlet modeline geçişle birlikte özelleştirme uygulamalarına başlamıştır. Özelleştirme uygulamaları ile sanayi yatırım ve üretimini bırakan devlet, ülke sanayisinin kalkınmasını sağlayacak tedbirlerini uygulamaya koymuştur. Ülke sanayisinin gelişmesi amacıyla devlet, sanayicilerin yatırıma teşvik edilmesi uygulamasını başlatmıştır. Uygulama kapsamında yatırımcılara arazi tahsis edilmesi, alt yapı kurulması, vergi istisnası ve muafiyetleri tanınması ile planlı sanayi yatırımları yapılabilmesi için gereken tedbirlerin alınması ve benzeri yol gösterici ve destekleyici önlemler sanayi yatırımcısının hizmetine sunulmuştur.
|
|
|
Yazan
: Nusret İlker ÇOLAK
|
|
|
Bu yazı dergimizin 40. sayisinda (HAZİRAN 2005) yayinlanmis olup. Simdiye kadar 2383
kez okunmustur.
|
|
|
|
|
|
|
In basic economic sense, the regulation consists of government actions to supervise and control the economic activities of economic actors with the aim of preventing private decision making that would take inadequate account of the public interest understood as economic efficiency, fairness, health and safety (Dolermo, 2001). Haid (2001) argues that one of the objectives of the positive regulation theory is to answer the question why regulation is needed? In this characteristic, if a model addresses the question: “when regulation should occur?”, then it is a normative analysis of regulation. The positive theory, on the other hand, answers the question:” when regulation does occur?” Therefore, the positive theories hypothesize conceptual relationships that are potentially verifiable or refutable.
The merits of general equilibrium and corresponding Pareto optimum in achieving
allocative efficiency depend on the validity of the assumptions employed in the theorem.
|
|
|
Yazan
: Murat ASLAN
|
|
|
Bu yazı dergimizin 40. sayisinda (HAZİRAN 2005) yayinlanmis olup. Simdiye kadar 2212
kez okunmustur.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
İdare, devletin varlık nedeni olan görevleri yerine getirmekle görevlendirilmiş bulunan ve yönetilenler karşısında kamusal gücün verdiği yetkiler nedeniyle daha güçlü olan örgütlenmelerden oluşmaktadır. Yerine getirmek zorunda olduğu kamusal faaliyetlerin aksaması durumunda ortaya çıkması olası sorunların önlenebilmesi amacıyla idare, bireyler karşısında üstün yetkilerle donatılmıştır. İdare kamusal faaliyetlerin gereği olarak, tek yanlı geçerli irade açıklamasında bulunabilme, irade açıklaması ile hukuk düzeni tarafından kabul gören sonuçlar ortaya koyabilme ve muhataplarının kişisel durumları ya da hakları üzerinde değişiklikler yapabilme gücüne sahiptir.
İdare, kamusal görevlerini yerine getirirken, yasaların kendisine verdiği yetkiler çerçevesinde hareket etmekle yükümlüdür. Ancak, idarenin sorumlu olduğu kamusal görevlerin gerektirdiği ayrıntılar her zaman yasa koyucu tarafından bilinip düzenlenemeyeceğinden ya da bilinebilse bile düzenlenmesinin kamu yararına uygun olmamasından hareketle, belli bir hareket serbestîsinin tanınması zorunludur. İdareye tanınan, yasal sınırlar içerisinde hareket serbestîsi, takdir yetkisi, idarenin sorumlu olduğu kamusal faaliyetleri, toplumsal gereksinimlere en uygun şekilde sunabilmesi amacına yöneliktir. Yürütülecek kamusal faaliyetlerin başarıya ulaşması için idareye belli bir hareket alanı bırakılması kadar, idarenin kendisine tanınan hareket alanında gerçekleştirdiği faaliyetlerin kamu yararına ve hizmet gereklerine uygun olması ve bu uygunluğun denetlenmesi de önem taşımaktadır.
|
|
|
Yazan
: N. İlker ÇOLAK
|
|
|
Bu yazı dergimizin 39. sayisinda (MAYIS 2005) yayinlanmis olup. Simdiye kadar 3704
kez okunmustur.
|
|
|
|
|
|
Bulunan Sayfa(lar) :
1/ 2/ 3/ 4/ 5/ 6/ 7/ 8/ 9/ 10/ 11/ 12/ 13/ 14/ 15/ 16/ 17/ 18/ 19/ 20/ 21/ 22/ 23/ 24/ 25/ 26/ 27/ 28/ 29/ 30/ 31/ 32/ 33/ 34/ 35/ 36/ 37/ 38/ 39/ 40/ 41/ 42/ 43/ 44/ 45/ 46/ 47/ 48/ 49/ 50/ 51/ 52/ 53/ 54/ 55/
|
|
|