|
|
|
Makaleler / Articles / Aufsätze / Articles |
|
|
|
|
|
|
|
|
İşçi sendikası ile işveren sendikası veya sendika üyesi olmayan işveren arasında imzalanan ve temelde işçilere yönelik haklar içeren toplu iş sözleşmeleri, iş sözleşmelerinin yapılması, muhtevası (içeriği) ve sona ermesi ile ilgili hükümleri düzenler . Toplu iş sözleşmesinin bu tür hükümlerine normatif (düzenleyici) hükümler adı verilir. Toplu iş sözleşmelerinde bunun yanı sıra, tarafların hak ve borçlarını düzenleyen hükümler de getirebilir ki bu da toplu iş sözleşmesinin borçlar hukukuna ilişkin (borç doğurucu) kısmı olarak isimlendirilir .
Taraflar toplu iş sözleşmeleri ile iş sözleşmelerinin içeriğine yönelik olarak, işçilerin ekonomik ve sosyal durumlarının korunması ve geliştirilmesi ile çalışma koşullarının saptanması gibi hususları düzenleyebilirler. Bu yönüyle toplu iş sözleşmesinde, asgari ücret, ücret zamları ve fazla çalışma ücreti gibi ücrete ilişkin hükümlere yer verilebileceği gibi, prim ve ikramiye gibi ek ödemelere, aile, çocuk, yemek, yakacak ve vasıta gibi sosyal yardımlara ilişkin hükümler de bulunabilir. Toplu iş sözleşmesini imzalayan sendikanın üyelerine, maktu veya yüzdeye göre ya da altışar aylık dönemler için zamlar kararlaştırılması da bu kategorideki uygulama örnekleridir. Şu halde, toplu iş sözleşmesinin tarafları, sözleşme özerkliği çerçevesinde toplu iş sözleşmesinin muhtevasını serbestçe kararlaştırabilirler ve iş sözleşmesinin muhtevasına (örneğin ücrete yönelik zamma) ilişkin bir düzenleme getirebilirler .
Toplu iş sözleşmesinin taraflarının tespit etmiş olduğu, özellikle ücret zamları ve ek ödemeler gibi muhtevasına ilişkin hususlarda bu haklardan yararlanacak olan işçinin, örneğin toplu iş sözleşmesi ile kararlaştırılan zam oranından daha düşük bir zammı ibra sözleşmesi veya feragatname ile kabul etmesi halinde bunun geçerli olup olmayacağı veya bunun toplu iş sözleşmesini değiştirip değiştirmediğinin tespiti hususu ise ayrı bir uygulama sorunudur.
Bu çalışmada, Yargıtay 9.HD. ve buna dayanak teşkil eden yerel mahkemenin kararı çerçevesinde, konu değişik yönleri ile ele alınmaya çalışılacaktır.
|
|
|
Yazan
: Murat ŞEN
|
|
|
Bu yazı dergimizin 39. sayisinda (MAYIS 2005) yayinlanmis olup. Simdiye kadar 6710
kez okunmustur.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Fikri mülkiyet hukukunda geçerli olan “ülkesellik ilkesi” uyarınca her devlet, maddi ve şekli koşullarının yerine getirilmesi koşuluyla, fikri mülkiyeti, sadece kendi ülkesi sınırları içinde korur. Her devlet kendi ülkesi içindeki ihlallerde tecavüze uğrayan ve kendi kanunlarına göre hak sahibi olan kişinin, hukuk yollarını kullanmasına olanak sağlar. Buna karşılık, bu hukukun konusunu oluşturan mal ve hizmetlerin kolayca sınır aşabilmeleri, fikri mülkiyet hukukunun bir koruma hukuku olması sebebiyle, korumanın sınırlara takılıp kalmaması gereğini ortaya çıkarır. Oysa ülkesellik ilkesi korumayı sınırlar içerisine hapsetmektedir. Bir taraftan korumanın sınırları geçebilmesini sağlamak, diğer taraftan kavramları ve uygulamaları uyumlaştırmak çabaları, fikri mülkiyet hukukunun, bir uluslararası sözleşmeler hukuku alanı olması sonucunu da doğurmuştur. Bu sebeple fikri mülkiyet hukuku, ulusal düzenlemeler hukuku olduğu kadar, aynı zamanda uluslararası sözleşmeler hukukudur .
Aşağıda da, Avrupa Birliği bünyesinde fikri mülkiyet haklarının sağlanmasına (güvence altına alınmasına=Durchsetzung der Rechte des geistigen Eigentum/ enforcement of intellectual property rights) ilişkin 2004/48/EG sayılı Yönergesi incelenmekte ve Yönerge’de öngörülen düzenlemeler esas hatlarıyla ele alınmaktadır. Her ne kadar Yönerge, Türkiye açısından bir bağlayıcılık ifade etmemekte ise de, Birliğe uyum süreci içerisinde, Türkiye’nin de konu ile ilgili mevcut hükümlerinin Yönerge hükümlerine olan uyumunu incelemesi gerekli olacaktır.
|
|
|
Yazan
: M. Emin BİLGE
|
|
|
Bu yazı dergimizin 39. sayisinda (MAYIS 2005) yayinlanmis olup. Simdiye kadar 2579
kez okunmustur.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Günümüzün en önemli güvenlik sorunlarından biri olan terörizm, 200 yılı aşan tarihinde her dönemde kendine yeni fırsatlar açmış ve başarılar elde etmiştir. Öyle ki, insanlığın büyük sevinç ve huzur beklentileri ile karşıladığı 21. yüzyılın hemen başında dünya, 11 Eylül 2001 tarihinde ABD’de, ardından İstanbul, Madrid, Beslan ve bir çok yerde meydana gelen saldırılar ile yeni bir döneme girmiştir. Aynı zamanda terörizm de 21. yüzyılda kendini yenilemiş ve küresel veya yeni terörizm olarak adlandırılmaya başlanmıştır.
11 Eylül New York saldırıların ardından kim, neden, niçin ve nasıl sorularının zihinleri meşgul ettiği sırada ABD yönetimi cevabı “iyiler ile kötülerin savaşı” olarak tanımlamış ve ardından küresel terörizme karşı savaş açtığını söyleyerek Afganistan’a askeri harekat düzenlemiştir. Atlantik’in iki yakasının Yeni Dünya kısmında bu gelişmeler olurken, diğer yakası olan Eski Dünya, Avrupa’nın nasıl bir cevap vereceği merakla beklenen bir durum olmuştur. Çünkü Yeni Dünya küresel teröre karşı mücadelesinde şu ana kadar başarı sağlayamamıştır. Dünya kamuoyunu endişelendiren ve bir çok eleştiri alan mücadelesi her geçen gün bilinmezlere doğru yol almaktadır
|
|
|
Yazan
: Mehmet ÖZCAN/Serkan YARDIMCI
|
|
|
Bu yazı dergimizin 39. sayisinda (MAYIS 2005) yayinlanmis olup. Simdiye kadar 4162
kez okunmustur.
|
|
|
|
|
|
Bulunan Sayfa(lar) :
1/ 2/ 3/ 4/ 5/ 6/ 7/ 8/ 9/ 10/ 11/ 12/ 13/ 14/ 15/ 16/ 17/ 18/ 19/ 20/ 21/ 22/ 23/ 24/ 25/ 26/ 27/ 28/ 29/ 30/ 31/ 32/ 33/ 34/ 35/ 36/ 37/ 38/ 39/ 40/ 41/ 42/ 43/ 44/ 45/ 46/ 47/ 48/ 49/ 50/ 51/ 52/ 53/ 54/ 55/
|
|
|