|
|
|
Makaleler / Articles / Aufsätze / Articles |
|
|
|
|
|
|
|
|
Bilindiği üzere devlet başkanının göreve geliş ve bu görevden ayrılış biçimi, o devletin şeklini belirlemekte kullanılan en önemli ölçüdür. Devlet başkanı seçimle işbaşına geliyor, belirli bir süre sonra görevi so-na eriyorsa bu devletin şekli cumhuriyet, seçim dışında bir yöntemle iş-başına geliyor ve görevden ayrılması belirli bir süreye bağlı değilse bu devlet şekline de krallık denmektedir. Bu noktada devlet başkanı için kullanılan unvanların da önemi yoktur . Başka bir ifade ile bir devletin şeklini belirlemek için o devlette devle başkanı için kullanılan unvan değil, iktidara gelişi ve iktidardan gidişi önemlidir. Biz bu inceleme-mizde sadece İslâm-Osmanlı hukukunda devlet başkanının görevinin sona erme şekilleri üzerinde duracağız. Bilindiği üzere Osmanlı devleti bir taraftan eski Türklerin diğer taraftan da Müslüman devletlerin gele-neklerini devam ettiren Türk-İslam devletlerinin devamı olduğundan, konunun kökenlerine inmek gerekecektir. Bununla birlikte burada bü-tün eski Türk devletleri ve İslam devletleri ile Türk-İslam devletlerinde devlet başkanının görevinin sona erme şekilleri üzerinde durmamızın mümkün olmadığı açıktır. Zira her konuda olduğu gibi bu konuda da farklı uygulamalara sahip ve yüzyıllarla ifade edilen tarihi gelişim hak-kında genellemelerle hüküm vermek bizi hatalı sonuçlara götürebilir. Bu nedenle biz burada asıl olarak Osmanlı devletinde devlet başkanının görevinin sona erme şekilleri üzerinde duracak, sadece ihtiyaç duyduk-ça eski Türk ve İslam devletlerindeki uygulamalara temas edeceğiz.
Eski Türklerde devlet başkanı ölünceye kadar görevde kalırdı. Sadece hakan belirli suçları işlerde görevden alınır daha doğrusu hal’ edilirdi. Eski Türklerde tahttan indirilmeyi gerektiren günah, töreyi terk etmek-ti . Bilindiği üzere töre, eski Türklerde, hukuk kuralları anlamında kul-lanılan bir kavramdı . Töreyi ihlal etmenin yanında istisnai uygulamalar da söz konusu olabilirdi. Sözgelimi İkinci Göktürk devletinde İnal Ha-kan (716-?) iç karışıklıkları önleyemediği gerekçesi ile tahttan indiril-mişti . Şu halde eski Türklerde devlet başkanları genelde ölümlerine kadar görevde kalmışlar, ancak töreyi ihlal eden veya kamu düzeninin bozulmasına engel olamayanlar da hal’ edilmişlerdir. Ancak bu son iki halin kural değil bir istisna olduğu söylenebilir.
|
|
|
Yazan
: Osman KAŞIKÇI
|
|
|
Bu yazı dergimizin 30. sayisinda (AĞUSTOS 2004) yayinlanmis olup. Simdiye kadar 3486
kez okunmustur.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Hakimiyet (egemenlik) çeşitli açılardan ele alınabilecek bir konudur. Devletin unsurları arasında bulunan “hakimiyet” ile devlet içinde buyurma yetkisi veren “hakimiyet”in birbirinden farklı yönleri olduğunu belirtmek gerekir. Bu çalışmada, genel olarak hakimiyet kavramı yerine, daha dar anlamda, devlet içinde siyasi iktidarın meşruiyetini kastederek, siyasi hakimiyetin kaynağını ele alacağız.
Siyasi hakimiyetin kaynağı meselesi, yüzyıllardır tartışılan ve üzerinde kesin bir mutabakata varılamamış bir konudur. Bu çalışma da, konuyla ilgili son bir söz söylemeyi değil, sadece tartışmalara katkıda bulunmayı hedeflemektedir. Hakimiyetin kaynağı meselesini incelerken, önce bu meselenin doğduğu ve geliştiği dünyayı tanımak, sair kavramlarla olan münasebetlerini tespit etmek gerekmektedir. Siyasi hakimiyet meselesi ve buna bağlı tartışmalar, teorik bir konu olarak Batı dünyasında, özellikle de Fransız hukuk ve siyaset literatüründe görülmektedir. Bu sebeple, tarihi arka planı vermeye çalışırken, Batı – Doğu veya İslam tarihi ayrımı yapmaya gerek görmüyoruz; tarihi arka plan, Batı’da, özellikle Fransa’da ortaya çıkan ve gelişen fikir ve olaylara münhasır olacaktır. Bir olgu olarak hakimiyetin mevcudiyeti ile, teorik tartışmaların ve siyasi modellerin konusu olarak hakimiyet meselesi ayrı değerlendirilmelidir. Bu çerçevede, meseleye realist bir perspektifle yaklaşmaya, meselenin siyasi ve sosyal hayat pratiğindeki izdüşümlerini, uygulamada ifade ettiği manayı tespit etmeye çalışacağız.
|
|
|
Yazan
: Mustafa ŞENTOP
|
|
|
Bu yazı dergimizin 29. sayisinda (TEMMUZ 2004) yayinlanmis olup. Simdiye kadar 7083
kez okunmustur.
|
|
|
|
|
|
|
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunumuzda değişiklik yapan 17.07.2003 tarih 4949 sayılı Kanunla hukukumuzda ayrı bir konkordato çeşidi düzenlenmiş bulunmaktadır: “Malvarlığının Terki Suretiyle Konkordato”.
İsviçre’de 1949 yılına kadar kanunla düzenlenmemiş olan malvarlığının terki suretiyle konkordato 28.9.1949 tarihli bir Kanunla (SchKG Art. 316a-316t hükümleriyle) pozitif bir düzenlemeye kavuşturuldu.
|
|
|
Yazan
: Seyithan DELİDUMAN
|
|
|
Bu yazı dergimizin 28. sayisinda (HAZİRAN 2004) yayinlanmis olup. Simdiye kadar 5047
kez okunmustur.
|
|
|
|
|
|
Bulunan Sayfa(lar) :
1/ 2/ 3/ 4/ 5/ 6/ 7/ 8/ 9/ 10/ 11/ 12/ 13/ 14/ 15/ 16/ 17/ 18/ 19/ 20/ 21/ 22/ 23/ 24/ 25/ 26/ 27/ 28/ 29/ 30/ 31/ 32/ 33/ 34/ 35/ 36/ 37/ 38/ 39/ 40/ 41/ 42/ 43/ 44/ 45/ 46/ 47/ 48/ 49/ 50/ 51/ 52/ 53/ 54/ 55/
|
|
|