|
|
|
Makaleler / Articles / Aufsätze / Articles |
|
|
|
|
|
|
|
|
Birden fazla bilgisayarın belirli bir yöntemle (TCP/IP) birbirleri arasında iletişim kurmalarını sağlayan iletişim ağını “internet” olarak tanımlamaktayız . Yaklaşık 30 yıl kadar önce ABD’de savunma amacıyla oluşturulan iletişim ağının, önce üniversitelere, sonra da halkın kullanımına açılması ve geliştirilmesi ile, bugün itibari ile hemen her alanda kullanılabilen bir sistem olarak karşımızda durmaktadır. İnternetin kullanım alanları ise gittikçe yaygınlaşmaktadır.
Bugün eğitimden ticarete kadar her alanda internetten yararlanılmakta, mal ve hizmetler daha fazla tüketiciye, daha az masrafla ulaştırılmakta, bazı üniversitelerin eğitim ve sınavları, bankacılık işlemleri ile vergi, nüfus ve adli bir çok işlemler de internet vasıtasıyla yapılmaktadır .
Özellikle internet vasıtasıyla sözleşme kurma imkanlarının ortaya çıkması ve bunların yaygınlaşması, bu şekilde mal ve hizmet satın alan kimselerin daha fazla korunması gereğini ortaya çıkarmıştır. Örneğin, internet aracılığı ile sözleşme kurulmasının, tüketici açısından hızlı ve rahat sipariş verme ve ödemede bulunma avantajlarına karşılık, tüketicinin sipariş verirken satın almak istediği malı görmemesi ve hemen muayene etme imkanı bulamaması, tüketiciler için dezavantaj oluşturmaktadır . Tüketici ile satıcı yada hizmet sağlayıcının sözleşmenin kurulması esnasında bir araya gelmek mecburiyetinde kalmamaları, sözleşmenin tarafları için, karşı tarafın hemen yan odada yada dünyanın öbür ucunda olmasının fark etmemesi, tarafların avantajları arasında sayılabilir. İnternetin bu amaçla kullanılması sadece ülke içindeki sınırlar değil, ülkeler arasındaki sınırlar da aşılarak dünya adeta global bir pazar haline getirilmektedir.
|
|
|
Yazan
: Yusuf BÜYÜKAY
|
|
|
Bu yazı dergimizin 24. sayisinda (ŞUBAT 2004) yayinlanmis olup. Simdiye kadar 2842
kez okunmustur.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Yabancılık unsuru taşıyan boşanma dâvaları, hem teorik açıdan, hem de uygulama açısından büyük önem arz etmektedir. Devletler Özel Hukukunun hemen bütün meselelerinin boşanma dâvalarında söz konusu olduğuna çeşitli yazarlar işaret etmektedir. Gerçekten, yabancı unsurlu boşanma dâvaları, hem milletlerarası yetkiyi, hem kanunlar ihtilafını, hem de mahkeme kararlarının tanınması ve tenfîzini ilgilendirmektedir. Ancak, bu çalışmada, esas itibariyle, boşanma dâvalarında mahkemelerin milletlerarası yetkisi üzerinde durulacaktır.
Boşanma dâvalarında mahkemelerin milletlerarası yetkisi, Türk Devletler Özel Hukuku açısından, sadece yabancıları ilgilendirmesi yönüyle değil, bundan daha önemli olarak Türk vatandaşlarını ilgilendirmesi sebebiyle de, üzerinde durulması gereken bir konudur. Yurtdışında ve özellikle Avrupa ülkelerinde artan Türk varlığı ve bunların zaman içinde bu ülkelerde yerleşmeleri ve orada evlilikler yapmaları neticesinde tabii olarak ortaya çıkan boşanma olayları, bu tür boşanma dâvalarında Türk ve yabancı mahkemelerin milletlerarası yetkisi sorununu mahkemelerin önüne taşımaktadır.
|
|
|
Yazan
: Bülent ÇİÇEKLİ
|
|
|
Bu yazı dergimizin 24. sayisinda (ŞUBAT 2004) yayinlanmis olup. Simdiye kadar 3319
kez okunmustur.
|
|
|
|
|
|
|
Bu çalışmanın amacı, gelişmekte olan ülkelerde prodüktif vergi etkinliğindeki artışlardan dolayı ortaya çıkabilecek diferansiyel sapmalara değinmektir. Bundan ötürü istikrarlı bir ekonomiyle de örtüşen optimal bir vergileme kapsamında, prodüktif vergi etkisinin esnekliğini tartıştık. Görülmektedir ki artan oranlı bir vergileme bu etkinliği zayıflatma eğiliminde olmakta ve marjinal vergi oranları ne kadar yüksek olursa, vergiden kaçınma olgusundan kaynaklanan avantajlar ve ilgili iktisadi faaliyetler üzerindeki para ve zaman harcanmasını da ifade eden iş değer ölçeği de o kadar artmaktadır. Bu dolayıdır ki vergiden kaçınma olgusu, yatırımlar ve teşvik edici olmaktan uzak diferansiyel sapmalarla yakın bir paralellik gösterebilmektedir. Bu bağlamda vergiden kaçınma fırsatlarının sağlanmasıyla vergiden kaçınma marjlarındaki artışlar, yatırımların düşmesinden daha ziyade prodüktif sapmalara neden olmaktadırlar.
|
|
|
Yazan
: A.Niyazi ÖZKER
|
|
|
Bu yazı dergimizin 24. sayisinda (ŞUBAT 2004) yayinlanmis olup. Simdiye kadar 2595
kez okunmustur.
|
|
|
|
|
|
|
İsviçre Federal Mahkemesi’ne (Bundesgericht) intikal eden bu olayda (BGE 127 III 332) bir tazminat alacağının temlikinin geçerli olup olmadığı uyuşmazlık konusu olmuştu. Olayda, davalı K. Anonim Şirketi’nden (K. Aktiengesellschaft) tazminat alacaklısı olan A. Anonim Şirketi (A. Aktiengesellschaft), tazminat alacağını davacı (temellük eden) J.M. miras şirketine (J.M. Erbengemeinschaft) temlik etmişti. Temlik beyanı A. Anonim Şirketi’nde tek başına imza yetkisine sahip olan yönetim kurulu üyesi A.M. tarafından imzalanmıştı. Yönetim kurulu üyesi A.M. aynı zamanda J.M. miras şirketinde mirasçılar arasında yer almaktaydı ve de miras şirketinin temsilcisiydi. Dolayısıyla, A.M. her iki tarafın da (temlik eden ve temellük edenin) temsilcisiydi ve bu işlem bir yönetim kurulu üyesinin kendi lehine ortaklıkla işlem yapmasıydı (temsilcinin kendisiyle işlem yapması).
|
|
|
Yazan
: Fatih BİLGİLİ
|
|
|
Bu yazı dergimizin 24. sayisinda (ŞUBAT 2004) yayinlanmis olup. Simdiye kadar 1799
kez okunmustur.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Ürdün’de, parlamentonun feshedilmesinden tam iki yıl sonra, 17 Haziran 2003’te, 14. Temsilciler Meclisi(Meclisü’n-Nüvvâb) seçimleri yapıldı. Seçimler, Arap dünyasında ve onun tipik özelliklerini taşıyan Ürdün’de, iç ve dış dinamiklerin halkın daha fazla yönetime katılımını zorladığı bir zeminde gerçekleşti.
Genelde Arap ülkelerinde, yetki ve otoritenin yürütme elinde toplandığı bir yönetim şekli hakim olup, parlamentonun etkisi zayıftır. I. Dünya Savaşı sonuna kadar, yaklaşık 400 yıl Osmanlı egemenliği altında bulunan bu ülkeler, Osmanlı Devleti’nin bölgeden çekilmesiyle birlikte İngiliz-Fransız ağırlıklı manda yönetimine tâbi olmuşlar, ancak II. Dünya Savaşı’ndan sonra bağımsızlıklarını kazanabilmişlerdir. Bu devletlerde, temsil geleneği çok eskiye gitmez. Çoğu Arap ülkesi için ilk temsil tecrübesi, yönetimi altında bulundukları sırada, Osmanlı Meclisi Mebusanı’nda gerçekleşmiştir. Osmanlı sonrası dönemde, mandacı yönetimler altında etkili bir parlamento hayatı ortaya çıkmamıştır. Bağımsızlıkların kazanılmasından günümüze kadarki zaman diliminde de, genel olarak, adaleti sağlayan ve yönetimde istikrar getiren bir seçim sistemi kurulamamış, siyasal partiler gelişememiş ve bunlarla da bağlantılı olarak parlamento etkisiz kalmıştır.
|
|
|
Yazan
: Ayhan CEYLAN
|
|
|
Bu yazı dergimizin 23. sayisinda (OCAK 2004) yayinlanmis olup. Simdiye kadar 2457
kez okunmustur.
|
|
|
|
|
|
Bulunan Sayfa(lar) :
1/ 2/ 3/ 4/ 5/ 6/ 7/ 8/ 9/ 10/ 11/ 12/ 13/ 14/ 15/ 16/ 17/ 18/ 19/ 20/ 21/ 22/ 23/ 24/ 25/ 26/ 27/ 28/ 29/ 30/ 31/ 32/ 33/ 34/ 35/ 36/ 37/ 38/ 39/ 40/ 41/ 42/ 43/ 44/ 45/ 46/ 47/ 48/ 49/ 50/ 51/ 52/ 53/ 54/ 55/
|
|
|