|
|
|
Makaleler / Articles / Aufsätze / Articles |
|
|
|
|
|
|
|
|
Ι.Genel Olarak
1- Değişikliklere İlişkin Genel Gerekçe
TC. Anayasasında 3.10.2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle, temel hak ve hürriyetlerin özlerine dokunulmaksızın Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebepler ve kanunla sınırlanabilen yeni bir sistem getirilmiştir. Bu değişiklikle, hukuk sistemimizde temel hak ve hürriyetlerin sınırları bakımından bir genişleme sağlanmıştır.
10-11 Aralık 1999 tarihlerinde Helsinki’de yapılan Avrupa Birliği Toplantısında Türkiye’nin üyelik için aday olarak kabul edilmesiyle yeni bir boyut kazanan Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri her geçen gün yoğunlaşmaktadır. Bu doğrultuda,Türkiye ile ilgili olarak 04.12.2000 tarihinde onaylanan “Katılım Ortaklığı Belgesi” ‘nin ardından, 19.03.2001 tarih ve 2001/2129 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla kabul edilen “Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine ilişkin Türkiye Ulusal Programı”, 24.02.2001 tarih ve 24352 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Çağdaş demokrasiler, temel hak ve hürriyetleri sağlamayı hedef alan çoğulcu, katılımcı düşünceye dayanan, hoşgörü ortamında gelişen yönetim biçimleridir. Çağımızda insana temel hak ve hürriyetlerin tanınması, evrensel bir ilgi konusu olmakla kalmamış, bunların güvence altına alınarak aykırı uygulamalardan korunması amacıyla da bazı uluslararası kuruluşlar oluşturulmuştur. Bu hakları güvence altına alan söz konusu kuruluşlar bünyesinde çeşitli uluslararası belgeler de kabul edilmiştir. Bu kuruluşların başında, tüm dünya ülkelerini kapsayan Birleşmiş Milletler Teşkilatı ile demokratik Avrupa ülkelerinin siyasal birliği olan Avrupa Konseyi gelmektedir. Konuyla ilgili uluslararası belgelerin en önemlileri ise BM Genel Kurulunca 10.12.1948 tarihinde kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ile Avrupa Konseyi bünyesinde imzalanan ve kısaca “ Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi” olarak anılanlardır.
|
|
|
Yazan
: Hüseyin ALTAŞ
|
|
|
Bu yazı dergimizin 20. sayisinda (EKİM 2003) yayinlanmis olup. Simdiye kadar 4601
kez okunmustur.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
I.Giriş
Şili, son yıllarda evlatlık hukukunu değiştiren/reforme eden ve yapmış olduğu özel kanuni düzenlemelerle yabancı evlat edinmelerde çocukların korunmasını iyileştirme arayışı içinde olan Latin Amerika ülkelerinden biridir (18703 Sayılı Kanun, D. O. 10.05.1988)[1]. 1988 yılındaki değişikliklerden önce dahi Şili’de çocukların daha sonra evlatlık alanın ülkesinde evlat edinilmek üzere ülkeyi terk edebilecekleri kabul edilmekteydi. Bu tür yabancı evlat edinmeler bugün artık genel olarak yalnızca 18 yaşın altındaki, ya tam öksüz, kökenleri belirsiz ya da aileleri tarafından terkedilmiş “velisiz” çocuklar için söz konusu olabilmektedir. Olayda söz konusu olan soyu -ismen bilinen- anne tarafından tanınmayan ya da tespit edilemeyen ve babası da tamamen belirsiz olan evlilik dışı bir Şili’li çocuğun evlat edinilmesidir. Bir Şili mahkemesi, annenin rızasıyla çocuğun evlat edinilmek üzere yurt dışına çıkmasını onaylar, aynı zamanda Alman vatandaşı olan evlat edinen kişiye çocuğun “velayet hakkını” verir ve öz annenin çocukla bundan sonra görüşemeyeceğini karara bağlar.
İnceleme konusu 25.09.1992 tarihli evlatlık kararı, yabancı ülke ilişkili bir evlat edinmenin böyle ilk bakışta “yalın” bir olayda dahi ne tür zorluklar doğurduğunu bir kere daha göstermiştir. Karar çok önemli, çünkü vesayet mahkemesi alışılmadık boyutta yabancı usul aşamalarını Alman evlatlık sürecine dahil etme çabası göstermiştir. Nitekim mahkeme rıza şartları sorunu için haklı nedenlerle, Alman evlat edinme pratiğinde gerçektende nadir olarak başvurulan ikame/temsil hukuksal kurumuna müracaat etmiştir. Rıza statüsüne ilişkin açıklamalar eksik kalmış görünürken, çocuğun temsili sorununa ilişkin çözüm de genel kabul görmüştür.
|
|
|
Yazan
: Eva Maria HOHLERNEIN (Türkçeye Kazandıran Ahmet Cemal RUHİ)
|
|
|
Bu yazı dergimizin 20. sayisinda (EKİM 2003) yayinlanmis olup. Simdiye kadar 2540
kez okunmustur.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
I. GİRİŞ
Kitle iletişim alanında yaşanan teknolojik gelişmeler, bir çok hukuksal sorunu da beraberinde getirdi. Özellikle bilgisayar teknolojisinin gelişmesi ve internet vasıtasıyla sesli, yazılı ve görsel iletişimin kolaylaşması, sanal alem adı verilen alanın düzenlenmesi gereğini de zorunlu kılmıştır.
Bu hususa ilişkin olarak yapılması gereken düzenlemelerin, kişilerin özel hayatlarına sınırlama yada müdahale getirmemesi, güvenlik amaçlı olarak yapılması, gerekli olan soruşturma ve araştırmaların, sıkı ilke ve esaslara bağlanması zorunludur. Unutulmamalıdır ki, hukuk genelde toplum, özelde kişilerin menfaatlerini ve özgürlük alanlarını genişletmek, azami derecede kişilerin mutluluğunu ve refahını sağlamayı amaçlar. Dolayısıyla yasa koyucu, kişilerin özel alanı yada özel hayatına ilişkin olarak, müdahale sayılabilecek, her türlü kısıtlama yada sınırlamadan kaçınmak durumundadır. Hukukun diğer alanlarında olduğu gibi, buradaki özgürlük alanı da, diğerlerinin özgürlük alanı sınırına kadar olmalıdır. Bu alanın ne kadar geniş olacağı, mahkemeler tarafından, kişilerin özel hayatı lehine genişletici yorumlar yapılmak suretiyle, sınırlar zorlanmalı ve yasa koyucu bu mevzuda cesaretlendirilmelidir.
Yapmış olduğum bu araştırmada, ABD toplumunda yaşanan özel hayata ilişkin olaylara, mahkemelerin konuya ilişkin olarak vermiş oldukları kararlara ve tartışmalara yer vermeye çalışacağım.
|
|
|
Yazan
: Mustafa CAN
|
|
|
Bu yazı dergimizin 19. sayisinda (EYLÜL 2003) yayinlanmis olup. Simdiye kadar 4483
kez okunmustur.
|
|
|
|
|
|
Bulunan Sayfa(lar) :
1/ 2/ 3/ 4/ 5/ 6/ 7/ 8/ 9/ 10/ 11/ 12/ 13/ 14/ 15/ 16/ 17/ 18/ 19/ 20/ 21/ 22/ 23/ 24/ 25/ 26/ 27/ 28/ 29/ 30/ 31/ 32/ 33/ 34/ 35/ 36/ 37/ 38/ 39/ 40/ 41/ 42/ 43/ 44/ 45/ 46/ 47/ 48/ 49/ 50/ 51/ 52/ 53/ 54/ 55/
|
|
|