|
|
|
Makaleler / Articles / Aufsätze / Articles |
|
|
|
|
|
|
|
|
Kurulan bir borç ilişkisinde asıl olan, tarafların iyi niyet kuralları çerçevesinde borçlarını gereği gibi ifa etmeleridir1. Gerek borç ilişkilerinin kurulmasında, gerekse bu ilişkiden doğan borçların ifasında, borçlunun kişiliği, hukuk ve ahlak kurallarına bağlı kalacağına olan inanç ve ticari itibarı ile özellikle malvarlığı, alacaklı bakımından bir güvence oluşturur2. Alacaklı, alacağını alamadığı takdirde, borçlunun halen mevcut olan ve sonraki evrelerde elde edeceği mallarına, icra makamları aracılığıyla el koydurtma hakkının olduğuna güvenerek, borçluyla hukukî ilişkiye girer. Bu nedenle, borç ilişkisi kurulduktan sonra, borç muaccel olup, ifa edilinceye kadar, borçlu, borcun ödenmesini tehlikeye düşüren, borç ilişkisine aykırılık oluşturan ve dürüstlükle bağdaşmayan tutum ve davranışlardan kaçınmak zorundadır. Fakat borçlu sıfatını haiz olan taraf, bazen bu güveni zedeleyici davranışlar içine girebilmekte ve borcun vâdesinde ödenmesini tehlikeye düşürebilmektedir. İşte, borçlunun, icra makamlarının kendisine veya mallarına ulaşmasını güçleştirici davranışlar içine girmesi, mallarının teminat olma özelliğini ortadan kaldıracağından, alacaklının tatmin edilmesini engelleyici sonuçlar doğuracaktır3.
|
|
|
Yazan
: Cumhur Rüzgaresen
|
|
|
Bu yazı dergimizin 110. sayisinda (NİSAN 2011) yayinlanmis olup. Simdiye kadar 2275
kez okunmustur.
|
|
|
|
|
|
|
Yeni Türk Ticaret Kanunu’nda acentenin tacir adına dava açma ve tacire karşı açılan davalarda taciri temsil yetkisi 105. maddenin iki ve üçüncü fıkralarında düzenlenmiştir1. Fakat hükmün uygulama alanı bakımından birinci fıkranın da dikkate alınması gerekir. Maddenin tamamı dikkate alındığında acentenin aracılıkta bulunduğu veya yaptığı sözleşmelerden doğacak uyuşmazlıklardan dolayı tacir adına dava açabileceği ve kendisine karşı da aynı sıfatla dava açılabileceği hükme bağlanmıştır. Yabancı tacirler adına acentelik yapanlar hakkındaki sözleşmelerde yer alan ve bu hükme aykırı olan şartların ise geçersiz olduğu ifade edilmiştir. Aynı maddenin üçüncü fıkrasında ise acentelerin ad ve hesabına hareket ettikleri kişilere karşı Türkiye’de açılacak olan davalar sonucunda alınan kararların acentelere karşı uygulanamayacağı düzenlenmiştir2.
|
|
|
Yazan
: Kağan Susuz
|
|
|
Bu yazı dergimizin 110. sayisinda (NİSAN 2011) yayinlanmis olup. Simdiye kadar 3589
kez okunmustur.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bilindiği gibi, İslâm hukukunun temel kaynakları, Kur`ân ve sünnettir. Bu temel kaynaklarda bireyi mutluluğa, toplumu huzur ve güvene kavuşturacak ana prensipleri, açıklama ve yönlendirmeleri bulmak mümkündür. Bu bağlamda Kurân’ın, umumiyetle genel norm niteliğinde evrensel sabitelerle gerçek bilginin öğretisini içerdiği, sünnetin ise, genelde özel norm niteliğinde bireysel ve toplumsal pratikleri oluşturduğu söylenebilir. İslâm hukukunun yazılı olmayan diğer bir kaynağı da “akıl” dır. Akıl sayesinde, nasların anlaşılması ve yorumlanması sağlanarak farklı dönem ve bölgelerde insanoğlunun karşılaştığı problemlere genel veya özel çözümler getirilebilmiştir. Zira sınırlı olan nasslar, sınırsız olan sosyal olguların bütününü içine almaz. Bu durum, zorunlu olarak içtihadı gündeme getirmiştir. Toplumda yeni ortaya çıkan problemlerin çözümü için içtihat, hem dini bir görev hem de pratik hayatın devamı için bir zarurettir. Şüphesiz ki, Kur’ân ve sünnette açıkça ele alınmayan çağdaş problemler, İslâm hukuk bilginleri tarafından, hukukî (şer-î) deliller, nasların genel ruhu, genel hukuk kuralları ve bilimsel verilere dayanılarak hukuk usulü disiplini (hikmet-i teşrî ve mekâsıd-ı şeria) içinde çözüme kavuşturulmaya çalışılmıştır. İslâm hukukunun mahiyeti ve özellikle sosyal değişme karşısındaki tavrı, bugün üzerinde çok durulan ve tartışılan bir konudur. İslâm hukukunun, bir taraftan kesin ve değişmez dinî hükümler içirdiği, bu yüzden de değişime kapalı olduğu iddia edilirken, diğer taraftan sabit prensipler çerçevesinde dinamik bir yapıya sahip olduğu da ifade edilmektedir. Bu çalışmamızda çağdaş problemlerin karşısında İslâm hukukunun yapısı ve dinamizmi hakkında bir tahlil yapılması amaçlandı.
|
|
|
Yazan
: Hadi Sağlam
|
|
|
Bu yazı dergimizin 109. sayisinda (MART 2011) yayinlanmis olup. Simdiye kadar 2471
kez okunmustur.
|
|
|
|
|
|
Bulunan Sayfa(lar) :
1/ 2/ 3/ 4/ 5/ 6/ 7/ 8/ 9/ 10/ 11/ 12/ 13/ 14/ 15/ 16/ 17/ 18/ 19/ 20/ 21/ 22/ 23/ 24/ 25/ 26/ 27/ 28/ 29/ 30/ 31/ 32/ 33/ 34/ 35/ 36/ 37/ 38/ 39/ 40/ 41/ 42/ 43/ 44/ 45/ 46/ 47/ 48/ 49/ 50/ 51/ 52/ 53/ 54/ 55/
|
|
|